İdea Yayınevi /Immauel Kant
eski anasayfa_
online alış-veriş
 
Kant: Arı Usun Eleştirisi'ne Giriş
 

Immanuel Kant
Arı Usun Eleştirisi

Çeviren: Aziz Yardımlı

İstanbul 2008 (c) İdea Yayınevi

 

Immanuel Kant
Kritik der reinen Vernunft
[A 1781; B1787]
Giriş
[B Yayımına göre]
Einleitung
[nach Ausgabe B]

I. Arı Ve Görgül Bilgiler Arasındaki Ayrım

Tüm bilgimizin deneyim ile başladığı konusunda hiçbir kuşku yoktur; çünkü bilgi yetisi eğer duyularımızı uyararak bir yandan kendiliğinden tasarımlar yaratan, öte yandan bunları karşılaştırmak ve bağlayarak ya da ayırarak duyusal izlenimlerin ham gerecini nesnelerin deneyim denilen bir bilgisine işlemek için anlak etkinliğimizi devime geçiren nesneler yoluyla olmasaydı başka hangi yolla uygulamaya geçirilebilirdi? Öyleyse zamana göre bizde hiçbir bilgi deneyimi öncelemez ve tüm bilgi deneyimle başlar.

I. Von dem Unterschiede der reinen und empirischen Erkenntnis

Daß alle unsere Erkenntnis mit der Erfahrung anfange, daran ist gar kein Zweifel; denn wodurch sollte das Erkenntnisvermögen sonst zur Ausübung erweckt werden, geschähe es nicht durch Gegenstände, die unsere Sinne rühren und teils von selbst Vorstellungen bewirken, teils unsere Verstandestätigkeit in Bewegung bringen, diese zu vergleichen, sie zu verknüpfen oder zu trennen, und so den rohen Stoff sinnlicher Eindrücke zu einer Erkenntnis der Gegenstände zu verarbeiten, die Erfahrung heißt? Der Zeit nach geht also keine Erkenntnis in uns vor der Erfahrung vorher, und mit dieser fängt alle an.

Ama tüm bilgimizin deneyim ile başlamasına karşın, bundan tümünün de deneyimden doğduğu sonucu çıkmaz. Çünkü pekala olabilir ki deneyim bilgimizin kendisi bile izlenimler yoluyla aldıklarımızın ve kendi bilgi yetimizin (duyusal izlenimlerin yalnızca vesile olmalarıyla) kendi içinden sağladıklarının bir bileşimidir, ve bu son eklentiyi o temel gereçten ancak uzun alıştırmalar sonucunda kazanılan dikkat ve beceri yoluyla ayırdedebiliriz.

Wenn aber gleich alle unsere Erkenntnis mit der Erfahrung anhebt, so entspringt sie darum doch nicht eben alle aus der Erfahrung. Denn es könnte wohl sein, daß selbst unsere Erfahrungserkenntnis ein Zusammengesetztes aus dem sei, was wir durch Eindrücke empfangen, und dem, was unser eigenes Erkenntnisvermögen (durch sinnliche Eindrücke bloß veranlaßt) aus sich selbst hergibt, welchen Zusatz wir von jenem [B 2] Grundstoffe nicht eher unterscheiden, als bis lange Übung uns darauf aufmerksam und zur Absonderung desselben geschickt gemacht hat.

Şu öyleyse daha yakından araştırılması gereken ve hemen ilk bakışta yanıtlanamayacak bir sorudur: Deneyimden ve giderek tüm duyu izlenimlerinden bağımsız bir bilgi var mıdır? Bu tür bilgi a priori olarak adlandırılır ve kaynağını a posteriori, e.d. deneyimde bulan görgül bilgiden ayırdedilir.

Es ist also wenigstens eine der näheren Untersuchung noch benötigte und nicht auf den ersten Anschein sogleich abzufertigende Frage: ob es ein dergleichen von der Erfahrung und selbst von allen Eindrücken der Sinne unabhängiges Erkenntnis gebe. Man nennt solche Erkenntnisse a priori, und unterscheidet sie von den empirischen, die ihre Quellen a posteriori nämlich in der Erfahrung, haben.

Bu a priori’ anlatımı gene de önceki sorunun bütün anlamını gösterebilmek için yeterince belirli değildir. Çünkü sık sık giderek görgül kaynaklardan türetilen pekçok bilgi için bile onlara a priori yetenekli olduğumuz ya da olabileceğimiz, çünkü onları dolaysızca deneyimden değil ama evrensel bir kuraldan türettiğimiz söylenir — bir kural ki gene de kendisini deneyimden ödünç almışızdır. Böylece kendi evinin temellerinin oyan biri için evin yıkılacağını a priori bilebilirdi, e.d. edimsel yıkılışının deneyimi için beklemesi gerekmezdi denebilir. Ama gene de bunu bütünüyle a priori bilemezdi, çünkü daha önceden cisimlerin ağır olduklarını ve buna göre destekleri uzaklaştırılınca düştüklerini deneyim yoluyla öğrenmiş olması gerekirdi.

Jener Ausdruck ist indessen noch nicht bestimmt genug, um den ganzen Sinn, der vorgelegten Frage angemessen, zu bezeichnen. Denn man pflegt wohl von mancher aus Erfahrungsquellen abgeleiteten Erkenntnis zu sagen, daß wir ihrer a priori fähig oder teilhaftig sind, weil wir sie nicht unmittelbar aus der Erfahrung, sondern aus einer allgemeinen Regel, die wir gleichwohl selbst doch aus der Erfahrung entlehnt haben, ableiten. So sagt man von jemand, der das Fundament seines Hauses untergrub: er konnte es a priori wissen, daß es einfallen würde, d. i. er durfte nicht auf die Erfahrung, daß es wirklich einfiele, warten. Allein gänzlich a priori konnte er dieses doch auch nicht wissen. Denn daß die Körper schwer sind, und daher, wenn ihnen die Stütze entzogen wird, fallen, mußte ihm doch zuvor durch Erfahrung bekannt werden.

Öyleyse bu noktadan sonra a priori bilgilerden şundan ya da bundan değil, ama saltık olarak tüm deneyimden bağımsız olan bilgileri anlayacağız. Ve bunlara karşıt olarak görgül bilgiler, ya da yalnızca a posteriori, e.d. deneyim yoluyla olanaklı olan bilgiler dururlar. A priori bilgiler görgül hiçbirşeyle karışmamış oldukları zaman arı olarak adlandırılırlar. Böylece örneğin Her değişimin bir nedeni vardır önermesi a priori bir önermedir, ama arı değil, çünkü değişim yalnızca deneyimden türetilebilen bir kavramdır.

Wir werden also im Verfolg unter Erkenntnissen a priori nicht solche verstehen, die von dieser oder jener, [B 3] sondern die schlechterdings von aller Erfahrung unabhängig stattfinden. Ihnen sind empirische Erkenntnisse, oder solche, die nur a posteriori, d. i. durch Erfahrung, möglich sind, entgegengesetzt. Von den Erkenntnissen a priori heißen aber die jenigen rein, denen gar nichts Empirisches beigemischt ist. So ist z. B. der Satz: eine jede Veränderung hat ihre Ursache, ein Satz a priori, allein nicht rein, weil Veränderung ein Begriff ist, der nur aus der Erfahrung gezogen werden kann.

II. Belli A Priori Bilgilerimiz Vardır, Ve Sıradan Anlak Bile Hiçbir Zaman Onlarsız Değildir

Burada gereken şey arı bir bilgiyi görgül olandan güvenle ayırdetmemizi sağlayacak bir ayırmaçtır. Deneyim hiç kuşkusuz birşeyin şu ya da bu doğada olduğunu öğretir, başka türlü olamayacak olduğunu değil. Öyleyse, ilk olarak, düşünüldüğünde aynı zamanda zorunluğu ile düşünülen bir önerme varsa, bu bir a priori yargıdır; ve eğer, bundan başka, kendisi de yine zorunlu olarak geçerli olan bir önerme dışında başka bir önermeden türetilmemişse, o zaman saltık olarak a prioridir. İkinci olarak, deneyim yargılarına hiçbir zaman gerçek ya da sağın değil ama yalnızca varsayımlı ve karşılaştırmalı evrensellik verebilir (tümevarım yoluyla), öyle ki gerçekte ancak şimdiye dek algılamış olduklarımıza göre şu ya da bu kurala aykırı hiçbir durum yoktur diyebiliriz. Buna göre, eğer bir yargı sağın evrensellik içinde, e.d. hiçbir kuraldışına olanak tanımayacak bir yolda düşünülüyorsa, o zaman deneyimden türetilmiş değildir ve saltık olarak a priori geçerlidir. Görgül evrensellik öyleyse birçok durumda işleyen bir geçerliğin keyfi olarak tüm durumlarda işleyen bir geçerliğe genişletilmesidir — örneğin, ‘Tüm cisimler ağırdır’ önermesinde olduğu gibi. Buna karşı, sağın evrensellik bir yargıya özsel olduğu zaman, bu özel bir bilgi kaynağını, e.d. bir a priori bilgi yetisini gösterir. Zorunluk ve sağın evrensellik böylece bir a priori bilginin güvenilir ayırmaçlarıdır ve hiçbir biçimde birbirlerinden ayrılamazlar. Ama bu ölçütlerin kullanımında zaman zaman görgül sınırlanmışlık yargıların olumsallıklarından10 daha kolay gösterildiği için, ya da, zaman zaman olduğu gibi, bir yargıya yüklediğimiz sınırsız evrensellik onun zorunluğundan daha açık olarak gösterildiği için, her biri kendi başına yanılmaz olan bu her iki ölçütün ayrı ayrı kullanılmaları salık verilebilir.

II Wir sind im Besitze gewisser Erkenntnisse a priori, und selbst der gemeine Verstand ist niemals ohne solche

Es kommt hier auf ein Merkmal an, woran wir sicher ein reines Erkenntnis vom empirischen unterscheiden können. Erfahrung lehrt uns zwar, daß etwas so oder so beschaffen sei, aber nicht, daß es nicht anders sein könne. Findet sich also erstlich ein Satz, der zugleich mit seiner Notwendigkeit gedacht wird, so ist er ein Urteil a priori, ist er überdem auch von keinem abgeleitet, als der selbst wiederum als ein notwendiger Satz gültig ist, so ist er schlechterdings a priori. Zweitens: Erfahrung gibt niemals ihren Urteilen wahre oder strenge, sondern nur angenommene und komparative Allgemeinheit (durch Induktion), so daß es eigentlich heißen muß: soviel wir bisher wahrge[B 4]nommen haben, findet sich von dieser oder jener Regel keine Ausnahme. Wird also ein Urteil in strengen Allgemeinheit gedacht, d. i. so, daß gar keine Ausnahme als möglich verstattet wird, so ist es nicht von der Erfahrung abgeleitet, sondern schlechterdings a priori gültig. Die empirische Allgemeinheit ist also nur eine willkürliche Steigerung der Gültigkeit, von der, welche in den meisten Fällen, zu der, die in allen gilt, wie z. B. in dem Satze: alle Körper sind schwer; wo dagegen strenge Allgemeinheit zu einem Urteile wesentlich gehört, da zeigt diese auf einen besonderen Erkenntnisquell desselben, nämlich ein Vermögen des Erkenntnisses a priori. Notwendigkeit und strenge Allgemeinheit sind also sichere Kennzeichen einer Erkenntnis a priori, und gehören auch unzertrennlich zueinander. Weil es aber im Gebrauche derselben bisweilen leichter ist, die empirische Beschränktheit derselben, als die Zufälligkeit in den Urteilen, oder es auch manchmal einleuchtender ist, die unbeschränkte Allgemeinheit, die wir einem Urteile beilegen, als die Notwendigkeit desselben zu zeigen, so ist es ratsam, sich gedachter beider Kriterien, deren jedes für sich unfehlbar ist, abgesondert zu bedienen.

