İdea Yayınevi / Küreselleşme
site haritası  
 
KÜRESELLEŞME İDEASI
Aziz Yardımlı
KÜRESELLEŞME İDEASI

Birincil Kavramlar
İnsan Doğası (İnsanın Özü), Tarih, Tin (ve Doğa), Gelişme, Erek, Hak, İstenç, Duyunç, Özgürlük, Despotizm, Despotik Toplum, Yurttaş Toplumu, Yurttaş, Yasa, Devlet, Egemenlik, Politika, Modernleşme

  1. Ekonomik olarak, Küreselleşme bütün bir yeryüzünün tek bir Pazar olmasıdır.
  2. İletişimsel olarak, Küreselleşme insanlığın tek bir bilinç olarak kendine saydamlaşmasıdır.
  3. Politik olarak, Küreselleşme insanlık bütününün egemenliği, bütün bir dünyanın tek bir Devlet olarak evrensel ussal yasa altında özgür İstenç birliğidir.
  4. Toplumsal olarak, Küreselleşme Yurttaş Toplumunun evrensel karakterini edimselleştirmesi, bütün bir dünyanın tek bir Toplum, Yurttaş Toplumu olması demektir.
  5. Kültürel olarak, Küreselleşme kültürel-çoğulculuğun eksiksiz uygarlık düzleminde ortadan kaldırılması, ideal tinsellik düzleminde tüm kültürlerin eşit ölçüde yüksek, eş deyişle idealde türdeş yapılar kazanmasıdır.

Küreselleşme bütün bir insanlığın ideal kültürel türdeşleşmesi sürecidir.

Kültürel bir "asıllık," "kültürel köklere dönüş" gibi postmodern kültürel-çoğulculuk tasarımları her kültürel yapıyı eşit değerde gören idealsiz, gerçekliksiz usdışı bakış açısına aittir ve bu göreli bakış açısı ironik olarak Doğuyu olduğu gibi Batıyı da kültürel konumları açısından saltıklaştırır, tarihsel geçiciliklerini, ortadan kalkışlarını reddeder.

Buna karşı rasyonalist bakış açısından birincil olarak Hegel'de bulduğumuz Dünya-Tini kavramı, ya da daha belirli olarak evrensel insan hakları, evrensel duyunç özgürlüğü ve evrensel törel yaşam belirlenimlerinin zemini olarak evrensel bir insan özü kavramı Doğu gibi Batı için de kültürel gelişimin ereğine ulaşmamış olduğu vargısına götürür.

İnsan doğası kavramı verildiğinde, Batılılaşma ya da tikel bir kültüre benzeşme/assimilasyon denilen değişim tarihsel sürecin ereği olarak görünmeye son verir ve Batının dünyanın geri kalanı üzerindeki etkisi çözümlenmesi gereken birincil kültür problemlerden biri olarak ortaya çıkar.

Evrensel modernleşme kavramı yalnızca Doğu için değil ama Batı için de özsel bir kavramdır ve Doğu ile etkileşimini ussallaştırması gereken Batı için de özsel bir problem yaratır.

Yine, tarihsel olarak ölü doğmuş ve bin yıllar boyunca gelişime kapalı kalmış olan Asyatik Doğunun modernleşmesinde en önemsiz görünen kültürel öğeye dek tüm yeniliklerin baştan sona Batıdan ödünç alınmış ve alınmakta olduğu olgusu Batıyı kültürel ölçün ya da ideal olarak gösterir. Ve "gelişmekte olan ülkeler" gibi bir adlandırma sanki Batıyı gelişmesini tamamlamış gibi gösterir.

Bu sayıltı da ussal çözümlemeye olmaktan çok postmodern kültürel statükoculuğa aittir. Batının gelişimini tamamlamış olduğu sayıltısı kültürel süredurum önyargısının bir çıkarsamasıdır ve Batının kendisinin varolan durumunun göreli estetik, moral ve entellektüel geriliğini yadsır. Batının daha öte gelişim için model alabileceği bir yüksek kültür yoktur. Ama Batının somut özgürlük anlatımları olan Yurttaş Toplumu ve Demokrasi Batının daha öte gelişiminin olanağı iken, bu özgürlüğün dinamizmi Batının ilerlemesinin bir sona gelmediğinin kanıtıdır. Batı tini gelişiminin daha öte evrelerini insan olmanın daha yüksek değerlerini keşfederek belirleyecektir.

