G. E. MOORE
FELSEFENİN KİMİ ANA PROBLEMLERİ
BÖLÜM I
1. Felsefe Nedir?
Bir başlangıç olarak, size felsefenin ne olduğu, ya
da, başka bir deyişle, felsefecilerin sürekli olarak tartışmakla
uğraştıkları ve yanıtlamaya çalıştıkları soruların ne tür
sorular oldukları konusunda genel bir düşünce vermeye çalışmak
istiyorum. İki nedenle bu yolda başlamayı istiyorum. İlk olarak,
bunu yaparak size kendimin bu dersin geri kalanında tartışmayı
amaçladığım problemlerin neler olduğu konusunda belli bir fikir
vermiş olacağım. Ve, ikinci olarak, sanırım bu felsefenin
ana problemlerinin herhangi bir tartışmasına başlamanın en iyi
yoludur. Herşeyden önce bütün konunun genel bir taslağını
ya da anahatlarını vermeye çalışarak, birbirinden ayrı birçok
problemin birbiri ile nasıl bağlandığını gösterir ve göreli
önemleri konusunda daha iyi bir fikir verebilirsiniz.
O zaman ilk olarak felsefenin bütün eriminin bir
betimlemesini vermeye çalışacağım. Ama bu hiç de kolayca yapılacak
bir iş değildir. Kolay değildir, çünkü probleme bakmaya başladığınız
zaman, felsefecilerin gerçekte değişik türlerden çok büyük
bir sayıda soruyu tartışmış olduklarını bulursunuz; ve tüm bu soruları kapsayacak herhangi bir genel betimleme vermek
çok güçtür, ve onları birbirleri ile ilişki içinde doğru olarak
düzenlemek de çok güçtür. Gerçekten de felsefecilerin ilgilenmiş
oldukları soruların ana türlerini kabaca belirtmekten ve bu
sorular arasındaki en önemli bağıntılardan kimilerini göstermekten
daha çoğunu yapabileceğimi ummuyorum. Bana en önemli
ve en genel anlamda ilginç olarak görünen soruları betimleyerek
başlayacağım, ve sonra altgüdümlü olanlara geçeceğim.
O zaman, ilk olarak, bana öyle görünüyor ki felsefecilerin
yapmaya çalıştıkları en önemli ve en ilginç şey şundan daha
azı değildir: Evrenin bütününün genel bir betimlemesini
vermek, ve bunu onda olduğunu bildiğimiz şeylerin tüm
en önemli türlerine değinerek, saltık olarak onda olduğunu bilmediğimiz önemli türden şeylerin onda olmasının
ne düzeyde olası olduğunu irdeleyerek, ve ayrıca bu değişik
türlerde şeylerin birbirleri ile en önemli ilişki yollarını
irdeleyerek yapmaktır. Bunu kısaca ‘Bütün Evrenin genel
bir betimlemesini verme’ olarak adlandıracağım, ve bu nedenle felsefenin en önemli problemin şu olduğunu söyleyeceğim: Bütün Evrenin genel bir betimlemesini vermek. Birçok felsefeci (ama
hiçbir biçimde tümü değil) sanırım hiç kuşkusuz böyle bir
betimleme vermeye çalışmıştır: ve değişik felsefecilerin verdikleri
çok değişik betimlemeler, sanırım, aralarındaki en önemli
ayrımlar arasındadır. Ve problem, bana öyle görünüyor ki, açıkça
felsefeye özgü olan bir problemdir. Şunu söylemeye çalışan başka
hiçbir bilim yoktur: Şu ya da bu türden şeyler Evrende olan
ya da onda olduklarını bildiğimiz biricik şey türleridir.
Ve şimdi bu ilk problem ile tam olarak ne demek istediğimi — bütün Evrenin genel bir betimlemesi ile tam olarak ne dediğimi —
örnekler aracılığıyla daha duru olarak açıklamaya çalışacağım.
Başka bir deyişle değişik felsefeciler tarafından verilen
betimlemeler arasındaki en önemli ayrımlara değinmeye çalışacağım.
Ve özel bir nedenden ötürü özel bir yolda başlamayı istiyorum.
Bana öyle görünüyor ki Evrenin doğasına ilişkin olarak bugünlerde
hemen hemen herkes tarafından savunulan belli görüşler vardır.
Bunlar öylesine evrensel olarak savunulurlar ki, sanırım,
haklı olarak Sağ Duyunun görüşleri olarak adlandırılabilirler.
Sağ Duyunun bütün Evrene ilişkin görüşlerinin olduğunun
söylenebileceğinden emin değilim: Belki de görüşlerinden hiç
biri buna varmaz. Ama, sanırım, şeylerin belli türlerinin
hiç kuşkusuz Evrende oldukları ve birbirleri ile ilişki içinde
durdukları bildirimine varacak çok belgin görüşleri vardır.
Ve bu görüşleri betimleyerek başlamayı istiyorum, çünkü bana
öyle görünüyor ki birçok felsefecinin görüşleri ile ilgili
olarak en şaşırtıcı ve en ilginç şey Sağ Duyunun görüşlerinin
ötesine gitme ya da onunla çelişme yollarıdır: Evrende şeylerin
Sağ Duyunun bildiğini ileri sürmediği çok önemli türlerinin
olduğunu bildiklerini ileri sürerler, ve ayrıca Evrende varoluşlarından
Sağ Duyunun en emin olduğu şeylerin olmadığını (ya
da hiç olmazsa eğer varsalar, bunu bilmediğimizi) bildiklerini
ileri sürerler. Öyleyse sanırım Evrenin bu felsefi betimlemelerinin
gerçekten ne demek olduklarını anlamanın en iyi yolu bunların
Sağ Duyunun görüşlerinden ne denli ayrı olduklarını, kimi
noktalarda Sağ Duyunun ne denli ötesine gittiklerini, ve başkalarında
onunla saltık olarak ne denli çeliştiklerini anlamaktan geçer.
