İdea Yayınevi / Modern Tin / Aziz Yardımlı
 
eski anasayfa_
online alış-veriş_
 
 
 
Reformasyon
Hegel, "Tarih Felsefesi" ( s. 302):

"Reformasyon Kilisenin bozulmasından doğdu. Kilisenin bozulması olumsal birşey değildi; yalnızca güç ve egemenliğin kötüye kullanımı değildi. Bozulma sık sık bir kötüye kullanma olarak görülür; temelin iyi olduğu, şeyin kendisinin hatasız olduğu, ama insanların tutkularının, öznel çıkarlarının, genel olarak olumsal istencinin o iyi şeyi bir araç olarak kendi için kullandığı, ve yapılması gereken tek şeyin bu olumsallıkları uzaklaştırmak olduğu kabul edilir. Böyle bir düşüncede şeyin kendisi kurtarılır ve kötülük onun için salt dışsal bir yan olarak alınır. Ama bir şey olumsal bir yolda kötüye kullanılırsa, o zaman bu salt tekil yanlara sınırlıdır; oysa bir Kilise gibi böyle büyük ve evrensel bir şey durumunda evrensel ve büyük bir kötüye kullanım bütünüyle başka birşeydir. — Kilisenin bozulması onun kendisinden gelişmiştir; bozulmanın ilkesi tam olarak onda [tanrısal] olanın duyusal birşey olarak bulunmasında, dışsal olanın böyle dışsal birşey olarak onun kendisinin içersinde kapsanmasında yatar. Daha yüksek olan Dünya Tini tinsel olanı daha şimdiden ondan dışlamıştır; tinsel olanda ya da onunla uğraşta onu ilgilendirecek birşey bulamaz; böylece tanrısal olanı saklı tutar — onun tarafından tinsele dönüştürülmemiş dolaysız duyusal Öznellik olarak. — Bu öğe bundan böyle Dünya Tininin gerisine düşer; Dünya Tini daha şimdiden onun ötesindedir, çünkü duyusal olanı duyusal olarak, dışsal olanı dışsal olarak bilme, sonlu olanda sonlu kipte etkin olma ve tam bu etkinlikte geçerli ve aklanmış bir Öznellik olarak kendi kendisinde kalma noktasına gelmiştir."

Martin Luther (1483-1546)
Martin Luther (1483-1546)

Calvin
John Calvin (1509-1564)

(s. 303-4)

"Bu tür dindarlık genel olarak boşinancın, duyusal birşeye, sıradan bir Şeye en değişik şekillerde bağlanmışlığın zeminidir: — Yetkeye kölelik, çünkü Tin kendi kendisinde kendi dışında olarak özgür değildir, kendi dışına yakalanmıştır; — en saçma ve en çocuksu türde Tansıklar, çünkü Tanrısal olanın kendini bütünüyle tekilleşmiş ve sonlu yollarda bütünüyle sonlu ve tikel erekler için belirtmesi gerekir; — sonra egemenlik hırsı, sefahat, yabanıl ve bayağı yozlaşmanın tüm biçimleri, ikiyüzlülük, aldatmaca, — tüm bunlar kendilerini Kilisede sergilerler; çünkü genel olarak Duyusal öğe onda Anlak tarafından dizginlenmiş ve eğitilmiş değildir; özgür olmuştur, ama hiç kuşkusuz salt kaba, yabanıl bir yolda. — Öte yandan Kilisenin erdemi duyusallığa karşı olumsuz olmakla salt soyut olarak olumsuzdur; onun karşısında törel olmayı bilmez ve buna göre edimsellikteki tutumu yalnızca kaçınmak, yadsımak, yaşamamaktır."

