İdea Yayınevi / Ön-Sokratikler / Aziz Yardımlı
site haritası  
 
Anaximander
 
Yaşam. Apollodorus'un tarihçesine göre bir Miletuslu olan Anaximander İÖ 610'da doğdu (42'nci Olimpiyat, 3). Babası Praxiades idi. Onu herşeyin Su olduğuna inandırmayı başaramayan dostu Thales'ten 25 yaş daha küçüktü. Pisagoras ve Anakreon'un da bulunduğu Samos'ta tiran Polikrates ile birlikte yaşadığı söylenir. Themistus'a göre felsefi düşüncelerini yazıya geçiren ilk düşünür odur. Anaximander Thales'in ölümüne yakın bir tarihte altmış dört yaşında öldü. Yunanistan'a güneş saatini ilk getiren Anaximander oldu. Kimileri buluşu ona yükler. Coğrafya ve Gökbilim Anaximander'in başlıca ilgileri idi.

 

Anaximander bir güneş saati ile.

 

 

APEİRON
"Herşeyin bir kökeni vardır ya da [kendisi] bir kökendir. Apeironun bir kökeni yoktur. Çünkü o zaman bir sınırı olacaktır. Dahası, bir tür köken olmakla, hem doğmamış hem de ölümsüzdür, çünkü oluşmuş olanın zorunlu olarak bir de sonu olacaktır, ve her yokolma sürecinin bir bitişi vardır."
Aristoteles (Fizik, 203b6-10; Diels/Kranz (DK)12A15).

 
 
Theofrastus (ö. 287). Lise'de Aristoteles'in ilk ardılıdır. Lesboslu'dur ve Atina'da ilkin Platon ve sonra Aristoteles ile felsefe çalıştı.
APEİRON
"İlk ilkenin bir ve devinebilir ve sonsuz olduğunu söyleyenler arasında Praxiades'in oğlu, Thales'in öğrencisi ve ardılı Miletuslu Anaximander vardır. Tüm şeylerin ilk ilkesinin ve öğelerinin sonsuz olduğunu söyledi, ve bu sözcüğü ilk ilkeye uygulayan ilk o oldu; ve der ki o ne sudur, ne de öğeler denilen şeylerin başka herhangi biri; ama sonsuz ayrı bir doğası olan birşeydir ki, tüm gökler ve onlardaki dünyalar ondan gelmiştir; şeyler o kaynaktan doğar, yok oldukları zaman zorunlu olarak ona geri döner; çünkü, biraz şiirsel bir dil kullanarak der ki, türesizlik için zamanın düzenine göre ceza görür ve birbirlerine doyum verirler. Açıktır ki, dört öğenin birbirine dönüştügünü gördüğü zaman bunlardan herhangi birini temelde yatan töz yapmayı doğru saymamış, ama onlardan başka birşeyi temel yapmıştır. Şeylerin öğenin doğasındaki değişim yoluyla değil, ama ilksiz-sonsuz devimin neden olduğu karşıtların ayrılması yoluya varlığa geldiklerini düşünür. Bu nedenle Aristoteles onu Anaxagoras'a benzetir."
Theofrastus, (Dox., 477); Simplicius (Fizik 6 r, 24, 26)
 
 

Apeiron ( a è olumsuzlama öneki; perasè sınır ) Sınırsız

Anaximander herşeyin ondan doğduğu ve yok oluşta zorunlu olarak ona geri döndüğü arke olduğunu düşündüğü apeironu tam olarak tanımlamadı — hiç kuşkusuz onu belirlenimsiz olarak gördüğü için. Aristoteles onu bir tür ilksel kaos olarak anladı. Tüm belirlenimsizliğine karşın, apeiron soğuk ve sıcak, ıslak ve kuru karşıtlıklarını kapsıyor ve şeylerin onları ayrıştırıp türlüleştiren devimlerini yönetiyordu.

Bu aşamada düşünce henüz duyusal tasarımların üzerine yükselmiş değildir. Düşünce henüz kendini düşünmemektedir. Anaximander'in ilkesi arı düşünce değildir. Ama apeiron Thales'in su öğesi gibi görgül birşey de değildir, ya da onun gibi 'duyulur evrensel'dir. Çünkü arke duyusal şeylerin özü, onların algılanmayan ama yalnızca düşünülen evrenselleridir.  

Anaximander ilkeyi Apeiron ya da Sınırsız olarak ve ondan bütün bir varoluşu çıkarsama sürecini ise ayrılma (apokrisis :: apokrisis) olarak belirledi.

Apeiron ile Anaximander algılanabilir olmayan birşey kavramını Doğa Araştırmasının temeline getirir. Doğa Araştırması Usun duyusal algı nesnelerinin, onda herşeyin geçip gittiği bu sonluluk, bu oluş dünyasının tüm gerçeklik olamayacağını kavrayışından doğar. Eğer Anaximander'in 'apeiron' ile ne demek istediğinin açık olmadığı ileri sülürmüşse, bunun yanıtını ilkenin kendisi verir, çünkü 'sınırsız' olanı duyumsamak gibi imgelemek de olanaksızdır. Gene de böyle birşeyin uzaysal ve zamansal olarak varolduğunu düşünmek olanaklıdır.

Cicero (De Natura Deorum, I. 10):
"Apeiron tüm oluşun ve yitip gidişin ilkesidir; uzun aralıklarla sonsuz dünyalar ya da tanrılar ondan doğar, ve yine ona geçer."

Cicero'ya göre, Thales öğrencisini "herşeyin Sudan oluştuğuna inandırmayı başaramadı."

Diogenes Laertius (I, 3):
"Sonsuzu (apeiron; belirlenimsiz) ilke ve öğe olarak çıkarsadı. Onu hava ya da su ya da böyle herhangi bir şey olarak belirlemedi."

Aristoteles (Fizik, 203b6-11, 13-30):
"Tümünün de [sonsuzu] bir ilke yapması nedensiz değildir: Çünkü ilke ne amaçsız olabilir ne de bir ilkenin gücü dışında bir gücü olabilir. Çünkü herşey ya bir ilkedir ya da bir ilkeden türer. Ama sonsuzun bir başlangıcı yoktur, çünkü o zaman bir sonu olurdu. Ama başlangıçsız ve yok edilemezdir, bir tür ilk ilke gibidir; çünkü varoluşa gelen herşeyin bir sonunun olması zorunludur, ve tüm yokoluşun bir sonu vardır. Bu nedenle diyebiliriz ki, bunun [sonsuzun] bir ilk ilkesi yoktur, ama kendisi tüm başka şeylerin ilk ilkesi olarak ve herşeyi kuşatıyor ve yönetiyor olarak görünür, tıpkı sonsuzun yanısıra başka hiçbir nedenin [örneğin anlık ya da dostluk] olmadığını, ama kendisinin tanrısal olduğunu düşünenlerin dedikleri gibi; çünkü, Anaximander'in ve fizikçilerin çoğunun dedikleri gibi, ölümsüz ve yok edilemezdir."

