Çözümleme/Analiz
çözümleme,
analiz (İng. analysis; Alm. Auflösung); ayrıca:—
çözümlemeci; çözümsel; çözümlem: analitik (örneğin, Birinci
Çözümlem, Prior Analytic)
A. Çözümleme (çözme) doğal dildeki anlamında yalın bir ‘ayırma’yı, salt dışsal yanyanalığın ortadan kaldırılmasını değil, ama tam olarak ‘çözme’ eyleminin
imlediği gibi bir ‘bağ,’ ‘bağıntı,’ ‘bağlılık’ ya da ‘bireşim’ durumunun
ortadan kaldırılmasını anlatır. Çözümleme ya da analiz her durumda bireşimi, sentezi içerir, kendinde bireşimdir.
B. Aristoteles çözümlemeyi tam, sağın, ve gerçek işlevinde kavramların ilişkilerini
göstermek için kullanır. Kant analiz ve sentez kavramlarını
dilbilgisi düzlemine, önermenin özne ve yüklem ilişkisine indiririr, ve ilişkideki
mantıksallığın zayıflatılması, giderek gözardı edilmesi için zemini hazırlar.
Kant’ın analitik önerme dediği şeyde özne yüklemi zorunlu olarak
içerir. Bu zorunluğun neye bağlı olduğu açıklanmaz. ‘Tüm cisimler uzamlıdır’
önermesinde uzam kavramının cisim kavramında içerilmesi sorgusuzca kabul
edilir. Bireşim bu önerme ilişkisi düzleminde öznenin yüklemi kapsamadığı
durumu anlatır: Bireşim olumsaldır, dışsaldır, zorunlu değildir, vb.
Kant’ın
katkısının sentetik yargının zorunlu türünü ya da tipini göstermek
olduğu söylenir. Sentetik yargının a priori türünün özne ve yüklem arasında
evrensel ve zorunlu bir bağıntıyı, bir sentezi anlatması gerekir. Ama böyle anlatımlarla keyfi tanımlara geçildiği ortadadır. Zorunlu ya da gerçek anlamda mantıksal bireşim yalnızca ve yalnızca karşıtların
birliğidir. Ama bu mantıksal ilişki için bireşim/sentez sözcüğü yabancı
ve yapaydır.)
C. Çözümleme/analiz bir mantıksal ilke durumuna getirilirse, ve dahası, biricik ‘mantıksal’ ilke durumuna getirilirse, bundan böyle görgücü
büyük bir gevşeklik içinde ‘‘çözümsel/analitik gerçeklikten’’ söz edebilir,
ve yalnızca ‘‘analitik gerçekliğin’’ mantıksal olduğunu ileri sürebilir
(büyük Frege). Sentetik gerçeklik mantıksızdır. (Görelilik kuramı için
Hilbert aynı şeyi yapar, ve nicelikte kesiklilik = sonluluk kıpısını
saklayıp süreklilik = sonsuzluk kıpısını silip atar — sayıların evreninde
olduğu gibi fiziksel evrende de.) ‘‘Mantıksal olguculuk’’ bu girişimi
bir başka bakış açısından anlatır ve mantığın tüm gerçekliklerinin analitik
olduğunu ileri sürer. Wittgenstein ‘‘Mantık önermeleri
genelemeler/totolojilerdir,’’ der ve sürdürür: ‘‘Mantık
önermeleri öyleyse hiçbirşey söylemez. (Öyleyse analitik önermelerdir)
... Matematiksel önermeler hiçbir düşünce anlatmaz’’ (Tractatus,
6.1, 6.11, 6.21).
Logosu Tautologos Olarak Bozma Girişimleri
(Logos: Perseus)
Sözcük anlamlarını değiştirmenin, semantiği kavramdan ayırıp keyfi bir sorun olarak görmenin örneklerini birçok yazarda görürüz ve bu tür saçmalıkların saygı ile karşılanmanın ötesinde giderek insan düşüncesine ciddi katkılar olarak kabul edildikleri bile olur.
Örneğin Kant totoloji anlatımını yalnızca belirtik (explicita) özdeşlik için uygulamışken, Wittgenstein "mantıksal önermeler" dediği şeyi, aslında mantığın kendisini bir totoloji sorunu olarak görür. Totoloji gevşek kullanıma izin veren bir anlatımdır ve mantığın saltık sıkılığı karşısında gevşekliği yeğleyen bilinç tarafından "özdeşlik" yerine kullanılır çünkü "özdeşlik" kavramının izin vermeyeceği çekiştirmeleri yapmanın zeminini sağlar.