"Kilisenin içersindeki bu zıtlıklar — kaba erdemsizlik ve kösnü, ve herşeyden özveride bulunan ruhun yüceliği — şimdi öznel kuvveti içindeki insanın doğadaki dışsal şeyler karşısında kendisinde duyumsadığı enerji yoluyla daha da güçlü oldular — bir enerji ki, onunla insan kendini özgür bilir ve böylece kendi için saltık bir hak kazanır. — Ruhları bozuluştan kurtarması gereken Kilise bu kurtuluşun kendisini dışsal bir araç yapar ve şimdi onu dışsal bir yolda ortaya çıkarmaya girişecek denli bozulur. Günahların Bağışlanması, ruhun aradığı en yüksek kurtuluş, Tanrı ile birleşmesinden emin olmak, bu en derin, en iç olan şey insana en dışsal ve en bayağı yolda teklif edilir — yalnızca para ile satın alınmak üzere —, ve aynı zamanda bu satış sefahat gibi dışsal bir amaç uğruna yapılır. Hiç kuşkusuz St. Peter Kilisesi’nin yapımı, dinin başkentinin özeğine Hıristiyanlığın o görkemli başyapıtının kurulması da amaçlardan biriydi. Ama nasıl tüm sanat yapıtlarının başyapıtı Athene ve onun Tapınak-Kalesi Atina’da onun bağlaşıklarının parasıyla yapıldıysa ve sonunda kenti hem bağlaşıklarını hem de gücünü yitirmeye götürdüyse, yine öyle St. Peter Kilisesi’nin ve Michelangelo’nun Papalık Kapellası’ndaki Son Yargı’sının tamamlanışı da bu gururlu yapının yargısı ve yıkımı oldu." Zwingly
Ulrich Zwingli (1484-1531)

Din Kavramı

Din Kavramı insan Yüreğinin ve Duygusunun sonsuzluğunun bir anlatımı olduğu ölçüde Sevgi tinini özsel belirlenimi olarak alır. Bu Kavram böylece Nefret ile ilgili herşeyi, genel olarak Zorbalığı, Hoşgörüsüzlüğü, din savaşlarını, kutsal savaşları, Haçlı seferlerini, bütününde zulüm ve baskı ile ilgili herşeyi saltık olarak dışlar. Zor üzerine, Korku üzerine dayalı inanç salt bir Köleliktir, Özgürlük değil, bir değersizliktir, değer değil. Dinin insan Usunun sonsuzluğu ile uyum içinde olması ve İnancın Bilgiden ayrı olmaması ölçüsünde, aslında Din kavramının kendisi bütün bir boşinancı, kişiler, şeyler, yerler ile ilgili tüm kutsallık savlarını dışlar. Din Gerçekliği içinde düşünüldüğünde bütün pozitif içeriğinden arınmış olarak düşünülmelidir. O zaman bireysel Özgürlük tanınır ve bunun İnanç için önemi sonsuzdur, çünkü ancak özgür bireyin özgür Duyuncu gerçek İnanca yeteneklidir. Gerisi bilgisizlik, kendini aldatma ve ikiyüzlülüktür.

Isa
İsa Fırtınayı dindiriyor (James Tissot). — Kutsal Yazılar tansıkları tanrısalın kanıtı olarak kabul eden bilgisiz ve eğitimsiz halkların imgelemine göre şekillendirilirler. Bu pozitif içerik sık sık felsefecilerin, sanatçıların ve genel olarak sağduyulu insanların kafalarını da bulandırır ve çılgın imgelemi ussallaştırmaya girişirler. Boşinanç İnanç ile bir değildir. İnanç Us ile, Bilgi ile uyum içinde olduğu zaman gerçek İnançtır. Usdışına, Gerçeklik dışına bir kez açılan bir bilincin çılgınlığı sınır tanımaz, yapamayacağı kötülük yoktur, aslında bilgisizliği içinde iyilik adına saltık kötülüğe yeteneklidir. — İsa'nın tarihsel olmadığı söylendiği zaman sıradan bilinç bundan tarihte 'İsa' adında birinin olmadığının ileri sürüldüğü sonucunu çıkarır. Tarihsel kayıtlara göre İsa yaşamıştır. Ama Bilimin bakış açısından İsa hiç kuşkusuz tarihsel değildir, popüler imgelemin usdışı tasarımları tarafından şekillendirilmiş, büyütülmüş ve bir mitoloji yapılmıştır. — Modern Pozitivizm bilimci pozu ile böyle mitolojilere, metafizik dediği şeylere karşı savaşır. Ama gene de kendi olgucu öncülleri gereği böyle mitler karşısında bunlar "Olanaksızdır" diyemez, çünkü bu modern 'felsefecilik' türü (ki arkaik İngiliz Görgücülüğünün ileri bir aşamasıdır) Doğa Yasalarının zorunlu ve saltık değil ama olası ve göreli olduklarını, örneğin Newton'un savunduğu gibi zaman zaman kesintiye uğrayabileceklerini, değişebileceklerini kabul eder. Bu kıpılar tansık kıpılarıdır — fırtınalar durur, denizler yarılır, ay ikiye bölünür, ve tümü de tanrısal bir istencin edimleri olarak görülürler. Doğa Yasalarının saltık olmamaları, göreli olmaları durumunda her usdışı kurgulama olanaklıdır. Ve İnanç kendini usdışına dayandırdığı zaman Boşinanç olur. Boşinanca açık bir ruh bu köleliği ve barbarlığı içinde Erdeme kapalıdır, çünkü Erdem İstencin ve Duyuncun herşeyden önce birinin kendi ussal İstenci ve Duyuncu olmasına bağlıdır.