Şimdi, böyle zorunlu ve en sağın anlamda evrensel, ve dolayısıyla arı a priori yargıların insan bilgisinde edimsel olarak bulunduklarını göstermek kolaydır. Eğer bilimlerden bir örnek isteniyorsa, yalnızca matematiğin tüm önermelerine bakmak yeterlidir; eğer en sıradan anlak kullanımından bir örnek isteniyorsa, ‘Tüm değişimlerin birer nedeni olmalıdır’ önermesi bu amaç için işe yarayacaktır. Bu son durumda bir neden kavramının kendisi bir etki ile bağıntının zorunluğu ve bir kuralın sağın evrenselliği kavramını öylesine açıkça kapsar ki, kavram eğer onu, Hume’un yaptığı gibi, olmakta olanın önceden olanla yineleyerek birleştirilmesinden, ve bundan kaynaklanan o tasarımları birbirleri ile bağlama alışkanlığından (ve buna göre yalnızca öznel zorunluktan) türetseydik, bütünüyle yiterdi. Bilgilerimizdeki arı a priori temel ilkelerin edimselliğini tanıtlamak için bu tür örnekler gerekmeksizin de, bu ilkelerin deneyimin kendisinin olanağı için vazgeçilmez oldukları gösterilebilir ve dolayısıyla varoluşları a priori tanıtlanabilir. Çünkü deneyimin kendisi pekinliğini nereden alabilirdi, eğer ilerlemesinde bağımlı olduğu tüm kurallar her zaman görgül, ve dolayısıyla olumsal olsalardı; ve o zaman onları ilk temel ilkeler saymak zor olurdu. Ama burada bilgi yetimizin arı kullanımını bir olgu olarak göstermiş ve böyle bir kullanımın ölçütlerini ortaya koymuş olmakla yetinebiliriz. Öte yandan, yalnızca yargılarda değil ama giderek kavramlarda bile bunların a priori kökeni kendini gösterir. Bir cisme ilişkin deneyim kavramımızdan onda görgül olan herşeyi tek tek uzaklaştırısak —, örneğin renk, sertlik ya da yumuşaklık, ağırlık, giderek11 içine işlenemezlik —, gene de geriye cismin (ki şimdi bütünüyle yitmiştir) kaplamış olduğu ve uzaklaştırılamayacak olan uzay kalır. Benzer olarak, cisimsel olan ya da olmayan herhangi bir nesneye ilişkin görgül kavramımızdan deneyimin bize öğrettiği tüm özellikleri uzaklaştıracak olursak, gene de ondan onu töz olarak ya da bir töze bağlı olarak düşünmemizi sağlayanı alamayız (üstelik bu töz kavramı genelde bir nesne kavramından daha çok belirlenim kapsıyor olsa bile). Öyleyse bu kavramın kendini bize dayatışındaki zorunluk yoluyla a priori bilgi yetimizde yeri olduğunu kabul etmeliyiz.

Daß es nun dergleichen notwendige und im strengsten Sinne allgemeine, mithin reine Urteile a priori, im menschlichen Erkenntnis wirklich gebe, ist leicht zu zeigen. Will man ein Beispiel aus Wissenschaften, so darf man nur auf alle Sätze der Mathematik hinaussehen, will man ein solches aus dem gemeinsten Ver[B 5]standesgebrauche, so kann der Satz, daß alle Veränderung eine Ursache haben müsse, dazu dienen; ja in dem letzteren enthält selbst der Begriff einer Ursache so offenbar den Begriff einer Notwendigkeit der Verknüpfung mit einer Wirkung und einer strengen Allgemeinheit der Regel, daß er gänzlich verlorengehen würde, wenn man ihn, wie Hume tat, von einer öftern Beigesellung dessen, was geschieht, mit dem, was vorhergeht, und einer daraus entspringenden Gewohnheit, (mithin bloß subjektiven Notwendigkeit,) Vorstellungen zu verknüpfen, ableiten wollte. Auch könnte man, ohne dergleichen Beispiele zum Beweise der Wirklichkeit reiner Grundsätze a priori in unserem Erkenntnisse zu bedürfen, dieser ihre Unentbehrlichkeit zur Möglichkeit der Erfahrung selbst, mithin a priori dartun. Denn wo wollte selbst Erfahrung ihre Gewißheit hernehmen, wenn alle Regeln, nach denen sie fortgeht, immer wieder empirisch, mithin zufällig wären; daher man diese schwerlich für erste Grundsätze gelten lassen kann. Allein hier können wir uns damit begnügen, den reinen Gebrauch unseres Erkenntnisvermögens als Tatsache samt den Kennzeichen desselben dargelegt zu haben. Aber nicht bloß in Urteilen, sondern selbst in Begriffen zeigt sich ein Ursprung einiger derselben a priori. Lasset von eurem Erfahrungsbegriffe eines Körpers alles, was daran empirisch ist, nach und nach weg: die Farbe, die Härte oder Weiche, die Schwere, selbst die Undurchdringlichkeit, so bleibt doch der Raum übrig, den er (welcher nun ganz verschwunden ist) einnahm, und den [B 6] könnt ihr nicht weglassen. Ebenso, wenn ihr von eurem empirischen Begriffe eines jeden, körperlichen oder nicht körperlichen, Objekts alle Eigenschaften weglaßt, die euch die Erfahrung lehrt; so könnt ihr ihm doch nicht diejenige nehmen, dadurch ihr es als Substanz oder einer Substanz anhängend denkt, (obgleich dieser Begriff mehr Bestimmung enthält, als der eines Objekts überhaupt). Ihr müßt also, überführt durch die Notwendigkeit, womit sich dieser Begriff euch aufdringt, gestehen, daß er in eurem Erkenntnisvermögen a priori seinen Sitz habe.

III. Felsefe Tüm A Priori Bilginin
Olanak, İlkeler Ve Alanını Belirleyecek Bir Bilim Gereksinimindedir

Tüm öncekilerden12 çok daha önemli olan şey belli bilgilerin tüm olanaklı deneyimlerin alanını bırakmaları ve deneyimde kendilerine karşılık düşen hiçbir nesnenin verilemediği kavramlar yoluyla yargılarımızın alanını deneyimin tüm sınırlarının ötesine genişletme görünüşünü almalarıdır.

III. Die Philosophie bedarf einer Wissenschaft, welche die Möglichkeit, die Prinzipien und den Umfang aller Erkenntnisse a priori bestimme

Was noch weit mehr sagen will als alles vorige, ist dieses, daß gewisse Erkenntnisse sogar das Feld aller möglichen Er[A 3]fahrungen verlassen, und durch Begriffe, denen überall kein entsprechender Gegenstand in der Erfahrung gegeben werden kann, den Umfang unserer Urteile über alle Grenzen derselben zu erweitern den Anschein haben.

Tam olarak duyulur dünyanın ötesine, deneyimin hiçbir yönlendirme ya da düzeltme yapamadığı alana geçen bu son bilgilerdedir ki usumuzun önemlerinden ötürü anlağın görüngüler alanında öğrenebileceği herşeyden çok daha eşsiz ve son amaçlarında çok daha yüce gördüğümüz araştırmaları yatar. Giderek böylesine önemli araştırmalardan herhangi bir sakınca görerek ya da küçümseme ve ilgisizlikten ötürü vazgeçmektense tüm yanılma tehlikelerini bile göze alırız. 13Arı usun kendisinin bu kaçınılmaz sorunları Tanrı, Özgürlük ve Ölümsüzlüktür. Tüm hazırlıkları ile son amacında aslında yalnızca bunların çözümüne yönelen bilim ise Metafizik olarak adlandırılır; bunun yöntemi başlangıçta inakçıdır, e.d. usun böylesine büyük bir girişim için yeteneğinin olup olmadığı konusunda herhangi bir ön sınama olmaksızın görevi güvenle üstlenir.

 

Und gerade in diesen letzteren Erkenntnissen, welche über die Sinnenwelt hinausgehen, wo Erfahrung gar keinen Leitfaden, noch Berichtigung geben kann, liegen die Nachforschungen unserer Vernunft, die wir, der [B 7] Wichtigkeit nach, für weit vorzüglicher, und ihre Endabsicht für viel erhabener halten, als alles, was der Verstand im Felde der Erscheinungen lernen kann, wobei wir, sogar auf die Gefahr zu irren, eher alles wagen, als daß wir so angelegene Untersuchungen aus irgendeinem Grunde der Bedenklichkeit, oder aus Geringschätzung und Gleichgültigkeit aufgeben sollten. Diese unvermeidlichen Aufgaben der reinen Vernunft selbst sind Gott, Freiheit und Unsterblichkeit. Die Wissenschaft aber, deren Endabsicht mit allen ihren Zurüstungen eigentlich nur auf die Auflösung derselben gerichtet ist, heißt Metaphysik, deren Verfahren im Anfange dogmatisch ist, d. i. ohne vorhergehende Prüfung des Vermögens oder Unvermögens der Vernunft zu einer so großen Unternehmung zuversichtlich die Ausführung übernimmt.

Şimdi, deneyimin toprağını arkada bırakır bırakmaz, nereden geldiklerini bilmeksizin iye olduğumuz bilgilerle ve kökenleri bilinmeyen temel ilkelerin güvencesi üzerine hemen bir yapı kurmaya başlamamamız, ve temelleri dikkatli araştırmalar yoluyla önceden sağlama bağlanmış olmaksızın bu işin yapılamayacağı bütünüyle doğal görünür. Ve yine eşit ölçüde doğaldır ki daha önceden anlağın tüm bu a priori bilgilere nasıl ulaşabildiği ve bunların hangi alan, geçerlik ve değerde olabilecekleri sorusu getirilmelidir. Gerçekte başka hiçbirşey daha doğal değildir, eğer doğal sözcüğü14 ile uygun ve ussal bir yolda yer alması gerekeni anlıyorsak; ama eğer sözcükle olağan bir yolda yer alanı anlarsak, o zaman tersine bu araştırmanın çoktandır göz ardı edilmiş olmasından daha doğal ve daha anlaşılabilir hiçbirşey yoktur. Çünkü bu bilgilerin bir bölümü, matematiksel bilgi olarak, çoktandır güvenilir bir kazanım olduğunu göstermiştir ve bu yüzden çok ayrı doğalarda olsalar da öteki bölümler için yüreklendirici beklentiler yaratırlar. Bundan başka, bir kez deneyimin çemberinin ötesine geçtiğimiz zaman, deneyim tarafından çürütülmeyeceğimizden eminizdir. Bilgimizi genişletmenin çekiciliği öylesine güçlüdür ki, ancak karşılaşılacak açık bir çelişki yoluyla ilerleyişimizde durdurulabiliriz. Ama bundan kaçınmak olanaklıdır, eğer uydurmalarımızda biraz dikkatli olursak — ki gene de bu nedenle daha az uydurma olmayacaklardır. Matematik bize deneyimden bağımsız olarak a priori bilgide ne denli ilerleyebileceğimizin parlak bir örneğini verir. Gerçekten de, matematik nesneler ve bilgilerle ancak bunların sezgide sergilenmelerine izin vermeleri ölçüsünde ilgilenir. Ama bu durum kolayca gözden kaçırılır, çünkü söz konusu sezginin kendisi a priori verilebilir ve bu yüzden arı bir kavramdan güçlükle ayırdedilebilir. Usun gücüne ilişkin böyle bir tanıtlama tarafından ayartılarak,15 genişleme dürtüsü hiçbir sınır tanımaz. Hafif güvercin özgür uçuşunda direncini duyumsadığı havayı yararken bunu havasız uzayda daha iyi başarabileceğini imgelemiş olabilir. Benzer olarak, Platon anlağa çok dar sınırlar koyduğu16 için duyu dünyasını bırakarak ideaların kanatlarında onun ötesine, arı anlağın boş uzayına geçmeyi göze almıştı. Çabalarıyla hiç yol alamadığını göremedi, çünkü anlağa bir ilerleme yaptırabilmek için bir bakıma üzerine dayanabilmek ve güçlerini uygulayabilmek için bir destek olabilecek hiçbir dirençle karşılaşmadı. Ama yapılarını olanaklı olduğunca erken bitirmek ve ancak daha sonra temellerinin sağlam olup olmadığını yoklamak kurgul insan usunun olağan yazgısıdır. Bu yüzden bizi bunların sağlamlıkları konusunda rahatlatmak için ya da giderek böylesine geç ve böylesine tehlikeli bir sınamayı bütünüyle bir yana bırakmamız için her tür göz boyama yoluna başvurulacaktır. Ama yapıyı kurma sırasında bizi tüm endişe ve kuşkudan özgür tutan ve görünüşte bir sağlamlıkla sırtımızı okşayan şey usumuzun işinin büyük, belki de en büyük bölümünün nesnelerini daha şimdiden bildiğimiz kavramların ayrıştırılmasından17 oluşması olgusudur. Bu ayrıştırma bize bir bilgiler çokluğu sağlar ki, kavramlarımızda (gerçi karışık bir türde olsa da) daha şimdiden düşünülmüş olanları aydınlatma ya da açıklamadan daha öteye gitmiyor olsalar da, en azından biçim açısından yeni içgörüler olarak değerlendirilirler; ama, özdek ya da içerik söz konusu olduğunda, taşıdığımız kavramlar genişlemez, tersine yalnızca ayrıştırılırlar. Bu işlem güvenilir ve yararlı bir ilerleyişi olan gerçek bir a priori bilgi verdiği için, us bu aldatmaca altında kendisi bilmeksizin el altından bütünüyle başka türde önesürümler getirir ve bunlarda verili kavramlara onlara bütünüyle yabancı başkalarını ekler ve dahası bunu a priori yapar.18 Usun bunlara nasıl ulaştığı bilinmez ve giderek böyle bir19 sorunun düşünülmesi bile söz konusu edilmez. Buna göre hemen bu iki bilgi türünün ayrımını ele almaya geçeceğim.

