DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ — 1
Aziz Yardımlı |
Bir görgül bilim olan Fizik, ama özellikle onun en soyut bölümü olan ve Görelilik Kuramları ve Quantum Kuramı gibi birbiri ile çelişen kuramlar tarafından tanımlanan "modern" Mekanik, tam olarak görgül olmasından gelen
yetersizliği zemininde, kavramsal olanı tanımada güçlük çeker. Böyle pozitif Fizik kavramsal düşünmenin bilimsel sorulara "somut yanıt" vermediğini ileri sürer ve "somut" yanıtın kavramsız olduğunu düşündüğü olgulardan ve deneyimden geldiğini sanır. Giderek böyle görgül Fiziğin kendini aştığı ve temel varoluşsal sorulara bile sağlam yanıtlar verdiği de ileri sürülür. Buna karşı örneğin Stephen Hawking için felsefe "ölmüştür" ve felsefenin ne olduğu konusunda hiçbir düşüncesi olmayan Richard Feynman için felsefe en azından "uyuşmuş"tur ("dopey").
Fizik uzay, zaman, özdek, kütle, devim, kuvvet, enerji ve benzerleri ile ilgilenir ve bunu ilgilendiği şeylerin kavramlar olmadığı, başka birşey olduğunu sanısı içinde yapar.
Hiç kuşkusuz Feynman'ın sanabileceğinden çok daha kötü "felsefeler" de vardır ve bunların başında pozitivizmin kendisi gelir. Ama Feynman'ın felsefe için düşündüklerini ondan önce pozitivistin kendisi düşünmüştür.
Fizik Felsefenin veriler toplamadığını ya da deneyler yapmadığını ileri sürer. Ve fizikçilerin çalışmalarında felsefe kullanmadıklarını ileri sürer. Ve Felsefenin "gözlemlenebilir" olmayan şeyler ile çok fazla uğraştığını da ileri sürer.
Bunlar çocukçadır. Kavramsal çözümleme görgül verilerin kendilerinin kavramsal yapıları ile ilgilenir ve gerçekte fizikçinin kendisi de tam olarak aynı şeyi yapar, kavramların izindedir, ama bunu tüm çalışmasında yalnızca ve yalnızca kavram ile ilgilendiğinin bilincinde olmaksızın yapar.
James Clerk Maxwell, Niels Bohr, David Bohm, Albert Einstein, Werner Heisenberg
ve pekçok başkaları bu kuralın dışındadır. Albert Einstein görelilik kuramının David Hume ve Ernst Mach'ın görgücülüğü ve pozitivizmi üzerine dayandığını düşünürken, Heisenberg'in "Fizik ve Felsefe" başlıklı bir çalışması vardır ve David Bohm'un Hegel'in Mantık Bilimi üzerine okuması
yüzeyselden biraz daha iyidir. Einstein felsefeyi hiçbir biçimde anlamamış olsa da, ve görgücülüğe dayanarak görgücülüğün kaçınılmaz vargısı olan Kopenhag indeterminizmine saldırmış olsa da, hiç olmazsa görgül Fiziğin kendinde yeterli olmadığı ve görgücü felsefeye dayanması gerektiği gibi tuhaf bir kanı taşıyordu. Hiç kuşkusuz Fizik yalnızca gözlem ve hesaplama yapmaktan daha çoğunu yapar ve "meta-" öneki ile tanımlanan düzlemde çalışır. Eğer "Fizik" sözcüğü "özdeksel doğa" olarak anlaşılacak olursa, bir bilim olarak Fiziğin kendisi kendi ötesini gösterir: Fizik meta-Fiziktir, özdeksel evrenin kendisi özdeksel olmayan kuramıdır, gerçi henüz bu hedefe ulaşamamış, ya da daha doğrusu henüz sözcüğün gerçek anlamında bilim olamamış olsa da.
Kuram bilgi ile bir olmak zorunda değildir. Salt Fizik ile ilgilenmekten daha ötesini yapmayı isteyen "Bilim Felsefesi" de Felsefenin ele aldığı alanları ele alır: Logos, Doğa ve Tin. "Bilim Felsefesi" terimindeki "Bilim" sözcüğü görgül bilimleri belirtirken, "Felsefe" ise bu bilimlerin kendilerine yetersizliğinin bir sezgisine bağlı olarak eklenir ve bu arada "metafiziksel" sorunlar genel bilgikuramı başlığı altında incelenir.