Katolik Kilise

Tanrının herkese yalnızca inancının değerinden ötürü karşılıksız olarak sunduğu Esenlik Katolik Kilisenin uygulaması altında pazardaki bir mal gibi satılıyordu. Kitlelerin İncil'i kendi anadillerinde okumaları bir yana, insanlar dinadamları sınıfının ikiyüzlülüğünü kutsal sayıyor ve onlar aracılığıyla günahlarından bağışlanacaklarına inanıyorlardı. Kutsal denilen Topraklar, nesneler, kalıntılar tanrısalın arandığı şeylerdi ve tanrısal olanın duyunçta, duyguda ve düşüncede değil, ama dünyasal şeylerde aranması ölçüsünde onları elde etmenin yolu barbarca savaşlardan geçiyordu.

Baðýþlama Belgesi
517'den bir Bağışlama Belgesi. ya da Günah için izin: "Tüm Azizlerin yetkesi ile ve senin için acıma ile, seni tüm günahlarından ve suçlarından kurtarıyorum ve seni on gün için tüm cezalardan bağışlıyorum — Johann Tetzel."

Protestan İlke ve Edimselleşmesi

Reformasyon onu yaratanların başka bakımlardan eğilimleri ne olursa olsun Avrupa'da ilk kez insan içtenliğine ve dürüstlüğüne, ilk kez insana yaraşır bir ahlak ve törellik biçimine doğru yönelimi gösterdi. Çünkü ilk kez ikiyüzlü rahipliği değil ama insan duyuncunu insanın gerçek efendisi olarak, insanın gerçek değer kaynağı olarak tanıdı. Gene de Reformasyonda içerilen bu ilkenin kendini edimsel dünyada göstermesi yüzyıllar gerektirdi. Duyunç bu özgürlük olanağı ile doğrudan doğruya tam edimselleşmesini kazanmış olmadı. Protestanlar Katoliklerde kınadıkları herşeyi yüzyıllar boyunca kendileri yaptılar: Sınırsız şiddete ve baskıya başvurdular, Katoliklere işkence ettiler, onları tıpkı onların yaptığı gibi yaktılar, Köleciliği desteklediler ve uyguladılar; Deistlerin kendileri milyonlarca Amerikan yerlisinin yokedilmesinden sorumlu oldular. Tek tek bireylerin bilinçlerini ve duyunçlarını bir inancın biçimi ile uyumlu kılabildiği düzey tarihsel süreç tarafından belirlenir. Ve bilgisiz ve eğitimsiz milyonların moral ve törel değerlerini alabilecekleri biricik kaynak bu kutsal kitaplardır. Onlarsız ne olmuş olduklarını ancak onlara karşın ne olabildikleri gösterir. Din yeryüzünde yürümeye yeni başlamış töresiz, ahlaksız, yasasız homo sapiens kitlelerinin uygar olmalarının ilk koşuludur.