Bu nedenle Sağ Duyunun en önemli görüşleri olarak aldığım şeyleri
betimleyerek başlamayı istiyorum: Hepimizin ortak olarak Evren
konusunda doğru olduklarını varsaydığımız, ve ona ilişkin
olarak doğru olduklarını bildiğimizden emin olduğumuz şeyleri.
...
Buna göre Sağ Duyunun hiç kuşkusuz Evrende (1) uzaydaki
özdeksel şeylerin ve (2) yeryüzündeki insan ve hayvanların
bilinçlerinin edimlerinin olduğu görüşünden başlayarak, şu
iki yoldan birinden bütünüyle yalın olarak Evrenin genel bir
betimlemesine varabiliriz: Ya bu iki tür şeyin Evrendeki biricik
türler olduğunu söyleyerek; ya da bunların onda olduğunu bildiğimiz biricik türler olduğunu, ama başkalarının
olmasının da olanaklı olduğunu söyleyerek. Ve bu iki görüşten
ilki açısından, herhangi birinin, düşünüp taşındıktan sonra,
onu tam olarak olduğu gibi kabul etmeye istekli olduğunundan
kuşku duyarım. Ona en açık karşıçıkış Evrende yeryüzündeki
insan ve hayvanların bilinç edimleri dışında hiçbir bilinç
edimi olmadığını ileri sürmekle başka gezegenlerde bilinç
ile donatılı yaşayan varlıkların olabilecekleri ya
da olmuş oldukları olanağını yadsıyor olmasıdır. Ve bu hemen
hemen herkesin onu yadsımanın atılganlık olacağını düşüneceği
bir olanaktır. Ama gene de, onu bu olanağı kabul etmek üzere
hafifçe değiştirerek, sanırım birçok insana usayatkın görünebilecek
bir görüş elde ederiz. Örneğin diyebiliriz ki: Evrende bir
yanda uzaydaki özdeksel nesnelerden ve öte yanda az çok insan
ve hayvanların bilinç edimlerine benzer ve az çok onların
bedenlerine benzer dirimli bedenlere bağlı bilinç edimlerinden
başka birşey yoktur ve hiçbir zaman olmamıştır. Bu, sanırım,
gerçekten de Evrenin usayatkın bir görüşüdür; en azından felsefeciler
tarafından önerilen herhangi biri denli usayatkın. Ama, hiç
kuşkusuz, ikinci görüş daha da usayatkındır: Bunlar onda olduklarını bildiğimiz biricik şeylerdir; ama şeylerin bizim
için bilinmeyen başka türleri de olabilir. Ve bu, sanırım,
gerçekten de birçok insan, felsefeci ve başkaları tarafından
savunulan bir görüştür. Daha açık olarak, bunlar şeylerin
Evrende olduklarını bildiğimiz biricik türlerinin uzaydaki
özdeksel şeyler ve yeryüzündeki insan ve hayvanların bilinç
edimleri olduğunu savunmuşlardır; bu arada ayrıca şeylerin
bizim için bilinmeyen başka türlerinin olabileceğini de eklemişlerdir.
Hiç kuşkusuz, bunu ya da bunun gibi birşeyi söylemiş olan
felsefeciler onunla tam olarak söylediklerini demek istememişlerdir.
Evrende uzaydaki özdeksel nesnelerin olduğunu ve olmuş
olduğunu, ve bilinç edimleri olduğunu ve olmuş olduğunu
savunmuş olanlar Evrende bunların yanısıra hiç kuşkusuz ayrıca en azından iki başka şeyin — ne özdeksel nesneler ne de bilinç
edimleri olan şeylerin — olduğunu pek yadsıyamazlar: Yani,
Uzay ve Zamanın kendileri. Bu görüş üzerine kabul edilmelidir
ki Uzay ve Zamanın kendileri gerçekten vardırlar — birşeydirler; ve açıktır ki bunlar ne özdeksel
nesneler ne de bilinç edimleridirler. Ve benzer olarak
Evrende Uzay ve Zamanın yanısıra şeylerin bizim için bilinen
başka türleri de olabilir ki, bunlar ne özdeksel nesneler
ne de bilinç edimleridir. Kendi payıma, sanırım, hiç kuşkusuz
şeylerin çeşitli başka türleri vardır, ve felsefenin hedeflerinden
biri onları göstermektir. Ama sanki özdeksel nesneler ve bilinç
edimleri şeylerin bizim için Evrende oldukları bilinen biricik türleri imiş gibi konuşan felsefeciler, sanırım, bunu gerçekten
yadsımayı amaçlamıyorlardır. Dahaçok, özdeksel şeylerin ve
bilinç edimlerinin şeylerin bizim için bilinen ve belli bir
anlamda tözsel (Uzay ve Zamanın kendilerinin tözsel
olarak görünmedikleri bir anlamda tözsel) olan biricik türleri
olduğunu demek istemişlerdir. Ve kendi payıma hemen diyebilirim
ki, eğer bu türden uygun değişiklikler yapacak olursak, bu
görüş bana doğru bir görüş gibi görünüyor. Daha açık olarak,
bana göre uzaydaki özdeksel nesneler ve yeryüzündeki insan
ve hayvanların bilinç edimleri gerçekten şeylerin bizim için bilinen biricik tözsel türleridir; gerçi bizim
için bilinmeyen başkalarının olabileceği olanağını kabul etsem
de; ve gerçi, sanırım, eğer bütün Evrenin gerçekten
tam bir genel betimlemesini vereceksek, hiç kuşkusuz şeylerin
söz edilmesi çok önemli tözsel olmayan birçok türü
olsa da — örneğin Zaman ve Uzay.
Öyleyse bütün Evrenin genel bir betimlemesini edinebilmenin
bir yolu şimdi sözünü ettiğim göreli olarak yalın Sağ Duyu
türünün görüşlerine eklemeler yapmaktan geçer. Ama birçok
felsefeci böyle bir görüşün aslında çok yanlış olduğunu savunmuştur.