Doğanın ve Tinin bilgisi insanın belirlenimidir. İnsana bilgisizlik yüklemek ona bilme gücünü yüklemektir. Doğanın ve Tinin bilgisi de insanın insan olması için tıpkı estetik ve etik gelişim gibi saltık olarak zorunludur. Bu olmadığında, insan henüz kendisi değil, henüz bütün insan değildir. Görgül bilgi bu yarı-insana aittir, onun fenomenal denilen bilincidir, gerçek bilgi değildir, ve bu nedenle görgül bilimler kendilerinden daha iyisinin arayışı içindedirler. "Bilim Felsefesi" adı verilen bu arayışta doğrudan doğruya insan Usunun Doğa ve Tinin bilgisine yetenekli olduğu varsayılır. Bu olanak Doğa ve Tin alanlarının özsel olarak ussal olmasına bağlıdır. Bu sayıltıyı bilgiye yükseltmenin kendisi bilimin işidir ve bu özsel ussallığın bilimi Usun Bilimi, Mantık Bilimidir. Doğanın ve Tinin bilgisi Usun bilgisini gerektirir.
Bilim Felsefesi sık sık Görelilik Kuramı ve Quantum Kuramı gibi usdışı kuramların felsefesini yapar. Kuram henüz bilgi değildir ve bilimsel olma karakterini tanıtlamamıştır. Bilim Felsefesi bu kuramları anlar ve daha ileri gider, onları iyileştirir. Ama usdışı olan anlaşılıktan yoksun olandır, ve buna bile gerçek adı verilmez ama "sezgi-ötesi" denir ki, burada "sezgi" "duyusal olan" ile anlamdaş olarak alınır. |
SCHELLING ÜZERİNE MICHELET
 |
 |
"'Doğa üzerine felsefe yapmak doğayı yaratmaktır' [diyordu Schelling]. Şimdi Hegel'in bize bıraktığı gereçler varsıllığından Hegel Toplumu tarafından bana verilen bu paha biçilmez kalıtı yayıma hazırlama görevini bitirirken, gerçekte Doğa Felsefesinin yeniden dirilişini tasarlamış olan insanı [Schelling] alıntılayarak başlamak ancak uygun olabilir. Coşkunun tam bir enerjisi ve düşünceye dayalı bilgiye duyulan en yüksek güven ile yüklü bu tümce modern bilimin tanrısal ikizlerinin kırk yıl önce savunduğu ve derin-düşüncenin sıradan felsefesine ve onunla bağlanan herşeye karşı utkulu olarak savundukları bakış açısını anlatır. [Hegel ve Schelling'in] dostlukları erken gençlik dönemlerinde gelişti ve Jena'daki kamusal etkinliklerinde ve 'Eleştirel Felsefe Dergisi'nin yayımlanmasında güçlendi. |
 |
"Hegel'in bilimleri kapsamında aşılamaz olan ve benzerini yalnızca Aristoteles'in yazılarında bulan bir yapıya yükseltmesini sağlayan zemini bu dostluk hazırladı. Eğer şimdi utku kazanmış gerçeğin güneşli günü yüzyılın onunla başladığı parlak ve şanlı şafaktan sonra bilimin göklerine yükseliyorsa, Doğa Felsefesi üzerine bu derslerde o zamanlar tomurcukta olan çiçeklerin çelenginden olgunlaşmış seçme meyvelerden birini bulacağız.
"Schelling'in bu sözleri gösterişli bulunabilir, ve şimdi felsefeye öylesine sık yöneltilen kendini-tanrılaştırma suçlamasının kanıtı olarak alınabilir. Ama şair felsefenin kaygısının 'yaratılışın büyük düşüncelerini yeniden-düşünmek' olduğunu söyler, ve eğer düşünceyi bu yolda anlatırsak daha az gösterişli görünür. Gerçekte Doğa üzerine felsefe yapmada amacımız Doğanın anlaşılır özünü ya da yaratıcı düşüncelerini kendi tinsel içselliğimizden düşünerek yeniden-üretmek değilse ne olabilir? |
"Ama genellikle ileri sürülür ki, deneyim bilimsel bilginin biricik temeli olduğuna göre, Doğanın düşünceler yoluyla kavranması olan bir Doğa Felsefesinin bütün işi boş ve ütopiktir. Hiç kuşkusuz Doğa Felsefesinin deneyime dayanmadıkça Doğa üzerine düşünmeyi hiçbir zaman başaramayacağı yadsınamaz; ama bu düşünceler bir iç kaynaktan akmadıkça, deneyimler hiçbir biçimde düşüncelerin keşfine götüremez." — Karl Ludwig Michelet. |
 |
Michelet'in bu son yargısı çağdaş pozitivizmin bir eleştirisidir — daha o doğmadan önce. Aslında Bilimin salt bir deneyim ya da duyu-algısı sorunu olmadığı, Bilimin a priori yapıldığı olgusunun bilincinin doğuşu felsefenin kendisinin doğuşudur. Bilginin kaynağını dışsal "deneyim"de arayan ve deneyimin içsel düşünce ile ilgisini anlamayan çağdaş "Bilim Felsefesi" o zaman yalnızca henüz doğmamış felsefe olarak görünür.
