İdea Yayınevi / Adlar
site haritası    
 
 
Auguste Comte
Frederick Copleston

TARİH FELSEFESİ  
Klasik Pozitivizm (Olguculuk)
Klasik Pozitivizmin kurucusu Auguste Comte (1798-1857) en büyük dört Fransız felsefeci arasında sayılır. Düşünceleri için birincil esin kaynağı École Polytechnique’de öğretmeni olmuş olan Claude Henri de Rouvroy, Comte de Saint-Simon (1760-1825) oldu. Saint-Simon Fransız ve Amerikan devrimlerini savunan ve olgucu felsefenin ilkeleri ile uyum içinde toplumsal ve bilimsel ilerleme aracılığıyla işçinin payını yükseltecek toplumsal bir yeniden-örgütleniş arayan ileri bir toplumsal düşünürdü. Bir proleterya toplumu öngörüyordu ki orada herkes insanlığın yararı uğruna çalışacaktı. Bu hedef dünyasal erkin soyluluktan ve askeri sınıftan üreten sınıfa aktarılması yoluyla yaşama geçirilecekti.

COMTE’UN POZİTİVİZMİ
Böyle bir eğitim arkatasarı ile, Comte toplumu tüm sınıflar uğruna yeniden düzenlemek için Pozitivizm dizgesini geliştirmeye girişti: Dizgesinin uluslararası barışı güvenceye alacağına ve ekonomik anlaşmazlığı önleyeceğine inanıyordu. Toplumun esenliği bilimsel bilgi üzerine bağımlı olacaktı. Tanrıbilimin yeri pozitif bilim tarafından alınacak ve bir ‘‘İnsanlık Dini’’ dinsel kastların ve mezhepciliğin yerini alacaktı. Comte’un hedefi pozitif felsefenin ‘‘büyük erk’’ ile, eş deyişle, proleterya ile evliliği idi.

Üç Evre İlkesi.
Hegel ve başka felsefeciler gibi, Comte da ‘‘toplum tarihinin doğal yasası’’nı aradı ve toplumun yasalar tarafından yönetildiğine inandı. Görüşleri ve ortaya sürdüğü ilkeleri ona toplumbilimin kurucusu sanını kazandırdı. İnsanın tarihsel, bireysel ve toplumsal olarak açınmakta olan anlıksal gelişimine dikkati çekiyordu. İnsanın anlıksal gelişiminin yükselmekte olan üç önemli evreden geçtiğini ileri sürdü: (1) tanrıbilimsel evre, (2) metafiziksel evre ve (3) pozitif evre.

Tanrıbilimsel evrede insanın düşünmesi başlıca insanbiçimcilik tarafından karakterize edilir, çünkü insansal nitelikler doğal nesnelere ve Tanrıya, eş deyişle insansal olmayan şeylere yüklenir. İnsan fetişizme, animizme (dirimsiz nesnelere ruh yükleme) ve tinlere ya da hayaletlere inanmaya yatkındı; doğal fenomenleri tinsel kuvvetlerin denetimi altında olarak açıklamaya çalıştı ve her biri kendi tikel alanında en yüksek olan (örneğin ölüm tanrısı herhangi bir kimsenin yaşaması ya da ölmesi konusunda karar verir) bir tanrılar çokluğunu kabul ederek çoktanrıcı inancı benimsedi. Comte insanın tanrıbilimsel evre boyunca ilerlerken en sonunda daha yüksek bir gelişim düzeyine ulaştığını ve doğadaki tüm süreçleri denetleyen tek bir Tanrıya inancı, tektanrıcılığı kabul ettiğini düşündü.

Anlıksal gelişiminin ikinci evresinde, metafiziksel evrede, insan doğal fenomenlerin kaynakları ve açıklamaları olarak tinlere inancından vaz geçer ve yerçekimi gibi kişisel-olmayan kuvvetlere ya da neden-ve-etki ya da varlık-ve-öz ilişkileri konusundaki kuramlara duyulan yeni bir inancı benimser. İnsanın anlıksal gelişiminin bu evresindeki öncü düşünürler Kant’ın tüm fenomenal deneyimi aşan bir enson temel olarak gördüğü kendilerinde-şeylerinin olgusallığına duyulan bir inanca sarılırlar.

İlerlemesinin üçüncü ve son evresinde, pozitif evrede, insan fenomenlerin arkasındaki olanaklı güçlere ya da özlere (enson olgusallığa) ilişkin kuramlar içeren metafiziksel açıklamalardan vazgeçer. Kendini pozitif bilgiye sınırlayarak saptanan olgular konusunda tam bir güven duygusu geliştirir, çünkü bunlar tanıtlanabilir koşullar altında duran belirli verilerdirler ve deneysel olarak doğrulanabilir yasaları türetme olanağı veren olgusal bir kaynak oluştururlar.

Bilimsel Pozitivizmin İlkeleri. Comte’un Pozitivizmi önemli bir bakımdan Hume’un Fenomenalizmi ile anlaşma içindedir: her ikisi de metafiziksel nedenlerin ya da tözlerin olgusal olmadıklarını, yalnızca duyu fenomenlerinin olgularının varolduklarını bildirir. Tüm bilgi görelidir; bu göreli gerçeklik ilkesinden başka hiçbirşey saltık değildir. Comte’a göre ‘‘genel olgular,’’ ya da bizim oluşların kurallılıklarını betimleyen ‘‘yasalar’’ dediğimiz şeyler olayların biricik geçerli bilimsel açıklamalarını ve bize kılgısal yararlar sağlayabilecek biricik bilgi türünü verirler. Pozitivizm için olgusal ya da pekin herhangi birşey ayrıca yararlı da olmak zorundadır.

Comte bireysel bilimleri karmaşıklık düzenlerine göre en yalından en karmaşığa doğru sıralamanın olanaklı olduğuna, ve karmaşık bilimlerin daha yalın olanlara bağımlı olduklarının görüleceğine ve daha karmaşık bilimlerin onlarla ilgili daha yalın bilimlerden daha geç ortaya çıkacaklarına inanıyordu. Bu temelde bilimlerin bir hiyerarşisini oluşturdu: Matematik, gökbilim, fizik, kimya, yaşambilim (ki ruhbilimi de kapsar) ve toplumbilim. Bu sonuncusu en karmaşık olan bilimdi ve anlaşılması önceki bilimlerin anlaşılmaları üzerine bağımlıydı. Bilimler karmaşıklaştıkları ölçüde olumlu evreye daha çok yaklaşıyorlardı.

Comte her bilimin kendi yönetici yasaları olduğunu belirtti, öyle ki söz gelimi toplumbilim yasaları kimya yasalarına indirgenemezdi. Her bir bilim kendine özgü fenomenler türünü ve kendi nesnesini ele alır. Özdekçiliği olanaksız bir öğreti olarak gördü, çünkü yaşam bilimlerinden hiç birinin fiziksel bilimlerin terimlerinde anlaşılamayacağını kabul ediyordu. Yaşambilimsel evrimin insan soyunun karakterini sürekli olarak değiştirmeyen dışsal özellik ya da karakteristiklere sınırlı olması zemininde Comte Lamarck’ın önsavını yadsıdı.

Comte’un Hümanizmi. Daha sonra Pozitif Politika’sının (1851-54) ilk cildi olarak yayımlanacak olan Genel Bir Pozitivizm Görüşü (1848) başlıklı çalışmasında Comte insan gelişiminin tanrıbilimsel evresine yüklemiş olduğu düşünceleri açımlamış görünür. Gene de buna bir sınırlama getirerek hiçbir zaman bir Tanrıya inancı kabul etmemiş, ama bunun yerine Tanrının İnsanlık (ya da kendi terimiyle, Büyük Varlık, le Grand Etre) olduğu kuramı üzerine dayalı bir Dinsel İnsancılığı yeğlemiş olduğunu belirtmiştir.

