İdea Yayınevi /Tinin Görüngübilimi
 
Çözümlemeler
 
HEGEL — TİNİN GÖRÜNGÜBİLİMİ
Çözümlemeler
AZİZ YARDIMLI

Giriş

Giriş bölümü, Önsözün tersine, yapıtın bütününden sonra yazılmamıştır.

Giriş’te Hegel Bilme Yetimizin Gerçeği (Saltık) bilme yeteneğinde olup olmadığına Gerçeğin kendisini bilmeden (ya da bilinmesini sağlayacak ölçüt olmaksızın) karar verilemeyeceği görüşünde yatan paradoksu gösterir.

Bilinç her durumda nesnesidir ya da nesnesinin bilincidir, ya da bilinçte nesnenin bilgisi denilen şeyden ayrı bir nesne yoktur. Buna göre bilincin kendisinin (bilginin) nesnesine uygun düşüp düşmediği biçimindeki geleneksel Gerçeklik tanımı geçersizdir, çünkü bilinç her durumda nesnesinin bilincidir. Bilinçte bilgi, nesne ve ölçüt birdir. Çünkü bilginin kategorilerini Ego (Us) verir. Benzer olarak, bilinçte "nesne" denebilecek olan tasarımın kategorileri de aynı kaynaktan gelir. Ve bu kategorilerin değerlerini, yetkinliklerini vb. ölçmek için onların kendilerinden başka bir ölçüt yoktur. Gerçekliğin ölçütü usun kendisi ya da kavram bağıntılarının mantığıdır. Bir nesne ancak ve ancak ussal ise vardır ve bilinebilirdir.


Bilmenin Aracı Bilmenin Kendisinden Başka Birşey Olabilir Mi?

§ 73. "Doğal olarak düşünürsek, felsefede olgunun kendisinin, yani gerçekten var olanın edimsel bilgisine girmeden önce, Saltığı ele geçirmenin aracı olarak ya da onun gözlenmesini sağlayan ortam olarak görülen bilginin anlaşılması zorunludur. Belli bir kaygı haklı gibi görünür, çünkü bir yandan değişik bilme türleri vardır ve bunlardan biri bu amaca ulaşmak için bir başkasından daha uygun olabilir, dolayısıyla aralarında yanlış bir seçim yapma olasılığı vardır; öte yandan, bilgi belirli bir tür ve alandaki bir yeti olduğu için, doğası ve sınırları daha sağın olarak belirlenmedikçe, gerçekliğin gökleri yerine yanılgı bulutları yakalanabilir. Bu kaygının hiç kuşkusuz şu kanıya dönüşmesi gerekir: Kendinde var olanı bilgi yoluyla bilince kazanmaya yönelik bütün girişim kendi kavramı içinde anlamsızdır, ve bilgi ile Saltık arasına onları bütünüyle ayıran bir sınır düşer. Çünkü, bilgi eğer saltık özü ele geçiren alet ise, o zaman açıktır ki, bir aletin bir şey üzerine uygulanması onu kendi için olduğu gibi bırakmayacak, tersine biçimlendirip değiştirmeye başlayacaktır. Ya da, eğer bilgi bizim etkinliğimizin aleti değil de bir bakıma gerçekliğin ışığının bize ulaşmasını sağlayan edilgin bir ortamsa, o zaman gerçekliği yine kendinde olduğu gibi değil, tersine bu ortam yoluyla ve onda olduğu gibi alırız. Her iki durumda da bir aracı kullanırız ki, dolaysızca amacının karşıtını ortaya çıkarır; ya da, anlamsız olan şey dahaçok ne olursa olsun bir aracıdan yararlanmakta oluşumuzdur. Öyle görünür ki, hiç kuşkusuz bu terslik aletin işleme yolunun tanınması ile giderilecektir, çünkü bu bizim o alet yoluyla edindiğimiz Saltık tasarımında alete düşen bölümü sonuçtan uzaklaştırarak gerçeği arılığı içinde kazanmamızı olanaklı kılacaktır. Ancak bu iyileştirme bizi gerçekte yalnızca daha önce olduğumuz yere geri getirecektir. Eğer yeniden biçimlendirilmiş bir şeyden aletin onda yapmış olduğunu yine uzaklaştırırsak, o zaman şey — burada Saltık — bizim için yine tam olarak bu böylece gereksiz çabadan önceki gibi olacaktır. Öte yandan, bu alet ile Saltık onda birşey değiştirilmeksizin, diyelim ki ökseye yakalanmış bir kuş gibi, yalnızca daha yakınımıza getirilecek olsaydı, o zaman hiç kuşkusuz sanki kendinde ve kendi için daha şimdiden bizde değilmiş ve bunu istemiyormuş gibi, bu hile ile alay ederdi; çünkü bu durumda hile bilgi olacaktır, şu nedenle ki, çok-yanlı çabası ile salt dolaysız ve böylece de zahmetsiz bir ilişkiyi ortaya çıkarmaktan bütünüyle başka birşey ile uğraşıyor havasını verecektir. Ya da, bir ortam olarak tasarımladığımız bilginin sınanması ile onun kırılma yasasını öğrenebilirsek, bunu sonuçtan atmanın da hiçbir yararı yoktur; çünkü bilgi ışının kırılması değil ama gerçeğin bize ulaşmasını sağlayan ışının kendisidir, ve bu uzaklaştırıldığında bize gösterilecek olan şey salt bir arı yön ya da boş bir yerdir."