Doğunun olduğu gibi Batının da geriliğinden ancak ideal ussal ölçünler ile göreli olarak söz edilebilir. İdeal ölçünlerin yokluğu varsayımı altında, nihilist bir varoluş koşulu altında, böylece dünyaya fırlatılmış saçma insanın eşit ölçüde anlamsız dünyasında, kültürel-çoğulculuk olanaklı biricik realite olur. Orada doğruyu ve eğriyi, güzeli ve çirkini, iyiyi ve kötüyü, bilgiyi ve bilgisizliği, erdemi ve erdemsizliği, ahlaklıyı ve ahlaksızı, haklıyı ve haksızı vb. ayırdetmenin hiçbir saltık ölçütü yoktur, herşey eşit değerdedir, ya da değer kavramı görelidir, eş deyişle yoktur. Bir kültür bir başkasını salt "kültürel ayrımlar"dan ötürü kitle kıyımından geçirip yok ettiği zaman, postmodernist sefil postmodern-olmayan bilincindeki "değer" kalıntıları dışında, böyle kötülükleri yargılayacak, kınayacak, yadsıyacak herhangi bir ölçütten yoksundur. Postmodern duyunç askıya alınmış duyunçtur. Onun için herşey eşit değerde, herşey geçerlidir. Bu moral görelilik zemininde, postmodernizmin ataları olan Heidegger ve Sartre gibi varoluşçular despotizmi, giderek çıplak terörizmden yana geçmede ve onu aklamada hiçbir sorun görmemişlerdir.

Doğu kültürlerinin Batı kültürlerini kendi kavramsal gelişmişlik düzeylerinin yetersiz olmasına bağlı olarak ancak yetersiz olarak anlayabilmeleri olgusundan ötürü, assimilasyon ya da öykünmecilik kavramları gerçekte anlatmaları gereken şeyi anlatamaz. Despotik tin demokrasiye öykünemez çünkü onu anlayacak özgürlük kavramının bilincinde değildir. Doğunun gelişimi öykünme ya da assimilasyon yöntemlerinden daha iyi yöntemleri gerektirir.

 
KÜRESELLEŞMENİN ÖN-KOŞULLARI

Küreselleşme tikel bir kültürün evrensel kültür olarak üstlenilmesi değil, ama insanlığın ideal olarak gelişmiş tüzel, ahlaksal ve törel belirlenimlerinde türdeşleşmedir. Bu tam gelişmişlik zemininde küresel uygarlık teleolojiktir, bir özün edimselleşmesi, bir gizilliğin ereğine ulaşmasıdır.

Küreselleşme özgür Birey kavramının bir realite olmasını, özgür Bireyselliğin doğuşunu ve evrensel insan karakteri olmasını öngerektirir. Başka bir deyişle, küreselleşme özgürlük bilincinin evrenselleşmesini öngerektirir.

Özgürlük içinde insan eksiksiz, gerçek, ideal insandan başka bir biçim kazanamaz.

Özgürlük bilincinin evrenselliği gerçek bireyselliğin zorunlu koşuludur, çünkü bireysellik kendinde evrensellik ile birdir, ve birey evrensel ile bir olmadıkça özgür değildir: Özgürlük bireyselliğin ona karşıt olan evrensellik ile birliğini gerektirir. Birey ancak Toplum ve Devlet ile özdeşlik içinde tam Bireydir.