(Yakob Melekle boğuşuyor.) Derin Fransız pozitivist düşünürü Comte nihilistlerin yarattığı anlam sorununa temelden bir çözüm olarak insanlığa yeni bir din önerdi.  

Her birimiz, diyordu Comte, yalnızca dinimizi ve Tanrımızı değil ama ölümsüzlüğümüzü de insanlığın bütününde bulacağız. Birey ölür ama insanlık yaşamayı sürdürür. Ölümsüzlüğe erişmemiz için anımsanmaya değecek bir yolda yaşayarak bizi izleyecek olanların anılarında yaşamamız zorunludur. Bir kimsenin iyi etkisi ondan sonra da sürecek ve yaşayan insanlığın parçası olacaktır.

Tapınmamız da insanlığa adanmalıdır. İlahilerimiz en yüksek tapınma nesnesine, her yaştan tüm soylu ruhların bileşimi olan bir insanlığa söylenmelidir. Azizlerimiz insanlığa önemli hizmetlerde bulunmuş olanlardır. Bu insanlar esin kaynağımız olmuşlardır ve onları anılarda saklamakla yükümlüyüz. Comte giderek her ay insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuş olan bir kişinin adına kutlanacak günü belirten Pozitivist bir takvim bile önerdi. Comte’un İnsancılık dininde, azizleri ve kadınların konumlarını ilgilendiren öğretilerinde olduğu gibi, Roma Katolikliğinden izler vardır. Önerdiği toplumsal ve dinsel reformlar ‘‘duygusal ilke’’ yoluyla, insan duygusu tarafından yaratılan idealler yoluyla yaşama geçirilecekti. Comte bir zamanlar anlığın duygu üzerindeki birincilliğini öğretmiş, ama daha sonra yüreğin her zaman başat etki olması gerektiği vargısına ulaşarak üçlü bir ilke formüle etmişti: ‘L’amour pour principe, l’ordre pour base, le progrës pour but’ (İlke için sevgi, temel için düzen, erek için ilerleme).

[SAHAKIAN: FELSEFE TARİHİ: 13. KLASİK OLGUCULUK: COMTE’UN OLGUCULUĞU]
Çeviren Aziz Yardımlı • (C) İDEA YAYINEVİ 1989-1996

 

 

2
Comte
Herbert Marcuse

Comte toplumsal kuramı negatif felsefe ile bağıntısından kopararak pozitivizmin yörüngesine yerleştirdi. Aynı zamanda politik ekonomiyi toplumsal kuramın kökü olarak bir yana bıraktı ve toplumu bağımsız bir bilimin, toplumbilimin nesnesi yaptı. Her iki adım karşılıklı olarak bağıntılıdır: Toplumbilim felsefi eleştirinin aşkın bakış açısını yadsıyarak bir bilim oldu. Toplum şimdi az çok genel yasalar tarafından yönetilen olguların az çok belirli bir karmaşası olarak alınıyordu—bilimsel araştırmanın herhangi başka bir alanı gibi irdelenecek bir alan olarak. Bu alanı açıklayan kavramlar onu oluşturan olgulardan türetilecekler, ama bu arada felsefi kavramların daha geniş kapsamlı imlemleri dışlanacaktı. ‘Pozitif’ terimi felsefi bir kuramdan bilimsel bir kurama bu dönüşümü belirten tartışmalı bir terimdi. Hiç kuşkusuz, birincil yapıtının başlığının belirttiği gibi, Comte herşeyi kapsayan bir felsefe geliştirmeyi istiyordu; ama kolayca görüldüğü gibi pozitivizmin bağlamında düşünüldüğünde felsefe daha önce taşımış olduğu anlamdan bütünüyle başka bir anlama gelir, giderek ondan öylesine uzaklaşır ki, kendi gerçek içeriğini yadsır. ‘Philosophie positive,’ son çözümlemede, in adjecto bir çelişki demektir. Karşı çıkalamaz bir geçeği izleyen uyumlu bir ilerleme dizgesinin içerisinde düzenlenmiş tüm görgül bilginin bireşimine göndermede bulunur. Toplumsal olgusallıklara tüm karşıtçılık felsefi tartışmadan silinir.

ABD, maden ocağında çalıştırılan çocuklar
[Maden ocağında çalıştırılan çocuklar, ABD, 20’nci yüzyıl başları.]  

Comte pozitivist ve felsefi kuramlar arasındaki zıtlığı şöyle özetler: Pozitif toplumbilim aşkınsal yanılsamalarla ilgilenmek yerine olguların incelenmesiyle, boş düşünceler yerine yararlı bilgiyle, kuşku ve kararsızlık yerine pekinlikle, olumsuzlama ve yoketme yerine örgütlemeyle ilgilenecektir.1 Tüm bu durumlarda, yeni toplumbilim kendisini varolan toplumsal düzenin olgularına bağlayacak ve, gerçi düzeltme ve geliştirme gereksinimini yadsımayacak olsa da, bu düzeni devirme ya da olumsuzlamaya yönelik tüm devimleri dışlayacaktır. Bir sonuç olarak, olumlu toplumbilimin kavramsal ilgisi savunmacı ve aklayıcı olacaktır.

Bunun tüm pozitivist devimler açısından doğru olduğu söylenemez. Modern felsefenin başlangıcında, ve yine on sekizinci yüzyılda, pozitivizm militan ve devrimciydi. Olgulara başvurusu o zaman ancien régimein ideolojik desteği olan dinsel ve metafiziksel düşünceler üzerine doğrudan bir saldırıya denk düşüyordu. Tarihe pozitivist yaklaşım o sıralar insanın toplumsal ve politik yaşam biçimlerini değiştirme hakkının usun doğası ve ilerlemesi ile uyum içinde olduğu olgusunun olumlu bir tanıtı olarak geliştirildi. Yine, doğrulamanın temeli olarak duyusal algı ilkesi Fransız Aydınlanma filozofları tarafından yürürlükteki saltıkçı dizgeyi kınamak için kullanıldı. İnanıyorlardı ki duyular gerçeklik organonu olduğu için ve duyuların doyumu insan eyleminin asıl güdüsü olduğu için, insanın özdeksel mutluluğunun gelişmesi kendisine hükümet ve toplumun hizmet etmeleri gereken gerçek erekti. Verili hükümet ve toplum biçimi bu erek ile açıkça çelişiyorlardı; son çözümlemede, Aydınlanmanın pozitivistlerinin başvurdukları ‘olgu’ buydu. Derlenip toparlanmış bir bilimi değil ama toplumsal ve politik bir kılgıyı amaçlıyorlar, insan kılgısını verili toplumsal düzeni aşan bir gerçeklik ölçünü ile sınıyor olmaları gibi doğru bir anlamda ussalcılar olarak kalıyorlardı—bir ölçün ki, hiç kuşkusuz henüz bir olgu olarak değil ama bir hedef olarak varolan bir toplumsal düzenleniş tarafından temsil ediliyordu. Gördükleri ‘gerçeklik,’ özgür bireylere yeteneklerini kullanabilme ve gereksinimlerini karşılayabilme olanağını verecek bir toplum, varolan herhangi bir olgu ya da olgulardan türetilmiyor ama onlara baskıcı bir toplumsal ve politik dizgeyi gösteren tarihsel durumun felsefi bir çözümlemesinden sonuçlanıyordu. Aydınlanma usun dünyayı yönetebileceğini ve insanların özgürleşmiş bilgileri ve sığaları temelinde davranabilseler eskimiş yaşam biçimlerini değiştirebileceklerini ileri sürüyordu.