Ve değişik felsefeciler bunun üç ayrı yolda yanlış olduğunu
savunmuşlardır. Ya Evrende Sağ Duyunun onda olduğunu ileri
sürdüklerine ek olarak hiç kuşkusuz şeylerin kimi çok
önemli türleri olduğunu savunmuşlardır. Ya da Sağ Duyu ile
açıkça çelişmişlerdir: Sağ Duyunun onda olduğunu kabul ettiği
şeylerin kimlerinin onda olmadığını, ya da, eğer ondaysalar,
onları bilmediğimizi savunmuşlardır. Ya da her ikisini
de yapmışlar, hem eklemiş hem de çelişmişlerdir.
Şimdi her üç görüş türünün kimi örneklerini vermeyi istiyorum.
Hem Sağ Duyunun görüşlerine çok önemli birşey ekleyenlerin;
hem de Sağ Duyunun kimi görüşleri ile çelişenlerin; ve her ikisini de yapanların.
O zaman Sağ Duyunun görüşlerine birşey ekleyenler ile
başlayalım.
Her şeyden önce bu tipten herkesin işittiği bir görüş vardır.
Hepiniz bilirsiniz ki, yalnızca felsefeciler değil ama çok
büyük sayıda insan da Evrende hiç kuşkusuz bir Tanrının olduğuna,
özdeksel nesnelerin ve bilinç edimlerimizin yanısıra ayrıca
bir de Tanrısal Anlığın olduğuna ve bu anlığın bilincinin
edimlerine inanırlar; ve eğer şeylerin, eş deyişle, var olan
herşeyin toplamının tam bir betimlemesini verecekseniz, hiç
kuşkusuz Tanrıdan söz etmeniz gerektiğine inanırlar. Giderek
ileri sürülebilir ki bu görüşün — bir Tanrının olduğu görüşünün
— kendisi Sağ Duyunun bir görüşüdür. Böylece birçok insan
hiç kuşkusuz bir Tanrının olduğuna, bunun bir Sağ Duyu inancı
olduğunun ileri sürülebileceğine inanmışlardır ve inanmayı
sürdürürler. Ama, öte yandan, şimdi birçok insan, bir Tanrı
olsa bile, hiç kuşkusuz bir Tanrının olduğunu bilmediğimize inanırlar. Bütününde, sanırım söylenecek en doğru şey Sağ
Duyunun bir Tanrının olduğunu bilip bilmediğimiz sorusu üzerine hiçbir görüşünün olmadığıdır: Ne bunu bildiğimizi ileri
sürer, ne de bilmediğimizi; ve öyleyse Sağ Duyunun bir bütün olarak Evrene ilişkin hiçbir görüşü yoktur. Öyleyse
diyebiliriz ki Evrende hiç kuşkusuz bir Tanrı vardır diyen felsefeciler Sağ Duyunun görüşlerinin ötesine geçerler. Sağ Duyunun Evren konusunda inandıklarına çok önemli
bir ekleme yaparlar. Çünkü bir Tanrı ile denmek istenen hem
özdeksel nesnelerden hem de anlıklarımızdan öylesine ayrı
birşeydir ki, bunların yanısıra ayrıca bir Tanrının da olduğunu
eklemek hiç kuşkusuz Evren görüşümüze önemli bir ekleme yapmaktır.
Ve yine bu tipten ve başka herkesin işitmiş olduğu bir başka
görüş daha vardır. Herkes bilir ki çok büyük sayılarda insanlar
bir gelecek yaşamın olduğuna inanmıştır ve inanmayı
sürdürürler. Başka bir deyişle, yeryüzünde dirimli oldukları
sırada bedenlerimize eklenmiş bilinç edimlerinin yanısıra,
anlıklarımız bedenlerimizin ölümünden sonra bilinç edimlerinde
bulunmayı sürdürürler — yeryüzünde herhangi bir dirimli bedene
bağlı olmayan bilinç edimlerinde bulunmayı sürdürürler.
Birçok insan bunu bildiğimize inanır: Böylece birçok
insan inanır ki, yine burada da, Tanrı durumunda olduğu gibi,
bunun Sağ Duyunun bir inancı olduğu ileri sürülebilir. Ama,
öte yandan, birçok insan, gelecek bir yaşam olsa bile, hiç
kuşkusuz böyle bir yaşamımızın olduğunu bilmediğimize inanır; burada yine belki de söylenecek en doğru şey Sağ Duyunun
konu üzerine hiçbir görüşünün olmadığı, ne gelecek bir yaşamı bildiğimizi ne de bilmediğimizi ileri sürdüğüdür.
Öyleyse bu Sağ Duyunun görüşlerine bir ekleme olarak
görülebilir; ve hiç kuşkusuz çok önemli bir eklemedir. Eğer
gerçekten yalnızca bu dünyanın yüzeyindeki insan ve hayvanların
dirimli bedenlerine bağlı bilinç edimleri değil, ama ayrıca
bedenleri çoktandır ölmüş olan milyonlarca insanın anlıkları
tarafından yerine getirilen bilinç edimleri de Evrende tam
bu kıpıda sürüyorsa, o zaman hiç kuşkusuz Evren durum böyle
olmasaydı olacak olduğundan çok ayrı bir yerdir.