"Analitik yargılarda kavramların özdeşliği ya belirtik (explicita) ya da örtük (implicita) olabilir. Birinci durumda analitik önermeler totolojiktir." :: "The identity of concepts in analytical judgments can be either explicit (explicita) or non-explicit (implicita). In the former case analytic propositions are tautological."
Kant, 1800, Mantık. |
1884'te Gottlob Frege Grundlagen'de bir doğruluğun mantık kullanımı yoluyla türetilebiliyorsa tam olarak analitik olduğunu söyledi. Ayrıca analitik doğruluklar (yani yalnızca terimlerinin anlamları üzerine dayanan doğruluklar) ve totolojiler (içeriksiz bildirimler) arasında bir ayrım olduğunu ileri sürdü. Frege'nin bu bağıntılarda kullandığı terimlerin anlamlarını denetleyebildiği söylenemez: Doğruluk mantık kullanımı yoluyla türetilemez, çünkü doğruluk ister bir önermenin öznesi ve yüklemi arasındaki ilişki ile ilgili olarak isterse önermenin kendisi ve realite arasındaki ilişki ile ilgili olarak alınsın bu ilişki olumsal şeyler arasındaki ilişkidir ve mantık ile saltık olarak hiçbir ilgisi yoktur. "Doğru" olmak mantıksal olmak değildir.
Frege'nin göremediği şey mantıksal bağıntının yalnızca ve yalnızca kavramın işlevi olduğu ve bu işlevin ilkin özdeşliği (ki "totoloji" ile denmek istenen şey budur) olumsuzlayan karşıtlık ilişkisi olarak diyalektik dediğimiz zorunlu bağıntı olduğudur.
D. Usun yüzeysel işlevine, gündelik dilin işlevi ile çakışan anlama yetisine dayanan ‘analitik’ mantık somut herşeyi olduğu gibi felsefe tarihini
de çözündürür, onu bütünlüğü içinde yadsıyıp sürekli ve uyumlu bir bütün ya da bir dizge olarak değil, ama
iç bağı olmayan, ilkesiz bir kaos olarak yorumlar. Bağıntılı olanı
değil ama soyut olanı, yalın olduğunu sandığı atomik
birimi doğrular, ve analitik bir düşünce uzayında kendi başlarına yüzmeye
bırakılan olguların birer olgu bile olmaya son verdiklerini gözden kaçırır. Çözümleme
algının verdiği bütünü ayrıştırır; bunu düşünce ile yapar; ve elde ettiği
yalnızca bir evrensel, yalnızca bir düşüncedir — beklenenin
tam karşıtı.
Kendinde
düşünüldüğünde, analiz sıradan bilme etkinliği denebilecek olan şeyin eşit ölçüde sıradan işlevlerinden biridir
ve sentezi dışlama pahasına vurgulanmadıkça yetide hiçbir kötülük
aramak gerekmez. Ama bütünlük karışık, karşıtların bütünü ise anlaşılması
en güç olan gibi görünür, ve kavrama güçlüğü doğal usu yalın olduğunu
sandığı kavrama sarılmaya iter. Çözümleme mantığı özsel olarak eytişimsel
mantığın karşıtını, karşıtların birliği kavrayışının karşıtını, dolayısıyla
onun kendi yanlarından birini temsil eder — soyut / tekil olanı, bağlamsız
duranı anlama yetisini. Tekil olanı anlamak çoğul olanı anlamaya
— ışığı algılamak o denli de ışık olmayanı, karanlığı algılamaya — bağlı
olduğu ölçüde, saltık olarak yalın ya da tekil olanın, olanaksız olanın nasıl anlaşıldığı konusunda bkz. anlak / anlam girişi.
E. Kuhn’un ‘paradigma’ öğretisi bu analitik atomizmin sözde bilimsel
düşüncenin tarihine uygulananan bir türevidir. |
ARI USUN ELEŞTİRİSİ
[A 6]
IV. Analitik ve
Sentetik Yargıların Ayrımı
İçinde
bir öznenin yüklem ile ilişkisinin düşünüldüğü tüm yargılarda, (yalnızca
olumlu yargıları irdeliyorum, çünkü daha sonra olumsuz olanlara uygulaması
kolay olacaktır), bu ilişki iki türde olanaklıdır. Ya B yüklemi A'ya bu A kavramında (gizli olarak) kapsanan birşey olarak
aittir; ya da B bütünüyle A kavramının dışında yatar, gerçi
hiç kuşkusuz onunla bir bağlantı içinde duruyor olsa da. İlk
durumda yargıyı analitik, ikincide sentetik olarak adlandırıyorum.