Nun scheint es zwar natürlich, daß, sobald man den Boden der Erfahrung verlassen hat, man doch nicht mit Erkenntnissen, die man besitzt, ohne zu wissen woher, und auf den Kredit der Grundsätze, deren Ursprung man nicht kennt, sofort ein Gebäude errichten werde, ohne der Grundlegung desselben durch sorgfältige Untersuchungen vorher versichert zu sein, daß man also vielmehr die Frage vorlängst werde aufgeworfen haben, wie denn der Verstand zu allen diesen Erkenntnissen a priori kommen könne, und welchen Umfang, Gültigkeit und Wert sie haben mögen. [A 4] In der Tat ist auch nichts natürlicher, wenn man unter dem Worte natürlich das versteht, was billiger- und vernünftigerweise geschehen [B 8] sollte; versteht man aber darunter das, was gewöhnlichermaßen geschieht, so ist hinwiederum nichts natürlicher und begreiflicher, als daß diese Untersuchung lange unterbleiben mußte. Denn ein Teil dieser Erkenntnisse, als die mathematischen, ist im alten Besitze der Zuverlässigkeit, und gibt dadurch eine günstige Erwartung auch für andere, ob diese gleich von ganz verschiedener Natur sein mögen. Überdem, wenn man über den Kreis der Erfahrung hinaus ist, so ist man sicher, durch Erfahrung nicht widerlegt zu werden. Der Reiz, seine Erkenntnisse zu erweitern, ist so groß, daß man nur durch einen klaren Widerspruch, auf den man stößt, in seinem Fortschritte aufgehalten werden kann. Dieser aber kann vermieden werden, wenn man seine Erdichtungen nur behutsam macht, ohne daß sie deswegen weniger Erdichtungen bleiben. Die Mathematik gibt uns ein glänzendes Beispiel, wie weit wir es, unabhängig von der Erfahrung, in der Erkenntnis a priori bringen können. Nun beschäftigt sie sich zwar mit Gegenständen und Erkenntnissen bloß so weit, als sich solche in der Anschauung darstellen lassen. Aber dieser Umstand wird leicht übersehen, weil gedachte Anschauung selbst a priori gegeben werden kann, mithin von einem bloßen reinen Begriff kaum unterschieden wird. Durch einen solchen Beweis von der Macht der Vernunft [A 5] eingenommen, sieht der Trieb zur Erweiterung keine Grenzen. Die leichte Taube, indem sie im freien Fluge die Luft teilt, deren Widerstand sie fühlt, könnte die Vorstellung fassen, daß es ihr im luftleeren Raum noch viel [B 9] besser gelingen werde. Ebenso verließ Plato die Sinnenwelt, weil sie dem Verstande so enge Schranken setzt, und wagte sich jenseit derselben, auf den Flügeln der Ideen, in den leeren Raum des reinen Verstandes. Er bemerkte nicht, daß er durch seine Bemühungen keinen Weg gewönne, denn er hatte keinen Widerhalt, gleichsam zur Unterlage, worauf er sich steifen, und woran er seine Kräfte anwenden konnte, um den Verstand von der Stelle zu bringen. Es ist aber ein gewöhnliches Schicksal der menschlichen Vernunft in der Spekulation, ihr Gebäude so früh, wie möglich, fertigzumachen, und hintennach allererst zu untersuchen, ob auch der Grund dazu gut gelegt sei. Alsdann aber werden allerlei Beschönigungen herbeigesucht, um uns wegen dessen Tüchtigkeit zu trösten, oder auch eine solche späte und gefährliche Prüfung lieber gar abzuweisen. Was uns aber während dem Bauen von aller Besorgnis und Verdacht frei hält, und mit scheinbarer Gründlichkeit schmeichelt, ist dieses. Ein großer Teil, und vielleicht der größte, von dem Geschäfte unserer Vernunft, besteht in Zergliederungen der Begriffe, die wir schon von Gegenständen haben. Dieses liefert uns eine Menge von Erkenntnissen, die, ob sie gleich nichts weiter als Aufklärungen oder Erläuterungen desjenigen [A 6] sind, was in unsern Begriffen (wiewohl noch auf verworrene Art) schon gedacht worden, doch wenigstens der Form nach neuen Einsichten gleich geschätzt werden, wiewohl sie der Materie, oder dem Inhalte nach die Begriffe, die wir haben, nicht erweitern, sondern nur auseinander setzen. [B 10] Da dieses Verfahren nun eine wirkliche Erkenntnis a priori gibt, die einen sichern und nützlichen Fortgang hat, so erschleicht die Vernunft, ohne es selbst zu merken, unter dieser Vorspiegelung Behauptungen von ganz anderer Art, wo die Vernunft zu gegebenen Begriffen ganz fremde und zwar a priori hinzutut, ohne daß man weiß, wie sie dazu gelangen und ohne sich eine solche Frage auch nur in die Gedanken kommen zu lassen. Ich will daher gleich anfangs von dem Unterschiede dieser zweifachen Erkenntnisart handeln.

20IV. Analitik Ve Sentetik Yargıların Ayrımı

İçinde bir öznenin yüklem ile ilişkisinin düşünüldüğü tüm yargılarda, (yalnızca olumlu yargıları irdeliyorum, çünkü daha sonra21 olumsuz olanlara uygulaması kolay olacaktır), bu ilişki iki türde olanaklıdır. Ya B yüklemi A ya bu A kavramında (gizli olarak) kapsanan birşey olarak aittir; ya da B bütünüyle A kavramının dışında yatar, gerçi hiç kuşkusuz onunla bir bağlantı içinde duruyor olsa da. İlk durumda yargıyı analitik, ikincisinde sentetik olarak adlandırıyorum. Analitik yargılar (olumlu yargılar) öyleyse içlerinde yüklemin özne ile bağlantısının özdeşlik yoluyla düşünüldüğü yargılardır; ama içlerinde bu bağıntının özdeşlik olmaksızın düşünüldüğü yargıları sentetik yargılar olarak adlandırmak gerekir. Birincilere açıklayıcı, ikinciler ise genişletici yargılar denebilir, çünkü birinciler yüklem yoluyla öznenin kavramına hiçbirşey eklemeyip, tersine onu yalnızca ayrıştırma yoluyla onda daha şimdiden (karışık bir yolda da olsa) düşünülmüş olan bileşen kavramlarına çözerler; buna karşı ikinciler öznenin kavramına onda hiçbir yolda düşünülmemiş ve onun herhangi bir yolda ayrıştırılmasıyla çıkarılamayacak bir yüklemi eklerler. Örneğin, ‘Tüm cisimler uzamlıdır’ dediğim zaman, bu bir analitik yargıdır. Çünkü uzamı cisme bağlı olarak bulabilmek için cisim22 ile ilişkilendirdiğim kavramın ötesine geçmem gerekmez; tersine, bu yüklemi onda bulabilmek için yalnızca kavramı ayrıştırmam, e.d. yalnızca her zaman onda düşündüğüm çoklunun bilincinde olmam gerekir. Yargı öyleyse analitik bir yargıdır. Buna karşı, ‘Tüm cisimler ağırdır’ dersem, yüklem genelde bir cismin yalın kavramında düşündüğümden bütünüyle başka birşeydir. Böyle bir yüklemin eklenmesi öyleyse sentetik bir yargı verir.

IV. Von dem Unterschiede analytischer und synthetischer Urteile

In allen Urteilen, worinnen das Verhältnis eines Subjekts zum Prädikat gedacht wird, (wenn ich nur die bejahenden erwäge, denn auf die verneinenden ist nachher die Anwendung leicht,) ist dieses Verhältnis auf zweierlei Art möglich. Entweder das Prädikat B gehört zum Subjekt A als etwas, was in diesem Begriffe A (versteckterweise) enthalten ist; oder B liegt ganz außer dem Begriff A, ob es zwar mit demselben in Verknüpfung steht. Im ersten Fall nenne ich das Urteil analytisch, in dem andern synthe[A 7]tisch. Analytische Urteile (die bejahenden) sind also diejenigen, in welchen die Verknüpfung des Prädikats mit dem Subjekt durch Identität, diejenigen aber, in denen diese Verknüpfung ohne Identität gedacht wird, sollen synthetische Urteile [B 11] heißen. Die ersteren könnte man auch Erläuterungs-, die andern Erweiterungs-Urteile heißen, weil jene durch das Prädikat nichts zum Begriff des Subjekts hinzutun, sondern diesen nur durch Zergliederung in seine Teilbegriffe zerfällen, die in selbigen schon (obgleich verworren) gedacht waren: dahingegen die letzteren zu dem Begriffe des Subjekts ein Prädikat hinzutun, welches in jenem gar nicht gedacht war, und durch keine Zergliederung desselben hätte können herausgezogen werden. Z. B. wenn ich sage: alle Körper sind ausgedehnt, so ist dies ein analytisch Urteil. Denn ich darf nicht über den Begriff, den ich mit dem Körper verbinde, hinausgehen, um die Ausdehnung, als mit demselben verknüpft, zu finden, sondern jenen Begriff nur zergliedern, d. i. des Mannigfaltigen, welches ich jederzeit in ihm denke, mir nur bewußt werden, um dieses Prädikat darin anzutreffen; es ist also ein analytisches Urteil. Dagegen, wenn ich sage: alle Körper sind schwer, so ist das Prädikat etwas ganz anderes, als das, was ich in dem bloßen Begriff eines Körpers überhaupt denke. Die Hinzufügung eines solchen Prädikats gibt also ein synthetisch Urteil.

Deneyim yargıları, böyle olarak, tümü de sentetiktir. Çünkü analitik bir yargıyı deneyime dayandırmak tutarsız olacaktır, çünkü yargıyı oluşturmak için kavramımın ötesine gitmem gerekmez ve bunun için hiçbir deneyim kanıtı zorunlu değildir. ‘Bir cisim uzamlıdır’ önermesi a priori ‘açık seçik’ bir önermedir, bir deneyim yargısı değil. Çünkü deneyime başvurmadan önce, yargım için gereken tüm koşullar daha şimdiden kavramda bulunur ve yapmam gereken tek şey çelişki ilkesine göre kavramdan yüklemi çekmektir. Bu yolla aynı zamanda yargının zorunluğunun bilincinde de olabilirim ki, deneyimin bana hiçbir zaman öğretemeyeceği şey budur. Buna karşı, genel olarak bir cismin kavramına ağırlık yüklemini katmasam da, bu kavram bölümlerinden biri yoluyla bir deneyim nesnesini belirtir ve bu bölüme bu aynı deneyimin başka bölümlerini kavrama ait olarak ekleyebilirim. Cisim kavramını tümü de bu kavramda düşünülen uzam, içine işlenemezlik, şekil vb. ayırmaçları yoluyla önceden analitik olarak bilebilirim. Ama şimdi geriye, ondan bu cisim kavramını türettiğim deneyime bakarak ağırlığın her zaman yukarıdaki ayırmaçlara bağlı olduğunu bulduğumda ve böylece bunu yüklem olarak o kavrama sentetik olarak eklediğimde, bilgimi genişletmiş olurum. Öyleyse ağırlık yükleminin cisim kavramı ile sentezinin olanağının zemini deneyimdir, çünkü biri hiç kuşkusuz ötekinde kapsanmasa da, her iki kavram bir bütünün, eş deyişle kendisi sezgilerin sentetik bir birleşmesi olan deneyimin bölümleri olarak gene de birbirlerine (ama olumsal bir yolda) aittirler.