Burada öyleyse Sağ Duyu ile çelişmeksizin onun görüşlerine
önemli eklemeler yapıyor olarak betimlediğim tipte
iki değişik görüş vardır. Ve bu tipten değinmek istediğim
yalnızca bir başka görüş daha vardır. Şöyle ki, kimi felsefeciler
özdeksel nesnelerin ve bilinç edimlerimizin yanısıra Evrende
başka birşey, üstelik tözsel birşey daha olduğunu,
ama bu birşeyin doğasının ne olduğunu bilmediğimizi, onun
Bilinmeyen ya da Bilinemez birşey olduğunu savunurlar. Bu
görüş, görüyorsunuz ki, yukarıda Sağ Duyunun ötesine çok fazla gitmediğinden söz ettiğim görüşten dikkatle ayrılmalıdır;
yani Evrende ne özdeksel nesneler ne de insan ve hayvanların
bilinç edimleri olmayan şeylerin olabileceği, ama olup
olmadıklarını bilmediğimiz görüşü. Şu iki şeyi söylemek arasında
büyük bir ayrım vardır: (1) Evrende bir başka tür şey olabilir,
ama olup olmadığını bilmeyiz; ve (2) Evrende hiç kuşkusuz
bir başka önemli şey türü vardır, gerçi ne olduğunu
bilmesek de. Bu son görüşün, sanırım, Sağ Duyunun görüşlerinin
oldukça ötesine gittiği haklı olarak söylenebilir. İleri sürer
ki Sağ Duyunun kesinlikle Evrende olduklarını ileri
sürdüğü şeylere — yani, Uzaydaki özdeksel şeyler ve dirimli
bedenlere bağlı bilinç Edimleri — ek olarak, kesinlikle başka birşey daha vardır, gerçi bu birşeyin ne olduğunu bilmesek
de. Bu görüş sanırım kendilerini Bilinemezciler olarak adlandıran
insanlar tarafından savunulan bir görüştür; ama sanırım ada
pek yaraşır değildir. Evrende özdeksel nesnelerin ve bilinç
edimlerimizin yanısıra tözsel birşeyin yalnızca olabileceğini
değil ama kesinlikle olduğunu bilmek hiç kuşkusuz çok
şey bilmektir. Ama sanırım bu genellikle savunulmayan bir
görüştür.
Böylece Sağ Duyuya onunla çelişmeksizin eklemede bulunan
üç görüş örneği verdim ve şimdi ikinci tip görüşlere geçiyorum:
Sağ Duyuya bir eklemede bulunmaksızın onunla çelişenler;
Sağ Duyunun bildiğini ileri sürdüğü birşeyi onun bildiğini
ileri sürmediği herhangi birşeyi bildiğini ileri
sürmeksizin yadsıyanlar. Bunlara, salt bir ad vermiş olmak
için, kuşkucu görüşler diyeceğim.
Bu ikinci tipin sanırım her ikisi de Sağ Duyunun bildiğimizi ileri sürdüğü belli şeyleri bilmediğimizi söylemekten
oluşan iki ana çeşidi vardır. Bu tipin görüşlerinden hiç biri
sanırım Evrende Sağ Duyunun kesinlikle onda olduğunu söylediği
şeylerin olduğunu kesinlikle yadsımaz: Bu görüşler yalnızca
bu şeylerin onda olup olmadığını hiçbir biçimde bilmeyiz derler;
buna karşı Sağ Duyu bütünüyle kesinlikle olduklarını bildiğimizi ileri sürer.
Bu tipin ilk çeşidi Evrende herhangibir özdeksel nesnenin
olup olmadığını hiçbir biçimde bilmediğimizi ileri süren çeşittir.
Böyle nesnelerin olabileceğini kabul eder; ama hiç
birimiz böyle birşeyin olduğunu bilmeyiz der. Başka bir deyişle,
onların bilincinde olmadığımız zaman varolmayı sürdüren herhangi
bir nesnenin varoluşunu bilemeyeceğimizi yadsır — başka anlıklar
ve bunların bilinç edimleri dışında.
Ve ikinci görüş bundan da ileri gider. Kendimizinkiler dışında
herhangi bir anlığın ya da bilinç edimlerinin varoluşunu bilebileceğimizi
de yadsır. Gerçekte Evrendi olduğu bilinebilecek biricik tözsel
şey türünün yalnızca kendi bilinç edimleri olduğunu savunur.
Evrende başka anlıkların ve giderek özdeksel nesnelerin de olabileceğini yadsımaz; ama ileri sürer ki, eğer varsalar,
bunu bilemeyiz. Bu hiç kuşkusuz mantıksız bir konumdur; çünkü
bunu savunan felsefeci, kesinlikle hiç kimsenin başka herhangi
bir anlığın varoluşunu bilemeyeceğini ileri sürerken, yine
kesinlikle kendisinin yanısıra tümü de başka herhangi birinin
varoluşunu bilmede tıpkı onun gibi yeteneksiz başka insanların
da olduğunu ileri sürer. Ama mantıksız olsa da savunulmuştur.
Ve eğer, hiç kimsenin başka herhangi bir anlığın varoluşunu
bilmediğini ileri sürmek yerine, felsefeci kendini bunu onun kişisel olarak bilmediği önesürümüne sınırlayacak olsaydı,
mantıksız olmaya son verirdi.
Ama şimdi üçüncü tip görüşlere geliyorum — görüşler ki Sağ
Duyudan şimdiye dek sözünü ettiklerimin tümünden çok daha fazla ayrılırlar; çünkü hem kesinlikle Evrende Sağ
Duyunun kesinlikle onda olduklarını ileri sürdüğü belli
şeylerin olduğunu yadsır, ve ayrıca kesinlikle onda
şeylerin Sağ Duyunun bildiğini ileri sürmediği belli türleri
olduğunu ileri sürer. Bu tipten görüşler, diyebilirim ki,
felsefeciler arasında çok yaygındır.
Bu tipten başlıca görüşler, sanırım, iki sınıfa ayrılabilir:
İlkin, Sağ Duyu ile çelişkileri yalnızca uzayın ve özdeksel
nesnelerin varoluşunu kesinlikle yadsımaları olgusundan oluşanlar;
ve ikinci olarak, kesinlikle başka birçok şeyi de yadsıyanlar.
Her iki tür de, diretmeliyim ki, özdeksel nesnelerin varoluşunu
kesinlikle yadsırlar; Evrende böyle şeylerin kesinlikle olmadığını söylerler; yalnızca, kuşkucu görüşler gibi, olup olmadıklarını bilmediğimizi değil. O zaman, ilk olarak yalnızca Uzayın ve özdeksel nesnelerin
varoluşunu yadsıyarak Sağ Duyu ile çelişen görüşler için.