Kuşku Varlığı ilgilendirdiği düzeye dek Düşünceye yönelik olamaz, çünkü Düşüncenin Varlığı onu kuşkunun üzerinde tutar.

Kuşku duyusala yönelik olduğu ölçüde onun Varlığını ilgilendirir. Duyusal algı düşüncesizliği içinde dolaysızca algıladığının varlığını doğrular. Ama duyusal algının nesnesi Varlığı olduğu gibi Yokluğu da içerir, bugün varken yarın yoktur. Duyusal algının dolaysızlığının ötesine geçen düşünce varlığı ve yokluğu birlik içinde içeren nesnenin varlığını dorulayamaz.

Duyu duyumsar, bilmez. Varlık ise duyuların bir nesnesi değildir. İlkin Düşüncenin kendisidir.


Kuşku Görüngünün Hakkıdır

Doğal bilincin Gerçeğin (Saltığın) bilgisi üzerine kuşkusu mantıksal değil, ama ruhbilimseldir, çünkü bilgi üzerine kuşkunun kendisi bilgi üzerine dayanamaz, ya da bilgiyi yokeden bir tutumun kendisi bilgi olamaz, ya da bilgiyi yokedenin kendisi kendini gerçek olarak ileri sürme olanağını yokeder. Buna karşı, kuşku görüngüye yönelik olduğu düzeye dek geçerli ve mantıksaldır, çünkü görüngü olmadığı gibi görünen ya da kendisi olmayandır.

Kuşku dolaysız olanın olumsuzlanması olarak gerçek felsefi yöntemin kendisinde kapsanır. Ama orada kuşku ruhsal bir saptantı olarak değil, bilgiye ulaşma sürecinin zorunlu, mantıksal bir kıpısı olarak bulunur. Diyalektik kıpı kurgul yöntemde normal olarak bilinçte kuşku dediğimiz ve görüngünün varlığını olumsuzlamaya yönelen tutuma karşılık düşer.

Öte yandan, kuşkucu tutumun mantıksal tutuma dönüşmesi için gereken tek şey 'bilgi,' 'gerçeklik,' 'öznel,' 'nesnel' gibi iyi bilindiği sanılan tasarımların kendilerinin kavramlar olarak anlaşılmaları gerektiğnin bilincine varmaktır. Kuşkuculuk tam olarak bu kendi bilgisizliği nedeniyle kendini gerçekte amaçladığı şeyin tam tersi olarak, inakçılık olarak gösterir, çünkü inakçılık bilgi olmayanıgerçek sayma tutumundan başka birşey değildir. Kuşkucu kuşkusunun kendisinden kuşkulanmaz ve onu dogmatik olarak doğrular.


§ 74. "Bu arada, yanılgıya düşme korkusu eğer benzer duraksamalar göstermeksizin işe girişen ve edimsel olarak bilgilenen Bilime karşı bir güvensizlik doğuruyorsa, niçin tersine bu güvensizliğe karşı bir güvensizlik duyulmasın, ve neden bu yanılma korkusunun daha şimdiden yanılgının kendisi olduğu düşünülmesin. Özünde bu korku birşeyi, daha doğrusu pek çok şeyi gerçeklik olarak varsayar ve kendi duraksamalarını ve sonuçlarını daha önce kendisinin gerçeklik olup olmadığının sınanması gerekene dayandırır."

Bilgi tanıtlamadır. Tanıtlamasız bilgi genel olarak Tasarım dediğimiz şeydir ki, duyusal kökenli olsa bile düşünseldir, bir düşünce, bir Kavram tarafından belirlenir. 