[A 7] Analitik yargılar (olumlu yargılar) öyleyse içlerinde yüklemin özne
ile bağlantısının özdeşlik yoluyla düşünüldüğü yargılardır; ama içlerinde
bu bağıntının özdeşlik olmaksızın düşünüldüğü yargıları sentetik yargılar
[B 11] olarak adlandırmak gerekir. Birinciler açıklayıcı-, ikinciler ise
genişletici-yargılar olarak adlandırılabilirler, çünkü birinciler yüklem
yoluyla öznenin kavramına hiçbirşey eklemeyip, tersine onu yalnızca ayrıştırma
yoluyla onda daha şimdiden (karışık bir yolda da olsa) düşünülmüş olan
bileşen kavramlarına çözerler; buna karşı ikinciler öznenin kavramına
onda hiçbir yolda düşünülmemiş ve onun herhangi bir yolda ayrıştırılmasıyla
çıkarılamayacak bir yüklemi eklerler. Örneğin, Tüm cisimler uzamlıdırlar
dediğim zaman, bu analitik bir yargıdır. Çünkü uzamı cisme bağlı olarak
bulabilmek için cisim ile ilişkilendirdiğim kavramın ötesine geçmem gerekmez;
tersine, bu yüklemi onda bulabilmek için yalnızca kavramı ayrıştırmam,
e.d. yalnızca her zaman onda düşündüğüm çoklunun bilincinde olmam gerekir.
Yargı öyleyse analitik bir yargıdır. Buna karşı, Tüm cisimler ağırdırlar
dersem, yüklem genelde bir cismin yalın kavramında düşündüğümden bütünüyle
başka birşeydir. Böyle bir yüklemin eklenmesi öyleyse sentetik bir yargı
verir.
*Deneyim yargıları, genel olarak alındığında, tümü de
sentetiktir. Şu nedenle ki, analitik bir yargıyı deneyim üzerine dayandırmak
saçma olacaktır, çünkü yargıyı oluşturmak için kavramımın ötesine gitmem
gerekmez ve bunun için hiçbir görgül kanıt zorunlu değildir. Bir cisim
uzamlıdır önermesi a priori anlaşılması gereken bir önermedir,
bir deneyim [B 12] yargısı değil. Çünkü deneyime başvurmadan önce, yargım
için gereken tüm koşullar daha şimdiden kavramda bulunurlar ve yapmam
gereken tek şey çelişki ilkesine göre kavramdan yüklemi çekmektir. Bu
yolla aynı zamanda yargının zorunluğunun bilincinde de olabilirim ki,
deneyimin bana hiçbir zaman öğretemeyeceği şey budur. Buna karşı, genel
olarak bir cismin kavramına ağırlık yüklemini katmıyor olsam da, bu kavram
bölümlerinden biri yoluyla bir deneyim nesnesini belirtir ve bu bölüme
bu aynı deneyimin başka bölümlerini kavrama ait olarak ekleyebilirim.
Cisim kavramını tümü de bu kavramda düşünülen uzam, içine-işlenemezlik,
şekil vb. ırasalları yoluyla önceden analitik olarak bilebilirim. Ama
şimdi geriye, ondan bu cisim kavramını türettiğim deneyime bakarak ağırlığın
her zaman yukarıdaki ırasallarla bağlı olduğunu bulduğumda ve böylece
bunu yüklem olarak o kavrama sentetik olarak eklediğimde, bilgimi genişletmiş
olurum. Öyleyse ağırlık yükleminin cisim kavramı ile bireşiminin olanağının
zemini deneyimdir, çünkü biri hiç kuşkusuz ötekinde kapsanmıyor olsa da,
her iki kavram bir bütünün, eş deyişle kendisi sezgilerin sentetik bir
bileşimi olan deneyimin bölümleri olarak gene de birbirlerine (ama olumsal
bir yolda) aittirler.
[A 9] Ama a priori sentetik yargılar durumunda bu yardım
bütünüyle ortadan kalkar. Eğer A kavramının [B 13] ötesine geçerek
bir başka B kavramını onunla bağlı olarak bilmeyi istersem, o zaman
üzerine dayanacağım ve bireşimi olanaklı kılacak olan şey nedir? Çünkü
burada artık istediğimi deneyim alanında arama gibi bir üstünlük yoktur.