[Modern Avrupa’nın reform ve devrim gereksinimi hiç kuşkusuz yalnızca birkaç ideoloğun sapıklığının anlatımı değil ama bir hak, türe, ve insanlık sorunuydu. İngiliz sanatçısı William Hogart henüz bir aristokrat-serf kutuplaşması altında ezilen geleneksel 18’inci yüzyıl toplumunun yaşamının dehşet verici yanlarını belgeledi. William Hogarth burada Beer Street adlı çiziminde doğmakta olan modern burjuva sınıfının sokak yaşamını yansıtıyor.]

 

Comte’un pozitif felsefesi ussalcılığın bu ‘negatif’ eğilimlerini dengeleyecek bir toplumsal kuramın genel çerçevesini ortaya serer. Bu felsefe orta-sınıf toplumunun ideolojik bir savunusuna varır, ve dahası, yetkeciliğin felsefi bir aklanışının tohumlarını taşır. Pozitif felsefenin daha sonra liberalizmin çöküşünü bildirmiş olan yetkeci ideolojiyi nitelendiren usdışılık ile bağıntısı Comte’un yazılarında bütünüyle açıktır. Düşüncenin dolaysız deneyime zincirlenmesi Comte’un deneyim alanını sürekli genişletmesi ile elele gider, öyle ki deneyim bilimsel gözlem alanına sınırlı olmaya son verir ve ayrıca çeşitli duyusal-üstü güç tiplerini de ileri sürer. Gerçekte, Comte’un pozitivizminin sonucu gelişmiş bir adlar, simgeler ve imler kültü ile dinsel bir dizge olarak ortaya çıkar. Kendisi ‘pozitif bir yetke kuramı’ açımladı ve bir kör izleyiciler bölüngüsünün yetkeci önderi oldu. Pozitif felsefede usun karalanmasının ilk sonucu buydu.

Gerçekliğin insana dışsal bir kaynaktan verilmediği ama düşünce ve olgusallık, kuram ve kılgı arasındaki etkileşim sürecinde köken bulduğu görüşü idealizmin temel kanısı olmuştu. Düşüncenin işlevi yalnızca olguları toplamak, kavramak ve düzenlemek değil ama ayrıca böyle bir etkinliğe onu olanaklı kılan ve böylece olgulara a priori olan bir niteliği katmaktı. Öyleyse, insan dünyasının önemli bir kesimi, idealistlere göre, gözlem tarafından doğrulanamayacak öğelerden oluşuyordu. Pozitivizm bu öğretiyi tanımadı ve yavaşça düşüncenin özgür kendiliğindenliğinin yerine başat olarak alıcı işlevleri geçirdi. Bu salt bir bilgikuramı sorunu değildi. İdealistik us düşüncesi, anımsıyoruz ki, özünlü olarak özgürlük düşüncesi ile bağıntılıydı ve toplum üzerinde egemen olan herhangi bir doğal zorunluk kavramının karşısında duruyordu. Pozitif felsefe bunun yerine toplumun incelenmesini doğanın incelenmesi ile eşitleme eğilimindeydi, öyle ki doğal bilim, özellikle yaşambilim, toplumsal kuramın ilkörneği oluyordu. Toplumsal inceleme geçerlilikleri fiziksel yasaların geçerliliklerine andırımlı toplumsal yasaları arayan bir bilim olacaktı. Toplumsal kılgı, özellikle toplumsal dizgeyi değiştirme sorunu, böylelikle değişmez bir katılık tarafından boğuldu. Toplum doğal bir zorunlukla devinen ussal yasalar tarafından yönetiliyor olarak görüldü. Bu konum eytişimsel toplum kuramı tarafından savunulan görüşle, toplumun sözcüğün tam anlamıyla doğal yasalar tarafından yönetildiği için usdışı olduğu düşüncesiyle doğrudan çelişiyordu.

‘Fiziksel yasaların değişmezliğine ilişkin genel inak’ Comte tarafından pozitivizmin ‘gerçek tini’ olarak adlandırılır.2 Bu inancı toplumsal kurama uygulamayı önerir ve böylelikle onu tanrıbilim ve metafizikten kurtararmayı ve ona bir bilim konumunu vermeyi amaçlar. ‘Tanrıbilimsel ve metafiziksel felsefeler bugün toplumsal inceleme dizgesinden başka hiçbir yerde yürürlükte değildirler. Bu son sığınaktan da kovulmalıdırlar. Bunu yerine getirecek olan anlayış herşeyden önce toplumsal devimi bir tür istenç tarafından yönetiliyor olmak yerine zorunlu olarak değişmez fiziksel yasaların altında duruyor olarak gören anlayış olacaktır.’3 Metafiziğin pozitivist yadsınışına böylece insanın kendi toplumsal kurumlarını ussal istenci ile uyum içinde değiştirme ve yeniden örgütleme isteminin bir yadsınışı eşlik ediyordu. Bu Comte’un pozitivizminin Bonald ve De Maistre tarafından desteklenen özgün karşı-devrim felsefeleri ile paylaştığı öğedir. Bonald ‘dinsel ya da politik bir topluma bir anayasa vermenin ancak bir cisme ağırlık ya da özdeğe uzam verilebilmesi denli olanaklı olduğunu’ ve insanın karışmasının ancak toplumun ‘doğal oluşumuna’ ulaşmasının önüne geçtiğini tanıtlamayı istiyordu.4 De Maistre ‘insan usunun, ya da felsefe denilen şeyin, devletlerin ya da bireylerin mutluluğuna hiçbirşey katmadığını,’5yaratmanın insan yeteneklerinin ötesinde olduğunu,’6 ve usunun ‘yalnızca yaratma için değil ama herhangi bir dinsel ya da politik birlikteliği korumak için bile bütünüyle etkisiz olduğunu’7 göstermeyi istiyordu. ‘Devrimci tin’ başka bir öğretinin, toplumun insan istencinin boyun eğmesi gereken değişmez bir doğal düzene iye olduğu kanısının yayılmasıyla durdurulacaktı.

Comte toplumbilime ayrıca bu sözü edilen öğretiyi ‘tüm politik eylemin genel sınırlarını’ saptamanın bir aracı olarak güvenilir kılma görevini de yükledi.8 Toplumda değişmez yasaların bulunduğu ilkesini kabul etmek insanları sıkıdüzen için ve varolan düzene boyuneğiş için hazırlayacak ve ona ‘teslim oluşlarını’ çabuklaştıracaktır. ‘Teslim olma’ Comte’un yazılarında doğrudan doğruya değişmez toplumsal yasalara onaydan türeyen bir kilit taşıdır. ‘Gerçek teslimiyet, eş deyişle, zorunlu kötülüklere kararlı olarak ve hiçbir karşılık beklemeksizin dayanma yatkınlığı, ancak doğal fenomenler türlülüğünü yöneten değişmez yasalar için derin bir duygudan doğabilir.’9 Comte’un savunduğu ‘pozitif’ politika ona göre bir ‘bilgece yasama’ geliştirerek ‘doğasının kendisinden ötürü kamu düzenini sağlamlaştırma’ eğiliminde olacaktır, üstelik düzeltilemez politik kötülükler söz konusu olduğu zaman bile.10

 

[İngiliz sanatçısı William Hogart 18’inci yüzyıl İngiltere toplumunun yaşamını belgeledi. Buradaki Gin Lane gibi çizimlerinde Londra’nın en yoksul kesimlerinden sahneler gösterir.]