Tasarımlar ile felsefe yapmak tasarımın tanıtlanmamışlığı nedeniyle felsefeden başka birşey yapmaktır, en azından tanıtlamanın Bilgi için saltık olarak zorunlu olduğu bilincinin doğmasından bu yana. — Hegel'in Görüngübilim'e Önsöz ve Giriş bölümlerinde vurgulamaya çalıştığı birincil nokta felsefeyi Bilim adına yaraşır bir duruma yükseltmenin zamanının geldiği, ve bundan böyle bu noktanın gerisine düşen yöntemsiz, tanıtlamasız felsefenin öznel görüşlerin üretiminden daha iyi olamayacağıdır.


§ 76. "Bilgi üzerine ‘Saltığın ele geçirilmesinin bir aleti,’ ya da ‘Gerçekliği görmemizi sağlayan bir ortam’ vb. gibi (ilişkiler ki hiç kuşkusuz tüm bu Saltıktan koparılmış bir bilgi ve bilgiden koparılmış bir Saltık tasarımları bunlara varır) ..."

Felsefede bilgi tasarımını bilgi kavramına yükseltmemiz gerekir ve bu ise ancak ilgili daha başka kavramların da doğal bilinçteki tasarımsal biçimlerinden kurtarılmalarını gerektirir.

Bilgikuramcılığı bilmeden önce bilmeyi isteme gibi bir dalgınlığın içindedir. Böyle kuramları "olumsal ve keyfi tasarımlar olarak doğrudan yadsıyabilir, ve onlara bağlı ‘saltık,’ ‘bilgi,’ ve ayrıca ‘nesnel’ ve ‘öznel’ gibi sözcüklerin ve anlamlarının genellikle iyi bilindiği sayılan sayısız başkalarının kullanımını giderek aldatmaca olarak görebiliriz. Çünkü bir yandan anlamlarının genellikle iyi bilindiği, bir yandan da Kavramlarının kavrandığı izlenimini vermek dahaçok yalnızca ana sorundan, yani bu Kavramı vermekten kaçınmak olarak görünür." (§ 76)


Bilgi analitik epistemolojide Özne ve Nesne arasındaki orta terim olarak görülür. Bu saf tasarımda Özne bir töz, Nesne başka bir tözdür, ve bir alet vb. olarak Bilgi ise bu türdeşsizlikler arasındaki orta terim olarak yine kendine özgü bambaşka bir tözdür. Böyle bir tasarıma epistemoloji ya da "bilginin bilgisi" diyebilmek ancak doğal bilincin yeteneği olabilir.

Düşünce ancak düşünceyi düşünebilir. Bilgi düşüncenin bir işlevi olduğuna göre bilginin neyin bilgisi olduğu (nesnesi) yine düşüncenin kendi alanı içerisinde ele alınması gereken bir sorundur.


‘Doğal Bilinç’ genel olarak kurgul düşünceyi önceleyen tasarımsal olumsal bilinç biçimi için bir anlatımdır. 
Tinin gerçek biçiminin gerisine düşen tüm bilinç biçimleri görüngüsel ya da tasarımsaldır, saltık olarak Bilgi içermezler, çünkü Bilgi kavramın özbilincidir ve sıradan bilinçte sıradan anlağın sıradan uslamlamalarının raslantısal buluşlarıyla yakalanabilecek birşey değildir. Bilgi ancak yöntemli Tanıtlamanın ürünüyse Bilgidir. Hegel'in felsefesine duyulan evrensel tepkinin gerçek nedeni bu Bilgi ideali karşısında tüm kültürel bilinç biçimlerinin kendi bilgisizliklerinin, değersizliklerinin ve geçersizliklerinin bir sezgisidir. Bilginin yolu görgül bilincin ortadan kalkışını gerektirdiği için ona bir kuşku yolu değil, ama umutsuzluk yolu olarak görünür.

Doğal bilinç dürtüsel olarak kendini yitişe karşı savunur, ve böyle yaparak kendi için Felsefeyi anlamayı ve böylece değişmeyi olanaksızlaştırır. 
Kurgul Felsefe sözcüğün tam anlamıyla doğal bilincin yitişini amaçlar. Bu olgu kavranmadıkça bu bilinç kendine felsefeyi öğrenme şansını tanıyamaz. Kurgul metni dışsal olarak okur, ondaki kavramsal bağıntıları tasarımsal bağıntılara bozar ve o metni okumadan önce ne ise okuduktan sonra da yine öyle olduğu gibi kalır. Gerçekten de düşünceyi kurgul içerikteki kavramsal bağıntıların akışına bırakmak tehlikelidir, çünkü gerçeği bir kez kavrayan bilinç bir daha doğal biçiminin sığlığına geri dönüş olanağını sonsuza dek yitirir, tıpkı putlara tapınana inancın tapındığı şeylerin taş, tahta, toprak olduğunu anladığında bir daha aynı şeyi yapamayacak olması gibi. Doğal bilinç Felsefe uğruna kendinden öz-veride bulunmalı, kendinden vazgeçmelidir.


