İdea Yayınevi / Sözlükler
site haritası  

 
Hegel, Mantık Bilimi (Ansiklopedi, I) İçin
Kısa Bir Sözlük
ve Notlar
AZİZ YARDIMLI
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z

A
açıklama Erklären
açımlama Exposition
akozmizm evren yokluğu, evrensizlik
alışkanlık Gewohnheit
almaş Wechsel (kendi aralarında değişme; İng. alternation)
amaç Vorsatz
amor generosus yücegönüllü sevgi
analitik analytisch. Mantıksal bağıntı söz konusu olduğunda, ‘analiz’ tam yalıtılma ya da yalınlık anlamında geçersizdir, çünkü belirlenim her durumda bağıntıyı gerektirir ve bu düzeye dek analik olan o denli de sentetiktir. Anlak soyutlama yetimizdir, ve A = A soyutlamasını düşünebilmemiz ona bağlıdır. ‘Analitik’ terimi bu düzeye dek kurgul yöntemin ilk kıpısını anlatır ve gerçekliği karşıtı ile bağıntısı ya da diyalektiktir.
anlam Sinn
anlatım Äußerung
anlık Gemüt, Geist, Intelligenz
anlak Verstand
anlıksal intellektual
anthropopathi insan duygusunun insan olmayan bir varlığa, genellikle bir tanrıya yüklenmesi apagojik apagogisch (karşıtın yanlışlığını göstererek tanıtlama)
aşkın transzendent
aşkınsal transzendental (aşkın olan ile ilgili)
ayırmaç Merkmal
ayrım Unterschied, Differenz
ayrımlı unterschiedlich, different
ayrımsama Auffassen, Auffassung
ayrımsız indifferent
ayrımsızlık Indifferenz

B
bağımlılık Abhangigkeit
bağımsız (kendi başına duran, kendinde-sürekli, kendinde-kalıcı vb.) selbständig
bağımsızlık Selbständigkeit
bağıntı Beziehung
bakış (açısı) Ansicht
başkalaşım Änderung
başkalık Anderssein
başkası Andere
başkası-için-Varlık Sein-für-anderes
belirlenim Bestimmung
belirli bestimmt
belirlilik Bestimmtheit
belirli-Varlık Dasein. ‘Varlık’ sözcüğü Türkçe’de yalnızca varlık olarak varlığı değil ama belirli varlığı da anlatır (İngilizce için de aynı şey geçerlidir; ve Hegel’in Dasein ile demek istediği şey Existence değildir). ‘Varlık’ sözcüğünün genel olarak Varlık mı yoksa belirli-Varlık anlamında mı kullanıldığını her durumda bağlamın belirlemesine karşın, ayrımı göstermek için ‘belirli-’ sıfatının eklenmesi herhangi bir mantıksal ya da dilbilimsel sorun yaratmaz.
belit Axiom
bellek Gedächtnis
beti Figur
biçimsellik, formalite Förmlichkeit
biçem Stil
bilgi Erkenntnis
bilme Wissen, Erkennen
birşey Etwas

C
caput mortuum ‘ölü kafa,’ posa
cins, tür Genus
consensus gentium genel uylaşım
Credo (Lat.: “inanırım”) Mass ayininin bir bölümü; bir inanç kabulü; (İslamik amentü)

Ç
çarpışma Kollision
çelişki Widerspruch
çığır Epoche
çizim Konstruktion. Sıradan bilinç doğal olarak her durumda kavramı sıradanlaştırmaya, görgülleştirmeye, giderek görselleştirmeye indirme eğilimindedir. Yapı, yapım, kurma, yorumlama, çizme vb. gibi anlamları ile ‘Konstruktion’ anlatımı Kavramı sezgisel, duyusal, reel vb. kılmak için bir başka itkiye anlatım verir (bkz. s. 419, Wallace’ın alıntıları).
çokluk Vielen

