İdea Yayınevi / Tüze Felsefesi
site haritası
 
Doğa ve Tin

Doğa ve Tin alanları karşıtlardır ve karşıtlıkları sonluluklarıdır.

Karşıtlar birbirini belirler, ve karşıtlığın yokluğunda belirlenim yoktur: Doğa olmaksızın Tin, ya da Tin olmaksızın Doğa yalnızca düşüncede varolan birer anlak soyutlamasıdır. Karşıtların birbirini belirlemesi bağıntılarının zorunluğundan gelir.

Doğa ve Tin her ikisi de salt kendi başına, salt dolaysız olarak, analitik olarak alınabilir, ama o zaman bundan böyle gerçeklikleri içinde değildirler, yalnızca birer Gedankending, birer düşünce-şeydirler. Kendini belirleyen Doğa, ya da kendinin nedeni olan Doğa ya da Töz bir soyutlamadır. Töz belirlenimsiz değildir, ve belirli olması kendinde olumsuzu da kapsaması demektir. Olumsuz olumluyu ortadan kaldırır, ve karşıtlığın anlamı budur. Ve gene de karşıtlık ortadan kaldırılamaz.

Doğa ve Tin her ikisi de kendinde ideal olarak karşıtının belirlenimini taşır. Doğa kendinde Tindir; ve Tin kendinde Doğayı benzer olarak olumsuz Varlık kipinde kapsar.

Doğa varoluşun Ereği değildir, çünkü Doğa varoluşun tüm açınımını tüketmez. Doğa eksiktir, ve tamamlanmışlık Tin alanına aittir. Doğa Tinin özdeksel öncülüdür. Tin her durumda Doğayı varsayar ve mantıksal olarak kendisi onun bir çıkarsamasıdır. Tin Doğa karşısında türevseldir. Ama Tinin Doğanın gerçekliği olması ölçüsünde, Tin için moment olan, ideal varlık taşıyan Doğadır. Tinin Doğa karşısında türevsel ya da dolaylı olması Doğayı saltık olarak, ilişkisiz olarak birincil değil, Tin ile göreli olarak, ilişkili olarak birincil yapar.

Tinsel olana yapay bir tanım ya da anlam vermek doğal bilincin işidir. Tinsel olan özdeksel olanın, dirimsiz olanın ötesinde başlar: En alt yaşam türünün kendisi, salt yaşıyor olmada, özdekselden ayrı, onu bütünüyle olumsuzlamış ve böylece gene de onu bir kıpı olarak kapsayan bir varoluş kipidir. Yaşamın kendisi tinselin en alt, en ilk biçimidir. Yaşam ancak özdekselin ve tinselin, Doğanın ve Tinin birliği olarak varolur.

Doğa salt özdek, belirlenimsiz özdek değil, ama belirli özdektir. Soyut özdek, salt özdek olarak özdek ne Doğadır, ne de vardır. Özdekselin belirlenimi ya da biçimi onu Doğa yapan, onu varoluş yapan kavramsal yanıdır: Şeylerin düzeni ve Düşüncenin düzeni birdir. Tin de benzer olarak belirlenimsiz değil, ama belirlidir, ve belirlenimi benzer olarak kavramsaldır. Her ikisine de temel olan kavramsallık onların mantıksal ilkleri ve öncülleri olarak salt düşünce öğesindeki Ustur. Doğa ussaldır, ve ussallığını Doğa yasaları olarak kavramsal bağıntılarda bir dizge olarak biliriz. Tin alanında kavramsal bağıntılarında olumsal ya da kaotik değil, ama eşit ölçüde ussaldır. Us saltık, değişmez, koşulsuz, ilksiz-sonsuz vb.dir. Tüm bunların anlamı Usun, Logosun soyut olmasından başka birşey değildir. Soyut olanın var olmadığını düşünmemeliyiz, çünkü salt var olmanın kendisi sözcüğün en gerçek anlamında soyutluk, aslında saltık soyutluktur. Varlık dolaysız, öncülsüz, ilişkisiz, koşulsuz, bir, ilksiz-sonsuz, yaratılmamış vb.dir. Yalnızca var olmak şu ya da bu olarak var olmak değil, belirlenimsiz olarak var olmaktır. Doğa ve Tin belirli-Varlıklardır.