Doğal Bilinç İçin Gerçeklik Yitiştir: ‘Umutsuzluk Yolu’

§ 78. "Doğal bilinç kendini yalnızca bilginin Kavramı ya da olgusal olmayan bilgi olarak gösterecektir. Ama, kendini dolaysızca olgusal bilgi olarak gördüğünden, bu yol onun için olumsuz bir imlem taşır, ve Kavramın olgusallaşması olan şey ise onun için kendi yitişi olarak geçerlidir; çünkü bu yolda gerçekliğini yitirir. Bu yüzden bu yol kuşkuyolu olarak, ya da daha doğrusu, umutsuzluk yolu olarak görülebilir; çünkü onda olup bitenler genellikle ‘kuşku’ sözcüğü ile anlaşılagelen şeyler değildir: Şu ya da bu sözde gerçeklik üzerine bir yalpalama, ve bunu kuşkunun yerinde bir biçimde uzaklaştırılmasından sonra o gerçekliğe geri dönüşün izlemesi — öyle ki, sonunda olgu baştaki gibi alınır. Tersine, bu yol görüngüsel bilginin gerçeksizliğine ilişkin bilinçli bir içgörüdür — görüngüsel bilgi ki, onun için gerçekte yalnızca olgusallaşmamış Kavram olan en olgusal olandır."


Doğal Bilincin Realizmi

Doğal bilinç Tinin Görüngübilimi’ni Doğal blilinç kalarak anlayamaz. Aslında bu bütün kurgul felsefe açısından geçerlidir. Kavramın gerçekleşmesi olan şey doğal bilinç için kendi yitişinin gerçekleşmesidir, ve buna göre felsefenin yolu doğal bilinç için kaçınılmaz olarak bir umutsuzluk yolu olarak görünür.

Bütün bir Anglo-Saxon realizmin klasik felsefeye karşı tutumu bu umutsuzluğun anlatımından ve sıradan bilincin realizmini kurtarma girişiminden başka birşey değildir. Bu tutum sık sık ne kadar geniş anlamda alınırsa alınsın bir felsefe adını bile hak etmez, çünkü felsefe hiç olmazsa doğal bilincin realizminden ötede olmalıdır.


§ 79. "Olgusal olmayan bilinç biçimlerinin tamamlanışı ilerlemenin ve aralarındaki bağıntının zorunluğu ile ortaya çıkacaktır. ... Ama yokluk gerçekte ancak onu ortaya çıkaranın yokluğu olarak alındığı zaman gerçek sonuçtur; böylece kendisi belirli bir yokluktur ve bir içeriği vardır. ... [S]onuç gerçeklikte olduğu gibi, yani belirli olumsuzlama olarak anlaşıldığı zaman, bununla dolaysızca yeni bir biçim yükselir ve olumsuzlamada geçiş yapılır ki, bu yolla tüm bir şekiller dizisi içinden ilerleme kendiliğinden ortaya çıkar."

İdea ve Dünya-Tini arasında ilerleyen yaklaşmayı çıkarsayan Tarih Felsefesi’nden ayrı olarak, Tinin Görüngübilimi İdea ve Bilinç arasındaki ilerleyen yaklaşmanın çıkarsamasıdır.

Tinin süreci amaçsız nicel bir doğrusal ilerleme değil ama bir dizi gelişim aşamasından oluşan ereksel bir süreçtir. Sürecin anlaşılması bir yandan Bilinci saltık bilgi Ereğine doğru götüren yolda hangi aşamaların zorunlu olduklarını saptamayı, öte yandan — ki yine aynı şeydir — bu aşamalar arasındaki mantıksal geçişlerin zorunluğunu göstermeyi gerektirir. Kısaca, "bilgi için hedef de ilerlemenin dizisi denli zorunlu olarak saptanmıştır;" § 80.


