İdea Yayınevi / Adlar
site haritası    
 
 

Anaximenes
Frederick Copleston
Miletus Okulunun üçüncü felsefecisi Anaximenes idi. Anaximander’den daha genç olmuş olmalıdır—en azından Teofrastus onun Anaximander’in bir ‘‘ast’’ı olduğunu söyler. Küçük bir parçası elimize dek ulaşabilmiş bir kitap yazdı. Diogenes Laertius’a göre ‘‘arı, katıksız İyonik lehçede yazıyordu.’’

Anaximenes’in öğretisi en azından ilk bakışta Anaximander tarafından ulaşılan evreye göre kesin bir gerileme olarak görünür, çünkü Anaximenes, to apeiron kuramından ayrılarak, belirli bir öğeyi Urstoff [ilksel özdek, kök ya da kökensel özdek] olarak saptamada Thales’i izler. Bu belirli öğe su değil ama Havadır. Bu ona solunum olgusu tarafından düşündürülmüş olabilir, çünkü insan soluk aldığı sürece yaşar, ve kolaylıkla görünebilir ki hava yaşam ilkesidir. Gerçekte, Anaximenes insan ve genel olarak doğa arasına bir koşutluk getirir. ‘‘Tıpkı ruhumuzun hava olmakla bizi birarada tutması gibi, soluk ve hava da bütün dünyayı kuşatır.’’16 Hava o zaman dünyanın Urstoffudur ki, ‘‘olan, olmuş ve olacak şeyler, tanrılar ve tanrısal şeyler ondan doğarken, başka şeyler ise onun döllerinden gelirler.’’17

Ama açıktır ki tüm şeylerin havadan nasıl geldiklerini açıklamada bir güçlük vardır, ve bu güçlüğe önerdiği çözümdedir ki Anaximenes bir dahilik belirtisi gösterir. Somut nesnelerin ilkel öğeden nasıl oluştuklarını açıklamak için sıkışma ve seyrelme kavramını getirir. Hava kendinde görünmezdir; ama sıkışma ve seyrelme süreçlerinde görünür olur, genişler ya da seyrelirken ateşe, ama sıkışırken yel, bulut, su, toprak ve son olarak taşlara dönüşür. Ve gerçekten de bu sıkışma ve seyrelme kavramı Anaximenes’in birincil öğe olarak hava üzerinde durmasının bir başka nedenini düşündürür. Ona göre, hava seyreldiği zaman sıcaklığı artar ve ateşe doğru bir yatkınlık kazanır; oysa sıkıştıkça soğur ve katı nesneler yönünde bir eğilime girer. Böylece hava ateşin kuşatıcı halkası ile bunun içerisindeki soğuk, nemli kütle arasında orta yolda durur, ve Anaximenes havayı bir tür ara nokta olarak görür. Bununla birlikte, öğretisindeki önemli noktanın onun tüm niteliği nicelik üzerine kurma girişimi olduğu söylenebilir—çünkü onun sıkışma ve seyrelme kuramının çağdaş terminolojide varacağı şey budur. (Bize anlatıldığına göre Anaximenes açık ağızla soluk aldığımız zaman havanın sıcak olduğunu belirtir; oysa kapalı ağızla soluk aldığımız zaman hava soğuktur—konumunun deneysel bir tanıtı.)18 Thales gibi o da dünyayı düz görür. Dünya havada bir yaprak gibi yüzer. Profesör Burnet’in sözlerinde, ‘‘İyonya hiçbir zaman dünyanın bilimsel görüşünü kabul edemedi, ve Demokritos bile onun düz olduğuna inanmayı sürdürdü.’’19 Anaximenes gökkuşağının ilginç bir açıklamasını verdi. O güneş ışınlarının içinden geçemeyecekleri kalın bir bulut üzerine düşmelerine bağlıdır. Zeller’e göre İris’ten, Homer’in tanrılarının yaşayan iletmeninden bu ‘‘bilimsel’’ açıklamaya uzun bir yol vardır.20

Anaximenes'in Evreni

Anaximenes için hava kutsaldır ve yaşamı yaratır. Ayrıca kozmozu kuşatan yaşamın da kaynağıdır.

 
494 yılında Miletus’un düşüşüyle Miletus okulu da bir sona gelmiş olmalıdır. Bir bütün olarak Miletus öğretileri Anaximenes’in felsefesi olarak bilinmeye başladı, sanki eskilerin gözünde Okulun en önemli temsilcisi oymuş gibi. Hiç kuşkusuz Okulun sonuncusu olarak tarihsel konumu bunu açıklamak için yeterli olacaktır, gerçi sıkışma ve seyrelme kuramı da—dünyanın somut nesnelerinin özelliklerini niteliğin niceliğe bir indirgenişi yoluyla açıklama girişimi—olası ki büyük ölçüde sorumlu olmuş olsa da.