 

Teslimiyetin hangi toplumsal kümelerden ve amaçlardan yana ileri sürüldüğü konusunda hiçbir kuşkuya yer yoktur. Geçmişte kendini yürürlükteki yetkenin sürdürülmesi ve çıkar çevrelerinin tüm devrimci saldırılardan korunması için kullanılmak üzere böylesine güçlü ve açık olarak ortaya sürmüş bir başka felsefe daha bulmak güçtür. Comte pozitivizm için propagandasına gerçek bilimin ‘her gerçek düzenin vazgeçilmez temeli olan anlıksal düzeni sürekli olarak kurmak ve sağlamlaştırmak’tan başka hiçbir genel amacı olmadığını bildirerek başlar.11 Bilimde düzen ve toplumda düzen bölünmez bir bütüne kaynaşırlar. Enson hedef bu toplumsal düzeni aklamak ve sağlamlaştırmaktır. Pozitif felsefe ‘arı devrimci ilkelerin anarşik güçleri’ ile çarpışabilecek biricik silahtır; yalnızca o ‘yürürlükteki devrimci öğretiyi soğurmayı’ başarabilir.12 ‘La cause de l’ordre,’ bundan başka, daha da büyük yararlar getirecektir. Pozitif politika kendiliğinden ‘kamu oyu tarafından varolan çeşitli güçlere ... ve bunların tüm temsilcilerine yöneltilen büyük ölçüde abartılmış dikkati saptırma ...’ eğilimini gösterecektir.13 Bu sapmanın sonucu tüm toplumsal çabayı birincil olarak ‘ahlaksal’ bir yenilenme üzerinde yoğunlaştırmak olacaktır. Comte sık sık toplumsal kuram ve kılgıda ‘salt özdeksel kaygıların baskınlığına’ eşlik eden ‘ciddi ve gözdağı verici tehlikeleri’ vurgular.14 Onun toplumbiliminin en iç çıkarları Hegel’in idealizminden çok daha keskin bir biçimde karşı-özdekçidirler. ‘Bugün başlıca toplumsal güçlükler özsel olarak politik değil ama ahlaksal güçlüklerdir,’ ve çözümleri kurumlarda olmaktan çok ‘görüşlerde ve ahlakta’ bir değişimi gerektirir. Buna göre pozitivizm ‘politik ajitasyonu’ en sonunda ‘sağlıklı bir tarih anlayışı ile bağdaşmayan’ köktenci eğilimleri bastıracak ‘felsefi bir kavgaya dönüştürmede’ yardımcı olmaya çağrılır.15 Yeni felsefi devim uygun bir süre içinde insanlara toplumsal düzenlerinin hiç kimsenin ceza görmeksizin çiğneyemiyeceği ilksiz sonsuz yasalar altında durduğunu öğretecektir. Bu yasalara göre tüm hükümet biçimleri ‘geçici’dirler,—ki kendilerini insanlığın direnilmez ilerlemesine acısızca uyarlıyacak oldukları anlamına gelir. Böyle koşullar altında devrim anlamsızdır.

Toplumu yöneten ‘geçici güçler’ Comte’a göre hiç kuşkusuz göreceklerdir ki, ‘insanlara, düşüncelerinin şimdiki durumunda, hiçbir politik değişimin gerçek bir önemi olmadığı duygusunu aşılayabilmenin biricik aracı olan olumlu politik bilim’in etkisi yoluyla güvenlikleri etkili bir biçimde artamaktadır.16 Yeryüzünün efendileri ayrıca öğreneceklerdir ki pozitivizm ‘tüm erki kim olurlarsa olsunlar bu erke iye olanların ellerinde sağlamlaştırma’ eğilimindedir.’17 Comte daha da açık sözlü bile olabilir. Yürürlükteki mülkiyet düzenine karşı yöneltilmiş ‘tuhaf ve aşırı tehlikeli’ kuram ve çabaları kınar. Bunlar ‘saçma bir Ütopya’ yaratırlar.18 Hiç kuşkusuz, alt sınıfların koşullarını geliştirmek zorunludur, ama bu sınıf engellerini dağıtmaksızın ve ‘vazgeçilmez ekonomik düzeni rahatsız etmeksizin’ yapılmalıdır.19 Bu noktada da pozitivizm kendi için bir güvenilirlik kanıtı sunar. ‘Egemen sınıfları tüm anarşik yayılma karşısında korumak’20 ve kitleyi uygun bir biçimde ele almanın yolunu gösterme sözünü verir. ‘Pozitif’ teriminin felsefesindeki anlamını açıklarken, Comte felsefesinin doğasının kendisinde ‘yoketmeye değil ama örgütlemeye yazgılanmış’ ve hiçbir zaman ‘saltık bir olumsuzlama ileri sürmeyecek’ olduğunu bildirerek, kendini cause de l’ordreye salık vermesinin nedenlerini özetler.21

Comte’un toplumbiliminin toplumsal ve politik rolüne oldukça uzun bir yer ayırmamızın nedeni pozitivizmin daha sonraki gelişiminin toplumsal ve yöntembilimsel ilkeler arasındaki güçlü bağıntıyı bütünüyle ortadan kaldırmış olmasıdır. Soruyu şimdi soruyoruz: İlkelerinden hangisi pozitif felsefeyi varolan düzenin yeterli koruyucusu ve savunucusu yapmaktadır? Aydınlanmanın pozitivist tini ve sonraki pozitivist görüşler arasında gördüğümüz karşıtlığı saptarken,22 daha önce pozitivizmin metafiziği yadsımasına ve ‘imgelemin gözleme altgüdümlü kılınmasına’ değinmiş23 ve bunların verili olana boyun eğme yönündeki bir eğilimi simgelediklerini göstermiştik. Tüm bilimsel kavramlar olgulara altgüdümlü kılınacaklardı. Birinciler yalnızca ikinciler arasındaki olgusal bağıntıları belirtik kılacaklardı. Olgular ve bağıntıları doğal olduğu gibi toplumsal fenomenleri de kapsayan katı bir düzeni temsil ediyorlardı. Pozitivist bilimin ortaya çıkardığı ve onu görgücülükten ayırdeden yasalar ayrıca yeni bir düzen kurma gereksinimini yadsımak için yürürlükteki düzeni bir temel olarak onaylamaları anlamında da pozitiftiler. Reform ve değişimi dışlamaları söz konusu değildi, tersine, ilerleme düşüncesi Comte’un toplumbiliminde büyük bir yer kaplıyordu: ama ilerleme yasaları verili düzenin düzeneğinin bir parçasıydılar, öyle ki bu düzen ilkin yok edilmesi gerekmeksizin pürüzsüzce daha yüksek bir evreye ilerliyordu.

Comte bu sonuca varmada pek güçlük çekmedi, çünkü tarihsel gelişimin değişik evrelerini toplumsal bir sürecin olmaktan çok ‘felsefi bir devimin’ evreleri olarak görüyordu. Comte’un üç evre yasası bunu oldukça açık olarak örnekler. Tarih, der, ilkin tanrıbilimsel egemenliğin, sonra metafiziksel egemenliğin ve son olarak da pozitivist egemenliğin kaçınılmaz yolunu tutar. Ancien régimein çoktandır yıkılmış ve orta sınıfın çoktandır toplumsal ve ekonomik gücünü sağlamlaştırmış olduğu bir zamanda bu anlayış Comte’un kendini ancien régimee karşı yürekli bir savaşçı olarak göstermesine olanak verdi. Comte ancien régimei birincil olarak bilimdeki tanrıbilimsel ve metafiziksel düşüncelerin bir kalıntısı üzerine dayanıyor olarak yorumluyordu.