D
danışma Beratung
decursus vitae yaşamın gidişi, süreci
derin-düşünme Nachdenken (sözel olarak: ‘arkadan/sonradan-düşünme’; bkz. § 112 Ek, Reflexion/Nachdenken üzerine çözümleme)
dindarlık Frömmigkeit
dinsellik Religiosität
diyalektik Dialektik. Hegel‘e ‘diyalektik yöntem’ gibi birşeyi yüklemek Hegel’in felsefesi konusunda tam bilgisizliğin göstergesidir. Hegel hiçbir çalışmasında böyle uygunsuz bir adlandırmayı kullanmaz ve yöntemine ‘kurgul yöntem’ ya da ‘saltık yöntem’ der. Diyalektik ayrım kıpısıdır, olumsuz olarak ussaldır. Diyalektik karşıtların birliği değil ama ayrımıdır. Yöntem ya da Kavramın devimi karşıtların birliği ya da olumsuzlamanın olumsuzlaması olarak, kurgul birlik olarak kendini tamamlar ve bir kez daha soyut analitik kıpıya döner ve bu anlak basamağı kendi diyalektiği ile kavramın devimini sürdürür.
dizgesel tanrıbilim Dogmatik
doğru richtig
duygu Gefühl
duygusal yatkınlık Gesinnung
duyunç Gewissen
dünya tini Weltgeist
dürtü Antrieb
düşünce Gedanken
düşünme Denken
düşünme-belirlenimi Denkbestimmung
düzenek, düzeneksellik Mechanismus
düzeneksel mechanisch

E
edimsel wirklich
eğitim, kültür Bildung
Elohim (İbr.) Tanrı ya da tanrılar
emek Arbeit
erek Zweck
eşölçümsüzlük Inkommensurabilität
etkerlik Wirksamkeit
etkinlik Tätigkeit
evrensel(lik) Allgemein(heit)
eylem Handlung

F
fanatizm, bağnazlık Fana­tis­mus
fantasmagoria hayal öbekleri
Fata Morgana uçurumlar ve yapılar gibi çeşitli imgelerden oluşan ılgım; Fata Morgana Messina Boğazındaki bir ılgım idi; İngiliz Normanların efsanesine göre Kral Arthur’un kız kardeşi büyücü Morgen le Fay Calabria’da yaşıyordu.
filosofem (φιλοσόφημα) felsefi problem

G
gelişim, açınım Entwicklung
gereksinim Bedürfnis
goeteler erken Yunanistan’da ölüler ve diriler arasında aracılık yapan görücüler
gönenç Wohl
görüngü Erscheinung
görünmek erscheinen
görünüş, yanılsama Schein
görüş, sanı Meinung
güç Macht (şiddet: Gewalt)
güdü Triebfeder, Beweggrund, Motiv
güvenmek traue

H
hak, tüze Recht
hükümet Regierung

I
ışımak scheinen. Sözcük ‘görünmek’ anlamına da gelir, ve Hegel sözcüğü sık sık yansıma-kavramlarını kapsayan öz-bölümüne özgü dolaylılığı ya da ilişkiyi anlatmak için kullanır.

İ
içerik Inhalt, Gehalt
içgüdü Instinkt
idea İdee
ideal, düşünsel ideel (estetik ile ilgili ‘ideal’ olandan ayrı olarak: kıpısal, sonlu, ortadan kaldırılmış, olumsuz, kıpı, kıpısal)
ilerleme Fortgang
ilgisiz gleichgültig
imlem Bedeutung
imperativ imperative, buyurucu
index sui et falsi kendinin ve yanlışın imi
indirgemek herabsetzen
istek Begierde
istem Forderung
İsteme Wollen (istek ya da isteme anlatımlarının kökenlerinin bilinçsiz olması ölçüsünde, bu anlatımlar her durumda özbilinçli olan ve kendini bilinçli olarak belirleyen İstenç ile karşıtlık içinde durur; örneğin: “istemenin özenç ve olumsallığı :: Willkür und Zufälligkeit des Wollens,” Tüze Felsefesi, § 81)
istenç Wille
itki Trieb

