İdea Yayınevi / Sözlükler
site haritası  

Parthenon
Herşey akıştadır — Klasik olanın, Logosun dışında. Klasik olanın Zaman ile bir işi kalmamıştır, çünkü idealdir. Eskimez, yeni olmayı önemsizleştirir. Biçimde erişilen sonsuzluktur. Klasik Helenik Tin insan doğasının Bilgide, Özgürlükte ve Güzellikte gerçek açınımının karakterini sergilediği düzeye dek, Dünya-Tinine Tarihin ereksel-ussal sürecinde ilerlemenin gerçek yönünü gösterdiği düzeye dek insanlığın bütününün her zaman genç kalan güzel öğretmenidir.
Hegel'in Tinin Görüngübilimi'ndeki Tüm Sözcükler
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z

A
abarbeiten
eyl. bitip tükenmek, yıpratmak

Abbrechung (f) a. koparma, kopma; durdurma, kesme, kesinti (cessation, discontinuance)

Abbruch (m) a. zarar; kopukluk; yıkım (demolition; damage, injury, loss)

Abend a. akşam

abendländische sft. batı

aber bğl. ama

Aberglaube (m) a. boşinanç (superstition)

aberhunderte sft. yüzlerce

abermals blt. bir kez daha

abertausendmal blt. tausend- und abertausend­mal: binlerce kez

Abgabe (f) a. vergi; boşaltma (delivery; posting; tax, duty)

abgehen eyl. ayrılmak, terketmek

abgelegen sft. uzak

abgesehen —von blt. —e bakmaksızın; göz önüne almaksızın, bir yana bırakarak; (without regard to)

abgöttischen putperest

Abgrund (m) a. uçurum; (pit, gulf, chasm, abyss)

abhalten eyl. önlemek, engellemek

abhandeln eyl.görüşmek, ele almak, tartışmak, irdelemek

Abhandlung (f) a. inceleme; deneme; tartışma; (treatise, essay)

abhängen a. von: eyl. bağımlı olmak (depend on, be dependent on)

abhängen eyl. asmak, —von: —e bağımlı olmak

abhängig sft. bağımlı

Abhängigkeit (f) a. bağımlılık (dependency, dependence)

abhauen eyl.kesmek, kopmak

abhelfen eyl. iyileştirmek, çözüm bulmak, gidermek

Abhilfe (f) a. çare; (remedy, redress)

abkommen eyl. uzaklaşmak; bir yana bırakmak

ablassen eyl. boşaltmak; indirmek, düşürmek, indirgemek

ablegen eyl. ortaya koymak

ableiten eyl. türetmek, çıkarsamak; sapmak, uzaklaşmak

Ableitung (f) a. türev, türetme, çıkarsama (derivation; deduction)

ablöst eyl. ayırmak, koparmak

abmahcen eyl. uzaklaştırmak; sonlandırmak

abnehmen eyl. uzaklaştırmak; azaltmak (remove, take off; decrease, diminish);

Abnehmen (n): im A. sein: azalmada olmak

Abrede (f) a. yadsıma, denial; in A. stellen; yadsımak

abreiben eyl. soymak

Abschied (m) a. ayrılma; nehmen von A. ayrılmak

abschmecken eyl. tatmak

abschneiden eyl. kesmek; kesip atmak

abschrecken eyl. korkut­mak

abschreckend sft. caydı­rıcı

Abschreckung (f) a. kor­kut­ma, caydırma

absehen eyl. gözardı et­mek; — von: bakıl­mak­sızın

Absicht (f) a. niyet, amaç, hedef (intention, purpose, design, objective, motive, intent; end, aim)

absolut sft. saltık; absolute, unconditional

absolvieren eyl. bağışla­mak

absondern eyl. ayırmak, yalıtmak, uzak­laş­tır­mak, kaldırmak

abspiegeln eyl. yansıtmak

absprechen eyl. yoksun bırakmak, yadsımak, kabul etmemek

abstammen eyl. türemek, den gelmek, doğmak

Abstammung (f) a. soy, ata, kök, köken; (descent, parentage)

Abstand (m) a. uzaklık; (distance (away); distance (apart), interval, gap, space)

absteigen eyl. inmek

abstoßen eyl. itmek

abstrahieren eyl. soyutla­mak

abstrahierend sft. soyutla­yıcı, soyutlayan

abstrakt sft. soyut

Abstrakta a. soyutlamalar

abstrakteste [n] sft. en soyut

Abstraktion (f) a. soyutla­ma

Abstraktum (n) a. soyut [kendilik]

abstreifen eyl. soymak

abstumpfen eyl. yüksüz­leş­­tirmek; kesmek, bu­da­mak

absurd sft. saçma

Abteilung (f) a. bölüm, bölümleniş, sınıflan­dırma (division; separation; classification; part, portion, section)