Kurgu yerine gözlem, Comte’un toplumbiliminde, vurgunun düzendeki bir bozukluk yerine düzen üzerine getirilmesi demektir; özgür eylem yerine doğal yasaların yetkesi, düzensizlik yerine birleşme demektir. Comte’un pozitivizmine öylesine temel olan düzen düşüncesi yöntembilimsel anlamında olduğu gibi toplumsal anlamında da totaliter bir içerik taşır. Yöntembilimsel vurgu birleşmiş bir bilim üzerine getiriliyordu—pozitivizmin yakın zamanlardaki gelişmelerinde başat olan o aynı düşünce. Comte felsefesini ‘evrensel olarak tanınmış ilkelerin’ bir dizgesi üzerine kurmak istiyordu—ilkeler ki, enson geçerliliklerini yalnızca ‘kamu istencinin onları özgür bir tartışmanın sonucu olarak doğrulaması tarafından ortaya çıkarılan gönüllü onay’dan alacaklardı.24 ‘Kamu,’ tıpkı yeni-pozitivizmde olduğu gibi, kendini bilgi ve eğitim için zorunlu donatımları olan bilim adamlarının bir forumu olarak gösterir. Toplumsal sorular, karışık doğalarından ötürü, ‘küçük bir seçkin aydınlar kümesi’ tarafından ele alınmalıdır.25 Bu yolda, herkes için büyük önemi olan en dirimsel sorunlar toplumsal savaşım alanından çekilir ve özelleşmiş bir bilimsel inceleme alanında araştırılmak üzere şişelenirler. Birleşme bu doğrultudaki çabaları er geç ‘sürekli ve kesin bir anlıksal birlik durumu’ yaratacak olan bilimadamları arasındaki bir anlaşma sorunudur. Bilimlerin tümü aynı potaya dökülecek ve düzenli bir şemada kaynaşacaklardır. Tüm kavramlar ‘bir ve aynı temel yöntem’in sınaması altına alınacaklardır, ta ki sonunda ‘ussal bir tekbiçimli yasalar dizisi’ içinde düzenlenmiş olarak ortaya çıkıncaya dek.26 Pozitivizm böylece ‘kavramlarımızın bütününü dizgeselleştirecektir.’27

Pozitivist düzen düşüncesi eytişimsel yasalar kümesinden bütünüyle ayrı bir yasalar kümesine göndermede bulunur. Bu ikinciler özsel olarak pozitifken ve kararlı bir düzen oluşturlarken, birinciler ise özsel olarak negatif ve kararlılığı yokedicidirler. İkinciler toplumu doğal bir uyum alanı olarak görürken birinciler onu bir karşıtlıklar dizgesi olarak görürler. ‘Doğal yasalar kavramı hemen karşılık düşen bir kendiliğinden düzen düşüncesini gerektirir ki, eşliğinde her zaman bir uyum kavramı bulunur.’28 Pozitivist toplumbilim temel olarak ‘toplumsal statik’tir, ve böylece toplumdaki çeşitli varoluşsal koşullar arasında gerçek ve sürekli bir uyumun bulunduğunu ileri süren pozitivist öğretiyle bütününde anlaşır.29 Uyum yürürlüktedir, ve yürürlükte olduğu için, yapılacak şey ‘düzeni düşünmektir, uygun bir biçimde düzeltebilme amacıyla, ama hiçbir zaman ve hiçbir yerde onu yaratmak için değil.’30

Comte’un toplumsal statik yasalarının daha yakından bir incelenişi saşkınlık yaratıcı soyutluk ve yoksulluklarını açığa serer. Bunlar iki önerme çevresinde özeklenirler. İlkin, insanların mutlulukları için çalışmaları gerekir; ikincisi, tüm toplumsal eylemler insanların karşı çıkılamaz bir yolda bencil çıkarlar tarafından güdüldüklerini gösterir. Pozitivist politik bilimin birincil görevi yapılacak değişik iş türleri ile öz-çıkarın ortak yarar için beceriyle kullanımı arasındaki doğru dengeyi saptamaktır. Bu bağlamda Comte güçlü yetke için gereksinimi vurgular. ‘Anlıksal düzende, özdeksel düzende olduğundan daha az olmamak üzere, insanlar herşeyden önce sürekli etkinliklerini onların kendiliğinden çabalarını toparlayarak ve saptayarak destekleyebilecek yüksek bir yönlendirici el için vazgeçilmez bir gereksinim duyarlar.’31 Pozitivizm dünyada insan ilerlemesinin son evresinde başat konumuna ulaştığı zaman, şimdiye dek varolan yetke biçimlerini değiştirir, ama hiçbir biçimde yetkenin kendisini ortadan kaldırmaz. Comte bir ‘pozitif yetke kuramı’ özetler,32 tüm etkinliği bireysel istençlerin onayı üzerine dayanan bir toplum tasarlar. Bununla birlikte, bu tablonun liberalist tonu gölgelenir. Pozitivist felsefenin kurucusu boyun-eğme ve önderlik üzerine övgüler yağdırırken, teslimiyet içgüdüsü utku kazanır. ‘Bilgeler ve değerli önderler tarafından davranışlarımızın genel olarak yönlendirilmesinin baskıcı sorumluluğundan uygun bir biçimde kurtarılmanın ... mutluluğunu yaşarken boyun eğmek ne tatlıdır.’33

Güçlü bir kolun sığınağı altında mutluluk—bugünün Faşist toplumlarının özelliğine öylesine yakın bir tutum—pozitivist pekinlik idealine eklemlenir. Herşeyden güçlü bir yetkeye boyun eğiş en yüksek güvenlik düzeyini sağlar. Kuram ve kılgının eksiksiz pekinliği, Comte için, pozitivist yöntemin temel kazanımlarından biridir.

Pekinlik düşüncesi hiç kuşkusuz pozitivist felsefe ile ortaya çıkmış değildir, tersine, Descartes’tan bu yana, ussalcılığın güçlü bir özelliği olmuştu. Bununla birlikte, pozitivizm terimin anlam ve işlevini yeniden yorumladı. Belirttiğimiz gibi, ussalcılık kuramsal ve kılgısal pekinliğin zemininin düşünen öznenin özgürlüğü olduğunu ileri sürüyordu. Bu temel üzerinde öyle bir evren kurdu ki tam anlamıyla bireyin anlıksal ve kılgısal gücünün egemenliği altında olduğu düzeye dek ussaldı. Gerçeklik özneden kaynaklanıyor ve hangi nesnel biçimi alırsa alsın üzerinde öznellik damgasını taşıyordu. Dünya öznenin ussal özerkliği ile uyumlu olduğu düzeyde gerçekti.

Pozitivizm pekinliğin kaynağını düşünce öznesinden algı öznesine kaydırır. Bilimsel gözlem burada pekinliği sağlayan şeydir. Düşüncenin kendiliğinden işlevleri gerilerken alıcı ve edilgin işlevleri başatlık kazanır.

ABD, maden ocağında çalıştırılan çocuklar
[Maden ocağında çalıştırılan çocuklar, İngiltere, 19’uncu yüzyıl.]  

Comte’un toplumbilimi, düzen kavramı dolayısıyla, özsel olarak ‘toplumsal statik’tir; ayrıca ilerleme kavramı dolayısıyla ‘toplumsal dinamik’tir. İki temel kavram arasındaki ilişkiyi Comte sık sık açıklamıştır. Düzen ‘temel ilerleme koşuludur,’34 ve ‘tüm ilerleme en sonunda düzeni sağlamlaştırma eğilimindedir.’35 Toplumsal karşıtlıkların henüz yürürlükte olması olgusunun birincil nedeni düzen ve ilerleme düşüncelerinin henüz ayrı olmalarıdır, bir koşul ki anarşist devrimcilerin ilerleme düşüncesini gaspetmelerine olanak vermiştir. Pozitif felsefe düzen ve ilerlemeyi uzlaştırmayı, ‘düzen gereksinimine ve ilerleme gereksinimine ortak bir doyum’ sağlamayı amaçlar.36 Bunu ilerlemenin kendinde düzen olduğunu, devrim değil ama evrim olduğunu göstererek yapabilir.

