İdea Yayınevi / Bilim Felsefesi
site haritası
 
NEDENSELLİK KAVRAMI
Aziz Yardımlı
MANTIĞIN İNDİRGENMESİ

Bir Amerikalı matematikçi ve bilimci olan Peirce (1839-1914) mantıkçı olarak, asılnda özellikle iyi bir mantıkçı olarak tanınmaktadır. Gerçekten de böyle sunulan bir entellektüelin böyle olup olmadığını saptamak için "mantık" konusunda elimizde belirli bir ölçütün, göreli ve plastik olmayan nesnel ve saltık bir mantık kavramının olması gerekir. Ama Peirce'ın kendisi kavramı nesnel olarak değil, tarihsel ve kültürel bir tasarım olarak görür.

Paul Weiss 1934'te Peirce için "the most original and versatile of American philosophers and America's greatest logician" demiştir. Webster's Biographical Dictionary 1943'te Peirce için "now regarded as the most original thinker and greatest logician of his time" der. Burada da denmek istenen mantık kavramı değil ama benzer olarak bir mantık tasarımıdır. Pragmatizmin babası olarak da kabul edilen Peirce kendini herşeyden önce "mantıkçı" olarak görmüştür ve mantığı ise semiotiğin biçimsel bir dalı olarak. Semiotik "anlam çıkarma" ile, bir zamanlar bilicilerin "işaretlerden" anlam çıkarmalarına andırımlı bir yolda imlerin ve im süreçlerinin incelemesi ile ilgilenir. Belirtmeler, andırımlar, benzerlikler, eğretilemeler, imlemeler, simgecilik gibi konuları kapsayan bir inceleme alanını "mantığın" ait olduğu alan olarak görmek için mantığı, usu düşüncenin kendisinin de altına indirgemek gerekir. Peirce usu yadsıyan düşünürler arasındadır. Ve bu yadsımanın keyfi değil ama ussal olduğunu kabul etmesi gerekecektir.

Semiotiğin bir dalı olarak mantık kuramının kavramlara nasıl baktığını anlamak için, Peirce'ın bu enteresan yöntemi "nedensellik" kavramına nasıl uyguladığını görebiliriz.

"Nedenselilği evrendeki en eski öğelerden biri ya da temel düşünce kategorilerinden biri yapanların — ki onlardan biri olmadığımı göreceksiniz — ellerinde geçiştirmesi zorlu bir olgu vardır. Bu olgu insanların bir nedene ilişkin kavramlarının bilimsel kültürün ayrı evrelerinde bütünüyle ayrı ve tutarsız olmasıdır. Söylendiğine göre inanılmaması saltık olarak olanaksız olan büyük nedensellik ilkesi tarihin bir döneminde bir önerme, bir başkasında bütünüyle benzemez bir önerme olmuştur ve bugün modern fizikçi için bir üçüncüsüdür. Ona ilişkin olarak ayakta kalan tek şey, eğer dostum Carus'un sözlerini kullanırsam, kthma ex aei, semper eadem [hep aynı kalan], adıdır."

"Those who make causality one of the original uralt [ancient, immemorial] elements in the universe or one of the fundamental categories of thought — of whom you will find that I am not one — have one very awkward fact to explain away. It is that men's conceptions of a cause are in different stages of scientific culture entirely different and inconsistent. The great principle of causation which, we are told, it is absolutely impossible not to believe, has been one proposition at one period in history and an entirely disparate one [at] another, and is still a third one for the modern physicist. The only thing about it which has stood, to use my friend Carus's word, kthma ex aei, semper eadem, is the name of it." Charles Sanders Peirce (1898, Reasoning and the Logic of Things).