"Sonsuz birşeyin varoluşuna inanç başlıca beş noktadan gelir: Zamandan (çünkü bu sonsuzdur), büyüklüklerin bölünmesinden (matematikçiler edimsel olarak sonsuzu kullanırlar); yine, varlığa gelenin ondan çıkarılacağı sonsuz birşey olmadıkça yaratılış ve yokediliş sona erecektir; yine, sonlu olan her zaman birşey tarafından sınırlanır, öyle ki eğer birşey her zaman başka birşey tarafından sınırlanmalı ise bir [enson] sınır olamaz; sonuncusu ve en önemlisi, herkes için benzer olarak bir bilmece yaratan birşey vardır: Düşüncede sona ermedikleri için, sayılar sonsuz olarak görünür, ve bu matematiksel büyüklükler ve göklerin dışındaki bölge için de böyledir. Ama dışarıdaki bölge sonsuz ise, o zaman cisim ve dünyalar da sonsuz olarak görünür — çünkü boşlukta niçin şurada olmaktansa burada olmaları gereksin? Bu nedenle eğer cisim herhangi bir yerde ise, her yerdedir. Yine, eğer boşluk ve uzay sonsuz ise, cisim de sonsuz olmalıdır — çünkü ilksiz-sonsuz şeyler için olanaklı olma ve edimsel olma arasında hiçbir ayrım yoktur."

 
 

Varlık ve Oluş
Ön-Sokratiklerin, aslında genel olarak felsefecilerin ve insan usunun ortaklaşa kabul ettiği olgu görüngü dünyasının gerçek olmadığı, değişim dünyasında değişmekte olanın ne olduğudur, çünkü varlık her zaman var olandır. Ve gene de düşünmeyen sıradan bilinç daha yüksek ve türevsel olan görüngüyü daha temel, daha öğesel ve daha yalın olan karşısında ilke olarak almayı ister. İlkenin daha somut, daha içerikli, daha yüksek olması gerektiğini düşünür. Oysa ilke ilk olan ve dolayısıyla yalın, öğesel, arketip olan, bu soyutluk ya da yalınlık içinde ortadan kalkmayandır. Görünenin, görüngünün geçici olduğunun kavranması insan mantığının en öğesel işlemlerinden biridir. Geçicilik düşüncesi dolaysızca kalıcılık düşüncesine götürür: Görüngü yalnızca Varlığı değil ama Yokluğu da içerirken, kalıcı olanın Varlık olması gerekir. Varlık Oluştan daha soyut olması anlamında daha temel, daha öğeseldir. Oluş daha yüksek, böylece dolaylı, sonludur.

Doğal bilinç Varlığı duyusal olan ile eşitlediği için felsefenin düşünce şeylein özünü düşünsel olarak görmesi karşısında ilkin şaşkınlığa düşer. Ama Varlık duyusal değildir; yalnızca bir düşüncedir.

Anaximander için görgül olanın açıklayıcısı olan kungul şey edimsel olarak da vardır. Daha doğrusu, görgül olan şeylerin varlıkları ile karşıtlık içinde, kurgul olanın varlığı gerçektir, gerçekten var olan, her zaman var olandır, ve görgül varlık yitici iken, kuramsal varlık ilksiz-sonsuzdur. Apeiron salt biçimsel birşey, salt öznel birşey değildir: Olgusal olarak vardır. Salt bir Kavram değil, yalnızca şeyler üzerine salt anladığımız birşey değil, ama bizim anlamamızdan ya da bilgimizden bağımsız olarak da varolan birşeydir. Anaximander Kavram ve Kavram aracılığıyla anladığımız nesnesi arasında ayrım yapmadı. Bu ayrımı modern Fizikçiler de yapmaz: Örneğin kuramsal olarak çıkarsanan öğesel parçacıkların, atom, elektron, quark vb. olgusal olarak da tasarımlandıkları gibi varolduklarını kabul ederler. Mitolojide de imgesel tanrı ve tanrıçaların edimsel olarak varolduklarına inanılır. Doğal usun saflığı üçüne de ortaktır.

C. F. von Weizsacker ( The World-View of Physics, 30):
"Fiziksel dünyanın görüşü her zaman algısal-olmayana doğru bir eğilim gösterir. Bu dolaysızca fizikçilerin birleşik bir dünya-görüşüne ulaşma çabalarından doğar. Görüngüleri rengarenk dolulukları içinde kabul etmeyiz, ama onları açıklamayı isteriz, eş deşiyle bir olguyu bir başkasına indirgemeyi isteriz. Bu süreçte algılanabilir olan sık sık algılanabilir olmayan yoluyla açıklanır."

Anaximander fiziksel dünyayı açıklamak için fiziksel-olmayan, algısal-olmayan bir ilke kullanır.

 
 
Fizikselcilik
İyonyalı düşünürler "Dünya neden yapılmıştır?" sorusu ile ilgileniyorlardı — "Gerçeklik nedir, nasıl bilirim, kavram nedir?" gibi daha ileri, daha soyut sorular ile değil. Ve giderek Anaximander için bile arke olarak apeiron fiziksel (uzaysal-zamansal) birşey olduğu için, tümünden de sık sık Doğabilimciler ya da Fizikçiler olarak, giderek özdekçiler olarak söz edilir. Gene de dolaysızca algıladıkları Doğa dünyası bir türlülük, bir çoğulluk dünyası ide, değişim ve devim ve öyleyse sonluluk içeriyordu. Aslında tüm görüngü dünyası baştan sona bir sonluluklar toplamıydı. Açıktır ki bu sonlu dünyanın kökenini sorgulamak doğrudan doğruya onun gerçek olmadığını, doğrudan doğruya gerçek varlığın bu görüngülerden başka birşey olduğunu varsaymak demektir. Türlülüğe, görüngüye, geçici olana gerçek varlık olarak, bir enson olarak bakmamak usun doğal eğilimidir — doğal, çünkü us çok, sonlu, geçici, değişken gibi kavramları ancak ve ancak karşıtları ile bir, sonsuz, kalıcı, değişmez olan ile birlik içinde düşünür, ve birincileri ayrımsaması onu doğrudan doğruya ikincileri çıkarsamaya götürür, ve birinciler duyusal-algı nesneleri ile ilgili iken, ikinciler duyusal algı konusu olamazlar ve ancak ve ancak derin düşüncenin işlemi yoluyla türetilirler. Böylece sonlunun kökenini arı düşünce yoluyla sorgulamak yalnızca ve yalnızca mitolojik imgelemin yanıtının sonluluğunu görmeyi ve bu imgesel yanıtı yadsımayı gerektirir. Felsefenin başlaması için düşüncenin saltık olarak özgür deviminin başlamasından başka hiçbirşey gerekmez.