Reformasyonun Beklenmeyen Sonuçları

Martin Luther'in Amacı Hıristiyanlığa Katolik Kilisede başından bu yana bastırılmış olan gerçek özünü, asıl inanç temellerini yeniden kazandırmaktı. Latince'de ve Yunanca'da sağlam bilgisi olan Luther İncil'i Almanca'ya çevirdi ve Hıristiyan Avrupa'da tarihte ilk kez inananlar neye inandıklarını kendi anadillerinde okuyup öğrenmeye başladılar. Aslında Luther çoktandır dayanılmaz bir duruma gelmiş olmasına karşın Rönesans düşünürlerinin — giderek Erasmus'un bile — duyumsamadıkları bir yozlaşmaya karşı Germanik dünyada yaygın olarak paylaşılan bir tepkiyi dile getirmekten çoğunu yapmadı. Bireysel Eylemi yalnızca bir Kilisenin kapısına doğru olduğuna inandığı tezlerini asmaktan oluşuyordu. Sonuç Tarihte yaşanan en büyük dönüşümlerden biri, modern ussal tinin gelişimindeki başlıca momentlerden biri oldu. Amaç Kavramının eytişiminin imlediği gibi, bir Eylem öznenin Niyetinde kapsanandan başka sonuçlar da getirir. Protestanlık Kuzey Avrupa'da Güney'in Katolik Kilisesinin dünyasal gücünü ortadan kaldırarak onun tarafından etkin olarak durdurulan bilimsel, tüzel, politik gelişmenin de yolunu açtı ve özgür İstenç bütün bileşenleri ile modern törel yaşamın kuruluşu sürecine girdi. Reformasyon inancı içselleştirerek geleneksel topluluğu arka tasara çekti ve politik ve toplumsal süreçleri dinadamları sınıfnın özencinden kurtardı. Katolik ülkeler Reformasyonu engelleyerek gelişmelerini de engellediler. Katolik Fransa duyunç özgürlüğünü daha az uygar bir yolla, terör ve şiddet yoluyla elde etmek zorunda kaldı ve içeride evrensel bir geçerlik kazanmayan Laiklik bütün bir kültürü kendi içinde düşman kamplara böldü. Katolik İtalya 1950'lerde bile bir tarım ülkesi olarak kalmayı sürdürdü ve çalışan nüfusun çoğu tarım kesimindeydi. Katolik İrlanda yirminci yüzyılın sonlarına dek geri bir üçüncü dünya ülkesinden daha iyi bir durumda değildi.


Kârlı İş: Almanya'da Reformasyondan önce tipik bir pazar sahnesi.


 

Luther için gerçek tinsellik — İsa — dışsal biçimde değil ama içsel inançta bulunur.

Protestanlık adı 1529’da Speyer Diet’inde (= meclis) kabul edildi. 19 Nisan 1529’da resmi bir “Protesto” yayımlandı ve bunda “Tanrının onurunu ve ruhlarımızın esenlik ve sonsuz yaşamını ilgilendiren sorunlarda herkes Tanrı önünde kendi başına durmalı ve hesap vermelidir” görüşüne yer verildi. Bununla Hıristiyanlık kendini Kurumsallıktan özgürleştirdi, dinadamları sınıfı ortadan kalktı.

Reformasyon asıl gerekli olduğu yerde, Roma Katolik Kilisesinde yenildi ve Protestanlar Katolik ülkelerden sürüldüler. Latin kültürler aşağı yukarı eskisi gibi inanmayı ve yaşamayı sürdürdüler. Protestan tin kendi içinde sınırsız bir ayrışma sürecine girdi ve sonuçta Duyunç Özgürlüğü ile çatışmayan öğeler dışında Hıristiyan öğretinin kendisi reformdan geçirildi ve inanç politik, ekonomik ve kültürel yaşam ile geçinebilir bir biçim kazandı.

Luther 95 Savýný Kilisenin kapýsýna çiviliyor
31 Ekim 1517, Wittenberg: Luther'in
95 Savı Kilisenin Kapısında.
 

__Max Weber

Luther Reformasyonunun edimsel olarak yerine getirdiği bu kavrayışın tarihsel önemini Hegel'den sonra kavrayan ilk düşünür Max Weber oldu.