Bu görüşlerin tümü de, sanırım, özdeksel şeylerin Görüngüleri
diyeceğim belli şeyleri irdeleyerek başlar. Ve sanırım
bununla ne demek istediğimi kolayca açıklayabilirim. Hepiniz
biliyorsunuz ki, eğer bir mil uzaktan bir kilise kulesine
bakarsanız, ona yüz adım uzaktan baktığınızda olduğundan daha
değişik bir görüngüsü vardır. Daha küçük görünür ve onda daha
yakından gördüğünüz birçok ayrıntıyı görmezsiniz. Aynı özdeksel
nesnelerin değişik uzaklıklardan ve değişik bakış açılarından
sunabilecekleri bu değişik görüngüler hepimiz için çok tanıdıktır:
Hiç kuşkusuz Evrende özdeksel nesnelerin Görüngüleri dediğim
bu şeyler gibi şeyler vardır. Ve bunlara ilişkin iki görüş
vardır ki, her ikisi de Sağ Duyu ile bütünüyle tutarlı olarak
savunulabilir, ve sanırım Sağ Duyu aralarında bir yargıda
bulunmaz. Aralarından hiç olmazsa kimilerinin görüngüleri
oldukları nesnelerin parçaları (şimdi ‘nesnelerin yüzeylerinin parçaları’ demem gerekir [yazarın 1952’deki notu]) oldukları,
gerçekten uzayda yerleştikleri, ve biz onların bilincinde
değilken bile gerçekten varolmayı sürdürdükleri savunulabilir.
Ama, Sağ Duyu ile bütünüyle tutarlı olarak, bu görüngülerden hiç birinin uzayda olmadığı, tümünün de ancak birine göründükleri sürece varolduğuı, örneğin, kilise kulesinin
bana tikel bir durumda sunduğu görüngünün ancak onu gördüğüm
sürece varolduğu, ve herhangi bir özdeksel nesne ile aynı
yerde olduğu ya da herhangi bir özdeksel nesneden herhangi
bir uzaklıkta olduğunun söylenemeyeceği de savunulabilir.
Sağ Duyu, sanırım, o görüşlerden hiç biri ile çelişmez. Üzerinde
direttiği tek şey, sanırım, bu görüngülerin özdeksel nesnelerin,
eş deyişle onların bilincinde olmadığımız zaman varolan ve
uzayda olan nesnelerin görüngüleri olduğudur. Şimdi
görüşlerini irdelediğim felsefecilerin, sanırım, tümü de görüngüler
üzerine Sağ Duyu ile tutarlı olduğunu söylediğim iki görüşten
ikincisini kabul etmişlerdir — yani bu görüngülerin yalnızca
kendisine göründükleri kişi onları gördüğü sürece varoldukları
ve uzayda olmadıkları görüşünü. Ve sonra bu görüngülerin
özdeksel nesnelerin görüngüleri olmadığını, onlar için
görüngüleri olacakları hiçbir özdeksel nesnenin olmadığını
ekleyerek Sağ Duyu ile çelişmeye geçmişlerdir.
Ve bu türden savunulan iki değişik görüş vardır.
Birincisi en ünlü İngiliz felsefecilerinden birinin, Piskopos
Berkeley’in görüşüdür. Berkeley’in görüşünün, sanırım, bu
Görüngülerin gerçekte ne olursa olsun hiçbirşeyin Görüngüleri
olmadıkları olmuş olduğu söylenebilir. Aslında kendisi der
ki bu Görüngülerin kendileri özdeksel nesnelerdir, özdeksel
nesneler ile demek istediğimiz şeylerdir. Özdeğin varoluşunu
yadsımadığını, ama yalnızca özdeğin ne olduğunu açıkladığını
söyler. Ama genel olarak özdeğin varoluşunu yadsıdığı savunulur,
ve, sanırım, bütünüyle doğru olarak. Çünkü bu Görüngülerin
onları gördüğümüz kıpı dışında varolmadıklarını savunmuştur;
ve kendisi için bunun doğru olduğu herhangi birşeyin hiç kuşkusuz
tam olarak özdeksel bir nesne olduğu söylenemez: Özdeksel
nesnelerin varoluşunu ileri sürdüğümüz zaman ileri sürmeyi
amaçladığımız şey hiç kuşkusuz bilincinde olmadığımız zaman bile varolmayı sürdüren birşeyin varoluşudur. Dahası,
sanırım, hiç kuşkusuz bu görüngülerin tümünün aynı
uzayda olmadıklarını savundu: Örneğin bana görünen bir görüngünün
size görünen bir görüngüden herhangi bir uzaklıkta ya da ona
göre herhangi bir yönde olmadığını savundu: Buna karşı, dediğim
gibi, sanırım uzayda belli bir uzaklıkta ve tüm başka özdeksel neslere göre belli bir yönde olmayan herhangi birşeye
bir özdeksel nesne dememeyi yadsımamız gerekir. O zaman, sanırım,
Berkeley’in özdeksel nesnelerin Sağ Duyunun onların varoluşunu
ileri sürdüğü anlamda varoluşunu yadsıdığı haklı olarak söylenebilir.
Sağ Duyu ile çeliştiği yol budur. Ve ona eklemede bulunma
yolu ise kendisine tam olarak bize görünenlerin tümüne benzer
bir görüngüler kümesinin göründüğü bir Tanrının varoluşunu
ileri sürmekten geçer.
Ama Berkeley’in görüşü, sanırım, başka birçok felsefeci
tarafından paylaşılmış değildir. Çok daha yaygın bir görüş
özdeksel nesnelerin görüngüleri dediğim bu şeylerin gerçekte birşeyin görüngüleri olduğu, ama Sağ Duyunun ileri
sürdüğü gibi özdeksel nesnelerin değil de anlıkların ya da
bilinçli varlıkların görüngüleri olduğudur. Bu görüş, öyleyse,
hem özdeksel nesnelerin varoluşunu yadsımakla Sağ Duyu ile
çelişir, hem de ayrıca insan ve hayvanların anlıklarına ek
olarak çok büyük sayılarda anlıkların varoluşunu ileri sürmekle
onun ötesine geçer. Ve bundan başka bu anlıkların uzayda olmadıklarında da diretir: Bunların birbirlerine göre herhangi
bir uzaklıkta ya da yönde olduklarının doğru olmadığını söyler;
gerçekte, ona göre, tümü de ne olursa olsun hiçbir yerde değildir.