 
 

Arke

Simplicius (Fizik Üzerine Yorum 24.113-25):
"İlk ilkenin bir, devingen ve sonsuz olduğunu savunanlar arasında Miletuslu Anaximander (Praxiades'in oğlu ve Thales'in öğrencilerinden biri idi), Sınırsızın (Apeiron) varolan şeylerin ilkesi ve öğesi olduğunu söyledi. Bu Arke [İlk] sözcüğünü ilk getiren o oldu. Der ki o ne su ne de sözde öğelerin başka herhangi biri değil ama ayrı bir doğadır ki sınırsızdır, tüm gökler ve içlerindeki dünyalar varlığa ondan gelir. Şeyler varlıklarını kendilerinde taşıdıkları şeylere yiter — olması gerektiği gibi. Çünkü — onlardan biraz şiirsel bir yolda söz ederek — türesizlikleri için zamanın düzenine göre ceza görürler ve birbirlerine doyum verirler. Açıktır ki dört öğenin birbirlerine değişimini gözlediğinde onlardan birini geri kalanların temelinde yatan töz yapmayı istemeyerek başka birşeyi seçti. Varlığa gelmeyi öğenin nitel başkalaşımı yoluyla değil ama karşıtların ilksiz-sonsuz devim yoluyla ayırılması yoluyla açıklar."

Theofrastus'a göre kökensel ilkeye arke sözcüğünü ilk uygulayan Anaximander'dir

Apeiron uzaysal olarak sınırsız olduğu gibi, gündelik deneyimin Zaman içinde yaratılan şeylerinden de ayrı olarak, kendisi yaratılmamıştır. Bu düşünürlerde sonsuzluk kavramının açık bir bilinci vardır. Bu nedenle, mitolojik bir bilinç alanından başlangıç yapmış olsalar da, mitolojinin yapamayacağı, sonlu insabiçimsel tanrısallığın esinlendiremeyeceği bir kavramsal düzlemde düşünüyorlardı.

Eğer insanın bir gizillik ile donatılı olduğunu, bir tür olarak homo sapiense özgü evrensel bir doğa ya da öz ile doğduğunu düşünürsek, insanın kültürünü yalnızca bu kendi doğasında olandan varettiği sonucunu çıkarırız. İyonyalı düşünürler tarihin sahnesine çıktıkları zaman Dünya Tini daha şimdiden muazzam bir kültür birikimi yaratmıştı. Ama kültürün daha öte dönüşümleri için Mezopotamya'nın, Çin'in, Hindistan'ın gelişmişlik ve sağlamlıklarının kendisi değişime ve böylece daha öte gelişime engel iken, İyonya'nın genç tini çocuksu özgürlüğü içinde düşünceyi duyusal olandan, sonlu olandan, geçici olandan adım adım kendi üzerine çevirdi, düşünmeyi düşünmeyi başladı. Eğer bütününde kültürün daha öte açınımı için, Dünya Tininin uyuşukluk, dinginlik ve tembellik içinde kalmaması için doğanın ve tinin daha öte deneyiminin gerekli olduğunu düşünürsek, Tarihin kendisi İyonya kentlerinde en büyük dönüşlerinden birini yapmıştır. Ön-Sokratiklerin ürettikleri bilgi olmaksızın insanlığın inancında, törelliğinde ve politik yapılarında hangi kültürel aşamada olabileceğini, bütün dünyanın bir Çin ya da Hindistan olabileceğini tahmin edebiliriz.

Aristoteles (Fizik, III, 4):
"İlkenin Sonsuz olarak belirlenmesinin bir nedeni olarak sürekli oluş için gerece gereksinimi olmadığı olgusunu gösterir. Herşeyi kendi içinde kapsar ve herşey üzerinde egemendir; tanrısaldır, ölümsüzdür, ve hiçbir zaman yitip gitmez."

Değişmezlik
"Sonsuzun parçaları değişir, ama kendisi değişmezdir."

Gündelik deneyimdeki su ve deniz ile, nem ve sıcaklık ile, toprak ve yıldızlar ile karşıtlık içinde, Apeiron ne değişir ne de yiter. Geçmişe ve Geleceğe göreli değildir. İlksiz-sonsuz Şimdidir. Değişim birşeyin yalnızca birşey olması ile olanaklı değildir. Birşey salt birşey ise, birşey olarak kalır. Birşeyin değişime uğrayabilmesi başkası olabilmesi demektir. Ama kendinde Başkası da olmadıkça Birşey değişmez.

Süreklilik
Arke "sayıca değil ama büyüklükte sonsuzdur." Böylece Anaximander sonsuzun saltık kesikliliğini ileri süren Anaxagoras, Empedokles ve başka atomculardan ayrılır ve onun saltık sürekliliğini ileri sürer.
(Aristoteles, Fizik, I. 2.)

Belirleme
Arke bir tür bitki gibi büyür ve kapsadığı ateş "bir kabuk gibi" çevresinde toplaklaşır, onu sarar. Bu yapının içersinde olağanüstü Ateş ve Su arasındakine benzer büyük gerilim ortaya çıkar. Kuşatıcı Ateş ve kuşatılan İç arasında bir tür düşmanlık vardır, çünkü Ateş Neme onu yoketme gözdağını verir, tıpkı Nemin Ateşi söndürme gücünde olması gibi. Ateşin etkisi altında sert bir kabuk oluşur, ve bu arada hava ve bulutsu buhar oluşmaya başlar. Böylesine yüksek bir basıncın etkisi ile Ateş patlamaya yol açar — Big Bang gibi. Güneş oluşur.

 
 

Karşıtlık

Simplicius (Fizik, 150.22):
"Anaximander karşıtların sınırsız bir cisim olan dayanakta olduğunu ve ayırıldıklarını söyler. Dayanağa arke adını ilk veren oydu."

Anaximander karşıtlık düşüncesini felsefi irdelemeye getiren ilk düşünürdür: Soğuk ve sıcak, ıslak ve kuru. Bunlar Anaximander için nitelikler değil ama cisimlerdir, çünkü düşünce bu ilk girişimlerinde kendini nesnel olana yöneltmiştir, kendi içine değil, ve karşısında olan her nesne ona dışsaldır.