Küresel kültür insanın özsel olarak ve evrensel olarak dürüst ve düzgün karaktere yetenekli olduğunu varsayar. İnsanın moral, ahlaksal bir varlık olması onun duyunçlu bir varlık olması, doğruyu ve eğriyi, iyiyi ve kötüyü kendi içinden ayırededebilme yeteneğinde olması demektir. İnsana dışsal moral belirlenimler dayatmak ve kültürel olarak geri normları bir ödül-ceza düzeneği yoluyla dayatmak insanı insan-altı bir varlık olarak görmek demektir. İnsan gerçek moral ve törel karakterini, böylece insan olarak sonsuz değerini kendi ussal duyuncuna ve istencine dayanarak, kendine-bağımlı olarak kazanır.

Bireyin ve Toplumun tam gelişmesi tüm insanların kendi Hak ve İstençlerinin bilincine varmaları, tüzel Kişiler, moral Özneler ve törel Bireyler olmaları demektir. Bu erek yeryüzünde henüz sürmekte olan kölelik ve serflik düzenlerinin tam ortadan kaldırılışını, yüz milyonlarca insanın onları insan-altı durumda tutan Kast dizgesinin ve İdeolojik diktatörlüklerin ve boşinanç dizgelerinin denetiminden kurtulmalarını, ve aralarındaki muazzam sınıf ayrımlarının sıfırlanmasını gerektirir.

Küreselleşme genel olarak despotik kültürlerin özgür kültürlere, despotik toplumların özgür Yurttaş Toplumlarına dönüşmesini öngerektirir. Despotik kültürel yapılar altında Yurttaş yoktur, İstenç yoktur, Duyunç Özgürlüğü yoktur. Onlarda yalnızca kendi istençlerinin bilincinde olmayan Uyruklar vardır. Öte yandan Yurttaş Toplumlarının kültürel ayrımların üzerinde ve ötesinde olan belirlenimleri gerçekte onların türdeşleştiren, tek bir dünyasal Yurttaş Toplumu yapacak olan etmendir. Evrensel Yurttaş karakteri aynı zamanda evrensel politik birliğin, tek bir gerçek insanlık Anayasasının ve Yasalarının zeminidir. Devletin ortadan kalkması olarak belirsiz bir özlem biçiminde anlatılan şey gerçekte Devletin tam gerçekleşmesi, insanlığın politik yapısının onun gerçek uygar yapısı olması, bir istenç olarak Devletin bireysel Yurttaşın özgür İstenci ile tam özdeşliğidir. Bu gerçek anlamda politik özgürlüktür.

 
KÜRESELLEŞME VE EKONOMİ

Ekonomiyi üst-yapı denilen yasa, devlet, türe alanlarının temeli olarak alan ve böylece Tinin özgürlüğünü ve istencini yadsıyan sözde tarihsel materyalist bakış açısı küreselleşme sürecini kapitalin dünya tarihini denetlemesinin ve şekillendirmesinin bir örneği olarak, bütün bir insanlığa karşı bir komplo olarak görecektir.

Küreselleşme yalnızca ekonomik ilişkilerin değil ama özgür ekonomik ilişkilerin olmasını öngerektirir. Bu tüm gümrüklerin ortadan kaldırılması, bütün bir yeryüzünün tek bir Pazar olması, yeryüzünün tüm toplumlarının Yurttaş Toplumu karakterini kazanması demektir. Küreselleşme ancak ve ancak Yurttaş Toplumu karakterini kazanmış toplumlar için olanaklıdır çünkü bunlarda egemen olan istenç Yurttaşın bireysel özgür istencidir ve özgür istenç (ya da genel istenç) tüm tikelliklerin üzerinde ve ötesinde olan evrensel istençtir.

Yurttaş Toplumu gerçekte tüm kültürel ayrımları bir yana bırakan özgür ekonomik ilişkiler alanından başka birşey değildir. Bu nedenledir ki politikacılar bugünlerde topluma seslenirken dinsel, etnik, sınıfsal ayrımları olumsuzlayan “birlik” kavramını vurgularlar. Önemli olan bu ayrımların salt ekonomik ilişkiler düzleminde geçici olarak örtülmesi değil, ama gerçek anlamda ortadan kaldırılmasıdır.