Erfahrungsurteile, als solche, sind insgesamt synthetisch. Denn es wäre ungereimt, ein analytisches Urteil auf Erfahrung zu gründen, weil ich aus meinem Begriffe gar nicht hinausgehen darf, um das Urteil abzufassen, und also kein Zeugnis der Erfahrung dazu nötig habe. Daß ein Körper ausgedehnt sei, ist ein Satz, der a priori feststeht, und kein Erfahrungs[B 12] urteil. Denn, ehe ich zur Erfahrung gehe, habe ich alle Bedingungen zu meinem Urteile schon in dem Begriffe, aus welchem ich das Prädikat nach dem Satze des Widerspruchs nur herausziehen, und dadurch zugleich der Notwendigkeit des Urteils bewußt werden kann, welche mir Erfahrung nicht einmal lehren würde. Dagegen, ob ich schon in dem Begriff eines Körpers überhaupt das Prädikat der Schwere gar nicht einschließe, so bezeichnet jener doch einen Gegenstand der Erfahrung durch einen Teil derselben, zu welchem ich also noch andere Teile eben derselben Erfahrung, als zu dem ersteren gehörten, hinzufügen kann. Ich kann den Begriff des Körpers vorher analytisch durch die Merkmale der Ausdehnung, der Undurchdringlichkeit, der Gestalt usw., die alle in diesem Begriffe gedacht werden, erkennen. Nun erweitere ich aber meine Erkenntnis, und, indem ich auf die Erfahrung zurücksehe, von welcher ich diesen Begriff des Körpers abgezogen hatte, so finde ich mit obigen Merkmalen auch die Schwere jederzeit verknüpft, und füge also diese als Prädikat zu jenem Begriffe synthetisch hinzu. Es ist also die Erfahrung, worauf sich die Möglichkeit der Synthesis des Prädikats der Schwere mit dem Begriffe des Körpers gründet, weil beide Begriffe, ob zwar einer nicht in dem anderen enthalten ist, dennoch als Teile eines Ganzen, nämlich der Erfahrung, die selbst eine synthetische Verbindung der Anschauungen ist, zueinander, wiewohl nur zufälligerweise, gehören.

Ama a priori sentetik yargılar durumunda bu yardım bütünüyle yiter. Eğer A kavramının ötesine23 geçerek bir başka B kavramını onunla bağlı olarak bilmek istersem, o zaman üzerine dayanacağım ve sentezi olanaklı kılacak olan şey nedir? Çünkü burada artık istediğimi deneyim alanında arama gibi bir üstünlük yoktur. ‘Olan herşeyin bir nedeni vardır’ önermesini alalım. Burada, olan birşeyin kavramında hiç kuşkusuz bir zaman vb. tarafından öncelenen bir belirli varlığı düşünürüm ve bu kavramdan analitik yargılar elde edilebilir. Ama bir neden kavramı o ilk kavramın bütünüyle dışında yatar24 ve ‘olan’dan ayrı birşeyi gösterir, öyleyse25 bu son tasarımda hiçbir biçimde kapsanmaz. O zaman nasıl olur da olan herhangi birşey üzerine ondan bütünüyle ayrı birşey ileri sürebilir ve neden kavramını onda kapsanmamasına karşın gene de ona ve üstelik zorunlu bir yolda26 ait olarak kabul ederim? Burada A kavramının dışında ona yabancı ama gene de onunla bağlı olarak düşünülen27 bir B yüklemini bulduğuna inanan anlağa destek olan bu bilinmeyen = X 28 nedir? Bu deneyim olamaz, çünkü ortaya sürülen temel ilke bu ikinci tasarımı29 birinciye yalnızca daha büyük evrensellik ile30 değil ama ayrıca zorunluk anlatımı ile, öyleyse yalın kavramlar temelinde ve bütünüyle a priori bağlamıştır. Şimdi, a priori kurgul bilgimizin bütün bir son amacı böyle sentetik, e.d. genişletici temel ilkeler üzerine dayanır; çünkü analitik yargılar31 çok önemli ve zorunlu olsalar da, yalnızca gerçekten yeni bir kazanım olarak güvenilir ve geniş bir sentez için gerekli kavramsal duruluğa ulaşmak için böyledirler.[A] 

Aber bei synthetischen Urteilen a priori fehlt dieses Hilfsmittel ganz und gar. Wenn ich über den Be[B 13]griff A hinausgehen soll, um einen andern B als damit verbunden zu erkennen, was ist das, worauf ich mich stütze, und wodurch die Synthesis möglich wird? da ich hier den Vorteil nicht habe, mich im Felde der Erfahrung danach umzusehen. Man nehme den Satz: Alles, was geschieht, hat seine Ursache. In dem Begriff von etwas, das geschieht, denke ich zwar ein Dasein, vor welchem eine Zeit vorhergeht usw. und daraus lassen sich analytische Urteile ziehen. Aber der Begriff einer Ursache liegt ganz außer jenem Begriffe, und zeigt etwas von dem, was geschieht, Verschiedenes an, ist also in dieser letzteren Vorstellung gar nicht mit enthalten. Wie komme ich denn dazu, von dem, was überhaupt geschieht, etwas davon ganz Verschiedenes zu sagen, und den Begriff der Ursache, obzwar in jenem nicht enthalten, dennoch, als dazu und sogar notwendig gehörig, zu erkennen. Was ist hier das Unbekannte = X, worauf sich der Verstand stützt, wenn er außer dem Begriff von A ein demselben fremdes Prädikat B aufzufinden glaubt, welches er gleichwohl damit verknüpft zu sein erachtet? Erfahrung kann es nicht sein, weil der angeführte Grundsatz nicht allein mit größerer Allgemeinheit, sondern auch mit dem Ausdruck der Notwendigkeit, mithin gänzlich a priori und aus bloßen Begriffen, diese zweite Vorstellungen zu der ersteren hinzugefügt. Nun beruht auf solchen synthetischen d. i. Erweiterungs-Grundsätzen die ganze Endabsicht unse[A 10]rer spekulativen Erkenntnis a priori; denn die analytischen sind zwar höchst wichtig und nötig, aber nur [B 14] um zu derjenigen Deutlichkeit der Begriffe zu gelangen, die zu einer sicheren und ausgebreiteten Synthesis, als zu einem wirklich neuen Erwerb, erforderlich ist.

V. Usun Tüm Kuramsal Bilimlerinde Sentetik A Priori Yargılar İlkeler Olarak Kapsanır

1. Tüm matematiksel yargılar sentetiktir. Bu önerme insan usunu çözümleyenlerin dikkatinden bugüne dek kaçmış, daha doğrusu tüm tahminlerine doğrudan karşıt görünür, üstelik karşı çıkılamayacak denli pekin ve sonuçlarında çok önemli olmasına karşın. Çünkü matematiksel çıkarsamaların tümünün de çelişki ilkesine (ki her apodiktik pekinliğin doğası bunu gerektirir) göre ilerlediği bulunduğu için, [felsefi] temel ilkelerin de çelişki önermesinden çıkarak bilineceklerine inanılıyordu; bu noktada yanılmışlardır, çünkü sentetik bir önerme hiç kuşkusuz çelişki ilkesine göre saptanabilse de, bu hiçbir zaman kendinde değil ama ancak sonucu olduğu bir başka sentetik önermenin varsayılmasıyla olanaklıdır.

V. In allen theoretischen Wissenschaften der Vernunft sind synthetische Urteile a priori als Prinzipien enthalten

1. Mathematische Urteile sind insgesamt synthetisch. Dieser Satz scheint den Bemerkungen der Zergliederer der menschlichen Vernunft bisher entgangen, ja allen ihren Vermutungen gerade entgegengesetzt zu sein, ob er gleich unwidersprechlich gewiß und in der Folge sehr wichtig ist. Denn weil man fand, daß die Schlüsse der Mathematiker alle nach dem Satze des Widerspruchs fortgehen, (welches die Natur einer jeden apodiktischen Gewißheit erfordert,) so überredet man sich, daß auch die Grundsätze aus dem Satze des Widerspruchs erkannt würden; worin sie sich irrten; denn ein synthetischer Satz kann allerdings nach dem Satze des Widerspruchs eingesehen werden, aber nur so, daß ein anderer synthetischen Satz vorausgesetzt wird, aus dem er gefolgert werden kann, niemals aber an sich selbst.

Herşeyden önce belirtmek gerek ki, gerçek matematiksel önermeler görgül değil ama her zaman a priori yargılardır, çünkü deneyimden türetilemeyecek olan zorunluğu kendilerinde taşırlar. Eğer buna karşı çıkılırsa, o zaman pekala önermemi arı matematiğe sınırlayabilirim, çünkü kavramının kendisi daha şimdiden görgül değil ama yalnızca arı a priori bilgi kapsadığını imler.

Zuvörderst muß bemerkt werden: daß eigentliche mathematische Sätze jederzeit Urteile a priori und nicht empirisch sind, weil sie Notwendigkeit bei sich führen, welche aus Erfahrung nicht abgenommen werden kann. [B 15] Will man aber dieses nicht einräumen, wohlan, so schränke ich meinen Satz auf die reine Mathematik ein, deren Begriff es schon mit sich bringt, daß sie nicht empirische, sondern bloß reine Erkenntnis a priori enthalte.

Başlangıçta hiç kuşkusuz 7 + 5 = 12 önermesinin çelişki önermesine göre yedi ve beşin bir toplamının kavramından doğan salt analitik bir önerme olduğu düşünülebilir. Ama, daha yakından irdelendiğinde, 7 ve 5’in toplamı kavramının her iki sayının tek bir sayıya birleştirilmesinden öte birşey kapsamadığı bulunur ki, burada ikisini kapsayan bu tek sayının ne olduğu konusunda hiçbirşey düşünülmez. On iki kavramı hiçbir biçimde salt yedi ve beşin o birleşmesini düşünmemle düşünülmüş olmaz, ve böyle olanaklı bir toplam kavramımı ne denli ayrıştırsam da onda on iki ile karşılaşmam. Bu kavramların ötesine geçip bunlardan birine karşılık düşen sezgiyi, söz gelimi beş parmağı, ya da (Aritmetik’inde33 Segner’in yaptığı gibi) beş noktayı yardıma çağırmak ve böylece sezgide verilen beşin birimlerini tek tek yedi kavramına eklemek gerekir. Çünkü ilkin 7 sayısını alıp 5 kavramı için elimin parmaklarını sezgi olarak yardıma çağırarak daha önce 5 sayısını oluşturmak için birarada aldığım birimleri şimdi o imgemde tek tek 7 sayısına ekler ve böylece 12 sayısının ortaya çıktığını görürüm. 5’in 7’ye34 eklenmesini hiç kuşkusuz toplam = 7 + 5 kavramında düşünmüşümdür, ama bu toplamın 12 sayısına eşit olduğunu değil. Aritmetiksel önerme öyleyse her zaman sentetiktir; ve bu daha büyük sayılar aldığımızda daha da kolay görünür, çünkü bütünüyle açıktır ki kavramlarımızı ne denli evirip çevirsek de, sezgiyi yardıma almaksızın yalnızca kavramlarımızın ayrıştırılması yoluyla toplam hiçbir zaman bulunamaz.