Aristoteles (Fizik, III, 204b244):
"Kimi düşünürler bunu (tözü) sınırsız yaparlar, hava ya da su değil, ve böylelikle bunların aralarından sınırsız olan biri tarafından yokedilmelerini önlerler; çünkü bunlar karşılıklı karşıtlık ile yüklüdürler — örneğin hava soğuk, su ıslak, ateş sıcaktır —, öyle ki eğer bunlardan biri sınırsız olsaydı, başkaları yokolurdu. Bu böyle olduğuna göre, dedikleri gibi, bilinen öğelerin kendisinden geldikleri şey başka birşeydir."

Anaximander'in Thales'in arkesi olarak Suyu arke olarak yadsımasının nedeni Suyun bir karşıtının — Ateş — olması ve karşıtlığın yokedici olmasıdır. Ama ilke sınırsız-sonsuz olmalıdır. Eğer Su ilke olsaydı, sonsuz olacak ve karşıtını, Ateşi yokedecekti. Öyleyse karşıtları olabilen öğeler Arke olamazlar. Anaximander henüz daha sonra Platon ve Aristoteles tarafından açıkça ayırdedilecek olan töz ve ilinek karşıtlığının bilincinde değilidir ve tözün ilinek olmaksızın da töz olabileceğini, sonsuzun sonlu da olmaksızın sonsuz olabileceğini düşünüyor görünür. (Usun karşıtlıkların kurgul çözümünü ilkin Herakleitos üretecektir.)

Felsefi düşünce çelişkiden kaçma niyetine karşın çelişkilere düşecektir, ve bu bilinçsiz olgu düşünceyi daha öte devime ve açınıma götürecek olan etmendir.

Anaximander Bir olarak apeirondan onda kapsanan karşıtları ayırır (Empedokles ve Anaxagoras gibi). Böylece herşey daha baştan bu karışımın içinde kapsanır, ama belirlenimsiz olarak, ya da gizillik olarak. Belirlenimsizden belirlenimi çıkarsamak, belirlenimsizin kendinde belirli olduğunu kavramak anlak düzeyindeki düşünceye düşmez. Anaxagoras apeironu belirlenimsiz olarak ileri sürer. Ama apeiron kendinde belirlidir, çünkü belirlenimsizliğin kendisi tüm belirlenimin olumsuzlanması ile belirlidir. Çıkarsama bu olumsuzun olumlanmasıdır.

Aristoteles (Metafizik, XI. 2):
İlkede gerçekte herşey gizillikte (dinamei) kapsanır, — "öyle ki, yalnızca herşey olmayandan ilineksel olarak doğmakla kalmaz, ama herşey var olandan doğar, gerçi henüz edimsellikte olmayan kendinde varlıktan olsa da."

Apeiron sayıda değil büyüklükte sonsuzdur, süreklidir. Buna karşı Anaxagoras, Empedokles ve başka Atomcular sonsuzun saltık süreksizliğini ileri sürerler.

Diogenes Laertius (II, 1):
"Sonsuzun parçaları değişir, ama kendisi değişmez."

Sınırsız ilkin belirlenimi bütünüyle dışlıyor olarak, giderek belirlenimsizin kendisi olarak görünür. Belirlenim sonsuz değil ama sonludur çünkü bir olumsuzlama içerir. Anaxagoras hiç kuşkusuz sınırsız ile hiçbir belirlenim içermeyen, sonsuz olan birşeyi demek istediğini düşünüyor olmalıdır. Ama bu gene de tüm belirlenimleri kendisinden türeten bir belirlenimsiz, tüm sonluları kendisinden türeten ve böylece onları içeren bir sonsuzdur. Böyle uslamlamalar Anaxagoras için kavramsal anlatımları içinde henüz belirtik değildir, ve ona bunları bu biçimleriyle yükleyemeyiz. Ama gene de sınırsızının sınrılı olanları kapsadığını, belirlenimsizinin belirli olanları kapsadığını ileri sürdüğü açıktır. Örneğin Diogenes Laertius'tan alıntılanan "Herşeyi kendi içinde kapsar ve herşey üzerinde egemendir" sözleri bu kurgul kavramsal bağıntıların yalnızca tasarımsal anlatımlarıdır: Sınırsız o denli de sınırlıdır, ya da Bir o denli de Çoktur, ya da kendine-özdeş o denli de özdeş-olmayandır vb. gibi anlatımlar kavramda kapsanan olumsuzluğun, böylece kavramın özsel olarak karşıtı ile birlik olduğu mantıksal olgusunun anlatımlarıdır.

Apeiron sınırsızdır. Dolaysızca olumsuzlama içerir. Öyleyse belirlenimsiz değil ama belirlidir. Böylece sonluyu yalnızca dışlayan ve böylece onunla dışsal bir ilişki içine giren ve böylece onun tarafından sonlulaştırılan kötü sonsuz olmak yerine, Apeiron "herşeyi kendi içinde kapsayan" Birdir (öyleyse Çok olan Birdir), kendinde saltık olarak belirli olan belirlenimsizdir, böylece sonluyu dışlamayan ama onunla ayrılmaz bir birlik içinde olan gerçek sonsuzdur.
Simplicius (Fizik Üzerine Yorum,6 b):
"Sonsuzda benzer olan kendini benzemez olandan ayırır ve benzer olanla birleşir; böylece bütünün içersinde altın olmuş olan altın olur, toprak olmuş olan toprak olur, vb., öyle ki sözcüğün asıl anlamında hiçbirşey doğmaz çünkü daha şimdiden orada olmuştur."
Tüm bu tasarımsal örtünün altında belirlenimsizden belirlenimliye geçiş yatar. Belirlenimler özdekseldir. Ama gene de Anaximander belirlenimlerin özdeksel olup olmadığı sorusu ile ilgilenmez.

 
 

İmgelem sonludur, çünkü duyusaldır. Sonsuzluk duyusal olarak imgelenemez.

Mitolojik imgelem de sonlu görüngünün özsel olarak başka birşey olduğunu kabul eder, ama usun bu düzlemdeki imgesel, tasarımsal arayışı salt duyusal olduğu için sonluluğun ötesine geçemez. Buna karşı, Thales'in Su olarak belirlediği ilke salt ilke olduğu için, dolaysız, yaratılmamış, Bir olduğu için sonsuzdur ve bu belirlenimler içinde görüldüğünde "düşünce"den başka birşey değildir. Gene de Su ya da Apeiron hiç olmazsa sözel olarak özdeksel olanı anlatırlar. Ama İyonyalı düşünürlerde bu kavram — özdek kavramı — henüz yoktur. Bu yüzden onlara tikel ilkelerinin özdek olduğunu düşündükleri görüşünü yüklememek gerekir. Su Sudur, apeiron apeiron. Eğer apeiron vb. özdek olmuş olsaydı, o zaman özdek arke-ilke olurdu, apeiron kendisinden başka birşeyden türemiş olurdu.