Öznel Tin

1) Öznel Tin* alanı genel olarak Tinin Kavramı, içselliği, gizilliğidir. Böyle olarak Tinin gelişmemiş, açınmamış yetilerinin sonluluk alanınıdır.

Öznel Tin alanı Ruh, Duygu, Bilinç, Algı, Özbilinç, Anlık, İmgelem, Bellek, Dürtü, İtki, İstenç gibi öznel Tin kavramlarını bireysel dolaysızlıkları içinde kapsar.

2) Nesnel Tin* belirlenimlerinin alanı Tüze Felsefesi’nin konusudur. Tin bu belirleniminde edimseldir — Tarih sürecinde, böylece henüz sonluluk alanındadır.

Nesnel Tin alanı Hak, İstenç ya da Özgürlük alanıdır. İstencin dolaysız biçiminden dolaylı Duyunç biçimi yoluyla somut Törellik biçimine dek bütün bir Özgürlük kategorilerinin açınımı Dünya-Tarihidir. Hak, Ahlak ve Törellik kategorilerini gerçek biçimlerine doğru edimselleştiren Dünya Tarihinin ereği Özgürlüğün Bilincidir. Özgürlüğün edimselleşmesi insanın gerçek varoluş biçimi olarak Saltık Tin alanının ön-koşuludur. Bütün bir Dünya Tarihi Dünya-Tininin gerçek varoluşuna erişme sürecidir. Bu nedenledir ki Özgürlük Dünya-Tini için yaşam, gelişim, gerçekleşme koşuludur.

3) Saltık Tin* alanı Öznel ve Nesnel Tin alanlarının belirlenimlerini olumsuz olarak, ortadan kaldırılmış kıpılar olarak kendi içinde kapsar.

Ama gene de tinsel evrimin Duyu ve Duygu gibi Düşünceye öncül olan alt basamakları saltık Tin alanının sonsuzluk imleyen belirlenimleri için sonlu destekler olurlar. İstenç bütünüyle bedensel-doğal olan itki, dürtü, içgüdü öğeleri ile ilişki içine girerken, Saltık Estetik duyarlık sonsuzluğuna açıkça duyusal olanın sonluluğunda olgusallık verir.

‘‘Güzelliğin ve düzenin nedeni Noustur.’’
Anaxagoras
Aktaran Aristoteles, De Anima

Saltık Tin
Öznel Tin ve Nesnel Tin alanları Saltık Tin Alanında birleşir. Öznel Tin kavramın tüm içeriğini açındırmaz, henüz kavram ve olgusallığın (belirli-Varlığın) birliğini sunmaz. Sonludur. Nesnel Tin alanı bir İstenç belirlenimleri alanıdır (Tüze Felsefesi'nin konusu). Saltık Tin alanı kendi-için-Varlık ya da ilişkisizlik alanı olarak Tini göreli olmayan biçimlerinde çözümler.

Doğa
İnsanın Doğanın yaratısı olduğu görüşü Panteizme, Doğayı Tanrı olarak alan bakış açısına aittir. Doğanın kendisinin sonlu olması, sürekli bir değişim ve oluş süreci olması onun saltık olmadığını, Tanrı olmadığını, yaratıcı olmadığını anlatır.

Doğaya ahlaksal, törel, tüzel belirlenimler yüklememeliyiz. Doğada İyilik ya da Kötülük yoktur. Bu düzeye dek, Doğada "güç haktır" deyimi boş bir sözdür. Bu düzeye dek, insan için bir Doğa Durumu konutlamak da geçersizdir, çünkü insanın durumu her zaman tinsel bir durum, Kültürel Durum dediğimiz şeydir. Doğa Tinin varsayımıdır.