Bu görüşler, sanırım, yeterince şaşırtıcıdır. Ama daha da
şaşırtıcı görüşleri savunmuş başka felsefeciler vardır — yalnızca
uzayın ve özdeksel nesnelerin gerçekten varolmadıklarını değil,
ama zaman ve bilinçli edimlerimizin de gerçekten varolmadıklarını,
gerçekte Evrende böyle şeylerin olmadığını savunmuş olanlar.
Bu, sanırım, en azından birçok felsefecinin demek istediği
şeydir. Söyledikleri bu dört tür şeyin — özdeksel nesneler,
uzay, bilinç edimlerimiz ve zaman — Görüngüler oldukları,
tümünün de başka birşeyin Görüngüleri olduklarıdır;
ya bir şeyin, ya da bir şeyler çokluğunun, ki bir özdeksel
nesne değil, biliçlerimizin bir edimi değil, ve ayrıca
uzayda ya da zamanda da değildir. Ve, gördüğünüz gibi, bu
önerme ikircimlidir: İster Sağ Duyu ile çelişsin isterse bu
felsefecilerin bu şeylere Görüngüler demekle ne demek istedikleri
sorusuna bağımlı olmasın. Düşünülebilir ki demek istedikleri
bu Görüngülerin tıpkı görüngüleri oldukları şeyler denli olgusal
olduklarıdır; başka birşeyin Görüngüleri olduklarını ileri
sürmekle, yalnızca Evrende bunun yanısıra başka birşeyin
olduğunu ileri sürme amacında olabilirler — bu şeylerin uzaktan
baktığımda gördüğüm bir kilise kulesinin görüngüsünün olgusal
kilise kulesi ile ilişkili olduğu aynı yolda ilişkili oldukları
birşeyin. Ve, eğer yalnızca bunu demek istemişlerse, görüşleri
yalnızca Sağ Duyuya eklemede bulunanların tipinden
olacaktır: Yalnızca, Sağ Duyunun Evrende olduğuna inandığı
şeylere ek olarak, ayrıca bu şeylerin yanısıra ya da arkalarında başka birşeyin olduğunu ileri sürüyor
olacaklardır. Ama bana bütünüyle açık olarak görünüyor ki
gerçekte demek istedikleri bu değildir. Amaçları özdeğin ve
uzayın ve bilinç edimlerimizin ve zamanın Sağ Duyunun onların
olgusal olduğuna inandığı ve kendilerinin Görüngünün arkasındaki
başka birşeyin olgusal olduğuna inandıkları anlamda
olgusal olmadıklarını ileri sürmektir. Ve bunu savunmakla,
bana öyle görünüyor ki gerçekten demek istedikleri bu şeylerin
hiçbir biçimde olgusal olmadıkları, Evrende gerçekten böyle
şeylerin olmadığıdır. Sanırım gerçekten demek istedikleri
(gerçi demek istediklerinin bu olduğunu tümüyle kabul etmeyecek
olsalar da) şöyle birşeydir. Kutup yıldızının ona baktığımız
zaman aydan çok daha küçük göründüğü bir anlam vardır.
O zaman diyebiliriz ki, görünen — bu durumda, görüngü — yalnızca şudur: Kutup yıldızının aydan daha küçük olduğu.
Ama kesinlikle Evrende böyle görünme diye birşey yoktur:
Kutup yıldızı aydan daha küçük değildir: Ve öyleyse
Evrende var gibi görünen — yani, aydan daha küçük olması — yalın bir hiçliktir — böyle birşey yoktur. Sanırım bu
anlamdadır ki birçok felsefeci yalnızca özdek ve uzayın değil
ama bilinç edimlerimizin ve zamanın da kesinlikle varolmadığına,
böyle hiçbirşeyin olmadığına inanmışlardır ve inanmayı sürdürürler.
Bunların görünen birşey olduğuna inanmışlardır; ama görünen
kesinlikle herhangi birşey değildir — Evrende böyle
hiçbir şey yoktur. Bu, sanırım, gerçekte demek istedikleridir,
gerçi bunu demek istediklerini bütünüyle kabul etmeyecek olsalar
da. Ve Evrende olduğunu savundukları şeye gelince, Sağ Duyunun
onda olduğunu savunduğu şeyler yerine, değişik görüşler
savunmuşlardır. Kimileri bunun başka anlıkların bir toplamı
olduğunu savunmuştur; başkaları tek bir anlık olduğunu; başkaları
bir anlamda ansal ya da tinsel olan ama tek bir anlık mı yoksa
birçok mu olduğunun doğru olarak söylenemeyeceği birşey olduğunu.
O zaman, bunlar bir bütün olarak Evrenin doğasına
ilişkin olarak savunulmuş olan görüşlerin kimileridir. Ve
umarım bu örnekler felsefenin ilk problemi — bütün Evrenin genel bir betimlemesi — ile demek istediğimin ne tür bir şey olduğunu
açığa çıkarmışlardır. Soruna herhangi bir yanıt üç şeyden
birini ya da bir başkasını söylemekten oluşmalıdır: Ya şeylerin belli büyük sınıflarının şeylerin Evrendeki biricik türleri olduğunu, e.d. ondaki herşeyin bunlardan birine ya
da ötekine ait olması gerektiğini söylemelidir; ya da Evrendeki
herşeyin tek bir türden olduğunu söylemelidir; ya da Evrende
olduğunu bildiğimiz herşeyin çeşitli sınıflardan kimilerine
ya da belli birine ait olduğunu söylemelidir. Ve ayrıca, eğer
şeylerin birçok değişik sınıfı olduğunu savunuyorsa, bu sınıfların
birbirleri ile ilişkileri üzerine de birşeyler söylemelidir.