Tarihi karşı-özdekçi bakış açısından yorumlaması Comte’un üstlendiği işi kolaylaştırdı. Aydınlanmanın ilerlemenin birincil olarak anlıksal bir süreç olduğu, pozitif bilginin sürekli ilerleyişi olduğu anlayışını korudu.37 Aydınlanmanın anlayışından özdeksel içeriği elinden geldiğince uzaklaştırdı, böylece ‘kısır politik ajitasyonun yerine yeğin bir anlıksal devim geçirme’ sözüne bağlı kaldı.38 Varolan düzeni koruma gibi önde gelen bir gereksinimin hizmetinde, ilerleme düşüncesi verili ‘koşullar dizgesi’nin izin verdiği ölçüde fiziksel, ahlaksal ve anlıksal gelişme ile bir çizgide durur.39 Comte’un ilerleme düşüncesi devrimi, verili koşullar dizgesinin bütünsel dönüşümünü dışlar. Tarihsel gelişim toplumsal düzenin ilksiz sonrasız ‘doğal’ yasalar altında uyumlu bir evriminden daha öteye varmaz.

‘Dinamik toplumbilim’ bu evrimin mekaniğini sunacaktır. Bakışı özsel olarak ‘her toplum durumunu önceki durumun zorunlu bir sonucu ve sonraki durumun vazgeçilmez motoru olarak kavramaktır.’40 Toplumsal dinamik bu sürekliliği yöneten yasaları ele alır; başka bir deyişle, ‘ardışıklık yasalarını’; toplumsal statik ise ‘birarada-varoluş yasalarını’ irdeler.41 Birincisi ‘gerçek ilerleme kuramına’ katkıda bulunur, ikincisi ‘gerçek düzen kuramına.’ İlerleme tarihte anlıksal ekinin sürekli bir büyümesi ile eşitlenir. Toplumsal dinamiğin temel yasası artan gücün insanı doğanın alt örgensel varlıklarından ayırdeden örgensel yetilere—‘anlık ve sociabilité’—katkıda bulunuyor olmasıdır.42 Uygarlık ilerlerken, insanlığın doğasını somutta sergilemeye adım adım yaklaşmaktadır; en yüksek uygarlık düzeyi ‘doğa’ ile en uyumlu düzeydir.43 Tarihsel ilerleme doğal bir süreçtir ve, böyle olarak, doğal yasalar tarafından yönetilir.44 İlerleme düzendir.

Toplumsal kuramı varolan koşullarla bağdaşabilir kılma süreci ona verdiğimiz gelişim düzeyi açısından henüz tamamlanmış değildir. Verili olguların geçerliliklerinin ötesine geçecek ya da yönelecek tüm öğelerin henüz dışlanmaları gerekir; bu ise toplumsal kuramın göreci kılınmasını gerektirir. Comte pozitivizmin son belirleyici yanının, bekelediğimiz gibi, ‘her yerde saltık olanın yerine göreli olanı geçirme’ eğilimi olduğunu bildirir.45 ‘Göreci bakış açısının bu değiştirilemez başatlığı’ndan Comte toplumsal gelişimin doğal olarak uyumlu bir özelliğinin olduğu biçimindeki temel görüşünü türetir. Her tarihsel toplum evresi karşılık düşen ‘insanlık çağı’nın ve koşullar dizgesinin izin verdiği oranda eksiksizdir.46 Doğal bir uyum yalnızca toplumsal şemanın birarada varolan parçaları arasında değil, ama ayrıca insanlığın orada bildirilen gizillikleri ve bunların olgusallaşmaları arasında da yürürlüktedir.

Comte’a göre, görecilik toplumbilimin değişmez toplumsal statik ve dinamik yasalarını irdeleyen sağın bir bilim olduğu anlayışından ayrılamaz. Bu yasalar ancak bilimsel gözlem tarafından ortaya çıkarılırken, bilimsel gözlem ise kendi payına örgütlemesi gereken oldukça karışık fenomenler ile başa çıkabilmek için bilimsel uygulayımlarda sürekli bir ilerlemeyi gerektirir.47 Tamamlanmış bilgiye erişme bilimsel ilerlemenin kendisinin tamamlanması ile çakışır; böyle bir eksiksizliğe önsel olarak, tüm bilgi ve gerçeklik kaçınılmaz olarak bölümseldir ve erişilen anlıksal gelişim düzeyi ile görelidir.

Bu noktaya dek, Comte’un göreciliği yalnızca yöntembilimseldir ve gözlem yöntemlerindeki zorunlu bir yetersizlik üzerine kurulmuştur. Ama toplumsal gelişimin birincil olarak anlıksal gelişim biçiminde yorumlanması olgusuna bağlı olarak, onun göreciliği toplumbilimin öznel yanı (yöntem) ve nesnel yanı (içerik) arasına önceden-saptanmış bir uyum getirir. Tüm toplumsal biçimler ve kurumlar, değindiğimiz gibi, geçicidirler, şu anlamda ki, anlıksal ekin ilerlerken bunlar ileri bir ekin tipinin anlıksal yetenekleri ile bağdaşacak olan başkalarına geçeceklerdir. Geçici karakterleri, gerçi eksikliklerinin bir belirtisi olsa da, aynı zamanda (göreli) gerçekliklerinin de bir göstergesidir. Pozitivizmin kavramları görelidirler çünkü tüm olgusallık görelidir.

Bilim Comte için kuramsal görecilik alanıdır ve kuramsal görecilik ise ‘değer yargılarını’ dışlamış olan alandır. Pozitivist toplumbilim ‘politik olgulara ne hayranlık duyar ne de onları kınar ama onlara ... yalın gözlem nesneleri olarak bakar.’48 Toplumbilim pozitivist bir bilim olunca verili bir toplumsal biçimin ‘değeri’ne ilişkin tüm kaygısını bir yana bırakmıştır. İnsanın mutluluk arayışı bilimsel bir sorun değildir, ne de istek ve yeteneklerinin olanaklı en iyi somutlaşmaları sorusu böyle bir sorundur. Comte bütün bir toplumsal fizik alanını ‘yeri sonsuza dek ‘‘gelişim’’ terimi gibi arı bilimsel bir terim tarafından alınmış olan ‘‘eksiksizlik’’ sözcüğünü bir kez bile kullanmaksızın’ kolayca irdeliyeceğini övünçle ileri sürer.49 Her tarihsel düzey bir önceki düzeyden daha yüksek bir gelişim evresini temsil eder, salt şu olgu nedeniyle ki, sonraki öncekinin zorunlu ürünüdür ve bir deneyim ve yeni bilgi ‘artı’sı kapsar. Bununla birlikte, Comte onun gelişim kavramının eksiksizliği dışlamadığına inanır.50 İnsanların özsel koşulları ve yetenekleri toplumsal gelişim ile birlikte gelişmişlerdir; bu tartışma götürmez. Ama yeteneklerin gelişimi birincil olarak bilimde, sanatta, ahlakta, ve tümü de, tıpkı toplumsal koşullardaki gelişme gibi, ‘uygun sınırlar içerisinde aşamalı olarak’ devinen alanlarda yer alır. Buna göre, yeni bir toplum düzeni için devrimci çabaların şemada hiçbir yerleri yoktur. Onlarsız yapılabilir. ‘Daha iyi hükümet için boşuna arayış’ zorunlu değildir,51 çünkü her bir yerleşik hükümet biçiminin kendi göreli hakkı vardır ve bu ancak saltıkçı bir bakış açısını benimseyenler tarafından tartışılabilir—bir bakış açısı ki, tanım gereği yanlıştır. Comte’un göreciliği böylece ‘pozitif yetke kuramında’ sonlanır.