Ama Max Weber Reformasyonu Modern Toplumun ilkesi olarak, birincil ve biricik temeli olarak almakla çözümlemesini öznelleştirdi ve realitenin ancak tek-yanlı bir açımlamasını üretebildi. Modernlik Reformasyonu, Duyunç Özgürlüğünü yalnızca bir bileşen olarak kapsar. Tinin yalnızca Duyunçta gelişimi ne yeterli, ne de olanaklıdır. Avrupa'da söz konusu olan yenileşme özsel olarak Usun bütünsel açınımıdır ve ancak bu zeminde Tinin tüm belirlenimlerinde bir gelişim olanaklıdır. Gelişimin zamansallığı sürecin çözümlemesini güçleştiren başlıca etmendir ve modern ussallık ancak kendini modern kurumlarda yadsınamayacak bir belirlilik içinde ortaya koyduğu zaman kavranabilir ve çözümlenebilir olur..

Max Weber'in düştüğü aynı tek-yanlılık üretici güçleri toplumsal sürecin birincil güdüsü olarak alan klasik ekonomi politik kuramlarında da vardır. Üretici güçlerin gelişimi yalnızca bilimsel gelişimi gerektirmekle kalmaz, ama yasa istencinin, yurttaşlık bilincinin, mülkiyet özgürlüğünün vb. gelişimini de zorunlu olarak gerektirir.

Max Weber
Max Weber

__Tanrı ve İnsan

Din Kavramında Tanrı insan yüreğinde ve tasarımında varolan ilksiz-sonsuz Varlıktır. Tanrının insan ile dolaysız birliği insanı Tanrıya yüklenen sonsuzluğun eşiti kılar. Bu insanın değerini sonsuzluk ölçeğinde arttırırken, buna karşı insanı Tanrı karşısında küçük, önemsiz, anlamsız bir varoluş olarak alan kültürler yalnızca bundan böyle tarihsel önemi kalmamış ölü bir geçmişi temsil ederler.

Sünnilik ve daha sonra Protestanlık insan ve Tanrı arasındaki bu birliği dolaysızlığı ve aracısızlığı içinde tanırlar. Bu inançları kabul eden Toplulukların inancın özüne uygun olup olamadıkları tarihsel bir sorundur ve çağdaş İslamik toplumların şimdiki usdışı durumları İslamın onu önceleyen uygarlık birikimi ile bütünleşerek kazandığı tarihsel büyüklüğü ve önemi azaltmaz.

İsa'nın tanrısal olması insanın tanrısal olmasıdır. Ancak bu kavrayış Duyunç Özgürlüğünü ve dolayısıyla İstenç özgürlüğünü İnanç açısından aklayabilir, çünkü sonsuz değeri olmayan bir varlık Duyuncunda ve İstencinde saltık olarak özgür olma belirlenimine yetenekli değildir. Dinsel öğretilerin pozitif içeriğinde bu özselliğe uygun olmayan tüm yanlar sonlu duyusal dışsallığa, bilgisizliğin boşinancına aittir ve eğitimli us inancın arı, sonsuz tinsel içeriğini öğretideki dışsal pozitif öğelerden ayırdetmeyi bilir.


Alevler Papa'nın Aforoz Duyurusunu yakıyor. Luther Papalık öfkesini gözardı etti ve 10 Aralık 1520'de Wittenberg'in kapılarının dışında Papalık Duyurusunu, VI. Clement'in Buyruklarını, Summa Angelica'yı, Dr. Eck'in Chrysposus'unu vb. alevlere attı.


Avrupa ve İslamik Birikim

Reformasyon bir sürecin tetikleyicisi değil, ama kendisi tetiklenen bir bileşendir. Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra Kuzeyli barbar halkların istilalarıyla adım adım barbarlaşan ve Orta Çağlar olarak bilinen karanlık döneme giren Avrupa'da Usun uyanışı ancak Dünya Tarihi ile, bu tarihin o güne dek ürettiği ekinsel değerler ile ilişki içinde açıklanabilir. Ve karanlık Avrupa'nın kültürel olarak dayanabileceği ve yararlanabileceği biricik ilişki aydınlık İslamik dünya ile ilişkisiydi. Önünde yalnızca gelişme yolu açık olan Avrupa kısa bir süre içinde Helenik, Helenistik, Romanik ve İslamik kültürler süreklisinin bütün bir birikimini özümsemeye başladı ve kültürün her boyutunda büyümeye başladı. Felsefe, Bilimler, Güzel Sanatlar, Tüze Bilimi, Politika vb. alanlarında başlıca yenileşmeler ve ilerlemeler Reformasyonun egemen olduğu kültürlerde elde edildi. Çin ve Hindistan gibi değişime kapalı dingin Asya kültürlerinden ayrı olarak, Osmanlı İmparatorluğu imparatorluk yapısı içinde kazanabileceği en yüksek gelişimi kazanmış ve daha öte değişime kapanmıştı. Avrupa'nın ise önünde başlamaktan başka hiçbir seçeneği yoktu. Ve tüm kaynağı İslamik dünyadan aldığı kültürdü. Modern dönemde Dünya Tini bireysel özgürlük zemininde kendine verebileceği en son şekli geliştirme sürecine girdi.

