La
Mettrie'ün yazıları oldukça büyük etki yarattı; ama özdekçi bir konumun
başlıca bildirimi için Baron Paul von Holbach (1723-89) tarafından yazılan Systëme
de la nature ou des lois du monde physique et du monde morale (1770)
başlıklı çalışmaya dönmeliyiz. Almanya'da doğdu, daha sonra Paris'e yerleşti,
ve genel olarak d'Holbach adıyla tanınır. Paris'teki evi le philosophelar
için bir buluşma yeriydi ve filozoflar orada Baron ve karısı — ki kocasının
felsefesine hiçbir duygudaşlık göstermiyordu-tarafından aşırı bir konukseverlikle
ağırlanırlardı. Paris'te iken Hume da bu toplantılara katılmıştı, ama d'Holbach'ın
inakçı tanrıtanımazlığına hiçbir yakınlık duymadı. Baron'a saygılarını
dile getirmesine karşın, çevrenin üyeleri arasından d'Alembert'i yeğliyordu.
Bununla birlikte, filozofları hiç sevmeyen Horace Walpole mektuplarında4 d'Holbach'ın yemeklerine gitmeyi bıraktığını belirttikten sonra, ''saçmaya
karşı saçma, Jesuitleri filozoflardan daha çok severim'' diye belirtir.
D'Holbach'a
göre Descartes özdeğin kendinde süredurumda olduğunu ve böylece devimin
bir bakıma dışardan eklenmesi gerektiğini düşünmekte yanılıyordu. Devim
zorunlu olarak özdeğin özünden, eş deyişle şeyleri en temelde oluşturan
atomların doğasından gelir. Descartes ayrıca özdeğin tümünün tek parça
olduğunu, tümünün aynı türde olduğunu düşünmekte de yanılıyordu. Leibniz'in
'seçilemezler' ya da 'algılanamazlar' ilkesi Descartes'ın özdeğin türdeşliği
kavramından daha çok gerçeklik içerir. Ve değişik devim türleri vardır,
her şeyin boyun eğilmesi kaçınılmaz devim yasaları vardır.
Görgül
olarak bildiğimiz biçimiyle şeyler değişik atom örgütlenişlerinden oluşurlar
ve davranışları yapılarındaki çeşitliliğe göre değişir. Her yerde itme
ve çekme fenomenlerini buluruz; ama insan alanında bunlar sevgi ve nefret
biçimini alırlar. Dahası, her şey kendini varlıkta tutmaya çabalar. Ve
insan da öz-sevgi ve öz-çıkar tarafından güdülenir. Ama bu toplumun gönenci
için duyulan bir kaygıyı dışlıyor olarak alınmamalıdır. Çünkü insan toplumsal
bir varlıktır, ve kişinin kendi doyumu ve gönenci için kaygısı genel gönenç
için kaygı ile elele gider. D'Holbach tepeden tırnağa özdekçi ve belirlenimci
idi; ama bir bencillik yaşamını savunmayı amaçlamıyordu. İnsancıl ve iyiliksever
bir karakter taşıyan biri olarak biliniyordu. Ve ona yüklenen çalışmalar
arasında Systëme social ou principes naturels de la morale et de la
politique (Londra, 1773) ve La morale universelle (Amsterdam,
1776) gibi yazarı bilinmeyen çalışmaları da buluruz.
Devimi
dışsal bir öğe olarak değil ama şeylerin özsel bir özellikleri olarak alan
belirlenmiş bir Doğa dizgesi kuramı d'Holbach'a bir Tanrı ya da herhangi
bir dünya-üstü varlık ya da varlıklar konutlama gereksinimini ortadan kaldırıyor
gibi göründü. Dünyanın düzeni ya da dizgesi tanrısal bir tasarın değil
ama şeylerin doğalarının ve içkin yasalarının bir sonucudur. Ama d'Holbach
yalnızca bilinmezciliği kabul etmekle ve Hume'un deyimiyle dinsel önsavın
gereksiz olduğunu söylemekle yetinmedi. Onun görüşünde din insan mutluluğuna
ve ilerlemesine düşmandı. Doğa Dizgesi'nin ikinci kitabının çok
iyi bilinen bir pasajında der ki bilgisizlik ve korku tanrıları yaratmış,
ve düşlem, coşku ve aldanma onları anlatan resimleri süslemiş ya da çirkinleştirmiştir,
zayıflık onlara tapınmakta, saflık onları korumakta ve tiranlık kendi öz
amaçları için onlara inancı desteklemektedir. Tanrıya inanç, insanları
mutlu kılmaktan öylesine uzaktır ki, tersine endişe ve korkularını arttırır.
Böylece,
eğer politik tiranlığın güçlü bir aracı olarak din yıkılabilirse, öylesine
acı ve sefaletten sorumlu bir dizgenin yerine ussal bir toplumsal dizgenin
gelişimini sağlamlaştırmak daha kolay olacaktır. Yazılarında d'Holbach ancien
régimein yadsınması konusunda meslektaşları arasında genellikle görüldüğünden
daha açık sözlüydü. Ama politik sorunlara bir çözüm olarak devrimi reddetti
ve Toplumsal Dizge'sinde devrimin kendisinin iyileştirmesi gereken
hastalıktan daha kötü olduğunu bildirdi.
Kimi
zamanlar denir ki Doğa Dizgesi başlıklı çalışmasında d'Holbach Fransız
Aydınlanmasının yazarlarının değişik eğilimlerini bileştirmiş ve sonra
bunları en uç noktalarına dek götürmüştür. Bu hiç kuşkusuz belli bir düzeye
dek doğrudur. Ama düşünceleri kendi çevresindeki filozofların pek çoğu
için oldukça aşırıydı. Örneğin Voltaire çalışmayı tanrıtanımazlığı nedeniyle
kınadı. Ve Almanya'da Büyük Frederick çirkin bir çelişki olarak gördüğü
şeye dikkati çekti. D'Holbach'a göre insanlar da tıpkı başka şeyler gibi
belirlenimciliğin altında dururlar. Gene de rahipleri ve hükümetleri ateşli
terimlerde kınamada ve yeni bir toplumsal düzen isteminde bulunmada hiç
duraksamamz, gerçi bu tür konuşma yolunun insanlar özgür olmadıkça ve eylemleri
için usauygun bir biçimde övülebiliyor ya da kınanabiliyor olmadıkça hiçbir
anlamı olmasa da.
Son
olarak, d'Holbach'ın çalışmasının oldukça değişik bir çevreden gelen ve
sık sık aktarılan bir değerlendirmesi daha vardır. Wahreit und Dichtung'da
(Kitap XI) Goethe Strasburg'daki çalışmalarından söz ederken belirtir ki
merak duygusuyla kendisi ve arkadaşları Doğa Dizgesi'ne bir göz
atmışlardı. ''Böyle bir kitabın niçin tehlikeli olduğunu anlayamadık. Bize
öylesine gri, öylesine kasvetli, öylesine ceset gibi göründü ki varlığına
dayanmakta güçlük çektik ve önünde bir hayaletin önündeymişiz gibi tüylerimiz
ürperdi.'' Goethe'ye d'Holbach'ın çalışması Doğayı ve yaşamı değerli olan
herşeyden yoksunlaştırıyor görünmüştü.
[COPLESTON: AYDINLANMA: FRANSIZ AYDINLANMASI: BÖLÜM II: FRANSIZ AYDINLANMASI
(2)]
Çeviren Aziz Yardımlı . (C) İDEA YAYINEVİ 1989-1996
|