K
karşıtlık Gegensatz
kavram Begriff
kendi-için-Varlık Fürsichsein
kendi-içinde-Varlık Insichsein
kendinde-Varlık Ansichsein
kendine özgü eigentümlich
kıpı Moment. Hegel sözcüğü ortadan kaldırılmış, eş deyişle yok edilmiş ve saklanmış olanı anlatmak için kullanır. Sözcük 'aufheben' sözcüğünde içerilen çelişkinin anlatımına yardımcı olur: Bir kıpı olarak düşünülen şey olumsuz varlık taşır. Özdeşliği seven doğal bilincin ya da anlağın çelişkiyi yadsıması sözcüklerin çelişki anlatmalarını kuraldışı yapar ve bu nedenle İngilizce ve Fransızca'da 'ortadan kaldırma/aufheben' sözcüğüne benzer bir anlatımın bulunmaması bu dillerin bir eksiklik ya da yetersizliğini göstermez. Almanca ve Türkçe sözcükler ortadan kaldırılanın yalnızca yok olmak zorunda olmadığı, ama aynı zamanda saklanma olanağını da kapsadığı biçimindeki çelişkili düşünceye anlatım verir. Ortadan kaldırılan vardır, ama "ideel" olarak, "düşünsel" olarak vardır. Sonlu "ideel"dir önermesi idealizmi oluşturur. Sonlu olan vardır, ama o denli de yoktur. Ya da, sonluluk alanı bir oluş, bir akış sürecidir. Sonluya gerçeklik vermek doğal bilincin doğal, e.d. düşüncesiz tutumudur, ve bu bilinç ne kadar eğitimsiz ise ve düşünce özgürlüğünden ne kadar uzaksa, gerçekliği duyusal olana, fiziksel olana, ve en sonunda özdeksel olana yükler. Özdeksel olanın salt özdeksel olduğunu, e.d. biçimsiz ya da kavramsız olduğunu düşünmek gerçekte düşünmemektir. Özdeğin ve özdeksel olanın böylesine yükseltilmesi ya da giderek yüceltilmesi bilincin kabalığına bağlıdır, çünkü bu bilinç özdekseli gerçek saymakla tinselin gerçekliğini, varlığını yadsır. Biraz düşünme çabası özdeksel dünyanın, Doğanın yanısıra tinsel dünyanın da varlığını doğrulayabilir, ve dahası bu iki alanın sürekli değişim, sürekli oluş alanı olduklarını da doğrulayabilir. Ama doğal bilinç bu çabaya girişmez çünkü özgür değildir. Oluş alanı gerçek olduğu denli de yanlıştır, var olduğu denli de yok olmak, varlığın ve yokluğun birliğini sergilemek zorundadır. Sonlu olanın gerçekliği salt bir kıpı olmaktır. İdeanın varlığı, nesnelliği, gerçekliği onun fiziksel, özdeksel, duyusal olması demek değildir. Özdek de başka her kavram gibi bir kavramdır, ve "özdek olarak özdek" fiziksel özdek ya da duyulur özdek değildir. Bir kavramlar dizgesinin içinden yalnızca birini seçip almak (örneğin, özdek, ben, töz, monad, görüngü, varoluş, kendinde-şey, ya da özdeşlik, türlülük) ve geri kalanları önemsiz ya da ikincil olarak saymak bütünüyle mantıksız, bütünüyle psikolojik bir yeğleme tutumu olarak görünür. Ön-Sokratiklerde görülen böyle monistik, e.d. analitik düşünme eğilimi Platon ve Aristoteles'in dizgesel düşüncelerinde yenilir. Modern dönemin başlarında görülen böyle tekilcilikler düşünme sürecinin henüz yeterince büyümediğini gösterir. Bu düşünme geriliği Felsefe Tarihinin kendisinin kavramının bilgisinden yoksunluğu da taşır.
koşul Bedingung
koymak setzen
koyulmuşluk Gesetztsein
kuvvet Kraft

M
mutluluk Glückseligkeit
mülkiyet Eigentum

N
nesne Gegenstand, 
Objekt
nesnellik Gegenständlichkeit
niteleşmek bkz. qualiert
niyet Absicht

O
olgu, şey Sache (asıl olgu, asıl şey: Sache selbst; Tatsache: olgu)
olgusallık Realität (Lat. res: şey, olgu)
ortadan kaldırmak, ortadan kaldırma aufheben, Aufhebung (saklama ve yok etme). Türk dilinde Almanca Aufhebung anlatımındaki paradoksu ya da çelişkiyi tam olarak Almanca sözcüğün anlattığı yolda anlatan ‘ortadan kaldırma’ anlatımı bulunur. Bu çelişki gerçekte sözcüğün yok etme ya da bir yana atma (hinwegräumen) anlamının yanısıra, ‘saklama’ ya da ‘tutma, sürdürme’ (aufbewahren) gibi ikinci bir anlam, ama birincisi ile bütünüyle karşıt olan bir anlam daha taşımasından doğar. Dildeki paradoks temelsiz değildir. Doğal usun kurgul yanı sözcüğe iki karşıt anlamın birlikte yüklenmesi ile gösterilir. İngilizce’de Aufhebung sözcüğüne bu iki karşıt anlamı içinde eşit olan tek bir sözcük yoktur. Hegel metinlerinin İngilizce çevirilerinde yaygın olarak kulanılan ‘sublate/olumsuzlama’ sözcüğü tek-yanlılığın ötesine geçmez ve karşıt anlamı taşımaz (Lat. ‘sublatus’ ‘tollo’nun geçmiş zaman ortacıdır). Benzer olarak Büyük Mantığı çevirisinde Giovanni’nin denediğini ama sonunda vazgeçtiğini söylediği ‘take up’ ya da ‘suspense’ gibi sözcüklerin de hiçbir yararı yoktur. Latince ‘tollo’ sözcüğü ‘kaldırma, yükseltme’ anlamları ile ‘aufheben’i karşılamaktan eşit ölçüde uzaktır ve Latince sözcüğün ‘yok etme’ anlamını taşımasına karşın, ‘saklama’ söz konusu değildir. ‘Aufheben’ sözcüğü Fransızca için de eşit ölçüde ‘redoutable’dır. Hegel’in ‘aufheben’i genellikle olumsuz anlamında kullandığı gibi geçersiz bir gerekçe zemininde seçilen ‘suppression’ yalnızca ‘ortadan kaldırmayı’ anlatır (Encyclopédie des Sciences philosophiques en abrégé; çeviri Bernard Bourgeois tarafından). Fransızca da ne yazık ki çaresizdir. Türkçe’de ‘aufheben’e eksiksiz olarak karşılık düşen ‘ortadan kaldırma’ anlatımı varken bunu göremeyen ve belki de Latince ‘tollo’dan esinlenerek ‘ortadan kaldırma’ anlatımı yerine sanki onunla eşitmiş gibi salt ‘kaldırma’ anlatımını kullanmayı yeğleyen kimi enteresan kafalar için Latince sözcük ‘yok etme’ ve ‘kaldırma/yükseltme’ anlamlarının yanısıra, özel olarak bir de ‘moron’ ya da ‘geri zekalı’ gibi bir ücüncü anlamı daha üstlenmiştir.
ortaya çıkmak heraustreten
ortaya koymak heraussetzen