Mülkiyet eşitsizliği problemi  istenç eşitsizliği ya da türdeşsizliğine bağlıdır. Ancak tam gelişmiş istençlerin gerçekten özgür ve türdeş olmaları olanaklıdır. Eşitsizlik tarihsel süreçteki normal durumdur ve giderilmesi kültürel gelişimin ereğine ulaşmasını gerektirir. Yurttaş Toplumunda sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasının önüne geçecek  hiçbir etmen yoktur. Yurttaş Toplumu kapitalin, alt-yapının, fetişlerin egemenliği altındaki, sözde yabancılaşma durumundaki “kapitalist toplum” değil, ama ussal istençleri herşeye egemen olan özgür Yurttaşların toplumudur.

Yurttaş toplumu özgür törellik alanı, tüzel Kişiler arasında Sözleşme ilişkileri alanıdır. Ekonomi hiçbir biçimde Devletin işlevi değil, ama Kişinin, Bireyin işlevidir. Devlet yasa istencidir, ve böyle olarak Sözleşme ilişkilerinin yasalar açısından denetimini üstlenir.

Ekonomik sürecin kendisi insan İstencinin anlatımı olduğu düzeye dek, insanın bir “altyapı” (Marx) ya da “özerk teknoloji”  (Heidegger) gibi sözde etmenler tarafından denetlendiği görüşü paradoksaldir.  Ekonomi özgürlük alanı, aslında özgür törellik dünyasıdır, çünkü Yurttaş Toplumu bir sözleşme ilişkileri, bir istenç ilişkileri alanıdır. İnsanın ekonomik etmenler olarak görülen hırs ve öz-çıkar dürtüsü karşısında yenik düşmesi yalnızca onun moral hamlığını, geçici moral yetersizliğini, duyunç zayıflığını gösterir, sonsuza dek alt-doğasına köle kalacağını değil. Ekonominin insanı denetlemesi öğretisi ancak özgürlük bilincinden yoksun kültürlerde kabul görebilirdi.

 
YURTTAŞ TOPLUMU VE TÜRDEŞLEŞME

Yurttaş Toplumu yalın olarak Yurttaşların toplumudur, ve Yurttaş kendi istencinin bilincinde olan ve onu aynı zamanda politik İstenç olarak uygulayan tüzel Kişidir.

Küreselleşme bir sınıf sorunu değil, ama bir Yurttaşlık sorunudur, çünkü Yurttaş Toplumu politik olarak sınıflara ayrılmış insanların değil, ama politik olarak saltık olarak eşit bireylerin bir toplumudur. Yurttaş Toplumunda ekonomik sınıflar ne bir Kast dizgesi durumunda olduğu gibi doğal ayrımlar üzerine dayanır, ne de feodal toplum durumunda olduğu gibi zor üzerine. Ekonomik eşitsizlik hiçbir zorunluk imlemeyen olumsallıklar üzerine dayanır, ve insanlığın özgürlük bilincinin gelişimi ile, tüzel, ahlaksal ve törel gelişiminin tamamlanması ile ekonomik eşitsizlik zeminleri ortadan kalkar.

YURTTAŞ
Yurttaş ekonomik ve politik bir kavram olarak tüm ulusal, etnik, ırksal, dinsel, eşeysel vb. ayrımlardan soyutlanmış özgür ve eşit insandır. Ekonomik ilişkisinde tüm bu ayrımların dışında ve üzerinde davranır. Politik olarak istencini yasa yapan Yurttaş egemenin kendisidir. Devletin istenci Yurttaşın istencidir.

 
AHLAKSAL TÜRDEŞLEŞME

Özgür insan dinsel ve ideolojik yönlendirmeler ile değil ama kendi Duyuncu ile yargıda bulunan insandır.

Despotik kültür duyunçsuz kültürdür ve onda bireysel duyunç gelişmemiştir. Kul, uyruk, serf olarak ya da kast üyesi olarak insan yalnızca boyun eğmeyi bilir, tüzel, ahlaksal ve törel ölçünlerini kendi Duyuncundan türetmez ama dışsal duyunçtan alır ve onları sorgulamaksızın yerine getirir.