Kutsal Aile
Kutsal Aile.

Rönesans
Rönesans Bilim ve Sanat alanlarına sınırlıydı ve Katolik Kiliseye karşı tutumu köktenci olmaktan bütünüyle uzaktı.

__Sünni ve Şii

Sünnilikte bir dinadamları sınıfı yoktur ve herkes imam (önder) olarak görülür. Bu herhangi bir bireyin ya da kümenin başkaları üzerinde dinsel bir yetke uygulamasının önüne geçtiği gibi, çeşitli dinsel kümeleşmelerin ayrı değerleri olan düzenler olarak birbirlerine yabancılaşmalarını da önler. İnanç bütünüyle bireysel duyuncun bir sorunu olarak yaşanır ve insan insanın özencine, keyfine boyun eğmez.

Buna karşı Şiilikte İmam inanç için özseldir ve insanüstü güçler ile donatılı olarak kabul edilir. Şii İmam tıpkı Katolik Papa gibi yanılmazdır, günahtan özgürdür ve bu tanrısal konumu ile insansal dünya ve görülmez dünya arasında aracılık eder. Bu düzeye dek Şiilik tinsel olana, Tanrıya değil, ama dolaysızca dünyasal olanın özencine boyun eğer, inancının nesnesi olarak arı tinselliği değil ama duyulur bireyselliği ve onun saltık buyruğunu kabul eder. Bu duyusal tekillik bütün bir inancın özünü belirler ve tarihsel olarak İmamlığın kimin hakkı olduğunun saptanması sorunu inancın kendisini sonu gelmez anlaşmazlıklara, çekişmelere ve savaşlara sürükler.

Imamate: The Vicegerency of the Prophet [s]
Shi'a Islam


İnanç ve Bilgi
İnanç özgür Duyunç tarafından doğrulanmadıkça ve Bilgi ile desteklenmedikçe, İnancın nede boşinançtan ayrıldığını saptamak güçtür. Aslında Bilginin Gerçeklik olması ölçüsünde İnancın içeriğinin Bilgi ile ve Bilim ile çelişmesi söz konusu olamaz. Bilgi Dünya Tininin evrensel kazanımıdır ve bu düzeye dek İnancın kendisi Tinin tarihsel gelişimine koşut gider. İslamın doğuşundaki olağanüstü dinçliği olduğu gibi İslamik kültürün arkadan gelen sönüş ve çöküş evresinde de belirleyici olan birincil etmen Dünya Tarihi ile bu ilişkinin niteliğidir. Parlama evresi gelişmekte olan Dünya Tini ile bütünleşmeye, Helenik ve Helenistik kültürü özümsemeye bağlıyken, durgunluk ve bozulma eğilimine giriş İslamik kültürel dizgenin olanaklı gelişiminin sınırlarına ulaştığının ve kendini gelişime uyarlama çabasında iç dirence yenik düştüğünün göstergeleridir. Bir dizgenin dönüşümü ancak bütünsel olabilir ve dönüşümünü tamamladığı zaman bir dizge olarak varolmaya son vermiş, başka bir dizge, başka bir kültür olmuştur. Değişmeyen İslamik tin bugün varlığını yüzyıllar öncesinin geleneksel kültür biçimleri içinde sürdürmektedir.