Ö
öç Ahndung (nemesis)
ödence Ersatz
ödev Pflicht
öğreti Lehre
önesürüm Behauptung
önesürümlü assertorisch
önsav Hypothese
örgensel organisch
örgensel-olmayan unorganisch
öz Wesen
öz-belirlenim, kendini-be­lir­leme Selbstbestim­mung
öz-duygu Selbstgefühl
özenç Wilkür
özünlü wesenhaft (özüne özgü, özsel)

P
Pietizm Lutheranizm içinde bir devim
Philosophus teutonicus tötonik felsefeci
punctum saliens (Lat.: sıçrama noktası) belirleyici nokta

Q
qualiert 
‘qualiert’ anlatımı ‘qualificirt’ anlatımını kullanan Böhme’de bulunmaz; ama Hegel Böhme’nin bu anlatıma köken olan kurgul ‘Qual’ teriminin önemini dikkate almaktadır; qualifizieren: nitelik kazan(dır)mak.

S
sentetik synthetisch. Sözcük dışsal birleşmeyi anlattığı ölçüde mantıksal bağıntıyı anlatmak için uygunsuz, en azından güçsüzdür. Senteze giren bileşenler sentezin ya da bireşimin dışında da ne iseler öyle kalırlar. Ama mantıksal bağıntılar bileşenlerin karşılıklı olarak birbirini belirlediğini gösterir: Analiz yalnızca bir soyutlamadır.
sezgi Anschauung
sınıf, katman Stand, Klasse
sınır Grenze
son erek Endzweck

Ş
şekil Gestalt, Gestaltung
şey Ding

T
tanrıbilim, dizgesel Dogmatik
tasarım Vorstellung
tasımlama tasım yapma
tekil einzeln, individuell
temel Grundlage, Basis
tikellik Besonderheit
tin Geist
toplak Aggregat
tümevarım Induction
tümlük Allheit
türe (adalet) Gerechtigkeit

U
ulus, halk Volk
us Vernunft
uslamlama Räsonieren (sıradan uslamlama)
ussallık Vernünftigkeit
uylaşım Konsensus

Ü
üniteryen üçlülük öğretisini yadsıyan ve Tanrının birliğini kabul eden kimse
üzerine-düşünme Reflexion

V
varlık Sein, Wesen (‘Wesen’ sözcüğü Türkçe’de ‘öz’ sözcüğü ile anlatılan kavramını anlatırken, aynı zamanda varlık, varlıklar, töz, kendilik,doğa vb. gibi daha başka anlamlar da taşır; etimolojide mantıksal bir temel olabilir; ama etimoloji her durumda mantıksal olmak zorunda değildir. § 112, Ek’te Wesen, gewesen, sein arasındaki etimolojik-mantıksal ilişki çözümlenir.)
varoluş Existenz
varsıllık, varlık, anamal, servet Vermögen

Y

yanıltı Fehlschluss (fallacy)
yapı Beschaffenheit
yasa Gesetz
yurttaş Bürger
yükümlülük Verbindlichkeit
yürek Gemüt

Z
zorluk, sıkıntı Not

 
İdea Yayınevi / 2014