 
YURTTAŞ VE DEVLET

Yurttaş özgür istenç olarak yasasını dışarıdan ona dayatılmış olarak almaz, eş deyişle salt bir uyruk olarak boyun eğmez, ama yasasını kendisi yapar. Yasa onun kendi istenci olduğu için Yurttaş Devlette baskı ile değil ama kendi gerçek özgürlüğü ile buluşur.

İdeoloji “Yurttaş” kavramını “burjuva” olarak görerek yadsır, onu “kapitalist” kavramı ile eşitler ve buna göre Yurttaş Toplumunu “kapitalist toplum” olarak ve gerçekte Yurttaşın politik istencinin anlatımı olan Demokrasiyi  burjuva sınıfı dediği bir sınıfın “diktatörlüğü” olarak görür. “Burjuva = kapitalist” denklemi ne kadar uygunsuz ise, “proleterya” sözcüğü de o kadar uygunsuzdur ve tarihsel olarak Roma Cumhuriyetine ve daha sonra Roma İmparatorluğuna ait olan bu terim mülksüz olan ve bu nedenle oy verme hakları olmayan uyrukların sınıfını anlatır.

Yurttaş kavramı Devlet ile ilişki içinde görüldüğünde saltık olarak politik eşitlik imler ve tüm ayrıcalıkları, kayırmacılıkları dışlar. 

DEMOKRASİ
Özgür Yurttaş Devletini kendisi belirler. Demokrasi  Devletin  Yurttaşlık istencinin anlatımı olmasıdır. Demokrasinin realitede kavramına uygun düşmesi özgür Yurttaşın eğitim ve olgunluk düzeyi ile orantılıdır, ve hiç kuşkusuz despotik kültürden demokratik kültüre geçiş belli bir düzeye dek despotik öğelerin artıkları ile yüklü ve lekelidir. Demokrasi bu düzeye dek bir oluş süreci, bir gelişme sürecidir, ve sürecin ilerlemesi özgürlük bilincinin ilerlemesi ile koşulludur.

YASA VE ANAYASA
Insan toplumsal yaşamında haklı olanı pozitif olarak saptayan evrensel istenç belirlenimleri altında durur. Yasanın ilk karakteri evrenselliktir, öyle ki tiranlardan ayrı olarak imparatorlar, krallar, padişahlar, çarlar vb. olarak despotlar da genel olarak kendi istençlerinin anlatımı olan yasaların altında dururlar. Ancak Yurttaşlık bilincinin doğması ile Yasanın Yurttaşlık İstencinin anlatımı olması gerektiği bilinci de doğar. Pozitif Yasaların ussal gelişimleri onların henüz pozitif olmayan Evrensel İnsan Haklarına uygun düşme yönündeki evrimleridir ve bu gelişme sürecinin yalnızca belli uluslar için, örneğin yalnızca Batı için değil, ama bir tür olarak bütün bir homo sapiens için, bütün bir insanlık için işlemekte olduklarını söylemeliyiz. Bu gelişim ayrı ulusların ayrı pozitif yasaları arasındaki türlülüğü ve ayrımları kaldırmakta, onları türlüleştirmekte, tek bir evrensel Anayasaya doğru geliştirmektedir. Bu Devlet yapılarında bir türdeşleşme anlamına gelir ki, sonuçta Devletler olarak tikel ayrımlarının ortadan kalkmasına götürür.

İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
Modern Yurttaş Toplumu özgür toplum olarak asıl karakterini Duyunç Özgürlüğü üzerine dayandırır, ve Yurttaş Toplumunda her insanın saltık olarak özgür Duyuncu saltık özgürlüğü içinde tanınır ve ona hiçbir biçimde karışılmaz. İnanç özgürlüğü ilk olarak bir din-adamları sınıfının, kutsal güçleri olan bir rahipler, mollalar ve dedeler sınıfının olmamasını gerektirir. Bu sınıflar inanç değil ama yalnızca boyun eğme yaratırlar ve Din kavramının kendisine aykırıdırlar. İnanç ancak özgür duyuncun yeteneği ve erdemidir. Din kavramı bir ekonomik ilişkiler alanı olarak Dine, bir yasal istenç alanı olarak Devlete değil, ama bireyin Duyuncuna aittir.