Comte’un yerleşik yetke için saygısı geniş kapsamlı bir hoşgörü ile kolayca bağdaşabiliyordu. Her iki tutum da onun bilimsel görecilik markasında eşit ölçüde geçerlidir. Kınama için hiçbir yer yoktur. ‘Gerçek ilkelerinde en küçük bir değişiklik yapılmaksızın’ pozitivizm ‘yürürlükteki tüm öğretilere sağın ve bir felsefi bir haklılık’ ile yaklaşabilir’52—bir erdem ki onu ‘varolan tüm yanlar için kabul edilebilir kılacaktır.’53

Hoşgörü düşüncesi pozitivizmin gelişmesi ile birlikte içerik ve işlevini değiştirdi. Saltık devlete karşı döğüşmüş olan Fransız Aydınlanmacıları hoşgörü istemlerine göreci bir çerçeve vermiyorlar ama bu istemi daha iyi—tam olarak Comte’un yadsımakta olduğu anlamda ‘daha iyi’—bir hükümet biçimi kurmak için genel çabalarının parçası olarak ileri sürüyorlardı. Hoşgörü varolan tüm yanlar için türe anlamına gelmiyordu. Gerçekte, en etkili yanlardan birinin, hoşgörüsüzlüğü bir egemenlik aracı olarak kullanan feodal soyluluğun bağlaşığı olan rahipliğin ortadankaldırılması anlamına geliyordu.

Comte sahneye çıktığı zaman, ‘hoşgörüsü’ varolan düzene karşı çıkanlar için değil ama ‘bunlara’ karşı olanlar için bir belgi oldu. İlerleme kavramı biçimselleştirilirken, hoşgörü ona on sekizinci yüzyılda içerik vermiş olan ölçünden koparıldı. Daha önce pozitivist ölçün yeni bir toplum olmuştu, ve hoşgörü ise bu ölçüne karşı çıkanlara yönelik hoşgörüsüzlüğe eşdeğerdi. Öte yandan, biçimselleştirilmiş hoşgörü kavramı gerici güçlere karşı da hoşgörü göstermeye varıyordu. Bu tür hoşgörü için gereksinim verili olgusallıkların ötesine giden tüm ölçünlerin yadsınmış olmaları olgusundan doğdu—ölçünler ki Comte’un gözünde bir saltığı arayan ölçünlere yakındılar. Yürürlükteki toplumsal dizgeyi aklamış olan bir felsefenin bağlamında hoşgörü çığlığı dizgeden çıkar sağlayanlar için giderek artan bir biçimde yararlı oldu.

Bununla birlikte, Comte tüm yanlara eşit olarak davranmaz. Sık sık pozitivizmin büyük bir toplumsal küme ile, proleterya ile özsel bir yakınlık içinde olduğunu söyler. Proleterlerin pozitivizme karşı ideal bir yatkınlıkları vardır.54 Comte Systéme de politique positive’de tam bir bölümü ‘yeni felsefeciler en diri bağlaşıklarını poleterlerimiz arasında bulacaklardır’55 önermesine ayırmıştır.

Proleterya olgusu Comte’un toplumbilimini tıpkı karşısavını, Marxist eleştiriyi kaygılandırmış olduğu gibi kaygılandırıyordu. Proleterya olgusu öylesine açıkça çeliştiği uyumlu ilerleme düzeni ile uzlaştırılamadıkça hiçbir pozitif yurttaş toplumu kuramı olamazdı. Çünkü, eğer proleterya yurttaş toplumunda temel sınıf ise, bu toplumun ilerlemesinin yasaları onun yokoluşunun yasalarıdırlar, ve toplum kuramı olumsuz bir kuram olmalıdır. Toplumbilim, bu durum karşısında, varsıllık birikimi yoksullukta bir yeğinleşmenin yanısıra yer alır biçimindeki eytişimsel savın bir çürütülmesini sunmak zorundadır.

Comte bu son savı ‘uğursuz ve ahlaksız bir önyargı’ olarak gördü,56 bir önyargı ki, toplumun işlev görebilmesi için gereksindiği ‘işleyimsel sıkıdüzeni’ pekiştirecek olan pozitivizm tarafından yokedilmesi gerekiyordu. Comte liberalizm kuram ve kılgısının sıkıdüzeni koruyamayacak olduğunu savunuyordu. ‘Salt kendiliğinden gelen (eş deyişle ekonomik güçlerin özgür oyunu yoluyla gelen) düzen düzeyine izin verme yatkınılığı, bu boş ve usdışı yatkınlık’ toplumsal süreçte her somut iveğenlik durumunda toplumsal kılgının ‘ağır bir teslimiyetine’ varır.57

Comte’un zorunlu ilerleme yasalarına inancı bu yasaların yolunda duran tüm engelleri kaldıracak toplumsal bir reform yönündeki kılgısal çabaları dışlamıyordu. Pozitivist toplumsal reform izlencesi liberalizmin yetkeciliğe dönüşümünün ön habercisi olur. Felsefesi benzer bir eğilim göstermiş olan Hegel’e karşıt olarak, Comte dönüşümün yurttaş toplumunun karşıtlıklı yapısı tarafından zorunlu kılınmış olduğu olgusunu geçiştirdi. Çatışmadaki sınıflar, ona göre, eski bir rejimin kalıntısından başka birşey değildirler, ve bu rejim, ‘temel mülkiyet kurumuna’ yönelik hiçbir gözdağı olmaksızın, çok geçmeden pozitivizm tarafından ortadan kaldırılacaktır.58

ABD, maden ocağında çalıştırılan çocuklar
 
[ABD, 20’nci yüzyıl.]
 

Pozitivizmin egemenliği, Comte’a göre, proleteryanın koşulunu iyileştirecektir, ilkin eğitimde ve ikinci olarak ‘iş yaratılması’ yoluyla.59 Görüş her şeyi kucaklayan hiyerarşik bir devleti gerektirir—bir devlet ki tüm toplumsal kümelerden oluşan bir seçkinler tabakası tarafından yönetilir ve tüm değişik çıkarları olgusal bir bütüne birleştiren yeni bir ahlak ile nitelenir.60 Bu hiyerarşi yetkesini üyelerinin özgür onaylarından türetecektir yolundaki sayısız bildirime karşın, Comte’un devleti pek çok bakımdan çağdaş yetkeci devleti andırır. Örneğin, ‘beyin ve el arasında kendiliğinden bir birlik olacaktır.’61 Açıktır ki, yukarıdan düzenleme böyle bir birliğin kuruluşunda önemli bir rol oynar. Comte sorunu daha da açık kılar. Ona göre işleyimsel gelişim daha şimdiden öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, ‘girişimci ve işçi arasındaki ilişkiyi bundan böyle aralarındaki özgür doğal karşıtlaşmada yeterince güvence altına alınmayan vazgeçilmez bir uyuma doğru düzenlemek’ zorunlu olmuştur.62

Girişimcileri ve işçileri birleştirme ediminin hiçbir biçimde işçinin kaçınılması olanaksız aşağı konumunu ortadan kaldırmaya yönelik bir adım olarak amaçlanmadığı konusunda bize inanca verilir. İşçinin etkinliği, Comte için, doğal olarak girişimcinin etkinliğinden daha az kapsamlı ve daha az sorumludur. Toplum bir ‘pozitif hiyerarşi’dir, ve toplumsal tabakalaşmaya boyun eğiş bütünün yaşamı için vazgeçilmezdir.63 Dolayısıyla, yeni ahlak birincil olarak bir bütüne karşı bir ‘ödev’ ahlakı olacaktır. Proleteryanın haklı istemleri de ödevler olacaklardır. İşçi ‘ilk eğitimi alacak ve sonra çalışacaktır.’ Comte bu ‘iş yaratma izlencesi’ üzerinde ayrıntıya girmez, ama bir dizgeden söz eder ki orada tüm bireysel işlevler kamu işlevleri olurlar,64 öyle ki her etkinlik bir kamu hizmeti olarak örgütlenir ve yerine getirilir.