Martin Luther (1483-1546)

31 Ekim 1517’de Wittenberg Saxon Üniversitesinde tanrıbilim profesörü Dr. Martin Luther kasabanın Kale Kilisesinin kapısına 95 Sav içeren bir kağıt çiviledi. Bu tartışılması istenen bir konuyu duyurmak için sık sık başvurulan bir yöntemdi. Luther’in savları günahlar için cezayı para cezasına çeviren “gözardı etme/ indulgence” belgelerinin satışına saldırıyordu. Luther’in Kilisede bölünme yaratma gibi bir amacı yoktu. Ve bunu ilk kez de yapmıyordu. Ama gün Lutherci ülkelerde Reformasyonun yıldönümü olarak kutlanır.

Luther insanın yalnızca inanç yoluyla aklandığına (kurtarıldığına) inanıyordu (sola fide). İnsan yaptığı işlerle — dua, oruç, nefsi köreltme, hayır — kurtarılamazdı. Ama eğer inanırsa, Tanrı ona esenliği ve sonsuz yaşamı verecekti. Ama bu öğreti yeni değildi.

Luther’in insanın esenliği kazanma konusundaki tam çaresizliği düşüncesi sonunda İnsan ve Tanrı arasında aracılık için tasarlanmış tüm Kilise aygıtını gereksizleştirdi. Eğer insanın aklanışı Tanrının inanan ruha kayrasını yöneltmesine bağlıysa, rahiplik ve yerine getirdiği kutsamalar için hiçbir gereksinim yoktu. Salt İnanç Yoluyla Aklanma öğretisinin yanına tüm inananların rahipliği düşüncesi eklendi.

Luther’in başlangıçta Papa ile arasında herhangi bir tartışma söz konusu değildi. Ama düşünce açınıyordu. Eğer herkes “rahip” ise, rahiplik yalnızca gereksiz olmakla kalmıyor, ama bir engel oluyordu. Rahipler yalnızca insana Tanrının Sözünü iletmeliydiler. Luther otuz yıl boyunca sayısız broşür, vaaz ve mektup yazdı (iki haftada bir bir yayın). Reformasyon bir kişinin işi olmasa da, gene de Luther’siz bir Reformasyonun olamayacağı kabul edilir.

“Bağışlama Belgeleri” itirafta bulunan ve aklanan günahkarlara para ile satılıyordu. Papalar ilkin bu uygulamayı yalnızca kendileri yapıyorlardı. Ama parasal zorunlukların dayatmasıyla çok geçmeden uygulama yaygınlaştı ve yaygınolarak kötüye kullanılmaya başladı. Giderek 15. yy’da cehennemde geçirilecek sürenin kısaltılması amacıyla ölülerin ruhları için de belge satın alınmaya başladı. Gelir başlangıçta haçlı seferleri ya da bir katedral yapımı için kullanılmış olsa da, zamanla papalığın başlıca para kaynaklarından biri oldu. Luther savlarını ilkin Latince’de yayımladı. Ama kısa bir içinde bunlar Almanca’ya çevrildiler ve basım uygulayımı yoluyla hızla yayıldılar.

Luther bir heretik olarak suçlandı (profesör John Eck tarafından) ve dava Roma’ya gönderildi. Luther 1518 Ağustosunda Roma’ya çağrıldı. Önce Almanya’da bir Dominikan kardinal tarafından sorgulandı. Luther kazıkta yakılma cezasını bekliyordu, ama konuşmalar barışçıydı ve Luther bir papanın bile yanılabileceğini ileri sürdü. Sonuçta daha fazla yandaş kazandı. 1520’de papalığı Hıristiyanlığı gerçek din olmaktan çıkarmakla suçladı, kutsamaların gereksizliğini ileri sürdü. Papa Leo X Luther’i aforoz etti (Haziran 1520). Gördüğü destekle güven kazanan Luther papalığın reformdan geçirilmesi düşüncesini terkederek bu “büyük hayvan”ın yokedilmesi gerektiğini bildirdi. Papa’yı “Antichrist” olarak, ‘şeytan’ olarak görmeye başladı.Luther üç yıl içinde Almanya’nın çoğuna egemen olan tinsel bir devimin önderi oldu. Kilisenin birliği ve Papanın üstünlüğü tehlikedeydi.