§ 80. "Ama bilgi için hedef de ilerlemenin dizisi denli zorunlu olarak saptanmıştır; o, bilginin artık kendi ötesine geçmeye gereksinmediği, kendi kendini bulduğu ve Kavramın nesneye, nesnenin Kavrama karşılık düştüğü yerdedir. Bu hedefe ilerleyiş bu yüzden ayrıca durdurulamaz bir ilerleyiştir, ve daha önceki hiçbir durakta doyum bulunmayacaktır."
Görüngübilim'in Ereği Kavram ve Nesnenin birbirlerine karşılık düştükleri noktadır. Hegel bunu Saltık Bilgi olarak adlandırır ve anlam bilginin kendi kendisi ile ilişkili olması, kendi ötesi ya da başkasında kendi ile biraraya gelmesidir. Salt kendi ile ilişkili olan Saltıktır. Göreli olmak sınırlı olmayı, sonlu olmayı, bir öte tarafından sınırlanmayı imler, çünkü Görelilliğin yalın Kavramı ilişkil olmayı imler. Saltık da ilişkili ve ancak böylece belirlidir, Saltıktır. Ama ilişkisi Kendisi olan bir Başkası iledir. Varlık kendinde Kavramdır, ve Kavram gerçek Varlıktır.
§ 80. "... Doğal bir yaşamda sınırlı hiçbirşey kendi kendisine dolaysız belirli-varlığının ötesine gidemez; tersine başka birşey tarafından onun ötesine itilir, ve bu kökünden koparılış onun ölümüdür. Ama bilinç kendi kendisi için kendi Kavramıdır, böylelikle dolaysızca sınırlının ötesine, ve bu sınırlı ona ait olduğu için, kendi ötesine geçiştir; bireysel ile birlikte bilinç için aynı zamanda ‘öte-yan’ da koyulur, üstelik bu yalnızca, uzaysal sezgi durumunda olduğu gibi, sınırlının yanısıra olsa bile. Böylece bilinç bu şiddete, sınırlı doyumunun bozuluşuna, kendi elinden uğrar. Bu şiddeti duyduğu zaman gerçek önündeki endişe ile bilinç hiç kuşkusuz geri çekilebilir ve yitirilme tehlikesinde olanı korumak için çabalayabilir. Ne var ki bir dinginlik bulamaz; düşünceden yoksun bir eylemsizlikte durup kalmayı istiyorsa, o zaman düşünce düşüncesizliğini dağıtır ve dinginsizliği eylemsizliğini bozar; ya da kendisini herşeyi kendi türünde iyi bulduğu inancasını veren duygusallık olarak pekiştiriyorsa, bu inanca da Ustan şiddete uğrar, çünkü birşey salt bir türdür diye Us onu iyi bulmaz."

Belirli-Varlık sonludur, çünkü olumsuzlanmasını, belirlenimini Bilinç ya da Öz-bilinç durumunda olduğu gibi Kendisinde değil ama Başkasında bulur ve kendi ötesi kendi Başkasıdır. Buna göre kendi ötesine itilişi Kendisinin ortadan kalkışı, dolaysızlığını, Varlığını yitirişi ve ölümüdür. Buna karşı Tin ya da Bilinç özsel olarak Kavram olduğu için onun Başkası o denli de onun Kendisidir.

Burada imlem Bilincin sonluluğunun olumsuzlanmasının zorunlu ve korunmasının olanaksız olduğu, çünkü özsel içeriği olarak Kvramı, düşüncenin kendisini taşıdığı ve düşünen insanlığın hiçbir zaman değişmeksizin kalamayacağıdır. Bilinç her durumda bu olumsuzlamayı kendi yitişi olarak yaşar, ama buna dayanabilir, çünkü değişimde ancak ölüm ile karşılaşabilen dolaysız doğal belirli-Varlığın tersine onun için ortadan kalkış yalnızca bir başka biçimde yeniden ortaya çıkıştır.


Biraz daha ayrıntı:

Bilinç karşısına duyumsadığı, sezdiği, imgelediği, istediği, düşündüğü vb. bir nesne aldığı zaman, bütün bu içerik tam olarak Bilincin kendisinden başka bir yerde değildir ve bilinçte olmak ise ideal olmak,düşünsel olmaktır. Böylece Bilinç yalnızca ve yalnızca kendini düşünür, ister, duyumsar, sezinler vb., ve Bilinç nesnesi ile, kendi Başkası ile ilişkide gerçekte yalnızca Kendisi ile ilişkidedir, öyle bir nesne tarafından olumsuzlanır ki, bu nesnenin idealliği onu Bilinç için Başkası olduğu denli de onun Kendisi yapar. Ama bilincin nesnesi aynı zamanda reeldir, öyle olarak bilinir, ve bu ikicilik henüz bilincinGörüngübilim'de yenilmemiş olan karşıtlığını anlatır.