Kavramların kökenini usunu kendisine değil ama herhangi bir yolda deneyime, olguya, şeye, görüngüye, izlenime, duyusal-algıya vb. yükleyen pozitivizm kavrama nesnellik yüklediğinin, böylece kaçınmak istediği metafiziği yeniden getirdiğinin bilincinde değildir. |
Karl Ludwig Michelet (1801-1893) came of a French Calvinist family. He
was born in Berlin and educated at the French Grammar School there. In 1819
he was matriculated at Berlin University and began to study law, but Hegel's
lectures on logic and the philosophy of right broadened his interests, and in
1824 he took his doctorate in philosophy. In 1826 he qualified as a university
teacher and lectured at Berlin until 1874. He was appointed professor there in
1829, and from 1825 until 1850 was also a teacher at his old school.
He tended to belong to the Hegelian left, and did a great deal of work faithfully
defending what he considered to be orthodox Hegelianism. He joined
the 'Society for scientific criticism' in 1827, and contributed to its 'Jahrbucher
fur wissenschaftliche Kritik'. He edited vol. I, 'Hegel's philosophische Abhandlungen'
and vols. XIII-XV, 'Geschichte der Philosophie', as well as this volume
of the complete edition of Hegel's works.
He wrote three works on the ethics of Aristotle (1827, 1835, 1836), and several
works on the history of philosophy: see for example 'Geschichte der letzten
Systeme der Philosophie in Deutschland von Kant bis Hegel' (2 vols. Berlin,
1837-1838). Although he is a competent scholar he does not show much
originality as a thinker. This is particularly noticeable in his 'Das System der
Philosophie' (4 vols. Berlin, 1876-1879) which is very largely a mere paraphrase
of Hegel's system. Volume 3 of this work (Berlin, 1876, p. 486) is devoted
entirely to the philosophy of nature, but it shows very little intelligent
assessment of the scientific developments that had taken place since Hegel
lectured.
See the article by Adolf Lasson in 'Allgemeine Deutsche Biographie' vol.
55 pp. 842-844 (Leipzig, 1910): E. H. Schmitt 'Michelet und das Geheimnis der
Hegelschen Dialektik' (Frankfurt-on-Main, 1888): Pasquale d'Ercole 'C. L.
Michelet e l'Hegelianismo' ('Riv. Ital. di Filos.' IX, 1894).
186,9
Michelet did not know of Hegel' s lectures on the philosophy of nature delivered at Jena in 1803-1804: see Johannes Hoffmeister Jenenser Realphilosophie
I. Die Vorlesungen von 1803-04' (Leipzig, 1932). An even earlier treatment of the subject (1801-1802) is to be found in Georg Lasson's 'Jenenser Logik, Metaphysik und Naturphilosophie' (Leipzig, 1923).
Hegel's Heidelberg Encyclopaedia has recently been republished by Hermann Glockner: see 'Enzyklopadie der philosophischen Wissenschaften im Grundrisse'
(Stuttgart, 1956). |
"Bilim a priori yapılır" anlatımı deneyime önsel kavramların deneyime uygulanmasını, deneyimin deneyim olabilmek için daha şimdiden kavramsal olarak belirlenmiş olduğunu bildirir. Bilginin dizgesel kavram bağıntıları olması olgusu kavram bağıntılarının kurulmasının deneyimden özerk olduğunu, gerçekte deneyimin kendisinin bu bağıntıların yapısından başka birşey olmadığını imler. Bağıntıların değişimi deneyimin de değişimidir. Bağıntıların doğru olmaması deneyimin de doğru olmamasıdır. Kuramın dışsal olarak deneyim tarafından doğrulanması herşeyden önce deneyimin kendisinin doğru olmasını gerektirir. Ve bu durumda bile deneyimin tekillik karakteri onu evrensel olması gereken kuramı sınamada bütünüyle uygunsuz kılar. Karl Popper bu son olguyu dikkate almadığı için yanlışlanabilirliğin de tekillik karakterinden ötürü doğrulanabilirlikten daha iyi olmadığını anlamaz. |
 |
Schelling: Bir Doğa Felsefesi İçin Düşünceler (Ideen zu einer Naturphilosophie) 
Karl Ludwig Michelet: Hegel'in Doğa Felsefesi'ne Önsöz (İngilizce) 
Michelet
|
|