Burada nominalizmden ayrı olarak, Thomas Kuhn'un bir öncelenişini, kavramların değişik zamanlarda, değişik bilimsel topluluklar için değişik anlamlar taşıdıkları, eşölçümsüz oldukları görüşünü buluruz. Tasarımlar eşölçümsüzdür ve anlamları görelidir, çünkü sözcükler olarak görüldüklerinde ve düşünüldüklerinde hiç kuşkusuz çeşitli çağrışımlara açıktırlar ve pekçok tekil, duyusal, giderek imgesel öğe ile bağıntı içindedirler. Ama kendisinden başkası olmayan saltık olarak soyut bir kavramı "değiştirmek" ve göreli kılmak için ona kendisi olmayan öğelerin yüklenmesi ve böylece bir kavram niteliğinden bağışlanması gerekir. Gerçekten de bir tasarım yalnızca kültürler, çağlar, kümeler için değil, ama bir ve aynı birey için bile hiçbir zaman aynı kalmaz. Ama soyutluğu içindeki Kavram salt kendisidir ve en azından "analiz" olarak kabul ettiğimiz yalıtma sürecinin ona bu soyutluğu sağlaması gerekir.

 

 

Kavram analitik karakteri ile, salt anlak tarafından düşünüldüğünde ona verilen bu soyut belirlenimi ile olumsuzluğu, başkası ile bağıntıyı dışlar. Ama bu dışlamanın kendisi bir bağıntıdır: Kavram kendinde olumsuzlamayı kapsar. Bu olumsuzlama onun "diyalektik" sözcüğü ile anlatılan mantığıdır. Kavram belirlidir, ve bu onun kendinde olumsuzlamasıdır.

Usdışı bir "mantığın" olanağını kabul eden usdışı bakış açısı gene de şu ya da bu tikel araştırma alanında anlaşılır, iletilebilir, ve giderek karşı çıkılabilir birşeyler söylüyorsa, bunu kendi öncülüne karşın yapmaktadır: Usun yadsınması bile usun kullanımını gerektirir.

Bertrand Russell (1959): "Beyond doubt [...] he was one of the most original minds of the later nineteenth century, and certainly the greatest American thinker ever." 
A. N. Whitehead, while reading some of Peirce's unpublished manuscripts soon after arriving at Harvard in 1924, was struck by how Peirce had anticipated his own "process" thinking.
Karl Popper viewed Peirce as "one of the greatest philosophers of all times."
(Wikipedia.org)
 
NEDENSELLİK KAVRAMI VE DOĞA

Nedensellik Doğa Alanına Uygulanamaz Mıdır?

Nedensellik kavramının, aslında tüm kavramların salt öznel oldukları ve hiçbir realitelerinin olmadığı görüşünün patenti yalnızca David Hume'a ait değildir. Immanuel Kant bile nedensellik kavramının neden-etki bağıntısını anlattığını kabul etmesine karşın bu kavramın kendinde-şey için, gerçek realite için geçersiz olduğu görüşündedir ve ona başka her kavram için olduğu gibi salt öznel bir geçerlik yükler. Çünkü öyle olmasını ister.

Bu tür çıkarsamaların birinin öznel düşünce akışından başka hiçbir zeminleri yoktur. Böyle yöntemsiz ve kavramsız düşünürler sık sık kendi öznel görüşlerini çürütürler çünkü öznellikte herşey olanaklıdır. Nedensellik kavramını yadsıyan bakış açısının gözde felsefecisi olan David Hume nedensellik kavramı ile ilgili olarak şunları yazar: "I never asserted so absurd a proposition as that something could arise without a cause." (David Hume, in J.Y.T. Greig, ed.,The Letters of David Hume, 2 vols. New York: Garland, 1983), 1:187.)  

David Hume nedensellik bağıntısının zorunlu ve evrensel olmadığını, bir etki durumunda bir neden beklentisinin salt bir alışkanlık yapısı, salt ruhbilimsel bir çağrışım düzeneği olduğunu söylemiş ve kendince tanıtlamıştır. Sonra bunun ne kadar saçma olduğunu belirtir.

Mr. Hobson aynı temayı alır ve onu başka bir kalıba döker, nedensellik anlatan "niçin" sözcüğünün bilim alanından çıkarılması ve bilimin kendini herhangi bir nedensellik ile ilgilenmeyen salt betimlemeye sınırlaması isteminde bulunur.

"Etker nedensellik ve mantıksal zorunluk kavramları, fiziksel fenomenler dünyasına uygulanabilir olmayınca, Doğa Biliminin işlevi Doğada gözlenecek olayların ardışıklığını kavramsal olarak betimlemektir; ama Doğa Bilimi böyle dizilerin varoluşunun hesabını veremez, ve öyleyse fiziksel dünyadaki fenomenleri terime verilebilecek en sağın anlamda açıklayamaz. Böylece Doğa Bilimi, yapabildiği kadarıyla, fenomenlerin nasıl, ya da hangi kurallar ile uyum içinde, olduklarını betimler, ama niçin oldukları sorusunu yanıtlamak için hiçbir yetkinliği yoktur."