 

Düşünce bu ilk felsefi eyleminde henüz dolaysızdır, evrenselini henüz duyusal-algıya ait belirlenimlerde aramaktadır. Ama özdek duyusal-algının bir kavramı da değildir. Özdek olarak özdek, belirlenimsiz özdek duyusal değildir, algılanmaz; ancak belirli olarak özdek — bir fil, bir galaksi, bir yontu — algı nesnesi olur. İyonyalı düşünürlerde özdek kavramının yakınına gelen kavram Doğa ya da Füsistir, ve özdek olmasa da füsis görüngü dünyasında ussal nedenlerin mitolojik nedenlerin yerini almasını sağlar, ve düşünce ilk kez imgesel-duyusal tasarımdan özgür olarak yalnızca kendi ayakları üzerinde durur. Evrenselin duyusalın tekilliğinden bu özgürlüğü içinde BİLİMSEL düşüncenin eylemi başlar — ama yalnızca başlar. "Fizik" kavramı İyonya düşüncesinin bir katkısıdır.


Apeiron, Suyun tersine, özdeksel bir anlam taşımaz. Düşünce olarak anlaşılabilir. Ama Anaximander henüz ilkenin Düşünce olduğunu, Kavram olduğunu da ileri sürmez. Düşünürün öznel bilincinin Apeiron ile ilişkisi onu bir nesne olarak, orada olan birşey olarak almaktır. Düşünmenin bu aşamasında henüz özne ve nesne ilişkisi İyonyalı bilgeye belirtik değildir, Anaxagoras böyle bir ayrım yapmaz. Buna göre onun neyi düşündüğünü ve bizim onu nasıl gördüğümüzü karıştırmadan çözümleme yapmayı başarmalıyız.

Apeiron ya da sınırsız sözel olarak da özdeksel olanı anlatmaz. Düşünseldir, çünkü "sınırsız" hiç kuşkusuz cisimsel bir varlık değil, gözlem ya da algı konusu olabilecek duyusal bir nesne değil, ama açıkça bir düşüncedir. Ama Anaxagoras apeironun nesnel bir varlık, aslında cisimsel bir varlık olduğunu düşünür, ve daha sonraki görgül çıkarsamaları dikkate alındığında, ilkenin özdeksel olduğunu düşünmek daha doğrudur.

Felsefi Kavram bu ilk İyonya girişimlerde öznede değil ama yalnızca ve yalnızca nesnededir, ya da İyonyalı düşünürler henüz Arkenin ayrıca bir Kavram da olduğunu ayrımsamazlar. Özü, Gerçek Varlığı, Saltık olanı vb., tek bir sözcükle Arke olanı dolaysız, dışsal, nesnel varoluşu içinde düşünürler. Benzer olarak, modern fizikçi de atom ya da öğesel parçacık modelleri konutladığı zaman bunların yalnızca soyut öznel kuramlar olduklarını değil ama özdeksel nesneler olduklarını varsayar, genellikle biçimsel belirlenimin ya da kuramsal yanın nesnel olandan ayrı ve gene de ondan ayrılmaz olduğunu, onun ona özsel kavramsal yanı olduğunu düşünmez.

Düşüncenin ilk özgür çözümleme girişimleri mitolojik nedenlerin yerine doğal nedenleri geçirir.

 
 

Mitoloji
Bu düşünürleri mitoloji yazarları olarak Homeros ve Hesiodos'tan ayıran şey ilkelerinin sonsuz olmasıdır. Okyanus tüm tanrıların kökeni olsa da sonsuz değildir. Bir karısı vardır, çocuklarını yaratmak için Thetis'e bağımlıdır, yaratma eyleminde onunla ortak ya da sınırlıdır. Sonludur. Mitolojik imgelem, salt imgelem olduğu için, zorunlu olarak sonludur: Duyusal olan tekil olandır. İmge duyusalın sonluluğu tarafından belirlenir, sınırlıdır.

Mitolojideki kişisellik Felsefede ortadan kaldırılır. Her biri yaratılan, ve böylece sonlu olan Mitolojik tanrıların tersine, uzaysal olarak sonsuz olan Apeiron ortaya çıkmaz: Zamana göre de sınırsızdır. Yaratılmaz.

Mitolojik düşünce tasarımın sonluluğu içinde kendi eytişimi yoluyla devinmez. Kavram eytişimsel doğası gereği ancak karşıtı ile bağıntılı olabilir. Buna karşı Tasarım başka her Tasarım ile bağıntıya getirilebilir, ya da tasarımsal bağıntı Kavramın mantıksal, ussal bağıntısından bütünüyle ayrı olarak olumsaldır, bir tasarımın şu ya da bu başka bir tasarım ile bağıntılanmasında hiçbir kural, hiçbir çıkarsama, hiçbir zorunlu bağıntı yoktur. İmgelem belirlenimsiz özgürlüğü ya da tam özenci içinde usdışı her bağıntıya yeteneklidir. Varolan kavramsal olarak geçerli olandır. Ama tasarımsal dışsal bağıntı yalnızca bilinçtedir, varlığı imgesel ya da yalnızca özneldir. Buna karşı Kavramın bağıntısı varolan bağıntıdır, gerçektir, nesneldir, imgelemin olumsallığından bütünüyle uzaktır.

 
 
Anaximander'in Evreni
  Aetius (Dox. 327)
"Anaximander (ve başkaları): Her döngüde sonsuz olanda sonsuz dünyalar vardır; [Dox 329] ve bu dünyalar birbirinden eşit uzaklıktadır. [4; 331] Dünya yokolabilirdir. [11, 340] Anaximander: Gökler sıcağın ve soğuğun bir karışımından doğar. [13; 342[ Yıldızlar tekerlek şekilli hava kütleleridir, ateş doludur ve değişik parçalardaki deliklerden dışarı alev solurlar. [15; 345] Anaximander ve başkaları: Güneş tümü içinde en yüksek konumdadır, sırasıyla sonra Ay gelir ve onun altında Durağan Yıldızlar ve Gezegenler. [16; 345] Yıldızlar her biri içinde devindiği daireler ve küreler tarafından taşınırlar. [20 ; 348] Güneşin dairesi Dünyadan yirmi sekiz kat büyüktür, bir araba tekerliği gibi oyuk bir özeği vardır ve bu ateş doludur, her parçasında parlar ve dar bir delikten dışarı solumalar gönderir, tıpkı bir flütten [çıkan] hava gibi. [21; 231]. Güneş büyüklükte danyaya eşittir, ama soluklarını ondan gönderdiği ve göklerde taşınmasını sağlayan daire Dünyadan yirmi yedi kat büyüktür. [24; 354] Bir Güneş tutulması ateşten solukların çıkışı kapandığı zaman yer alır. [25; 355] Ayın dairesi dünyadan on dokuz kat büyüktür, ve Güneşin dairesi gibi ateş doludur ve tutulmalar tekerleğin dönmesine bağlıdır; çünkü bu bir araba tekerleği gibidir, iç oyuk ve özeği ateş doludur, ama ateş için yalnızca bir çıkış vardır. [28; 358] Ay kendi [?] ışığı ile parlar. [29; 359] Ay tekerlekteki delik durduğu zaman tutulur.