Tin
Tin Doğa ile karşıtlık içinde durur. Mantıksal olarak ve reel olarak onu izler, onu öngereği olarak alır. Buna göre, Tinden söz eden her bağlam Doğayı a priori baştan sona içerir. Tinsel Ruh özdeksel Beden olmaksızın salt bir soyutlama, bir kavramdır. İnsan usunun kendisi yine bedensel özdeksel varlık ile ayrılmaz birlik içindedir.

Varoluş ve Erek
Doğayı varsayımı olarak alan Tinin açınımı Doğanın süreçlerinden daha yüksek olarak, aslında bütün bir varoluşun saltık doruğunu hedefliyor olarak görünür. Tin alanında varoluşun olanaklı tüm içeriğini açınır. İnsanın Güzelliği duyumsama, Sevgiyi (Tanrı) duyma, ve Gerçeği bilme yetisinin eriştiği değerlerden daha ötesi yoktur, çünkü bu değerler Tinin erişilmiş Ereğini, sonsuzluğun realitesini oluşturur. Erişilen varoluşun ötesinde ve ondan çoğu olan bir kendinde-Şey konutlamak geçersizdir, çünkü kendinde-Şey bilinen, belirlenimsiz, soyut ve kof bir kavramdır.

Tinin Bilgisi
Tinin bilgisi (‘Kendini bil’ buyruğunun nesnesi) tikel bir tinin eğilimlerinin, yeteneklerinin, kültürel belirlenimlerinin (ki varoluşçuluk için yalnızca bu tikellikler anlamlıdır, çünkü ‘öz’ ikincildir) bilgisi değil, ama evrensel Tinin, kendinde ve kendi için olduğu biçimiyle Tinin bilgisidir. Bu onu özsel kavramsal ayrışması içinde bilmeyi gerektirir. Varoluşçuluk her bireyin istediği şeye değer ve anlam vermede özgür olduğunu düşünür. Bu bakış açısında görelilik geçerlidir ve kendinde kötü ve yanlış olan da tikel bir birey için pekala anlamlı ve değerli olabilir. Albert Camus 'bir tiran olmak ve bir peygamber olmak arasında bir ayrım yoktur' diyordu. Varoluş saçmadır, ussal değildir. Camus Tanrının insanları ancak küçültüp onun önünde bütünüyle silebileceğini düşünüyordu.

Tin ve Doğa
Tin kavramı Doğa ile karşıtlığı anlatmak için Kültür/Ekin kavramından daha uygundur, çünkü Kültür baştan sona tinsellik iken, tinsel olan herşey kültürel değildir. Sözcüğün değişik dillerdeki dar ya da geniş anlamları kavramın değerini etkilemez. "Geist" "ansal" anlamına da gelirken, "Tin" bu anlamı taşımaz. "Spirit" düşünmez, ve İngilizce'de "ruh" ile anlamdaş olarak kullanılabilir. Türkçe'de "Tin" kullanıma yeni aldığımız bir sözcük olarak bir anlamlar türlülüğü ile tıka basa doldurulmuş değildir ve düşünsel, duygusal ve duyusal olanı anlatmaktan başka bir işlevi yoktur. "Geist" ve "Spirit"ten ayrı olarak, Türkçe Tin sözcüğü dinsel bir imlem taşımaz. Tin sözcüğü İnsan ile saltık olarak bağlıdır, öyle ki insansal olan herşey tinsel olandır ve Kavramın insansal olandan ayrılması olanaklı değildir. Tin sözcüğü İnsan ile saltık olarak bağlıdır, öyle ki insansal olan herşey tinsel olandır ve Kavramın insansal olandan ayrılması olanaklı değildir. "İnsan" Kavramı Doğa ve Tinin birliğini anlatır ("İnsan" düşündüğü, duygu ve duyu yetilerini taşıdığı ölçüde, beden ve ruh birliğinden daha yüksek bir kavramsal birliktir).