Man sollte anfänglich zwar denken: daß der Satz 7 + 5 = 12 ein bloß analytischer Satz sei, der aus dem Begriffe einer Summe von Sieben und Fünf nach dem Satze des Widerspruches erfolge. Allein, wenn man es näher betrachtet, so findet man, daß der Begriff der Summe von 7 und 5 nichts weiter enthalte, als die Vereinigung beider Zahlen in eine einzige, wodurch ganz und gar nicht gedacht wird, welches diese einzige Zahl sei, die beide zusammenfaßt. Der Begriff von Zwölf ist keineswegs dadurch schon gedacht, daß ich mir bloß jene Vereinigung von Sieben und Fünf denke, und, ich mag meinen Begriff von einer solchen möglichen Summe noch solange zergliedern, so werde ich doch darin die Zwölf nicht antreffen. Man muß über diese Begriffe hinausgehen, indem man die Anschauung zu Hilfe nimmt, die einem von beiden korrespondiert, etwa seine fünf Finger, oder (wie Segner in seiner Arithmetik) fünf Punkte, und so nach und nach die Einheiten der in der Anschauung gegebenen Fünf zu dem Begriffe der Sieben hinzutut. Denn ich nehme zuerst die Zahl 7, und, indem ich für den Begriff der 5 die Finger meiner Hand als Anschauung zu Hilfe nehme, so tue ich die Einheiten, die ich vorher zusam[B 16]mennahm, um die Zahl 5 auszumachen, nun an jenem meinem Bilde nach und nach zur Zahl 7, und sehe so die Zahl 12 entspringen. Daß 7 zu 5 hinzugetan werden sollten, habe ich zwar in dem Begriffe einer Summe = 7 + 5 gedacht, aber nicht, daß diese Summe der Zahl 12 gleich sei. Der arithmetische Satz ist also jederzeit synthetisch; welches man desto deutlicher inne wird, wenn man etwas größere Zahlen nimmt, da es dann klar einleuchtet, daß, wir möchten unsere Begriffe drehen und wenden, wie wir wollen, wir, ohne die Anschauung zu Hilfe zu nehmen, vermittels der bloßen Zergliederung unserer Begriffe die Summe niemals finden könnten.

Arı geometrinin herhangi bir temel ilkesi de analitik olmaktan eşit ölçüde uzaktır. ‘İki nokta arasındaki doğru çizgi en kısa çizgidir’ anlatımı sentetik bir önermedir. Çünkü doğru kavramım büyüklük ile ilgili hiçbirşey kapsamaz; tersine, kapsadığı salt bir niteliktir. En kısa kavramı öyleyse salt bir eklemedir ve hiçbir çözümleme yoluyla doğru çizgi kavramından çıkarılamaz. Burada da sezgiden yardım alınmalıdır ve sentez ya da sentez ancak onun aracılığıyla olanaklıdır.

Ebensowenig ist irgendein Grundsatz der reinen Geometrie analytisch. Daß die gerade Linie zwischen zwei Punkten die kürzeste sei, ist ein synthetischen Satz. Denn mein Begriff vom Geraden enthält nichts von Größe, sondern nur eine Qualität. Der Begriff des Kürzesten kommt also gänzlich hinzu, und kann durch keine Zergliederung aus dem Begriffe der geraden Linie gezogen werden. Anschauung muß also hier zu Hilfe genommen werden, vermittels deren allein die Synthesis möglich ist.

Geometricinin varsaydığı kimi temel ilkeler hiç kuşkusuz gerçekten analitiktirler ve çelişki önermesi üzerine dayanırlar; ama özdeş önermeler olarak yalnızca yöntemin zincirinde halkalar olarak hizmet ederler, ilkeler olarak değil; örneğin a = a, bütün kendi kendisine eşittir, ya da (a + b) > a, e.d. bütün parçasından büyüktür. Ve bu önermelerin kendileri bile, salt kavramlara göre geçerli olsalar da, matematikte yalnızca sezgide sergilenebildikleri için kabul edilirler.35 Burada bizi genellikle böyle apodiktik yargıların yüklemlerinin kavramlarımızda önceden kapsandıklarına ve dolayısıyla yargının analitik olduğuna inanmaya götüren şey yalnızca anlatımdaki ikircimdir. Bizden verili bir kavrama belli bir yüklemin eklenmesini düşünmemiz istenir, ve bu zorunluk kavramların kendilerine özünlüdür. Oysa soru verili kavrama düşüncede neyi yüklememiz gerektiği değil, ama onda gerçi bulanık da olsa edimsel olarak neyi düşündüğümüzdür; yüklem hiç kuşkusuz o kavrama36 zorunlu olarak bağlı olsa da, kavramın kendisinde düşünülmüş olarak değil, ama kavrama eklenmesi gereken bir sezgi aracılığıyla böyledir.

Einige wenige Grundsätze, welche die Geometer voraussetzen, sind zwar wirklich analytisch und beruhen auf dem Satze des Widerspruchs, sie dienen aber auch nur, wie identische Sätze, zur Kette der Methode und [B 17] nicht als Prinzipien, z. B. a = a, das Ganze ist sich selber gleich, oder (a + b) > a, d. i. das Ganze ist größer als sein Teil. Und doch auch diese selbst, ob sie gleich nach bloßen Begriffen gelten, werden in der Mathematik nur darum zugelassen, weil sie in der Anschauung können dargestellt werden. Was uns hier gemeiniglich glauben macht, als läge das Prädikat solcher apodiktischen Urteile schon in unserm Begriffe, und das Urteil sei also analytisch, ist bloß die Zweideutigkeit des Ausdrucks. Wir sollen nämlich zu einem gegebenen Begriffe ein gewisses Prädikat hinzudenken, und diese Notwendigkeit haftet schon an den Begriffen. Aber die Frage ist nicht, was wir zu dem gegebenen Begriffe hinzudenken sollen, sondern was wir wirklich in ihm, obzwar nur dunkel, denken, und da zeigt sich, daß das Prädikat jenen Begriffen zwar notwendig, aber nicht als im Begriffe selbst gedacht, sondern vermittels einer Anschauung, die zu dem Begriffe hinzukommen muß, anhänge.

2. Doğa bilimi (physica) a priori sentetik yargıları ilkeler olarak kendi içinde taşır. Örnek olarak yalnızca bir iki önermeye değineceğim: ‘Cisimsel dünyanın tüm değişimlerinde özdek niceliği değişmeksizin kalır’; ve, ‘Tüm devim iletimlerinde etki ve tepki her zaman birbirlerine eşit olmalıdır.’ İki önermenin de yalnızca zorunlu ve dolayısıyla a priori kökenli olmakla kalmadıkları, ama sentetik de oldukları açıktır. Çünkü özdek kavramında onun kalıcılığını değil ama yalnızca kapladığı uzaydaki bulunuşunu düşünürüm. Öyleyse gerçekte özdek kavramının ötesine geçer ve ancak böylelikle onda düşünmediğim birşeyi ona a priori eklenmiş düşünürüm. Önerme öyleyse analitik değildir, tersine sentetiktir ve gene de a priori düşünülür, ve doğa biliminin arı bölümlerinin geri kalan önermeleri açısından da aynı şey geçerlidir.

2. Naturwissenschaft (Physica) enthält synthetische Urteile a priori als Prinzipien in sich. Ich will nur ein paar Sätze zum Beispiel anführen, als den Satz: daß in allen Veränderungen der körperlichen Welt die Quantität der Materie unverändert bleibe, oder daß, in aller Mitteilung der Bewegung, Wirkung und Gegenwirkung jederzeit einander gleich sein müssen. An beiden ist nicht allein die Notwendigkeit, mithin ihr Ursprung a priori, sondern auch, daß sie synthetische [B 18] Sätze sind, klar. Denn in dem Begriffe der Materie denke ich mir nicht die Beharrlichkeit, sondern bloß ihre Gegenwart im Raume durch die Erfüllung desselben. Also gehe ich wirklich über den Begriff von der- Materie hinaus, um etwas a priori zu ihm hinzuzudenken, was ich in ihm nicht dachte. Der Satz ist also nicht analytisch, sondern synthetisch und dennoch a priori gedacht, und so in den übrigen Sätzen des reinen Teils der Naturwissenschaft.

3. Metafiziğe gelince, eğer ona şimdiye dek sonuçsuzca çabalamış olmasına karşın gene de insan usunun doğasından ötürü vazgeçilmez bir bilim olarak baksak bile, a priori sentetik bilgiler kapsaması gerekir. İşi yalnızca kendimiz için şeylere ilişkin olarak a priori ürettiğimiz kavramları ayrıştırmak ve bu yolla analitik açıklamalarını vermek değildir; ondan a priori bilgimizi genişletmesini de isteriz. Bu amaçla verili kavrama onda kapsanmayan birşey ekleyen temel ilkelerden yararlanmak zorunda kalırız ve a priori sentetik yargılar yoluyla öylesine uzaklara açılırız ki, deneyimin kendisi artık bizi izleyemez olur, örneğin Dünyanın bir ilk başlangıcı olmalıdır önermesinde olduğu gibi. Böylece metafizik en azından ereğine göre arı a priori sentetik yargılardan oluşur.

3. In der Metaphysik, wenn man sie auch nur für eine bisher bloß versuchte, dennoch aber durch die Natur der menschlichen Vernunft unentbehrliche Wissenschaft ansieht, sollen synthetische Erkenntnisse a priori enthalten sein, und es ist ihr gar nicht darum zu tun, Begriffe, die wir uns a priori von Dingen machen, bloß zu zergliedern und dadurch analytisch zu erläutern, sondern wir wollen unsere Erkenntnis a priori erweitern, wozu wir uns solcher Grundsätze bedienen müssen, die über den gegebenen Begriff etwas hinzutun, was in ihm nicht enthalten war, und durch synthetische Urteile a priori wohl gar so weit hinausgehen, daß uns die Erfahrung selbst nicht so weit folgen kann, z. B. in dem Satze: die Welt muß einen ersten Anfang haben, u. a. m. und so besteht Metaphysik wenigstens ihrem Zwecke nach aus lauter synthetischen Sätzen a priori. [B 19]

VI. Arı Usun Evrensel Sorunu

Açıktır ki, eğer bir dizi araştırma tek bir sorunun formülü altına getirilebilirse, bununla daha şimdiden çok şey kazanılmış olacaktır. Çünkü sorunun sağın olarak belirlenmesi yalnızca kendi işimizi kolaylaştırmakla kalmayacak, ama onu sınayacak olan başka herkes için de üstlendiğimizi doyurucu bir yolda yerine getirip getiremediğimizi yargılamayı kolaylaştıracaktır. Arı usun asıl sorunu şu soruda kapsanır: A priori sentetik yargılar nasıl olanaklıdır?

VI. Allgemeine Aufgabe der reinen Vernunft

Man gewinnt dadurch schon sehr viel, wenn man eine Menge von Untersuchungen unter die Formel einer einzigen Aufgabe bringen kann. Denn dadurch erleichtert man sich nicht allein selbst sein eigenes Geschält, indem man es sich genau bestimmt, sondern auch jedem anderen, der es prüfen will, das Urteil, ob wir unserem Vorhaben ein Genüge getan haben oder nicht. Die eigentliche Aufgabe der reinen Vernunft ist nun in der Frage enthalten: Wie sind synthetische Urteile a priori möglich?

Metafiziğin şimdiye dek öylesine zayıf bir pekinsizlik ve çelişki durumunda kalmış olmasının nedeni yalnızca bu sorunun, ve belki de analitik ve sentetik yargılar arasındaki ayrımın daha önce düşünülmemiş olmasına yüklenebilir. Bu sorunun çözümü, ya da açıklanmış olarak bilmek istediği olanağın gerçekte hiçbir zaman yer almamış olduğunun yeterli tanıtı, şimdi Metafiziğin ayakta kalmasını ya da düşmesini belirleyecek olan noktadır. Tüm felsefeciler arasında bu soruna en çok yaklaşanın David Hume olmasına karşın, henüz onu yeterince belirli olarak ve evrenselliği içinde düşünmekten çok uzaktı ve yalnızca etkinin nedeni ile bağlanmasını (Principium causalitatis) ilgilendiren sentetik önermede durup kaldı, böyle bir a priori önermenin bütünüyle olanaksız olduğunu gösterdiğine inandı. Onun vargılarına göre Metafizik dediğimiz herşey gerçekte kendini yalnızca deneyimden ödünç alınmış ve alışkanlık yoluyla zorunluk görünüşünü kazanmış şeyler üzerine sözde ussal içgörülerden kaynaklanan bir kuruntu olarak gösteriyordu. Eğer sorunumuzu evrenselliği içinde göz önüne almış olsaydı, hiçbir zaman bütün bir arı felsefeyi yokeden bu tutumu öne sürme durumuna düşmeyecek, çünkü o zaman kendi uslamlamasına göre bir arı matematiğin bile açıkça a priori sentetik önermeler kapsadığı için olanaklı olamayacağını görecekti — bir konum ki, onu ileri sürmekten hiç kuşkusuz sağlam sağduyusu tarafından kurtarılmış olmalıdır.