Genel olarak bir kez daha yineleyebiliriz ki İyonyalıların başlıca önemleri şeylerin enson doğalarına ilişkin soruyu getirmiş olmaları olgusunda yatar—ortaya sürülen soruya verdikleri herhangi bir tikel yanıtta değil. Ayrıca belirtebiliriz ki tümü de özdeğin bengiliğini kabul ederler: bu özdeksel dünyanın saltık bir başlangıcı düşüncesi düşüncelerine girmez. Gerçekten de onlar için bu dünya biricik dünyadır. Bununla birlikte, İyonya evrenbilimcilerine inakçı özdekçiler olarak bakmak pek doğru değildir. Özdek ve tin arasındaki ayrım henüz kavranmamıştı, ve kavranıncaya dek bildiğimiz anlamda özdekçilerden söz etmek olanaksızdır. Tüm şeylerin kökenini belli bir özdeksel öğeden açıklamaya çalışmış olmaları anlamında özdekçiler idiler: ama özdek ve tin arasındaki bir ayrımın bilerek yadsınması anlamında özdekçiler değillerdi, şu çok iyi nedenle ki, ayrım biçimsel yadsınmasının olanaklı olabileceği denli açık bir biçimde kavranmış değildi.

Belirtmeye pek gerek yok ki, İyonyalılar, ‘‘eleştirel sorun’’u ortaya çıkarmamış olmaları anlamında ‘‘inakçılar’’ idiler. Şeyleri oldukları gibi bilebileceğimizi varsayıyorlardı: merakın saflığı ve buluşun sevinciyle doluydular.

Notlar
16Frag. 2.
17Hippol. Ref., 7 (D. 13 A 7).
18(Plut., De prim. frig., 947 s.), Frag. 1. 
19G.P. I, s. 9.
20Outlines, s. 31.

[COPLESTON. FELSEFE TARİHİ. ÖN-SOKRATİKLER VE SOKRATES. 1. ÖN-SOKRATİK FELSEFE. 1. ÖNCÜLER: ERKEN İYONYA FELSEFECİLERİ]
[Çeviren: Aziz Yardımlı (c) İdea Yayınevi 1986, 1997]



Anaximenes 
Sahakian

Miletus okulunun üçüncü büyük felsefecisi, Anaksimenes, kozmik özdeğin doğası konusunda hem Tales’ten hem de Anaksimander’den ayrılıyordu. Tales tarafından konutlanan suyun yerine havayı temel töz olarak seçti; ve ayrıca Anaksimander’in Sınırsızını da yadsıyarak bütün evrenin kökenini havaya yükledi. Hava tüm öğeler içinde en devingeni ve böylece her-yerde-bulunan olduğu için, ve dahası, tüm doğal nesnelerin gelişimine ve böylece yaşamın kendisine özsel olduğu için, olgusallığı açıklamak için biricik doyurucu temeli oluşturur.

Anaksimenes’e göre Varedici (ki temel töz havayı böyle adlandırıyordu) sıkışarak ya da genleşerek her türden özdeğin karakteristiklerini üstlenebilir. Hava sıkışınca toprağın ve yapı kazanmış kayaların biçimlerini alır. Genleşince ateş olarak görünür. Sıkışma soğuk ile, seyrelme sıcaklık ile özdeşleştirilir. Bu bitimsiz döngüde değişmez bir dizem vardır ki, sonu gelmez bir ardışıklık içinde evrenin tüm öğelerini sürekli olarak yaratır ve yokeder.

* * *

Felsefe Batı dünyasına Miletus’un düşünürleri arasındaki bu zayıf başlangıçlarından getirildi. Felsefenin bu başlangıç yolu herşeyden önce bilimin gelişmesi açısından verimli oldu, çünkü bu en erken felsefeciler birincil olarak bilimsel bilgi ile, başka bir deyişle fiziksel dünyaya ilişkin bilgi ile ilgileniyorlardı—bir ilgi ki günümüze dek modern bilimciler arasında dikkat odağı olmuştur. Ve ancak Miletus döneminden çok daha sonraki bir dönemde, özellikle Sokrates’in zamanında insanın düşünceleri kılgısal yaşama ilişkin bir felsefeye, bireyin uygulayabileceği ve yaşamına ölçüt yapabileceği pragmatik bir felsefeye döndü. Bu arada, Miletuslu felsefeciler evrenin gerçek doğası konusundaki soruların en temel yanıtları için araştırmayı başlatmışlardı. Kolofonlu Ksenofanes ve Efesli Herakleitos ile başlayan ön-Sokratik dönem sırasında Miletuslu felsefecileri bir dizi büyük felsefeci izledi. Bunların tümü de metafiziğin sorunları üzerinde, enson olgusallığın gizemlerini açığa serme girişimleri üzerinde yoğunlaştılar, ve fiziksel evrenin kökenini açıklamak ve insan deneyiminde sergilenen fenomenal olguların enson olgusallıktan nasıl kaynaklandığını tanıtlamak için çabaladılar.

[SAHAKIAN. FELSEFE TARİHİ. 1. ÖZDEK SORUNU—MİLETUSLULAR]
[Çeviren: Aziz Yardımlı (c) İdea Yayınevi 1990, 1997]

İdea Yayınevi / 2014