Fransa’da
Aydınlanmanın yolunu hazırlamış olan Fransız yazarlar arasında en etkili
olanı büyük bir olasılıkla Pierre Bayle idi (1647-1706)—ünlü Dictionnaire
historique et critique’in (1695-97) yazarı. Bir Protestan olarak yetiştirilmiş
olan Bayle bir süre için Katolik oldu, ama daha sonra yine Protestanlığa
geri döndü. Bununla birlikte, Reformasyonun Kilisesine bağlılığına karşın,
Katoliklerin hoşgörüsüzlüğü tekellerinde bulundurmadıkları kanısındaydı.
Ve 1680’den sonra yaşamını sürdürecek olduğu Rotterdam’da kalışı sırasında
hoşgörüyü savundu ve hoşgörüsüz tutumu nedeniyle Kalvinist tanrıbilimci
Jurieu’ye saldırdı.
Bayle’in görüşünde, yürürlükteki tanrıbilimsel çekişmeler karışık ve anlamsızdı.
Örneğin kayra ve özgür istenç arasındaki ilişkiler üzerine tartışmayı
alalım. Tomistler, Jansenistler ve Kalvinistler, tümü de Molinizme karşı
düşmanlıkta birleşirler. Ve gerçekte aralarında hiçbir temel ayrım yoktur.
Ve gene de Tomistler Jansenistler olmadıklarını ileri sürer, ve bu sonuncular
Kalvinizmi yadsır, Kalvinistler ise ötekileri kınarlar. Molinistlere gelince,
St. Augustine’in öğretisinin Jansenistlerinkinden ayrıldığını gösterme
çabalarında sofistik uslamlamalara başvuruyorlardı. Genel olarak insan
kafası hiçbir ayrım yokken ayrım olduğuna ve aralarında hiçbir bağıntı
olmayan değişik konumlar arasında çözülemez bağıntılar bulunduğuna inanma
eğilimindedir. Bu nedenle denebilir ki pek çok çekişme yaşam ve dinçlik
kaynaklarını önyargılarda ve duru yargıların eksikliğinde bulur.
Bununla birlikte, Bayle’in metafiziğe ve felsefi ya da doğal tanrıbilime
ilişkin görüşleri inakçı tanrıbilimde sürmekte olan çekişmeler konusundaki
görüşlerinden çok daha önemlidir. İnsan usunun yanlışları ortaya çıkarmak
için olumlu gerçeği bulmak için olduğundan daha iyi uyarlanmış olduğunu,
ve metafizik açısından durumun özellikle bu olduğunu düşünüyordu. Gerçekten
de, yaygın olarak kabul ediliyordu ki bir felsecinin Tanrının varoluşunun
tüm tikel tanıtlarını eleştirmeye hakkı vardır, yeter ki Tanrının varoluşunun
şu ya da bu yolda tanıtlanabileceğini yadsımasın. Ama gerçekte sunulan
tüm tanıtlar yokedici eleştirinin altına getirilmişlerdir. Yine, hiç kimse
şimdiye dek kötülük sorununu çözmüş değildir. Ne de bunun şaşırtıcı olduğunu
düşünmek gerekir. Çünkü dünyadaki kötülüğü ve sonsuz, her yerde bulunan
ve herşeye gücü yeten bir Tanrının doğrulanışını herhangi bir ussal yolda
uzlaştırmak olanaklı değildir. Manichaeanlar, ikici felsefeleri ile, kötülük
konusunda ortodokslar tarafından sunulan herhangi bir açıklamadan çok
daha iyisini getiriyorlardı. Aynı zamanda Manichaeanların metafiziksel
önsavları saçmaydı. Ruhun ölümsüzlüğüne gelince, bunun hiçbir açık tanıtı
bulunabilecek gibi görünmüyordu.
Bayle Tanrının varoluşu ve ölümsüzlük öğretileri yanlıştır demedi. Tersine,
inancı us alanının dışına yerleştirdi. Bu anlatım gene de bir sınırlama
gereksinimindedir. Çünkü Bayle yalnızca dinsel gerçekliklerin, us ile
çelişmemelerine karşın, ussal tanıtlamaya açık olmadıklarını söylemiyordu.
Görüşü dahaçok bu gerçekliklerin usa itici gelen pek çok şeyi kapsadıkları
biçimindeydi. Böylece—ister içten olsun isterse olmasın—ileri sürdüğü
şey tanrısal bildirişi kabul etmede çok daha büyük bir değerin yattığıydı.
Her ne olursa olsun, eğer dinin gerçekleri ussal-olmayanın alanına düşüyorlarsa,
tanrıbilimsel uslamlama ve çekişmelere girmekte hiçbir anlam yoktur. Hoşgörü
çekişmenin yerini almalıdır.
Belirtmek gerek ki Bayle yalnızca din ve usu değil ama din ve ahlakı da
ayırdı. Başka bir deyişle, dinsel kanıların ve güdülerin ahlaksal bir
yaşam sürdürmek için zorunlu olduklarını sanmanın büyük bir yanılgı olduğunda
diretti. Dinsel-olmayan güdüler tıpkı dinsel güdüler denli etkili, ya
da giderek onlardan daha da güçlü olabilirler. Ve ölümsüzlüğe ya da daha
doğrusu Tanrıya inanmayan insanlardan oluşan ahlaksal bir toplumun bulunması
bütünüyle olanaklı olacaktır. Bayle Dictionnaire’de Sadukiler üzerine
makalesinde der ki, herşey bir yana, yeniden dirilişe hiçbir biçimde inanmayan
Sadukiler buna inanan Farisilerden daha iyiydiler. Yaşam deneyimi inanç
ve kılgı arasında çözülemez bir bağıntı olduğunu göstermez. Böylece erdemli
bir yaşam sürdürebilmek için hiçbir dinsel inanca gereksinim duymayan
özerk ahlaksal insan kavramına varmış oluyoruz.
Fransız Aydınlanmasının sonraki yazarları, örneğin Diderot, Bayle’in Dictionnaire’inden
geniş ölçüde yararlandılar. Çalışma ayrıca Alman Aufklärungu üzerinde
de belli bir etki yarattı. 1767’de Büyük Frederick Voltaire’e şunları
yazacaktı: Bayle savaşı başlatmış, bir dizi İngiliz filozof onun izinden
yürümüştü—Voltaire’in yazgısı ise kavgayı bitirmekti.
[COPLESTON: AYDINLANMA: FRANSIZ
AYDINLANMASI: BÖLÜM I: FRANSIZ AYDINLANMASI (1)]
Çeviren Aziz Yardımlı (C) İDEA YAYINEVİ 1989-1996
|