Emeğin bu ‘ulusallaştırılması’nın hiç kuşkusuz toplumculuk ile hiçbir ilgisi yoktur. Comte ‘pozitif düzen’de ‘çeşitli kamu işletmeleri artan bir oranda özel işleyime bırakılabileceklerdir,’ der, yeter ki böyle bir ‘yönetsel değişiklik’ zorunlu sıkıdüzeni bozmasın.65 Bu bağlamda pozitif düzeni sürdürmede giderek artan bir biçimde önem kazanmış olan bir etmene değinir—ordu. Tüm toplumsal kümelere eşit ölçüde haktanır olarak davranma çabası onu felsefesini ‘askeri sınıfa’ öğütlemeye yöneltir, şu anımsatma ile ki, pozitivizm, gerçi askeri eylemin aşamalı yitişini onaylıyor olsa da, ‘özdeksel düzenin zorunlu korunmasında’ orduya düşen ‘önemli geçici işlevi doğrudan doğruya aklar.’66 Toplumsal dizgenin yatkın olduğu büyük rahatsızlıklar nedeniyle, ‘ordunun ... kamu düzeninin değişmezliğini sürdürmeye etkin olarak katılmada giderek özselleşen bir görevi vardır.’67 Ulusal savaşlar yiterken, orduya giderek artan bir ölçüde bir büyük politik jandarma olma (une grande maréchaussée politique) ‘toplumsal görevinin’ yüklendiğine tanık olacağız.68

Bununla birlikte, tek bir belirleyici bakımdan, Comte’un dizgesi Batı felsefesinin kurtuluşçu işlevini barındırır, çünkü yalıtılmış bireyler arasındaki uçurumu kapama ve onları olgusal bir evrenselde birleştirme eğilimindedir. Pozitivist yöntemin birleşme için arayışı nasıl ortaya çıkardığını göstermeye çalışmış ve olumsuz imlemlerini vurgulamıştık. Ama evrensel bir pozitif düzen düşüncesi Comte’u boş bir birleşik bilim anlayışının ve pozitif yüksek rahiplerin baskıcı hükümetleri görüşünün ötesine itti. Comte’un dizgesinde yürürlükte olan bir başka evrensellik daha vardır—toplumun evrenselliği. Bu içinde insanın tarihsel yaşamını eyleme çevirdiği bir alan olarak doğar ve, aynı nedenle, toplumsal kuramın biricik nesnesi olur. Bireyin Comte’un toplumbiliminde neredeyse hiçbir rolü yoktur, bütünüyle toplum tarafından soğrulmuştur ve devlet toplumsal süreci yöneten katı yasaların salt bir yan-ürünüdür.

Bu noktada Comte’un toplumbilimi Hegel’in politik felsefesinin sınırlarını aşar. Pozitif toplum kuramı insan gelişimini egemen ulusal devletlerin sınırları içerisine sıkıştırmak için hiçbir neden görmez. Onun evrensel bir düzen düşüncesi ancak tüm bireylerin insanlıkta birleşmeleri yoluyla tamamlanır, ve eskimiş tanrıbilimsel ve metafiziksel ölçünlerin pozitivist yokedilişleri sonuçlarını insanlığın être suprême olarak tanınmasında üretir. Devlet değil ama insanlık gerçek evrenseldir, daha doğrusu, biricik olgusallıktır.69 İnsanlığın olgunluk çağında, dinsel saygıya değer biricik kendilik odur. ‘Büyük İnsanlık anlayışı geri alınamaz bir biçimde Tanrı anlayışını ortadan kaldıracaktır.’70

Sanki Comte, bu insanlık görüşünü getirerek, içinde pozitivist toplumbiliminin devindiği baskıcı atmosfer konusunda düzeltmeler yapmaya çalışıyor gibidir.


Notlar

1Discours sur l’esprit positif, Paris 1844, s. 41-2.
2Discours sur l’esprit positif, s. 17.
3Cours de philosophie positive, 4. yayım, cilt IV, Paris 1877, s. 267.
4Bonald, Théorie du pouvoir: Oeuvres’de, Paris 1854, cilt I, s. 101.
5De Maistre, ‘Etude sur la souveraineté’: Oeuvres complétes’de, Lyon 1884, cilt I, s. 367.
6A.g.y., s. 373.
7A.g.y., s. 375.
8Cours de philosophie positive, cilt IV, s. 281.
9A.g.y., s. 142 vs.
10S. 142.
11S. 138.
12S. 140.
15Discours sur l’esprit positif, s. 57.
16Cours de philosophie positive, Cilt IV, s. 141.
17Discours ..., s. 78.
18Cours ..., s. 151.
19A.g.y.
22Bkz. yukarıda s. 276 (Türkçe, Birinci basım).
23Cours de philosophie positive, s. 214.
24S. 46.
25S. 92; bkz. s. 144 vs.
26A.g.y.
27Systéme de politique positive, Paris 1890, Cilt I, s. 11.
28Cours de philosophie positive, Cilt IV, s. 248.
29A.g.y., s. 232.
30S. 252.
31S. 241-2.
32S. 244.
33S. 439.

34Discours ..., s. 56.
35Cours de philosophie positive, Cilt IV. s. 17.

36A.g.y., s. 148; bkz. Discours ..., s. 53 vs.
37
Discours ..., s. 59.

38A.g.y., s. 76.
39Cours de philosophie positive, Cilt IV, s. 262.
40S. 263.
41S. 264.
42Discours ..., s. 60.
43Cours..., s. 442.
44S. 267.
45Discours ..., s. 43.
46Cours..., s. 279.
47A.g.y., s. 216 vs.
48S. 293.
49S. 264.
50S. 275.
51S. 224.
52S. 149.
53S. 153.
54Discours ..., s. 86.
55Systéme de politique positive, Cilt I, s. 129.
56Cours ..., s. 201 vs.
57S. 202.
58S. 291, not.
59Discours ..., s. 93.
60Bkz. özellikle Cours de philosophie positive, cilt iv, s. 150 vs.
61A.g.y., s. 152.
62A.g.y., Cilt VI, s. 43. vs.
63Cilt VI, s.497.
64S. 485.
65S. 503.
66S. 529.
67S. 356.
68S.357.

[HERBERT MARCUSE: US VE DEVRİM: ANABÖLÜM İKİ: TOPLUMSAL KURAMIN DOĞUŞU: BÖLÜM II. POZİTİVİZMİN TEMELLERİ VE TOPLUMBİLİMİN DOĞUŞU: 3. POZİTİF TOPLUM FELSEFESİ: AUGUSTE COMTE]
Çeviren Aziz Yardımlı • (C) İDEA YAYINEVİ 1989-2000

İdea Yayınevi / 2014