Özbilinç durumunda bilinç öyle bir nesne ile karşı karşıyadır ki, onda Başkası bütünüyle ortadan kaldırılmıştır. Ama bu Bilinç-Bilinç ilişkisi henüz Saltık Bilgi değildir, çünkü bütünüyle Özneldir, ve Bilincin Öznelliğinin karşıtı Varlık alanının Nesnelliği değil ama yine aynı Öznelliktir.


§ 81. "İlerlemenin tarzı ve zorunluğu üzerine önsel ve genel olarak bu söylenenlerden başka, araştırmayı yerine getirme yöntemi üzerine de birşeyler anımsatmak yararlı olabilir. Bu açımlama, Bilim ve görüngüselbilgi arasındaki bir ilişki yolu olarak ve bilginin olgusallığının araştırılması ve sınanması olarak düşünüldüğünde, ölçüt olarak temel alınacak herhangi bir varsayım olmaksızın yapılamayacak gibi görünür. Çünkü sınama kabul edilmiş bir ölçütün uygulanmasından, ve sınananın onunla ortaya çıkan benzerliği ya da benzemezliği temelinde doğru olup olmadığına karar vermekten oluşur; böylece genelde ölçüt ve benzer olarak eğer ölçüt olsaydı Bilim öz ya da ‘kendinde’ olarak alınır. Ama burada, Bilimin ilk kez ortaya çıktığı yerde, ne onun kendisi ne de başka birşey kendini henüz öz ya da ‘kendinde’ olarak aklamış değildir; ve böyle birşey olmaksızın hiçbir sınama olamayacak gibi görünür."
Henüz "Bilim" değil ama salt "Görüngübilim" olan Görüngübilim'de henüz elimizde Gerçeklik ölçütü yoktur ve buna göre bilgiye ulaşılıp ulaşılamayacağı bütünüyle belirsiz kalır.

§ 82. "Bu çelişki ve ortadan kaldırılması, eğer ilk olarak bilgi ve gerçeğin soyut belirlenimleri bilinçte bulundukları gibi anımsanırlarsa, daha belirli olacaktır. Bilinç birşeyi kendinden ayırdeder ve aynı zamanda onunla ilişkiye girer; ya da söylendiği gibi, bu birşey bilinç için vardır; ve bu ilişkinin ya da birşeyin bir bilinç için varlığının belirli yanı bilgidir. Ama bu bir başkası için varlıktan kendinde-varlığıayırdederiz; bilgi ile ilişkili herşey o denli de ondan ayırdedilir, ve bu ilişkinin dışında da varolan olarak koyulur; bu ‘kendinde’ yanınagerçeklik denir. Bu belirlenimlerde aslında neyin olduğu burada bizi ilgilendirmez; çünkü görüngüsel bilgi nesnemiz olduğu için, onun belirlenimleri de ilkin kendilerini dolaysızca sundukları gibi alınacaklardır; ve hiç kuşkusuz kendilerini tıpkı onları daha önce anlamış olduğumuz gibi sunarlar."

Bilincin bilgisi bir şeyin bilgisidir. Bilgi bilinç için Varlıktır ve Şeyin kendinde-Varlığı ondan ayrıdır, ondan bağımsız olarak vardır.


§ 83. "Şimdi bilginin gerçekliğini araştırırsak, öyle görünür ki araştırdığımız şey bilginin kendinde ne olduğudur. Ama bu araştırmada bilgi bizim nesnemizdir, bizim içindir; ve ortaya çıkacak ‘kendinde’si dahaçok onun bizim için varlığı olacaktır; onun özü olarak ileri sürdüğümüz dahaçok onun gerçekliği değil, ama yalnızca bizim ona ilişkin bilgimiz olacaktır. Öz ya da ölçüt bizim içimizde yatacak, ve onunla karşılaştırılacak olan ve bu karşılaştırma yoluyla üzerinde karar verilecek olan şeyin bu ölçütü zorunlu olarak tanıması gerekmeyecektir."

Bilinçteki bilginin gerçekliğini biz (Hegel, felsefeciler) araştırız, o bilincin kendisi değil. Bilgi bizim içindir.

Bilginin Kendindesi onun bizim için varlığıdır.

Gerçelik Ölçütü bizim tarafımızdan sağlanacaktır ve Nesne bu Ölçütü tanımak zorunda değildir.