Tin ve Özdek
Tin alanı Özdek alanı ile karşıtlık içinde durur ve belirlenimini bu karşıtlık içinde kazanır. Tinsel olan özdeksel olan değildir. Devlet, yasa, töre, duyunç, istenç, bilinç, bilim, sanat vb. tinsel varlıklardır, özdeksel-duyusal değil. Tinsel olan insanda olandır. Tinselliğin varlığı duyusal değildir. Duyusal olan özdeksel olanla ilgilidir, duyumsanan özdeksel olandır. Görme salt duyum olarak anlaşıldığında özdeksel olanın bir sürecidir, ve ışık, retina, sinir gözecikleri gibi özdeksel varlıklar düzleminde yer alır. Ve gene de duyumun kendisi tinseldir çünkü salt özdeksel olan belirlenimi özdeksel-olmayan bir belirlenime dönüştürür. Duyum öznededir. Duyum özdeksel atom değildir. Tinsel bir etkinlik ya da süreçtir. Hayvansal duyum kavramın bilincinin eşliğinde yer almaz, ve hayvan için sıcak, soğuk, sert, yumuşak, mavi, kırmızı vb. gibi düşünce belirlenimleri yoktur. (Görsel, işitsel duyumlar karmaşası kavram tarafından algıya yükseltilir. Algı, kavramsız düşünüldüğünde, algı değildir.) Tinsel Ruh özdeksel Beden olmaksızın salt bir soyutlama, bir kavramdır. İnsan usunun kendisi yine bedensel özdeksel varlık ile ayrılmaz birlik içindedir.

Nesnel Tin ve Tarih
Dünya-Tarihi nesnel Tin son kategorisidir ve böylece Tinin tüm nesnel açınımını özetler.

Tin tüm öznel gizilliğini açındırmalı, kendini tüm olanaklarında edimselleştirmelidir. Bunu bir oluş süreci olarak yapar. Bu süreçte Tin sonlu, geçici, tarihsel belirlenimlerinde görünür. Bu belirlenimlerin sonlulukları kendilerini karşıtlarında ortadan kaldırmaları demektir ve böylece Tin kesintisiz bir oluş, gelişim sürecine girer. Bu geçici biçimlerin sürekliliği yoluyla kendini gerçek karakterine, Estetik, Etik ve Bilişsel olarak gerçek niteliğine, Özgürlük Ereğine doğru açındırır.

Saltık Tin — Sanat, Din, Felsefe
Saltık tin alanı sonsuzluk alanıdır. Sonsuzluk bir nicelik kategorisi, bir büyüklük ya da en büyüklük vb. değildir. Sonsuzluk karşıtlıksızlık da değildir. Sonsuzluk karşıtında kendinde olmadır. Saltık Tin alanı Tinin öznel ve nesnel yanlarını eşitlediği ve onları birer kıpı olarak ortadan kaldırdığı alandır. Saltık Tin ne salt bir gizilliktir (öznel Tin), ne de kendini tarihsel biçimlerde dönüştüren sonluluktur (nesnel Tin). İkisini kendi içinde momentler olarak kapsar.

İnsan ve Değer

 
Klasik felsefe insanın varoluşun Ereği ve Değeri olduğu çıkarsamasından kaçınamaz, çünkü insan ussal varoluşa özgü tanrısallığı onunla paylaşır, bilgisinde, duygusunda ve estetik duyarlığında sonsuza, sonsuzun kendisi olmaya yeteneklidir. Bunun Ölümsüzlük ile bir ilgisi yoktur, ve tasarımsal bir Tanrının yokluğu insanı değersiz ve varoluşu anlamsız kılmaz. Eğer insan varoluşun Ereği değilse, ve varoluş insan için herhangi bir biçimde sınırsa ve insandan daha ötesi ve çoğu varsa, o zaman insan ikincil ve bağımlıdır. Eğer bilgisi sınırlı ise, o zaman kuşkucudur ve ve özsel değeri, anlamı ve önemi yoktur. Ama eğer İnsan kendinde Değer ise, o zaman belirlenimi, yazgısı, özgürlüğü bu kendinde Değeri varoluşun sonluluğuna yükseltmek, orada kendi sonluluğunda tanrısal sonsuzluğun kendisi ile tanışmaktır. Eğer Tanrı insana birşey vermişse, bu hiç kuşkusuz tanrısallığın kendisi olabilir.
Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi 2014