Luther papalığın afarozundan sonra dinsel bir önder konumuna yükseldi. Ama henüz bir Lutherci Reformasyon, bir Lutherci Kilise yoktu. Luther henüz bölünmeyi kabul etmiyordu. Luther Worms Diyetinin karşısına çıktığı zaman, bu Reformasyonun başlangıcı oldu (1521). Luther Diette temel öğretilerini savundu ve Diet tarafından heretiklik ile suçlandı. Worms’dan dönüşünde dostları tarafından kaçırıldı ve Wartburg şatosunda saklandı. Orada İncil’i Almanca’ya çevirdi (çeviri 1534’e dek yayımlanmadı).

Luther’in yokluğu sırasında işi tek bir vuruşta bitirmek isteyen daha köktenci Reformistler (Andrew Carlstadt 1480-1541) devime önderlik ettiler. Ama Luther geri dönünce denetimi ele aldı. Philip Melanchton (1497-1560) yeni öğretinin ilkeleri üzerine yazılar yazdı. Luther 1525’te evlendi.

Kilise yalnızca gerçek inananlara değil ama günahkarlara da açık olmalıydı. Kimin aklanacağı yalnızca Tanrının kararına bağlıydı. Afaroz kurumu Lutherci Kilisede fazla önem kazanmadı. Kilise devlet gücü ile birlikte örgütlendi, bir tür devlet-Kilisesi doğdu, ve model başka yerlerde örnek alındı.

Luther’in Reformasyonun kılıç yoluyla yalılması görüşüne karşı çıkmasına karşın, İmparatorluk şovalyeleri Reformasyonu şiddete başvurarak yaymaya giriştiler. Ama girişim başarısızlığa uğradı.

Köylüler Savaşı 1524’te başladı ve bir yıl içinde tüm Almanya’ya yayıldı. Neden ekonomikti, feodal derebeylerinin aşırı sömürülerine bağlıydı. Köylüler otlak, balıkçılık ve avcılık haklarının verilmesini, aşırı rantların düşürülmesini ve herşeyin Tanrının yasasına göre yargılanmasını istiyorlardı. Örgütsüz köylüler yenildiler ve 100.000 kadar köylü öldürüldü.

1525’te Luther hümanist gelenekle bozuştu. Luther’in insanın bütünsel bozulmuşluğu görüşü hümanistlerin insanın temel İyiliği görüşü ile bağdaşmıyordu. Dini törebilime indirgeyen Erasmus özgür istenci savunurken, Luther istenci köle olarak görüyordu. İnsanın düşmüş doğası yönetimi gerektiriyor, ve Tanrının buyruğu dünyasal kurumlara boyun eğilmesini istiyordu (Melanchton). Boyuneğme ödevi yalnızca prenslerin Tanrının buyruğuna ters düşmeleri durumunda sınırlanıyordu. 1530’un başlarında Almanya’da imparatorluk kentlerinin üçte ikisi Reformasyonu benimsedi.


Huguenotlar (Fransız Protestanları)
1560’ta Fransa nüfusunun yalnızca %8’inin Huguenot olmasına karşın, etkilerinin oranı daha yüksekti. 1561’de Kiliselerinin sayısı 2000’in üzerindeydi. 24 Ağustos 1572’te, St. Bartholomew Gününden bir gün önce kraliyet güçleri Paris’te 3000 kadar Huguenot’u yokettiler. Üç günde 20.000 kadar Huguenot öldürüldü. Protestanlar bundan sonra Katolikliği şeytanın kendisinin gücü olarak görmeye başladılar.

Cadılar

16'ncı yüzyılda Cadılar Katolik ve Protestan inançlar için ortak bir sorundu. Kadınlarda Kötülük İlkesinin bulunduğu görüşü giderek yaygınlık kazandı (bu gerçekte histeriye bağlı bir boşinançtı). Buna göre giderek artan sayıda Cadı mahkemeleri kuruldu ve sayısız yargılama yapıldı. Kötülük pozitif olarak gösterilemeyeceğine göre bu mahkemelerin hükümlerine zemin olarak yalnızca kuşku öğesi geçerliydi. Katolikler arasında Engizisyon yargıçlığı Dominikanlara bırakıldı. İşkence yöntemli olarak uygulandı. 1780 gibi ileri bir tarihte bile İsviçre’de Glarus’ta kamu önünde cadı yakıldı.

 
 
 
İdea Yayınevi / Hegel’in Nesnel Tin Dizgesi / Aziz Yardımlı / 2014