§ 84. "Ama incelediğimiz nesnenin doğası bu ayrılmayı ya da bu ayrılma ve varsayım görünüşünü yener. Bilinç kendi ölçütünü kendisinden verir, ve böylece inceleme bilincin kendi kendisi ile bir karşılaştırılması olur; çünkü yukarıda yapılan ayrım onun içine düşer. Bilinçte bir şey bir başkası için vardır, ya da bilinç genel olarak bilme kıpısının belirliliğini kendisinde taşır; aynı zamanda bilinç için bu başka salt onun için değildir, ama bu ilişkinin dışında ya da kendinde de vardır; gerçeklik kıpısı. Öyleyse bilincin ‘kendinde’ ya da gerçek olarak açıkladığında bildiğini ölçmek için kendisinin saptadığı ölçütü onun kendi içerisinde buluruz. Bilgiye Kavram, öze ya da gerçeğe ise varolan ya da nesne dersek, o zaman sınama Kavramın nesneye karşılık düşüp düşmediğini görmekten oluşur. Ama nesnenin özüne ya da ‘kendinde’sine Kavram der ve öte yandan nesne ile Kavramı nesneolarak, yani bir başkası için olduğu gibi anlarsak, o zaman sınama nesnenin Kavramına karşılık düşüp düşmediğini görmekten oluşur. Hiç kuşkusuz iki işlemin de aynı olduğu görülmektedir; ama bütün bir araştırma boyunca kafada tutulacak özsel nokta bu iki kıpının, Kavramve nesneninbir-başkası-için-varlığın ve kendinde-varlığın incelediğimiz bilginin kendisinin içersine düşmeleridir; buna göre, ölçütü yanımızda getirmemiz ve kendi parlak görüş ve düşüncelerimizden araştırmada yararlanmamız gerekmez; ancak bunları bir yana bırakırsak şeyikendinde ve kendi için olduğu gibi irdelemeye ulaşırız."

Bilginin ve Nesnenin karşılaştırması her ikisi de Bilinçte olan şeylerin bir karşılaştımasıdır.

Bilgi ve Bilginin Nesnesi olarak kabul edilen içerik de Bilincin kendi içindedir, çünkü Nesne Bilinçte ideal olarak bulunur. Bilgi Bilinç içindir; ama Nesnenin Kendindesi ya da Özü de Bilinçtedir ve Ölçütü sağlayacak olan bu Öz Bilincin kendisidir. Böylece karşılaştırma Bilincin kendi içinde kendi ile bir karşılaştırması olur ve Ölçüt Bilincin kendisinde bulunur. Bilinçteki bilgi kavramsaldır; Nesnesi de eşit ölçüde kavramsaldır. Sınama her birinin tek tek ötekine karşılık düşüp düşmediğini görmekten oluşur ("iki işlem de aynıdır.")

Bilinçte birşey bilinç için vardır (bilgi-Kavram) ve ayrıca onun dışında kendinde de vardır (gerçeklik-Nesne). Bu durumda sınama 1 ve 2 arasındaki uygunluğun yoklanması olur. Ama 1 ve 2 benzer olarak bilinçtedirler.

Eğer nesnenin özünü Kavram olarak ve Nesneyi (özünden ayrı olarak) Kavram olarak Nesne sayarsak, o zaman sınama Nesnenin kendi Özüne (Kavramına) karşılık düşüp düşmediğini saptamaktan oluşur.


§ 85. "... Ama bilincin genel olarak bir nesneyi bilmesinde şu ayrım imlenir: Bir yandan bilinç için birşey ‘kendinde’dir, ama öte yandan bilgi, ya da nesnenin bilinç için varlığı, bilinç için bir başka kıpıdır. Sınama varolan bu ayrım üzerine dayanır. Bu karşılaştırmada iki kıpı bağdaşmıyorsa, öyle görünür ki, bilinç nesneye uygun kılmak için bilgisini değiştirmelidir; ama bilginin değişmesinde onun için gerçekte nesne de kendisini değiştirir, çünkü varolan bilgi özünde nesnenin bir bilgisi idi; bilgi değişirken nesne de bir başka nesne olur, çünkü özünde bu bilgiye aitti. Böylece bilinç onun için daha önce ‘kendinde’ olmuş olanın kendinde olmadığını, ya da bunun salt onun için kendinde olmuş olduğunu görmeye varır. Bilinç böylece nesnesinde bilgisinin ona karşılık düşmediğini bulduğu için, nesnenin kendisi de sınamaya dayanamaz; ya da sınamanın ölçütü, ölçütün onun ölçütü olmuş olması gereken eğer sınavda geçemiyorsa, değişir; ve sınama yalnızca bilmenin sınanması değil, ama bir de bilmenin ölçütünün sınanmasıdır."

Bilinçte Bilgi hiçbir zaman Nesnesinden ayrı değildir, çünkü her ikisi de bilinçtedir ve böylece bir ve aynı şeydir.