AİLE
Modern ussal Aile geleneksel, yetkeci aile modelinden ayrı olarak yalnızca sevgi üzerine dayalı ilk, özsel törel biçimdir. Çocuk özsel karakterini Ailede kazanır ve özgürlük ve sevgi koşulları altında İstenci ve Duyuncu kısıtlanmaksızın gelişime açık tutulur. Sevgi ancak özgürlük içinde yaşanır. Duyunç ancak özgürlük içinde büyüyebilir, ve bireylerin duyuncu daha sonraki toplumsal törelliğin ve politik istencin temeli, dünyanın ve yaşamın güzelliğinin güvencesidir. Eğitim çocuk istencinin bastırılması ve kırılması değil, tam tersine onun özgürce gelişimidir. Dışsal ahlak despotik kişiliğin temel direğidir, ussal eğitim değil ama zor ve şiddet üzerine dayanır. Ve insanlıkları silinmiş kullar ve köleler yaratır, ve bastırılmış kişiliklerin toplumları değişime, gelişime, ilerlemeye kapalı despotik toplumlardır.

ULUSLAR VE KÜRESELLEŞME
Tikel ulusal gelişimlerin ereksel olarak evrensel-ideal normlara yönelik oldukları düzeye dek, ulusal gelişimler küresel gelişimin saltık koşuludur. Ulusların gelişimi ulusalcılık ile bir değildir. Ulusların küreselleşme idealine erişebilmeleri için ilk olarak ve saltık olarak despotik karakterlerini yenmeleri, Yurttaş Toplumu biçimini kazanmaları gerekir. Ulusal gelişimler Tüze (Hukuk), Türe (Adalet) ve Törellikte ussal normlara ulaştıkları düzeye dek kendi aralarındaki türdeşleşme idealine de erişmiş olurlar. Özgürlüğün, İstencin, Duyuncun ussal ve evrensel karakteri dikkate alındığında, her ulusa özgü tikel bir Hak dizgesinin, tikel bir Türe dizgesinin, tikel bir Törellik dizgesinin olması bunların idealin gerisinde olmalarından başka bir anlama gelmez. Bu ise tam olarak çok-kültürlülük dediğimiz şeydir ve az-gelişmişlik imler.

Evrensel Tin için gelişimin özgürlük içinde olanaklı olması ölçüsünde, özgürlük bilinci küreselleşmenin birincil zeminidir.

AHLAKSAL KÜRESELLEŞME
Moral küreselleşme ya da türdeşleşme herkese aynı doğruları ve eğrileri, aynı iyileri ve kötüleri dayatmak değil, ama evrensel duyunç özgürlüğünün gerçekleşmesidir. Ancak özgür duyunç gerçek iyiyi ve doğruyu saptamayı öğrenebilir. Moral gelişimin ereği Duyuncun tüm dışsal denetimden, dinsel ve ideolojik dogmalardan özgürleşmesi, duyuncun içselleşmesidir. Ahlaksal özgürlük, doğruyu ve eğriyi, iyiyi ve kötüyü kendi duyuncu ile belirleme özgürlüğü tüm tikelliğin üzerinde ve ötesindedir.

POSTMODERNİZM VE KÜRESELLEŞMEME
Postmodernizm değer olarak, erek olarak, özsel olarak, ussal olarak evrenseli yadsımasında insanlığın türdeş kültürünü yadsır. Tam tersine, kültürel çoğulluğu aşamayan irrasyonalizminde ve düşüncesizliğinde, sıkı sıkıya tarihsel ve Tarihe bağlı kalır. Adı gerçek belirlenimini örtmeye hizmet eder: Modernlik ile göreli olarak Post değil Pre karakterini taşır. Tutuculuk Kültüre ve Tarihe demir atmaktan başka birşey değildir ve böyle olarak insana karşı en büyük budalalık ve en büyük haksızlıktır.


Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi / 2014