"The notions of efficient causation, and of logical necessity, not being applicable to the world of physical phenomena, the function of Natural Science is to describe conceptually the sequences of events which are to be observed in Nature ; but Natural Science cannot account for the existence of such sequences, and therefore cannot explain the phenomena in the physical world, in the strictest sense in which the term explanation can be used. Thus Natural Science describes, so far as it can, how, or in accordance with what rules, phenomena happen, but it is wholly incompetent to answer the question why they happen."

E. W. Hobson (1856-1933) 
The Domain of Natural Science, Londra, 1923, ss. 81-82.


Nedensellik kavramının yokluğu, e.d. realitenin nedensellikten yoksunluğu olasılık kavramının getirilmesi ile giderilir. Olasılık fiziksel realitenin deterministik yapısı konusunda insan gözleminin yetersizliğine bağlı görülmez, ama realitenin kendisinin belirlenimi olarak ileri sürülür. Örneğin Eddington'a göre, "herhangi bir yerde hiçbir katı nedensel davranış yoktur. Modern fiziği herhangi birşeyi eksiksiz determinizm ile tahmin etme tuzağına düşürmek olanaksızdır, çünkü daha başından olasılıkları ele alır" (Arthur S. Eddington, The Nature of the Physical World, New York, 1928, s. 309). Eğer irrasyonalizm gizemciliğe ve boşinanca kapıyı açmıyorsa, irrasyonalizm değildir. Ama Sir. Arthur Eddington'ın irrasyonalizmi tamdır ve vargılarını ortaya koyar:

"He [Eddington] argued for a deeply-rooted philosophical harmony between scientific investigation and religious mysticism, and also that the positivist nature of modern physics (i.e., relativity and quantum physics) provided new room for personal religious experience and free will." :: "[Eddington] bilimsel araştırma ve dinsel gizemcilik arasındaki kökü derinde felsefi bir uyumdan yana ve ayrıca modern fiziğin [e.d. görelilik ve quantum fiziğinin] pozitivist doğasının kişisel dinsel deneyim ve özgür istenç için yeni bir yer açtığı [görüşünden] yana tartıştı."  

 


Determinizm "nedensellik" değildir. Sözcük genel bir anlamda "belirlenmek" bağlamında alındığında ve "belerlenimcilik" olarak okunduğunda, "nedensellik" belirlenimin yalnızca bir kipidir. Belirlenimin sonsuz kipi vardır.

Belirlenim kazanmak bir karşıtlık ilişkisini gerektirir. Arı aydınlık arı karanlıktır, ve evrik olarak. Spinoza "tüm belirlenim olumsuzlamadır" der. Herşey belirlidir. Ve herşey yalnızca olumlu olmakla kalmaz ama eşit ölçüde olumsuzlama da içerir.

İstencin "belirlenimsizliği" özgürlük olarak anlaşılırsa ve özgür İstencin ancak bu belirlenimsizlik zemininde olanaklı olduğu düşünülürse, bu sözde "belirlenimsiz" İstencin gene de belirli, tikel bir İstenç olmaya nasıl geldiği sorusu kalır.

Belirsiz İstenç yalnızca İstencin kavramıdır, soyuttur. İstenç belirli olmalıdır. Özgürlük İstencin kendi kendisini belirlemesidir ve İstenç düşüncesiz İstekten ayrı olarak bunu yapmaya, kendini belirlemeye yeteneklidir, çünkü düşünce ile birdir. Eğer insan davranışa İstenç değil ama İstencine aykırı olarak İstek tarafından belirlleniyorsa, özgür değildir. İstek İstencimize bağlı olmaksızın doğar ve zaman zaman pekala İstenç ile çatışabilir. İsteğini İstenci ile denetleyemeyen insan özgür değildir. Zorunluk altında duran bir doğa varlığı gibi davranmaktadır.

 

Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi / 2014