Daß die Metaphysik bisher in einem so schwankenden Zustande der Ungewißheit und Widersprüche geblieben ist, ist lediglich der Ursache zuzuschreiben, daß man sich diese Aufgabe und vielleicht sogar den Unterschied der analytischen und synthetischen Urteile nicht früher in Gedanken kommen ließ. Auf der Auflösung dieser Aufgabe, oder einem genugtuenden Beweise, daß die Möglichkeit, die sie erklärt zu wissen verlangt, in der Tat gar nicht stattfinde, beruht nun das Stehen und Fallen der Metaphysik. David Hume, der dieser Aufgabe unter allen Philosophen noch am nächsten trat, sie aber sich bei weitem nicht bestimmt genug und in ihrer Allgemeinheit dachte, sondern bloß bei dem synthetischen Satze der Verknüpfung der Wirkung mit ihren Ursachen (Principium causalitatis) stehen blieb, glaubte [B 20] herauszubringen, daß ein solcher Satz a priori gänzlich unmöglich sei, und nach seinen Schlüssen würde alles, was wir Metaphysik nennen, auf einen bloßen Wahn von vermeinter Vernunfteinsicht dessen hinauslaufen, was in der Tat bloß aus der Erfahrung erborgt und durch Gewohnheit den Schein der Notwendigkeit überkommen hat; auf welche, alle reine Philosophie zerstörende, Behauptung er niemals gefallen wäre, wenn er unsere Aufgabe in ihrer Allgemeinheit vor Augen gehabt hätte, da er dann eingesehen haben würde, daß, nach seinem Argumente, es auch keine reine Mathematik geben könnte, weil diese gewiß synthetische Sätze a priori enthält, vor welcher Behauptung ihn alsdann sein guter Verstand wohl würde bewahrt haben.

Yukarıdaki sorunun çözümünde aynı zamanda nesnelerin kuramsal bir a priori bilgisini kapsayan tüm bilimleri temellendirme ve kurmada arı us kullanımının olanağı da ele alınmaktadır ve buna göre şu soruların yanıtlarını irdelemek gerekir:

Arı Matematik nasıl olanaklıdır?
Arı Doğa Bilimi nasıl olanaklıdır?

In der Auflösung obiger Aufgabe ist zugleich die Möglichkeit des reinen Vernunftgebrauches in Gründung und Ausführung aller Wissenschaften, die eine theoretische Erkenntnis a priori von Gegenständen enthalten, mit begriffen, d.i. die Beantwortung der Fragen:

Wie ist reine Mathematik möglich?
Wie ist reine Naturwissenschaft möglich?

Edimsel olarak varoldukları için, bu bilimler açısından şu soruyu sormak hiç kuşkusuz yerindedir: Nasıl olanaklıdırlar? Çünkü olanaklı olmaları gerektiği edimsellikleri tarafından tanıtlanır.* Ama Metafiziğe gelince, şimdiye dek gösterdiği ilerlemenin yetersizliği, ve özsel amacı ile ilgili olduğu düzeye dek bugüne dek ortaya sürülen hiçbirşeyden edimsel olarak varolduğunun söylenemeyecek olması olgusu onun olanağı konusunda herkesi haklı olarak kuşkuda bırakır.

Von diesen Wissenschaften, da sie wirklich gegeben sind, läßt sich nun wohl geziemend fragen: wie sie möglich sind; denn daß sie möglich sein müssen, wird durch ihre Wirklichkeit bewiesen*. Was aber Metaphysik be[B 21]trifft, so muß ihr bisheriger schlechter Fortgang, und weil man von keiner einzigen bisher vorgetragenen, was ihren wesentlichen Zweck angeht, sagen kann, sie sei wirklich vorhanden, einen jeden mit Grund an ihrer Möglichkeit zweifeln lassen.

*Birçokları arı doğa bilimi açısından bu son noktada henüz kuşku içinde olabilirler. Ama yalnızca sözcüğün olağan anlamında (görgül) fiziğin başında bulunan değişik önermelere — örneğin aynı özdek niceliğinin sakınımı, süredurum, etki-tepki eşitliği vb.— bakmak hemen bunların bir physicam puram (ya da rationalem) oluşturdukları kanısına varmak için yeterlidir, ve bu hiç kuşkusuz özel bir bilim olarak ister dar ister geniş olsun bütün bir alanında bağımsız olarak ele alınmayı hak eder.

*Von der reinen Naturwissenschaft könnte mancher dieses letztere noch bezweifeln. Allein man darf nur die verschiedenen Sätze, die im Anfange der eigentlichen (empirischen) Physik vorkommen, nachsehen, als den von der Beharrlichkeit derselben Quantität Materie, von der Trägheit, der Gleichheit der Wirkung und Gegenwirkung usw., so wird man bald überzeugt werden, daß sie eine physicam puram (oder rationalem) ausmachen, die es wohl verdient, als eigene Wissenschaft, in ihrem engen oder weiten, aber doch ganzen Umfange, abgesondert aufgestellt zu werden.

Ama bu bilgi türü gene de belli bir anlamda verili olarak görülmelidir, ve Metafizik bilim olarak olmasa da doğal bir eğilim olarak (metaphysica naturalis) edimseldir. Çünkü insan usu, hiçbir biçimde çokbilmişlik gibi bir kibrin etkisi altında kalmaksızın, salt bir iç gereksinimin durdurulamaz dürtüsü altında herhangi bir görgül us kullanımının ya da buna göre türetilen ilkelerin yanıtlayamayacağı sorulara ilerler. Bu yüzden tüm insanlarda, us kendini kurgul düşünce düzeyine dek genişletir genişletmez, herhangi bir metafizik her zaman olmuştur ve her zaman olmayı sürdürecektir. Ve böylece soru şudur:

Metafizik doğal eğilim olarak nasıl olanaklıdır?

e.d., arı usun kendine yönelttiği ve kendi gereksiniminin dürtüsü altında elinden geldiğince iyi bir yanıtla karşılamaya çalıştığı sorular evrensel insan usunun doğasından nasıl kaynaklanırlar?

Nun ist aber diese Art von Erkenntnis in gewissem Sinne doch auch als gegeben anzusehen, und Metaphysik ist, wenngleich nicht als Wissenschaft, doch als Naturanlage (metaphysica naturalis) wirklich. Denn die menschliche Vernunft geht unaufhaltsam, ohne daß bloße Eitelkeit des Vielwissens sie dazu bewegt, durch eigenes Bedürfnis getrieben bis zu solchen Fragen fort, die durch keinen Erfahrungsgebrauch der Vernunft und daher entlehnte Prinzipien beantwortet werden können, und so ist wirklich in allen Menschen, sobald Vernunft sich in ihnen bis zur Spekulation erweitert, irgendeine Metaphysik zu aller Zeit gewesen, und wird auch immer darin bleiben. Und nun ist auch von dieser die Frage: [B 22]

Wie ist Metaphysik als Naturanlage möglich?

 d. i. wie entspringen die Fragen, welche reine Vernunft sich aufwirft, und die sie, so gut als sie kann, zu beantworten durch ihr eigenes Bedürfnis getrieben wird, aus der Natur der allgemeinen Menschenvernunft?

Ama şimdiye dek şu doğal soruları — örneğin, ‘Evrenin bir başlangıcı var mıdır, yoksa sonsuzdan beri mi vardır?’ vb. — yanıtlamaya yönelik tüm girişimler her zaman kaçınılmaz çelişkilerle karşılaştığı için, yalnızca Metafiziğe doğru doğal bir eğilim ile, e.d. her zaman (nasıl isterse olsun) herhangi bir Metafizik yaratmakta olan arı us yetisinin kendisi ile yetinip kalamayız. Tersine, usun Metafiziğin nesnelerini bilip bilmediğimiz konusunda bir pekinliğe ulaşması, e.d. sorularının nesneleri üzerine ya da onlara ilişkin herhangi bir yargıda bulunabilme yetisi ya da yetisizliği üzerine bir karara varması olanaklı olmalıdır. Ancak o zaman usumuzun güvenle genişletilmesi mi, yoksa belirli ve güvenilir sınırlar içersine alınması mı gerektiği açıkça anlaşılabilir. Yukarıdaki genel sorundan doğan bu son soru haklı olarak şöyle bildirilebilir: Metafizik bilim olarak nasıl olanaklıdır?

Da sich aber bei allen bisherigen Versuchen, diese natürlichen Fragen, z. B. ob die Welt einen Anfang habe, oder von Ewigkeit her sei, usw. zu beantworten, jederzeit unvermeidliche Widersprüche gefunden haben, so kann man es nicht bei der bloßen Naturanlage zur Metaphysik, d. i. dem reinen Vernunftvermögen selbst, woraus zwar immer irgendeine Metaphysik (es sei welche es wolle) erwächst, bewenden lassen, sondern es muß möglich sein, mit ihr es zur Gewißheit zu bringen, entweder im Wissen oder Nicht-Wissen der Gegenstände, d. i. entweder der Entscheidung über die Gegenstände ihrer Fragen, oder über das Vermögen und Unvermögen der Vernunft in Ansehung ihrer etwas zu urteilen, also entweder unsere reine Vernunft mit Zuverlässigkeit zu erweitern, oder ihr bestimmte und sichere Schranken zu setzen. Diese letzte Frage, die aus der obigen allgemeinen Aufgabe fließt, würde mit Recht diese sein: Wie ist Metaphysik als Wissenschaft möglich?

Usun Eleştirisi öyleyse sonunda zorunlu olarak bilime götürür; buna karşı, Eleştiriden yoksun inakçı kullanımı ise temelsiz önesürümlere götürür ki, bunların karşısına eşit ölçüde görünüşte karşıt önesürümler çıkarılabileceği için, gerçekte kuşkuculuğa götürür.

Die Kritik der Vernunft führt also zuletzt notwendig zur Wissenschaft; der dogmatische Gebrauch derselben ohne Kritik dagegen auf grundlose Behauptungen, [B 23] denen man ebenso scheinbare entgegensetzen kann, mithin zum Skeptizismus.

Bu bilim çok ürkütücü bir yayılma gösteremez, çünkü usun sonsuz çokluktaki nesneleri ile değil ama yalnızca kendi kendisi ile ve bütünüyle kendi içinden doğan ve ona ondan ayrı olan şeylerin değil ama kendi doğası tarafından dayatılan sorunlarla ilgilenir. Us bir kez kendi yetisini ona deneyimde sunulabilen nesneler açısından tam olarak tanıyabildiği zaman, tüm deneyim sınırlarının ötesine zorlanan kullanımının alan ve sınırlarını tam olarak ve güvenle belirlemek kolay olmalıdır.

Auch kann diese Wissenschaft nicht von großer abschreckender Weitläufigkeit sein, weil sie es nicht mit Objekten der Vernunft, deren Mannigfaltigkeit unendlich ist, sondern es bloß mit sich selbst, mit Aufgaben, die ganz aus ihrem Schoße entspringen, und ihr nicht durch die Natur der Dinge, die von ihr unterschieden sind, sondern durch ihre eigene vorgelegt sind, zu tun hat; da es denn, wenn sie zuvor ihr eigen Vermögen in Ansehung der Gegenstände, die ihr in der Erfahrung vorkommen mögen, vollständig hat kennenlernen, leicht werden muß, den Umfang und die Grenzen ihres über alle Erfahrungsgrenzen versuchten Gebrauchs vollständig und sicher zu bestimmen.

Öyleyse bugüne dek inakçı bir yolda bir Metafizik ortaya çıkarmaya yönelik tüm girişimlere olmamış gözüyle bakılabilir, ve böyle bakılmalıdır; çünkü şu ya da bu girişimdeki analitik yan, eş deyişle, usumuza a priori özünlü olan kavramların yalnızca ayrıştırılması hiçbir biçimde asıl Metafizik için erek değil ama salt bir hazırlık, e.d., onun a priori bilgisinin sentetik olarak genişletilmesi olmuştur. Böyle bir amaç için ayrıştırma yararsızdır, çünkü bu yalnızca kavramlarda neyin kapsandığını gösterecektir, onlara a priori nasıl ulaşıldığını değil; ve bu son görev söz konusu olduğunda, kavramlar için genelde tüm bilginin nesneleri açısından geçerli bir kullanım yolunu belirleyebilmesi gerekir. Ama tüm bu boş istemlerden vazgeçmek çok az özveri gerektirir, çünkü usun kendi kendisi ile o yadsınamayacak ve inakçı yönteminde o denli de kaçınılamayacak çelişkileri çoktandır bugüne dek ortaya sürülmüş her metafiziğin saygınlığını yıkmıştır. Kendilerini ileri süren tüm dalları kesilse bile kökleri sökülemeyecek ve insan usu için vazgeçilmeyecek olan bu bilimi tüm öncekilerden ayrı ve onlara bütünüyle karşıt bir yöntem yoluyla en sonunda başarılı ve verimli bir gelişme noktasına getirmek için, ve bunu güçlükler tarafından içeriden ve direnç tarafından dışarıdan durdurulmadan yapabilmek için daha büyük bir dayanç gerekecektir.