Bilginin ve Nesnesinin karşılaştırmasında bağdaşma yoksa, Bilginin değişmesinin gerektiği sanılır. Ama Bilginin değişmesi Nesnenin de değişmesidir. Sınamanın sonucu Bilginin olduğu gibi Nesnenin (Ölçütün) de değişmesi gerektiğidir.


Deneyim
Deneyim dışsal değildir. Anlıkta gizil olan kavramlar tarafından içsel olarak belirlenir, yalnızca "tinsel tözdür," bütünüyle özneldir. Deneyimin dışsal olarak yaşanması düşüncenin ya da (Hegel'in aşağıdaki anlatımında olduğu gibi, § 36) Tinin kendini nesne alma, kendini kendi önüne koyma ya da kendine dışlaşma yeteneğinden başka birşey değildir. Deneyim varoluşu kavramlar yoluyla, yüklemleme yoluyla anlamlandırır, ve sorun nesnelliğin varlığının tanıtlanması ve öznel belirlenimlerin nesnel belirlenimler ile uyumudur. .

Deneyimin öznelliği konusunda görgücüler de ussalcılar gibi düşünürler ve aralarındaki ayrım görgücülerin (ve Kant'ın) deneyimi bütünüyle özneye sınırlarken, ussalcıların ise deneyimin nesnel göndermesinin varlığını, onun özünü ya da gerçeği doğrulamalarından oluşur.

Leibniz: ‘‘Karşıma felsefeciler tarafından kabul edilen şu beliti çıkarıyorsunuz: Ruhta duyulardan gelmeyen hiçbirşey yoktur. Ama ruhun kendisini ve duygularını kabul etmelisiniz. Nihil est in intellectu quod non fuerit in sensu, excipe: nisi ipse intellectus, ya da, Anlıkta duyularda olmayan hiçbirşey yoktur, ama anlığın kendisi dışında. Şimdi ruh varlık, töz, birlik, özdeşlik, neden, algı, us ve duyuların veremeyeceği başka birçok kavramı kapsar.’’

§ 86. "Bilincin kendi üzerine uyguladığı ve bilgisini olduğu gibi nesnesini de etkileyen bu eytişimsel devim, bilinç için yeni gerçek nesne ondan kaynaklanıyor oldukça, sözcüğün tam anlamıyla deneyim denilen şeydir. Bu bağlamda tam yukarıda değinilen süreçte daha da açık olarak belirtilmesi gereken bir kıpı vardır ki, onunla aşağıdaki açımlamanın bilimsel yanı üzerine yeni bir ışık düşürülecektir. Bilinçbirşeyi bilir, bu nesne öz ya da ‘kendinde’dir; ama o bilinç için de ‘kendinde’dir; böylece bu gerçeğin ikircimi ortaya çıkar. Bilincin şimdi iki nesnesi olduğunu görürüz: Biri ilk ‘kendinde,’ ikincisi bu‘kendinde’nin onun-için-varlığı. İkincisi ilkin yalnızca bilincin kendi içine yansıması olarak görünür — bir nesnenin değil, ama yalnızca onun o ilk nesneye ilişkin bilgisinin tasarımı olarak. Ama, daha önce gösterildiği gibi, ilk nesne bilinmekle bilinç için değişir; ‘kendinde’ olmaya son verir ve bilinç için salt bilinç için ‘kendinde’ olan birşey olur; ama bu böylece ‘kendindenin bilinç-için-varlığıdır, Gerçektir; başka bir deyişle, özdür ya bilincin nesnesidir. Bu yeni nesne birincinin yokluğunu kapsar; yeni nesne o ilk nesne üzerine yapılan deneyimdir."
§ 36: "... Bilinç deneyiminde olandan başka hiçbirşeyi bilmez ve kavramaz; çünkü deneyimde olan yalnızca tinsel tözdür, ve dahası, bilincin ‘kendi’sinin nesnesi olarak böyledir. Ama Tin nesne olur, çünkü Tin kendine bir başkası olma, e.d. kendi ‘kendi’sinin nesnesi olma ve bu başkalığı ortadan kaldırma devimidir. Ve deneyim tam olarak bu devime verilen addır: Burada dolaysız olan, deneyimlenmemiş, e.d. soyut olan — ister duyusal varlığın isterse salt düşünsel yalının soyutu olsun — kendine yabancılaşır ve sonra bu yabancılaşmadan kendine geri döner ve böylelikle şimdi ilk kez edimselliği ve gerçekliği içinde betimlenir ve aynı zamanda da bilincin bir iyeliği olur. "
İdea Yayınevi 2014 / iletisim@ideayayinevi.com