Bu, o zaman, felsefenin ilk ve en önemli problemidir. Ve bana
öyle görünüyor ki, çok sayıda başkaları bununla ilgili problemler
olarak tanımlanabilir.
Çünkü felsefeciler yalnızca Evrende neyin olduğuna ya da
olmadığına ilişkin, ya da onda olduğunu bildiklerimize ve
onda olduğunu bilmediklerimize ilişkin görüşlerini anlatmakla
yetinmemişlerdir. Görüşlerinin doğru olduğunu tanıtlamaya
da çalışmışlardır. Ve bununla, görüyorsunuz, büyük bir sayıda
altgüdümlü problem kendini gösterir.
Örneğin sözünü ettiğim bu görüşlerden herhangi birinin doğru
olduğunu tanıtlayabilmek için, hem onu tanıtlamanız
hem de ayrıca tüm başkalarını çürütmeniz gerekir. Ya
bir Tanrı olduğunu, ya da olmadığını, ya da bir Tanrı olup
olmadığını bilmediğimizi tanıtlamanız gerekir. Ya bir gelecek
yaşam olduğunu, ya da olmadığını, ya da olup olmadığını bilmediğimizi
tanıtlamanız gerekir. Ve şeylerin sözünü ettiğim tüm başka
türleri için de bu böyledir: Özdek ve uzay ve zaman; ve başka
insanların anlıkları; ve insan ya da hayvanların anlıkları olmayan başka anlıklar. Evrene ilişkin herhangi bir
tikel görüşün doğru olduğunu tanıtlayabilmek için, bu şeylerden
her biri durumunda ya varolduklarını ya da varolmadıklarını,
ya da varolup olmadıklarını bilmediğimizi tanıtlamalısınız.
Ve tüm bu sorular, görüyorsunuz, kendileri uğruna ayrı ayrı
irdelenebilirler. Aslında birçok felsefeci bütün Evrenin
herhangi bir genel betimlemesini vermeye çalışmamıştır. Yalnızca
bu altgüdümlü sorulardan birini ya da bir başkasını yanıtlamaya
çalışmışlardır.
Ve bir başka altgüdümlü soru türü daha vardır ki, sanırım,
özel olarak sözlerini etmek gerekir. Birçok felsefeci zamanlarının
büyükçe bir bölümünü şeylerin bu birçok türü arasındaki ayrımın
ne olduğunu daha açık olarak tanımlamaya çalışmakla harcamıştır:
Örneğin, özdeksel bir nesne ve bir bilinç edimi arasındaki,
özdek ve anlık arasındaki, Tanrı ve insan arasındaki vb. ayrım
nedir. Ve bu tanım sorularını yanıtlamak hiçbir biçimde düşünebileceğiniz
denli kolay değildir. Ne de bunların yalnızca sözcük soruları
olduğu düşünülmelidir. Evrende olduğunu savunduğunuz türden
şeylerin iyi bir tanımı açıktır ki görüşünüzün duruluğunu
arttırır. Ve bu yalnızca bir duruluk problemi de değildir. Örneğin
bir özdeksel nesne ile ne demek istediğinizi tanımlamaya çalışırken,
bir özdeksel nesnenin taşıyabileceği ve daha önce hiç düşünmediğiniz
birçok değişik özelliğin olduğunu bulursunuz; ve tanımlama
çabanız böylece sizi şeylerin bütün sınıfının belli özellikler
taşıdığı ve belli başkalarını taşımadığı vargısını
çıkarmaya götürebilir — özellikler ki, eğer yalnızca Evrende
özdeksel nesnelerin olduğunu ileri sürmekle yetinip bu önesürümle
ne demek istediğinizi araştırmasaydınız onları hiçbir zaman
düşünmeyecektiniz.
O zaman diyebiliriz ki, altgüdümlü felsefi problemlerin büyük
bir sınıfı şeylerin sözünü ettiğim büyük sınıflarının varolup
olmadığını, ya da olup olmadığı konusunda yalnızca bilgisiz
olup olmadığımızı tartışmaktan, ve böylece bu sınıfları tanımlamaya
çalışmaktan ve birbirleri ile nasıl ilişkili olduklarını irdelemekten
oluşur. Felsefenin büyük bir bölümü bu soruları Tanrı, gelecek
bir yaşam, özdek, anlık, Uzay ve Zaman ile ilgili olarak tartışmaktan
oluşmuştur. Ve tüm bu problemlerin felsefenin Metafizik denilen
bölümüne ait oldukları söylenebilir.
Ama şimdi felsefenin başka bölümlerine ait olduğu söylenebilecek,
ama ayrıca Evrenin genel betimlemesine ilişkin ilk ana problem ile
açık bir ilgisi de olan bir sorular sınıfına geldik. Biri
kuşku ile karşılama eğiliminde olduğunuz bir olguyu ileri
sürdüğü zaman sorulacak en doğal sorulardan biri şudur: Bunu
nasıl biliyorsun? Ve eğer kişi soruyu olguyu bu türden olgular
konusunda salt inanca karşıt olarak gerçek bilgi kazanmayı
olanaklı kılan yollardan birinde öğrenmemiş olduğunu gösterecek
bir yolda yanıtlarsa, onu gerçekten bilmediği vargısını
çıkaracaksınız. Başka bir deyişle, gündelik yaşamda sürekli
olarak belli türden olguların gerçek bilgisini kazanma
olanağını veren yalnızca sınırlı bir sayıda yol olduğunu,
ve eğer biri bu yollardan herhangi birinde öğrenmediği bir
olguyu ileri sürecek olursa o zaman gerçekte onu bilmediğini varsayarız. Şimdi felsefeciler de çok büyük ölçüde bu tür
uslamlamayı kullanmışlardır. Şeyleri bilmemize olanak veren
yolların tüm değişik yollarını tam olarak sınıflandırmaya
çalışmışlardır; ve sonra başka felsefecilerin ileri sürdükleri
ya da kendilerinin daha önceden inandıkları belli şeyler bu
yollardan herhangi birinde bilinmedikleri için, bu
nedenle bu şeylerin hiçbir biçimde bilinmedikleri vargısını
çıkarmışlardır.