Man kann also und muß alle bisher gemachten Versuche, eine Metaphysik dogmatisch zustande zu bringen, als ungeschehen ansehen; denn was in der einen oder der anderen Analytisches, nämlich bloße Zergliederung der Begriffe ist, die unserer Vernunft a priori beiwohnen, ist noch gar nicht der Zweck, sondern nur eine Veranstaltung zu der eigentlichen Metaphysik, nämlich seine Erkenntnis a priori synthetisch zu erweitern, und ist zu diesem untauglich, weil sie bloß zeigt, was in diesen Begriffen enthalten ist, nicht aber, wie wir a priori zu solchen Begriffen gelangen, um danach auch ihren gültigen Gebrauch in Ansehung der Gegen[B 24]stände aller Erkenntnis überhaupt bestimmen zu können. Es gehört auch nur wenig Selbstverleugnung dazu, alle diese Ansprüche aufzugeben, da die nicht abzuleugnenden und im dogmatischen Verfahren auch unvermeidlichen Widersprüche der Vernunft mit sich selbst jede bisherige Metaphysik schon längst um ihr Ansehen gebracht haben. Mehr Standhaftigkeit wird dazu nötig sein, sich durch die Schwierigkeit innerlich und den Widerstand äußerlich nicht abhalten zu lassen, eine der menschlichen Vernunft unentbehrliche Wissenschaft, von der man wohl jeden hervorgeschossenen Stamm abhauen, die Wurzel aber nicht ausrotten kann, durch eine andere, der bisherigen ganz entgegengesetzte, Behandlung endlich einmal zu einem gedeihlichen und fruchtbaren Wuchse zu befördern.

VII. Arı Usun Eleştirisi Adı Altında Tikel Bir Bilimin İdeası Ve Bölümleri37

Tüm bunlardan ortaya şimdi Arı Usun Eleştirisi olarak adlandırılabilecek38 tikel bir bilimin ideası çıkar.[A] Çünkü us a priori bilginin ilkelerini sağlayan yetidir. Buna göre arı us birşeyi saltık olarak a priori bilme ilkelerini kapsayandır. Arı usun bir organonu tüm arı a priori bilgilerin kazanılabilmelerini ve edimsel olarak ortaya çıkarılabilmelerini sağlayan ilkelerin bir toplamı olacaktır. Böyle bir organonun tam olarak uygulanması arı usun bir dizgesini sağlayacaktır. Ama bu çok fazla şey istemek olacağı için, ve üstelik burada39 genel olarak bilgimizin bir40 genişlemesinin olanaklı olup olmadığı ve olanaklıysa hangi durumlarda böyle olduğu henüz ortada kaldığı için, arı usun, kaynak ve sınırlarının salt bir değerlendirmesini konu alan bilimi arı us dizgesi için bir ön öğreti olarak görebiliriz. Böyle bir ön-öğretinin arı usun bir öğretisi değil ama yalnızca bir Eleştirisi olarak adlandırılması gerekecektir, ve yararı kurgu açısından41 edimsel olarak salt olumsuz olacak, usumuzun genişlemesine değil ama yalnızca durulaştırılmasına ve onu yanılgılardan özgür tutmaya hizmet edecektir — ki daha şimdiden büyük bir kazanımdır. Nesneler ile olmaktan çok a priori olanaklı olduğu ölçüde nesnelere ilişkin bilgi türümüz ile ilgilenen42 tüm bilgiyi aşkınsal olarak adlandırıyorum. Böyle bir kavramlar dizgesi Aşkınsal Felsefe olarak adlandırılabilir. Ama bu da yine başlangıç için henüz43 çok fazladır. Çünkü böyle bir bilim analitik a priori bilgiyi olduğu gibi sentetik a priori bilgiyi de tam olarak kapsamak zorunda olduğu için, amacımız söz konusu olduğu ölçüde, çok geniş kapsamlıdır. Buna karşı, a priori sentezin yalnızca kendileriyle ilgilendiğimiz ilkelerini bütün alanları içinde anlayabilmek için analizi yalnızca vazgeçilmez olarak gerekli olduğu noktaya dek sürdürmemiz yeterlidir. Bu araştırma, ki bilginin kendisinin bir genişletilmesini değil ama yalnızca düzeltilmesini amaçladığı için, ve tüm a priori bilginin değer ya da değersizliğini saptayacak bir denek taşı vermesi gerektiği için, sözcüğün sağın anlamında bir öğreti değil ama yalnızca aşkınsal eleştiri olarak adlandırılabilir,—bu araştırma şimdi üstleneceğimiz görevdir. Böyle bir eleştiri öyleyse bir organon için olanaklı olduğu ölçüde hazırlıktır; ve eğer bu başarılamayacak olursa, en azından arı usun bir kanonu için hazırlık olabilecek ve ona göre gerektiğinde bir gün arı usun felsefesinin tam dizgesi, ister usun bilgisinin genişletilmesinden isterse yalnızca sınırlanmasından oluşsun, analitik olduğu gibi sentetik olarak da ortaya koyulabilecektir. Çünkü bunun olanaklı olması, daha doğrusu böyle bir dizgenin onu bütünüyle tamamlama umudunu kıracak denli büyük bir alana yayılamayacak olması, burada konu olarak şeylerin tükenmez olan doğalarını değil, ama şeylerin doğaları üzerine yargıda bulunan anlağı almamızdan, ve üstelik onu da yalnızca a priori bilgisi açısından almamızdan çıkarılabilir. Anlağın bu a priori verileri onları dışarıdan araştırmamız gerekmediği için bizden gizli kalamazlar ve büyük olasılıkla düzeyleri tam olarak incelenmelerine, değer ve değersizliklerine göre yargılanabilmelerine ve doğru bir değerleme altına getirilebilmelerine izin verecek denli sınırlıdır.44 Gene de burada okur kitapların ve arı us dizgelerinin bir eleştirisini beklememelidir. Burada ilgilendiğimiz biricik şey arı us yetisinin kendisinin Eleştirisidir. Ancak bu Eleştiriyi temel aldığımız zamandır ki bu alandaki eski ve yeni tüm çalışmaların felsefi içeriklerini değerlendirebilecek bir denek taşımız olabilir; bu olmaksızın beceriksiz tarih yazarı ve yargıç başkalarının temelsiz önesürümlerini kendi eşit ölçüde temelsiz önesürümleri ile yargılamaktan öte birşey yapmış olmaz.

VII. Idee und Einteilung einer besonderen Wissenschaft, unter dem Namen der Kritik der reinen Vernunft

Aus diesem allein ergibt sich nun die Idee einer besonderen Wissenschaft, die Kritik der reinen Vernunft heißen kann. [A 11] Denn ist Vernunft das Vermögen, welches die Prinzipien der Erkenntnis a priori an die Hand gibt. Daher ist reine Vernunft diejenige, welche die Prinzipien, etwas schlechthin a priori zu erkennen, enthält. Ein Organon der reinen Vernunft würde ein Inbegriff derjenigen Prinzipien sein, nach denen alle [B 25] reinen Erkenntnisse a priori können erworben und wirklich zustande gebracht werden. Die ausführliche Anwendung eines solchen Organon würde ein System der reinen Vernunft verschaffen. Da dieses aber sehr viel verlangt ist, und es noch dahin steht, ob auch hier überhaupt eine Erweiterung unserer Erkenntnis, und in welchen Fällen sie möglich sei; so können wir eine Wissenschaft der bloßen Beurteilung der reinen Vernunft, ihrer Quellen und Grenzen, als die Propädeutik zum System der reinen Vernunft ansehen. Eine solche würde nicht eine Doktrin, sondern nur Kritik der reinen Vernunft heißen müssen, und ihr Nutzen würde in Ansehung der Spekulation wirklich nur negativ sein, nicht zur Erweiterung, sondern nur zur Läuterung unserer Vernunft dienen, und sie von Irrtümern frei halten, welches schon sehr viel gewonnen ist. Ich nenne alle Erkenntnis transzendental, die sich nicht sowohl mit [A 12] Gegenständen, sondern mit unserer Erkenntnisart von Gegenständen, insofern diese a priori möglich sein soll, überhaupt beschäftigt. Ein System solcher Begriffe würde Transzendental-Philosophie heißen. Diese ist aber wiederum für den Anfang noch zu viel. Denn, weil eine solche Wissenschaft sowohl die analytische Erkenntnis, als die synthetische a priori vollständig enthalten müßte, so ist sie, soweit es unsere Absicht betrifft, von zu weitem Umfange, indem wir die Analysis nur so weit treiben dürfen, als sie unentbehrlich notwendig ist, um die Prinzipien der Synthesis a priori, als warum es uns nur zu tun ist, in ihrem ganzen [B 26] Umfange einzusehen. Diese Untersuchung, die wir eigentlich nicht Doktrin, sondern nur transzendentale Kritik nennen können, weil sie nicht die Erweiterung der Erkenntnisse selbst, sondern nur die Berichtigung derselben zur Absicht hat, und den Probierstein des Werts oder Unwerts aller Erkenntnisse a priori abgeben soll, ist das, womit wir uns jetzt beschäftigen. Eine solche Kritik ist demnach eine Vorbereitung, wo möglich, zu einem Organon, und wenn dieses nicht gelingen sollte, wenigstens zu einem Kanon derselben, nach welchem allenfalls dereinst das vollständige System der Philosophie der reinen Vernunft, es mag nun in Erweiterung oder bloßer Begrenzung ihrer Erkenntnis bestehen, sowohl analytisch als synthetisch dargestellt werden könnte. Denn daß dieses möglich sei, ja daß ein solches System von nicht gar großem Umfange sein könne, um zu hoffen, es ganz zu vollenden, läßt sich schon zum voraus daraus ermessen, daß hier nicht die Natur der Dinge, welche unerschöpflich [A 13] ist, sondern der Verstand, der über die Natur der Dinge urteilt, und auch dieser wiederum nur in Ansehung seiner Erkenntnis a priori, den Gegenstand ausmacht, dessen Vorrat, weil wir ihn doch nicht auswärtig suchen dürfen, uns nicht verborgen bleiben kann, und allem Vermuten nach klein genug ist, um vollständig aufgenommen, nach seinem Werte oder Unwerte beurteilt und unter richtige Schätzung gebracht zu werden. [B 27] Noch weniger darf man hier eine Kritik der Bücher und Systeme der reinen Vernunft erwarten, sondern die des reinen Vernunftvermögens selbst. Nur allein, wenn diese zum Grunde liegt, hat man einen sicheren Probierstein, den philosophischen Gehalt alter und neuer Werke in diesem Fache zu schätzen; widrigenfalls beurteilt der unbefugte Geschichtsschreiber und Richter grundlose Behauptungen anderer, durch seine eigenen, die ebenso grundlos sind.