Davul şekilli Dünyanın çevresinde dönen Durağan Yıldızlar, Ay ve Güneş. Anaximander'e göre Dünyaya en yakın olan Durağan Yıldızların tekerlekleri hep birlikte bir küre oluşturur.

Dirk Couprie'nin websitesinden ödünç alınmıştır. http://www.dirkcouprie.nl/Anaximander.html

 
 
Anaximander'in Evreni  

Güneşin tekerleğinin çapı dünyanın çapının 27 ya da 28 katı, ve Ayın tekerleğinin çapı dünyanın çapının 19 katıdır. Couprie "yüzyıldan daha uzun bir süre önce iki büyük araştırmacı, Paul Tannery ve Hermann Diels, Anaximander'in sayı sorununu çözdüler," der. "Gök tekerleklerinin bir birim kalınlığında olduğunu ve bu birimin dünyanın çapı olduğunu ileri sürdüler. Tam dizinin şöyle olması gerekiyordu: Yıldızlar için 9 ve 10; Ay için 18 ve 19 , ve Güneş için 27 ve 28."

İmge Dirk Couprie'nin internet makalesinden ödünç alınmıştır. Anaximander'in kozmolojisi üzerine daha ayrıntılı bir irdeleme için burayı tıklayın.

 
Evrim

Anaximander örgensel yaşamı da mitolojik imgelerin değil ama apeironun aynı "ayrılma sürecinin" terimlerinde sıcak ve kuru olanın soğuk ve ıslak olan üzerindeki eylemi yoluyla açıkladı. Yaşam nemli öğe üzerinde güneşin sıcaklığının eylemi yoluyla gelişti.  

Hippolitus, Ref. 1, 6, 6 (A II):
"Dirimli yaratıkların nemli öğenin güneş tarafından buharlaştırılması yoluyla doğduklarını söyledi. İnsan kökensel olarak bir başka yaratığı, yani balığı andırıyordu."

Plutark [Strom], (A 10):
"Dahası, der ki başlangıçta insan değişik bir türün yaratıklarından doğdu, çünkü başka yaratıklar besinlerini kısa bir süre içinde bulmayı başarırken, yalnızca insan uzun bir emzirme dönemine gereksinir. Bu yüzden eğer başlangıçta şimdi olduğu gibi olmuş olsaydı hiçbir zaman sağ kalamazdı."

Censorinus, Doğum Günleri Üzerine IV 7 (Çev. Jonathan Barnes):
"Miletuslu Alexander Anaximander'in sıcak sudan ve Topraktan balık ya da balığa çok benzer hayvanların doğduğunu, insanların onlarda büyüdüğünü, ve dölütlerin erinliğe dek içeride kaldıklarını ve bundan sonra balık-benzeri hayvanların açılarak şimdiden kendilerine bakabilecek erkek ve kadınların çıktıklarını düşündüğünü söyler."

 

 
 

Kozmogoni
Arkeden, ya da ilk durumdan ya da tüm şeylerin kökensel kaynağından bütün Kozmozun türetilmesini Anaximander "ayrılma / apokrisi" süreci ile açıklar. Süreç apeirondaki "ilksiz-sonsuz bir devim" tarafından belirlenir. Aristoteles'in sözleriyle (Fizik, 187a20), "karşıtlar birdedirler ve ayrılırlar."  Apeironun ilk doğası tüm karşıtların kökensel bir kaynaşma, yalın bir birlik, bir belirlenimsizlik durumudur.

Anaximander'in kozmogonisi — kozmozun-türeyişi — Eusebius'un Stromateis başlıklı ve Theofrastus'tan kaynaklanan bir derlemden yaptığı alıntıda betimlenir (DK, A 10):

Eusebius"Der ki bu kozmozun doğuşunda sıcak ve soğuğun bir tohumu ilksiz-sonsuz tözden ayrıldı, ve bundan dünyayı bir ağacın çevresindeki kabuk gibi kuşatan buhar çevresinde ateşten bir küre oluştu. Bu sıyrıldığı ve belli halkalara açıldığı zaman, güneş, ay ve yıldızlar varoldu."

Burada tohum, kabuk gibi imgelerin kullanımı Anaximander'in kozmogonisini çağın bilincinde geçerli olan örgensel imgelere andırım içinde geliştirdiğini gösterir. (Mitolojik kozmogonilerde çıkarsama ya da kozmogoni insanbiçimsel eşeysel birleşme imgeleri üzerine kurulur.)

 
 

Kozmoloji
Anaximander Evrenin ayrıntılı bir modelini verdi. Dünya küresel değildi ve derinliği çapının üçte biri kadar olan bir davul şeklindeydi. Arka yüzünde de yaşam vardı ve dünya Kozmozun özeğindeydi. Başka noktalardan eşit uzaklıktaydı, olduğu yerde duruyordu, ve yıldızlar gökte ötedeki ateşi gösteren deliklerdi. Aralarında Güneş ve Ayın da bulunduğu kabul edilen Gezegenler Dünyanın çevresinde dönen araba tekerlekleri gibiydiler ve bunların çeperindeki bir delikte ateş yanıyordu. Ayın dairesi Dünyanın çapının on sekiz katı, ve Güneşin dairesi Dünyanın çapının yirmi katıydı. Güneş tutulmaları çeperdeki bu delikler tıkandığı zaman oluyordu.

Eusebius(aynı yer):
"Dünya bir silindir biçimini taşır ve bunun yüksekliği genişliğinin üçte biridir."

Thales'e göre dünya bir Su tabakası üzerinde yüzerken, Anaximander'in kozmolojisinde dünyanın bir desteğe gereksinmesi görüşü bir yana bırakılır.