Bu nedenle felsefenin büyük bir bölümü gerçekte şeyleri bilebilemizin değişik yollarını sınıflandırmaya çalışmaktan, ya da onları
bilmenin tikel yollarını tam olarak betimlemeye çalışmaktan
oluşmuştur.
Ve bu soru, Herhangi birşeyi nasıl olur da biliriz?
sorusu üç ayrı türden soru içerir.
İlki şu türdendir. Onu nasıl bildiğiniz sorulduğu zaman,
sorulmak istenen şu olebilir: Ona ilişkin bilginiz ne tür
bir bilgidir? Onu bildiğiniz zaman anlığınızda ne tür
bir süreç işler? Bir bilme dediğiniz bu olay neden
oluşur? Bilginin ne tür bir şey olduğuna — herhangi birşeyi bildiğimiz zaman ne olduğuna — ilişkin bu ilk soru
felsefenin ruhbilim ile paylaştığı, ama birçok felsefenin
yanıtlamaya çalıştığı bir sorudur. Değişik şeyleri bildiğimiz
zaman anlıklarımızda yer alan şeylerin değişik türlerini ayırdetmeye,
ve tümüne de ortak olanın — eğer varsa — ne olduğunu göstermeye
çalışmışlardır.
Ama, ikinci olarak, bilginin ne olduğu sorulduğu
zaman, denmek istenebilecek birşey daha vardır. Çünkü herhangi
bir önermeyi, örneğin özdek vardır önermesini bildiğimizi söylemeyiz — eğer bu önermenin doğru olduğunu, özdeğin
varolduğunun doğru olduğunu ileri sürmeyi amaçlamıyorsak.
Ve bu nedenle bilgi nedir sorusunda herhangi bir önermenin doğru olduğunu söylemekle ne denmek istendiği sorusu
içerilir. Bu herhangi birşeyi bildiğiniz zaman anlığınızda
yer alana ilişkin ruhbilimsel sorudan ayrı bir sorudur; ve doğruluğun ne olduğuna ilişkin bu sorunun genellikle
terimin en geniş anlamında Mantık için bir soru olduğu
söylenir. Ve Mantık, ya da hiç olmazsa parçaları, felsefenin
bir bölümü sayılır.
Ve son olarak, Onu nasıl biliyorsun? diye sorulduğu zaman,
denmek istenen bir başka şey daha vardır. Yani, denmek istenebilir
ki, ona inanmak için nedenlerin nedir? ya da başka bir deyişle,
bu şeyi doğru olarak tanıtlayan başka hangi
şeyleri biliyorsun? Ve felsefeciler gerçekte şu soru ile de
çok uğraşmışlardır: Bir önermenin doğru olarak tanıtlanmasının
değişik yolları nelerdir; herhangi birşeye inanmak için iyi
nedenler olan her tür neden nelerdir? Bu da Mantık alanına
ait sayılan bir sorudur.
Öyle kocaman bir felsefe dalı vardır ki şeyleri bilmemizin
değişik yolları ile ilgilenir; ve birçok felsefeci kendilerini
hemen hemen yalnızca bu başlık altına düşen sorulara vermişlerdir.
Ama son olarak, eğer felsefenin tam bir açıklamasını vereceksek,
bir başka sorular sınıfından söz etmek zorundayız. Felsefenin
Törebilim ya da törel felsefe denilen bir bölümü vardır; ve
bu bölüm şimdiye dek sözünü ettiklerimden bütünüyle ayrı bir
sorular sınıfını ele alır. Gündelik yaşamda sürekli olarak
şöyle sorular sorarız: Şöyle ya da böyle bir sonuç ortaya
çıkarılması iyi bir şey mi olacaktır, yoksa kötü bir şey mi?
Şöyle ya da böyle bir eylem yerine getirilmesi iyi bir eylem
mi olacaktır yoksa kötü bir eylem mi? Ve törel felsefenin
yapmaya çalıştığı şey iyi ya da kötü, doğru ya da eğri olacak şeylerin değişik türlerinin tümünü sınıflandırmaktır, öyle
bir yolda ki, şunları diyebilecektir: Belli özellikleri taşımadıkça
hiçbirşey iyi olmayacaktır; ve benzer olarak, belli özellikleri
ya da şu ya da bu belli özelliği taşımadıkça hiçbirşey kötü
olmayacaktır; ve hangi tür eylemler doğru olacak, ve hangileri
yanlış olacaktır soruları için de aynı şey geçerlidir.
Bu törel soruların Evreni genel betimleyişimiz ile iki yolda
çok önemli bir ilgisi vardır.
İlk olarak, açıktır ki Evrende bu iyi ve kötü, doğru ve
eğri ayrımlarının olması Evrene ilişkin en önemli olgulardan
biridir. Ve birçok insan bu ayrımların olması olgusundan Evrende
olana ilişkin başka çıkarsamaların da yapılabileceğini düşünmüştür.
Ve ikinci olarak, Törebilimin neyin iyi ya da kötü olacağına ilişkin sonuçlarını Metafiziğin vargıları ile birleştirerek,
Evrenin bütününde iyi mi kötü mü olduğu, ve ne olabileceği
ile karşılaştırma içinde ne denli iyi ya da kötü olacağı sorunu
yanıtlamanın bir aracını elde ederiz — bir tür soru ki, gerçekte
birçok felsefeci tarafından tartışılmıştır.
O zaman, vargı olarak, sanırım yukarıda felsefenin ele aldığı
türden soruların haklı bir betimlemesi verilmiştir. |