Olan herşeyin bir nedeni vardır önermesini alalım. Burada, olan birşeyin
kavramında hiç kuşkusuz bir zaman vb. tarafından öncelenen bir dışvarlığı
düşünürüm ve bu kavramdan analitik yargılar elde edilebilir. Ama bir neden
kavramı o ilk kavramın bütünüyle dışında yatar ve ‘olan’dan ayrı birşeyi
gösterir, öyleyse bu son tasarımda hiçbir biçimde kapsanmaz. O zaman nasıl
olmaktadır da olan herhangi birşey üzerine ondan bütünüyle ayrı birşey
ileri sürebilir ve neden kavramını onda kapsanmıyor olmasına karşın gene
de ona ve üstelik zorunlu bir yolda ait olarak kabul ederim? Burada A kavramının dışında ona yabancı ama gene de onunla bağlı olarak düşünülen
bir B yüklemini bulduğuna inanan anlağa destek olan bu bilinmeyen
= X nedir? Bu deneyim olamaz, çünkü ortaya sürülen ilke bu ikinci
tasarımı birinciye yalnızca daha büyük evrensellik ile değil ama ayrıca
zorunluk anlatımı ile, öyleyse yalın kavramlar temelinde ve bütünüyle a priori bağlamıştır. Şimdi, a priori kurgul bilgimizin
bütün bir son amacı böyle sentetik, e.d. genişletici ilkeler üzerine
dayanır; [A 10] çünkü analitik yargılar çok önemli ve zorunlu
olsalar da, yalnızca [B 14] gerçekten yeni bir kazanım olarak güvenilir
ve geniş bir bireşim için gerekli olan kavramsal duruluğa ulaşmak için
böyledirler.**
*A’da bu paragrafın yerine şu bulunur:
Şimdi açıktır ki: 1. Analitik yargılar yoluyla bilgimiz hiçbir biçimde
genişlemez, tersine [A 8] daha şimdiden taşımakta olduğum kavram ayrıştırılır
ve benim kendim için anlaşılır kılınır. 2. Sentetik yargılar durumunda
özne kavramının dışında bende başka birşey (X) daha olmalıdır,
çünkü anlak bu kavramda kapsanmayan bir yüklemi gene de ona ait olarak
bilmek için buna dayanacaktır.
Görgül yargılar ya da deneyim yargıları durumunda bu noktada hiçbir güçlük
yoktur. Çünkü bu X bir A kavramı yoluyla düşündüğüm nesnenin
tam deneyimidir—bir kavram ki bu deneyimin salt bir bölümünü oluşturur.
Çünkü genel olarak bir cismin kavramına ağırlık yüklemini katmıyor olsam
da, kavram gene de bir bölümü yoluyla tam deneyimi belirtir, ve bu bölüme
ona ait olarak aynı deneyimin daha başka bölümlerini ekleyebilirim. Bir
ön çözümleme yaparak cisim kavramını tümü de bu kavramda düşünülen uzam,
içine-işlenemezlik, şekil vb. ırasalları yoluyla bilebilirim. Bilgimi
genişletmek için geriye ondan bu cisim kavramını türettiğim deneyime baktığımda,
ağırlığın her zaman yukarıdaki ırasallar ile bağıntılı olduğunu bulurum.
Öyleyse deneyim A kavramının dışında yatan o Xtir ve ağırlık
yükleminin (B) kavram (A) ile sentezinin olanağının zeminidir.
**A’da B’de atlanan şu bölüm bulunur:
Burada öyle bir giz yatar ki,*** ancak bunun aydınlatılması
arı anlak bilgisinin sınırsız alanına ilerlemeyi güvenilir ve emin kılabilir.
Bunun için yapılması gereken şey uygun bir evrensellikle a priori sentetik yargıların olanağının zeminini ortaya çıkarmak, tüm bu tür yargıları
olanaklı kılan koşulları saptamak, ve bu bütün bilgiyi (ki kendi başına
bir cinstir) kökensel kaynaklarına, bölümlerine, erim ve sınırlarına göre
bir dizge içinde belirtmek, üstünkörü bir çevreleme yoluyla değil ama
tam olarak ve her tür kullanıma elverişli bir yolda belirlemektir. Sentetik
yargıların kendilerinde gösterdiği bu özgünlükler konusunda şimdilik
bu kadar.
***Eskilerden biri kafasına esip bu soruyu yalnızca ortaya
sürmüş olsaydı, o zaman bu bile kendi başına tüm arı us dizgelerine karşı
zamanımıza dek sürecek güçlü bir direnç yaratır ve bizi ne yapılması gerektiği
bile bilinmeksizin körü körüne üstlenilen pekçok boş araştırmadan bağışlardı. |
|
 |