45Aşkınsal Felsefe bir bilimin ideasıdır46 ki, arı usun Eleştirisinin onun için bütün bir tasarı mimari olarak, e.d. ilkelerden tasarlaması, ve bunu bu yapıyı oluşturacak tüm parçaların tamamlanmışlıklarının ve sağlamlıklarının tam bir güvencesi ile yapması gerekir. Aşkınsal Felsefe arı usun tüm ilkelerinin dizgesidir.47 Bu Eleştirinin kendisinin Aşkınsal Felsefe olmamasının biricik nedeni tam bir dizge olabilmek için henüz bütün a priori insan bilgisinin ayrıntılı bir çözümlemesini de kapsamasının gerekmesidir. Eleştirimiz hiç kuşkusuz düşünsel arı bilgiyi oluşturan tüm kök kavramların tam bir sıralanışını da göz önüne almalıdır. Ama kavramların kendilerinin kapsamlı bir analizinden olduğu gibi onlardan türetilebilecek olanların tam bir değerlendirmesinden de haklı olarak kaçınır, çünkü bir yandan bu ayrıştırma bütün Eleştiriyi üstlenmemizin biricik gerçek nedeni olan sentez durumunda karşılaşılan o belirsizlikten bağışık olduğu için amaca uygun olmayacak, öte yandan böyle bir analizin ve türetmenin tamlığı için sorumluluk almak, amacımız açısından bundan kaçınılabileceği için, tasarın birliğine aykırı olacaktır. Daha sonra verilecek a priori kavramların ayrıştırmasını olduğu gibi onlardan başka kavramların türetilmesini de bütünlüğü içinde yerine getirmek, eğer bunlar herşeyden önce kapsamlı sentez ilkeleri olarak saptanmışlar ve bu özsel amaç açısından hiçbir eksiklik kalmamışsa, gene de güç olmayacaktır.

Die Transzendental-Philosophie ist die Idee einer Wissenschaft, wozu die Kritik der reinen Vernunft den ganzen Plan architektonisch, d. i. aus Prinzipien, entwerfen soll, mit völliger Gewährleistung der Vollständigkeit und Sicherheit aller Stücke, die dieses Gebäude ausmachen. Sie ist das System aller Prinzipien der reinen Vernunft. Daß diese Kritik nicht schon selbst Transzendental-Philosophie heißt, beruht lediglich darauf, daß sie, um ein vollständiges System zu sein, auch eine ausführliche Analysis der ganzen menschlichen Erkenntnis a priori enthalten müßte. Nun muß zwar unsere Kritik allerdings auch eine vollständige Herzählung aller Stammbegriffe, welche die gedachte reine Erkenntnis ausmachen, vor Augen legen. Allein der ausführlichen Analysis dieser Begriffe selbst, wie auch der vollständigen Rezension der daraus abgeleiteten, enthält sie sich billig, teils weil diese Zergliederung nicht zweck[A 14]mäßig wäre, [B 28] indem sie die Bedenklichkeit nicht hat, welche bei der Synthesis angetroffen wird, um deren willen eigentlich die ganze Kritik da ist, teils, weil es der Einheit des Planes zuwider wäre, sich mit der Verantwortung der Vollständigkeit einer solchen Analysis und Ableitung zu befassen, deren man in Ansehung seiner Absicht doch überhoben sein konnte. Diese Vollständigkeit der Zergliederung sowohl, als der Ableitung aus den künftig zu liefernden Begriffen a priori, ist indessen leicht zu ergänzen, wenn sie nur allererst als ausführliche Prinzipien der Synthesis da sind, und in Ansehung dieser wesentlichen Absicht nichts ermangelt.

Arı usun Eleştirisi buna göre Aşkınsal Felsefeyi oluşturan herşeyi kapsamına alır; ve kendisi Aşkınsal Felsefenin tam ideasıdır, ama henüz bu bilimin kendisi değil; çünkü analizde yalnızca a priori sentetik bilginin tam bir yargılanışının gerektirdiği denli ileri gider.

Zur Kritik der reinen Vernunft gehört demnach alles, was die Transzendental-Philosophie ausmacht, und sie ist die vollständige Idee der Transzendental-Philosophie, aber diese Wissenschaft noch nicht selbst; weil sie in der Analysis nur so weit geht, als es zur vollständigen Beurteilung der synthetischen Erkenntnis a priori erforderlich ist.

Böyle bir bilimin bölümlenişinde göz önüne alınacak başlıca nokta görgül herhangi birşey kapsayan hiçbir kavramın içeri girmesine izin verilmemesi, ya da a priori bilginin bütünüyle arı olmasıdır. Buna göre, ahlakın en yüksek temel ve temel kavramları, a priori bilgiler olmalarına karşın, bunlar gene de Aşkınsal Felsefeye ait değildirler, çünkü48 gerçi tümü de görgül kökenli olan haz ve acı, istek ve eğilim vb. kavramlarını onun kurallarının temeline almasalar da, gene de bir arı törellik dizgesinin kurulmasında bu görgül kavramlar üstesinden gelinmesi gereken birer engel olarak ya da eylem güdüsü yapılmaması gereken birer dürtü olarak zorunlu olarak ödev kavramına alınmalıdırlar. Buna göre Aşkınsal Felsefe arı ve yalnızca kurgul usun bir felsefesidir. Çünkü dürtü kapsadıkları, duygular ile bağıntılı oldukları ölçüde herşey kılgısaldır, ve dürtüler ve duygular görgül bilgi kaynaklarına aittirler.

Das vornehmste Augenmerk bei der Einteilung einer solchen Wissenschaft ist: daß gar keine Begriffe hineinkommen müssen, die irgend etwas Empirisches in sich enthalten; oder daß die Erkenntnis a priori völlig rein sei. Daher, obzwar die obersten Grundsätze der Moralität und die Grundbegriffe derselben, Erkenntnisse a priori sind, so gehören sie doch nicht in die Transzendental-Philosophie, weil sie die Begriffe [B 29] der Lust und Unlust, der Begierden und Neigungen usw., die insgesamt empirischen Ursprungs sind, zwar selbst nicht zum Grunde ihrer Vorschriften legen, aber doch im Begriffe der Pflicht, als Hindernis, das überwunden, oder als Anreiz, der nicht zum Bewegungsgrunde gemacht werden soll, notwendig in die Abfassung des Systems der reinen Sittlichkeit mit hineinziehen müssen. Daher ist die Transzendental-Philosophie eine Weltweisheit der reinen bloß spekulativen Vernunft. Denn alles Praktische, sofern es Triebfedern enthält, bezieht sich auf Gefühle, welche zu empirischen Erkenntnisquellen gehören.

Eğer şimdi genel olarak bir dizgenin bakış açısından bu bilimi bölümlendirecek olursak, kapsamında ilk olarak arı usun bir Öğeler Öğretisi, ve ikinci olarak bir Yöntem Öğretisi bulunmalıdır. Bu anabölümlerden her birinin kendi altbölümleri olacaktır; ama bunların zeminlerini açıklamak için henüz erkendir. Giriş olarak ya da bir önceleme olarak şu kadarı belirtilebilir ki, insan bilgisinin belki de ortak ama bizim için bilinmeyen tek bir kaynaktan doğan iki kökü vardır — duyarlık ve anlak. Bunlardan ilki yoluyla nesneler bize verilir, ikincisi yoluyla ise düşünülürler. Şimdi, duyarlık bize nesnelerin verilme koşulunu49 oluşturan a priori tasarımları kapsıyor olması ölçüsünde Aşkınsal Felsefeye ait olacaktır. Ve nesnelerin insan bilgisine verilme koşullarının onları düşünme koşullarını öncelemekte olması ölçüsünde aşkınsal duyu öğretisi Öğeler Biliminin ilk bölümüne ait olacaktır.

Wenn man nun die Einteilung dieser Wissenschaft aus dem allgemeinen Gesichtspunkte eines Systems überhaupt anstellen will, so muß die, welche wir jetzt vortragen, erstlich eine Elementar-Lehre, zweitens eine Methoden-Lehre der reinen Vernunft enthalten. Jeder dieser Hauptteile würde seine Unterabteilung haben, deren Gründe sich gleichwohl hier noch nicht vortragen lassen. Nur so viel scheint zur Einleitung, oder Vorerinnerung, nötig zu sein, daß es zwei Stämme der menschlichen Erkenntnis gebe, die vielleicht aus einer gemeinschaftlichen, aber uns unbekannten Wurzel entspringen, nämlich Sinnlichkeit und Verstand, durch deren ersteren uns Gegenstände gegeben, durch den zweiten aber gedacht werden. Sofern nun die Sinnlichkeit Vorstellungen a priori enthalten sollte, welche die Bedingung ausmachen, [B 30] unter der uns Gegenstände gegeben werden, so würde sie zur Transzendental-Philosophie gehören. Die transzendentale Sinnenlehre würde zum ersten Teile der Elementarwissenschaft gehören müssen, weil die Bedingungen, worunter allein die Gegenstände der menschlichen Erkenntnis gegeben werden, denjenigen vorgehen, unter welchen selbige gedacht werden.

BÖLÜM SONU..  
 
NOTLAR
10Vaihinger’e göre: ‘yargılardaki olumsallık görgül sınırlanmışlıklarından’ [‘die Zufälligkeit in den Urteilen als die emprische Beschränktheit derselben ’].
11selbst’ dördüncü özgün basımda yok.
12‘tüm öncekilerden’ [‘als alles vorige’] B’de eklendi.
13Buradan paragraf sonuna dek A’da bulunmuyor.
14A’da: ‘unter diesem Wort’; B’de: ‘unter dem Worte natürlich.’
15A’da: ‘aufgemuntert’ = ‘yüreklendirilerek.’
16A’da: ‘öylesine çok yanlı engeller koyduğu için.’
17Beşinci basımda olduğu gibi: ‘Zergliderungen’ yerine ‘Zergliderung.’
18A’da: ‘verili kavramlara onlara bütünüyle yabancı olanları a priori ekler.’
19A’da: ‘bu soru.’
20A’da ‘IV’ bulunmuyor.
21‘daha sonra’ A’da bulunmuyor.
22A’da: ‘cisim’ yerine ‘cisim sözcüğü.’
23A’da ‘ötesine’ yerine ‘dışına’.
24‘o ilk kavramın bütünüyle dışında yatar ve’ A’da bulunmuyor.
25B’de: ‘öyleyse bu son tasarımda’; A’da: ‘ve bu son tasarımda.’
26‘ve üstelik zorunlu bir yolda’ A’da bulunmuyor.
27B’de: ‘ama gene de onunla bağlı olarak düşünülen’; A’da: ‘ama gene de onunla bağlı olan.’
28A’da: ‘X’; B’de :‘bilimmeyen = X.’
29Grillo ile: ‘Vorstellungen’ yerine ‘Vorstellung.’
30B’de: ‘daha büyük evrensellik ile’; A’da: ‘deneyimin sağlayabileceğinden daha büyük evrensellik ile.’
31Erdman ile: ‘Urteilen’ ekleyerek.
32V. ve VI. kesimler B’de eklendi.
33 Anfangsgründe der Arithmetik, Latince’den çeviri, ikinci basım Halle, 1773, ss. 27 29. (N. Kemp Smith’in notu.)
34Erdman ile: ‘zu.’
35Vaihinger bu tümceden sonrasının önceki paragrafa bağlanması gerektiğini düşünüyor.
36Erdman ile: ‘jenen Begriffen’ yerine ‘jenem Begriffe.’
37Başlık B’de eklendi.
38A’da: ‘hizmet edebilecek.’
39‘burada’ A’da bulunmuyor.
40A’da ‘bir’ yerine ‘böyle bir.’
41‘kurgu açısından ‘B’de eklendi.
42A’da: ‘... ama genel olarak nesnelere ilişkin a priori kavramlarımız ile ilgilenen ...’
43‘henüz’ A’da bulunmuyor.
44Buradan paragraf sonuna dek B’de eklendi.
45A’da bu paragraftan önce ‘II. Aşkınsal Felsefenin Bölümlenişi’ başlığı var.
46B’de: ‘bir bilimin ideasıdır; A’da: ‘burada salt bir ideadır.’
47Bu tümce A’da bulunmuyor.
48B’de: ‘çünkü ... ödev kavramına alımalıdırlar.’ A’da: ‘çünkü tümü de görgül kökenli olan haz ve acı, istek ve eğilim, özenç vb. kavramları varsayılmalıdırlar.’
499A’da ‘koşullarını.’

İdea Yayınevi
www.ideayayinevi.com
Bu çeviri için © AZİZ YARDIMLI 2008
Birinci baskı 1993
Tüm hakları saklıdır. Bu yayımın hiçbir bölümü
İdea Yayınevinin ön izni olmaksızın
yeniden üretilemez.

Immanuel Kant
Arı Usun Eleştirisi
Kritik der reinen Vernunft
[A 1781; B1787]
Printed in Türkiye
ISBN 978 975 397 018-8

İdea Yayınevi 2014 / iletisim@ideayayinevi.com