SIRA: Yeryüzü — Yıldızlar — Ay — Güneş — Apeiron

 

(Tablodaki metin: Yıldızlar ve güneş soğuk hava
tarafından  küresel kütlelerde yakalanmış ateşlerdir:
gerçekte gökte gördüğümüz şey güneşin bize bakan "deliği"dir.
Bu tablo Anaximander'in seçtiği oranlarla bağdaşır değildir, çünkü dünyanın hemen çevresindeki yıldızlar neredeyse dünyaya düşecek gibi görünürken, Anaximander onların dokuz dünya çapı kadar uzağa yerleştirir.)

 

Hippolitus. Ref.I, 6, 3
"Dünya boşlukta asılıdır, herhangi bir kuvvetin zorlaması ile değil ama herşeyden eşit uzaklıkta olmasından ötürü özekte kalır. Şekli yuvarlaktır, bir sütun dilimi gibi daireseldir; yüzeylerinden biri üzerinde durduğumuz yüzeydir ve karşıt bir başkası daha vardır."

Eudomus, Astronomi, Theo tarafında Derkilides yoluyla alıntı (p. 198, Hiller, A26) [Guthrie, I, 98]:
"Anaximander der ki dünya boşlukta asılıdır ve evrenin özeği çevresinde devinir."

Simplicius. De Caelo, 471.4
[Gök cisimlerinin] düzenlerinin ilk belirlenimini Pisagorculara yükleyen Eudemos'a göre, onların büyüklük ve uzaklıklarını ilk tartışan Anaximander oldu. Güneşin ve ayın büyüklük ve uzaklıkları bugüne dek tutulmaların bilgimizin başlangıç noktası olarak alınmasıyla hesaplanır, ve haklı olarak bunun da Anaximander'in buluşu olduğunu kabul edebiliriz."

Aetius. II, 15, 6
"Anaximander, Khios'lu Metrodoros ve Krates güneşin en yüksekte olduğunu, sonra ayın geldiğini ve altlarında durağan yıldızların ve gezegenlerin olduğunu savundular."

20.1
"Anaximander'e göre güneş özsel olarak dünyanın büyüklüğünün yirmi sekiz katı bir dairedir ve bir araba tekeri şeklindedir. Kenarı oyuk ve ateş doludur, ve belli bir noktada ateşin bir delik içinden görünmesine izin verir."

21, 1
"Anaximander'e göre güneş tutulması ateşin kaçtığı delik kapandığı zaman olur."

25, 1
"Anaximander'e göre ay özsel olarak dünyanın büyüklüğünün ondokuz katı bir dairedir, çevresi oyuk ve güneşin ateşi gibi ateşle dolu bir araba tekerini andırır. ... [Benzer olarak bir delikten görünür ve] ay tutulması tekerin dönüşlerine göre [delik kapandığı zaman] olur.

Ateşten küre evrenin doğuşu sırasında buharlı özekteki bir basınç artışından ötürü bir daireler çokluğuna ayrlıdı ve her birinin çevresinde buhar yoğunlaşmaları oldu. Bu katmandaki deliklerden gök cisimlerinin kendileri görünür.

 
 

Fairbank sayfası: Passages relating to Anaximandros in Aristotle

Arist. Phys. i. 4; 187 a 12. For some who hold that the real, the underlying substance, is a unity, either one of the three [elements] or something else that is denser than fire and more rarefied than air, teach that other things are generated by condensation and rarefaction... 20. And others believe that existing opposites are separated from the unity, as Anaximandros says, and those also who say that unity and multiplicity exist, as Empedokles and Anaxagoras; for these separate other things from the mixture.

Aristoteles, Fizik, i. 4; 187 a 12.
"Çünkü gerçek olanın, temelde yatanın tözün üç [öğenin] bir birliği ya da ateşten daha yoğun ve havadan daha ince başka birşey olduğunu savunan kimileri başka şeylerin yoğunlaşma ya da seyrelme yoluyla yaratıldığını öğretirler. ... [20] Ve başkaları varolan karşıtların birlikten ayrıldıklarına inanırlar, Anaximander'in dediği gibi, ve yine Empedokles ve Anaxagoras gibi birliğin ve çokluğun varolduğunu söyleyenler; çünkü bunlar başka şeyleri karışımdan ayırırlar."

Phys. iii. 4; 203 b 7. There is no beginning of the infinite, for in that case it would have an end. But it is without beginning and indestructible, as being a sort of first principle; for it is necessary that whatever comes into existence should have an end, and there is a conclusion of all destruction. Wherefore as we say, there is no first principle of this [i.e. the infinite], but it itself [Page 10] seems to be the first principle of all other things and to surround all and to direct all, as they say who think that there are no other causes besides the infinite (such as mind, or friendship), but that it itself is divine ; for it is immortal and indestructible, as Anaximandros and most of the physicists say.

Aristoteles, Fizik, iii. 4; 203 b 7.
Sonsuzun bir başlangıcı yoktur, çünkü o durumda bir sonu olurdu. Ama başlangıçsızdır ve yokedilemezdir, bir tür ilk ilke gibidir; çünkü varoluşa gelen herşeyin bir sonunun olması zorunludur, ve tüm yokoluşun bir sonu vardır. Bu yüzden diyebiliriz ki, bunun [sonsuzun] bir ilk ilkesi yoktur, ama kendisi [10] tüm başka şeylerin ilk ilkesi olarak ve herşeyi kuşatıyor ve yönetiyor olarak görünür, tıpkı sonsuzun yanısıra başka hiçbir nedenin [örneğin anlık ya da dostluk] olmadığını, ama kendisinin tanrısal olduğunu düşünenlerin dedikleri gibi; çünkü, Anaximander'in ve fizikçilerin çoğunun dedikleri gibi, ölümsüz ve yokedilemezdir."

Simpl. Phys. 32 r; 150, 20. There is another method, according to which they do not attribute change to matter itself, nor do they suppose that generation takes place by a transformation of the underlying substance, but by separation; for the opposites existing in the substance which is infinite matter are separated, according to Anaximandros, who was the earliest thinker to call the underlying substance the first principle. And the opposites are heat and cold, dry and moist, and the rest.

Simplicius, Fizik, 32 r; 150, 20.
"Bir başka yöntem vardır ki, buna göre değişimi özdeğin kendisine yüklemezler, ve yaratılışın temelde yatan tözün bir dönüşümü yoluyla değil ama ayrılma yoluyla olduğunu düşünürler; çünkü sonsuz özdek olan tözde varolan karşıtlar, temelde yatan töze ilk ilke diyen en erken düşünür Anaximander'e göre, ayrılırlar. Ve karşıtlar sıcak ve soğuk, kuru ve nemli, ve geri kalan başkalarıdır."

Phys. iii. 5 ; 204 b 22. But it is not possible that infinite matter is one and simple ; either, as some say, that it is something different from the elements, from which they are generated, or that it is absolutely one. For there are some who make the infinite of this character, but they do not consider it to be air or water, in order that other things may not be blotted out by the infinite; for these are mutually antagonistic to one another, inasmuch as air is cold, water is moist, and fire hot; if one of these were infinite, the rest would be at once blotted out ; but now they say that the infinite is something different from these things, namely, that from which they come.

Fizik, iii 5; 204 b 22.
"Ama sonsuz özdeğin bir ve yalın olması olanaklı değildir; ya, kimilerinin dedikleri gibi, ondan yaratılan öğelerden ayrı birşeydir, ya da saltık olarak birdir. Çünkü sonsuza bu karakteri verenler vardır, ama bunlar başka şeyler sonsuz tarafından silinmesinler diye onu hava ya da su olarak görmezler; çünkü bunlar birbirleri ile karşıtlık içinde dururlar — havanın soğuk, suyun nemli ve ateşin sıcak olması ölçüsünde; eğer bu şeylerden biri sonsuz olsaydı, geri kalanlar hemen silinirdi."

Phys. iii. 8; 208 a S. In order that generation may actually occur, it is not necessary to prove that the infinite should actually be matter that sense can perceive; for it is possible that destruction of one thing is generation of another, provided the all is limited.

Fizik, iii 8; 208 a 5
"Yaratılışın edimsel olarak olabilmesi için, sonsuzun edimsel olarak duyunun algılayabileceği özdek olduğunu tanıtlamak zorunlu değildir; çünkü bir şeyin yokoluşunun bir başkasının yaratılışı olması olanakdır, yeter ki tümü de sınırlı olsun."

De Coelo iii. 5 ; 303 b 11. For some say that there is only one underlying substance; and of these some [Page 11] say that it is water, some that it is air, some that it is fire, and some that it is more rarefied than water and denser than air ; and these last say that being infinite it surrounds all the heavens.

Meteor. 2 ; 355 a 21. It is natural that this very thing should be unintelligible to those who say that at first when the earth was moist and the universe including the earth was warmed by the sun, then air was formed and the whole heavens were dried, and this produced the winds and made the heavens revolve.

Metaph. xii. 2 ; 1069 b 18. So not only is it very properly admitted that all things are generated from not-being, but also that they all come from being:- potentially from being, actually from not-being ; and this is the unity of Anaxagoras (for this is better than to say that all things exist together), and it is the mixture of Empedokles and Anaximandros.

Metafizik, xii 2; 1069 b 18
"Böylece yalnızca tüm şeylerin yokluktan yaratıldıkları değil, ama ayrıca tümünün de varlıktan geldikleri, gizil olarak varlıktan, edimsel olarak yokluktan geldikleri de çok yerinde olarak kabul edilir; ve bu Anaxagoras'ın birliğidir (çünkü bu şeylerin birarada varolduklarını söylemekten daha iyidir), ve bu Empodekles'in ve Anaximander'in karışımıdır.

Plut. Symp. viii. 730 E. Wherefore they (the Syrians) reverence the fish as of the same origin and the same family as man, holding a more reasonable philosophy than that of Anaximandros; for he declares, not that fishes and men were generated at the same time, but that at first men were generated in the form of fishes, and that growing up as sharks do till they were able to help themselves, they then came forth on the dry ground.

Theophrastos, Dox. 477) Simpl. Phys. 6 r ; 24, 26. Among those who say that the first principle is one and movable and infinite, is Anaximandros of Miletos, son of Praxiades, pupil and successor of Thales. He said that the first principle and element of all things is infinite, and he was the first to apply this word to [Page 12] the first principle; and he says that it is neither water nor any other one of the things called elements, but the infinite is something of a different nature, from which came all the heavens and the worlds in them ; and from what source things arise, to that they return of necessity when they are destroyed ; for he says that they suffer punishment and give satisfaction5 to one another for injustice according to the order of time, putting it in rather poetical language. Evidently when he sees the four elements changing into one another, he does not deem it right to make any one of these the underlying substance, but something else besides them. And he does not think that things come into being by change in the nature of the element, but by the separation of the opposites which the eternal motion causes. On this account Aristotle compares him with Anaxagoras.

Theofrastos, (Dox., 477); Simplicius (Fizik 6 r, 24, 26)
"İlk ilkenin bir ve devinebilir ve sonsuz olduğunu söyleyenler arasında Praxiades'in oğlu, Thales'in öğrencisi ve ardılı Miletuslu Anaximander vardır. Tüm şeylerin ilk ilkesinin ve öğelerinin sonsuz olduğunu söyledi, ve bu sözcüğü ilk ilkeye uygulayan ilk o oldu; ve der ki o ne sudur, ne de öğeler denilen şeylerin başka herhangi biridir; ama sonsuz ayrı bir doğası olan birşeydir ki, tüm gökler ve onlardaki dünyalar ondan gelmiştir; şeyler o kaynaktan doğarlar, yokoldukları zaman zorunlu olarak ona geri dönerler; çünkü, biraz şiirsel bir dil kullanarak der ki, türesizlik için zamanın düzenine göre ceza görür ve birbirlerine doyum verirler. Açıktır ki, dört öğenin birbirlerine dönüştüklerini gördüğü zaman bunlardan herhangi birini temelde yatan töz yapmayı doğru saymamış, ama onlardan başka birşeyi temel yapmıştır. Şeylerin öğenin doğasındaki değişim yoluyla değil, ama ilksiz-sonsuz devimin neden olduğu karşıtların ayrılması yoluya varlığa geldiklerini düşünür. Bu nedenle Aristoteles onu Anaxagoras'a benzedir.

http://www.utm.edu/research/iep/a/anaximan.htm
"Everything has an origin or is an origin. The Boundless has no origin. For then it would have a limit. Moreover, it is both unborn and immortal, being a kind of origin. For that which has become has also, necessarily, an end, and there is a termination to every process of destruction" (Physics 203b6-10, DK 12A15). The Greeks were familiar with the idea of the immortal Homeric gods. Anaximander added two distinctive features to the concept of divinity: his Boundless is an impersonal something (or 'nature', the Greek word is 'phusis'), and it is not only immortal but also unborn. However, perhaps not Anaximander, but Thales should be credited with this new idea. Diogenes Laërtius ascribes to Thales the aphorism: "What is the divine? That which has no origin and no end" (DK 11A1 (36)). Similar arguments, within different contexts, are used by Melissus (DK 30B2[9]) and Plato (Phaedrus 245d1-6).

Anaximander için geniş bir kaynakça: http://www.dirkcouprie.nl/Anaximander-bibliography.htm

Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi 2014