Abtrennung (f) a. ayırma (seperation, removal, detachment)

abtun eyl. bir yana atmak; sonlandırmak, bitir­mek (take off, put off; abolish, get rid of)

abwechselnd blt. değişti­rerek, almaşık olarak, sırayla

Abwechslung (f) a. deği­şiklik, türlülük; (variety, diversity, change)

abwechslungsweise blt. sırayla, almaşık olarak

abweichen eyl. sapmak, uzaksaşmak, ayrılmak

Abwesenheit (f) a. yok­luk, bulunmama (absence; non-appearance)

abziehen eyl. çekmek, yol­mak, soymak, yüzmek

achten eyl. bakmak, gör­mek, saymak

adäquat sft. yeterli

Addieren a. toplama

Adjektive (n) a. sıfat

Advokaten (m) a. avukat

Advokatenbeweis a. avu­kat-tanıtı

Affe (m) [n] a. maymun

Affirmation (f) a. olum­lama; doğrulama (affirmation)

affirmativ sft. olumlu

affizieren eyl. etkilemek

Aggregat (n) a. toplak

Aggregatzuständ (m) a. toplak durumu

ahnen eyl. sezinlemek; ahnen lassen: önceden duyumsamak

Ahnung (f) a. kuşku; ön­sezi; (misgiving, presentiment, forewarning; idea, notion, suspicion, inkling)

Akosmismus a. Evren­siz­lik, evren yokluğu

Akt (m) a. edim; iş

Aktion (f) a. eylem

aktiv sft. etkin

Aktivität (f) a. etkinlik

Aktuosität a. erke

Akzent (m) a. vurgu

Akzidentalität (f) a. ili­nek­sellik

Akzidentelles a. ilineksel

Akzidenzen (n) a. ilinek

albern sft. aptalca, bu­dalaca, saçma

algebraischen sft. cebirsel

all sft. tüm

allbekannten sft. genel olarak bilinen

allbelebende sft. herşeyi dirimli kılan

allein sft. yalnızca, ancak, salt

allemal blt. her zaman

allenthalben blt. her yer­de, her yanda, her ba­kım­dan

allerärmste sft. en yoksul

allerdings blt. hiç kuşku­suz

allerdürftigste sft. en yok­sun

Allererstes a. en ilk

allerhand sft. her tür

allerrealste (n) sft. en ol­gusal

Allerrealste a. en olgusal olan

allgemein sft. evrensel, genel

allgemeinen blt. genel olarak

Allgemeinheit (f) a. evren­sellik; genellik; (universality, generality; general public, public or people at large)

allgemeinsten sft. en ge­nel, en evrensel

Allheit a. tümlük

allmächtig sft. herşeye gücü yeter

Allmähliche a. herşeye-gücü-yeter

allseitige sft. çok yanlı, kapsamlı, her bakım­dan

allweise sft. en bilge; all wissend: herşeyi bilen

Allzuscharf a. çok keskin

als ilg. iken, gibi

alsbald blt. hemen

alsdann blt. sonra, bunun üzerine, bundan başka

also blt. öyleyse

alt sft. eski

Altar (m) a. altar, sunu taşı, sunak

Alter (n) a. yaş; yaşlılık; çağ

alters blt. von alters her: çağlar boyu, eskiden beri;

althebräischen sft. eski ibrani

altklug sft. (A.heit): büyü­müşte küçülmüş(lük), erken gelişmiş(lik); nazik (precocious)

Ammonshörner (n) a. ammonit

amor (Lat.) a. sevgi

Analogie (f) a. andırım

Analyse (f) a. çözümleme

analysieren eyl. çözüm­lemek

Analysis (f) a. çözümleme

analytisch sft. çözümsel

Anarchie (f) a. anarşi

Anatomie (f) a. anatomi

anbeten eyl. tapınmak

anbetrifft eyl. ilgilen­dir­mek

Anblick (m) a. bakış, gö­rüş; görünüş (view, sight; look, appearance; aspect)

ander sft. başka

andererseits bğl. öte yan­dan

andern eyl. değiştirmek

andernteils bğl. öte yan­dan

anders a. başka türlü

Anderssein a. başkalık

anderswo blt. başka yerde

anderwärts blt. başka yer­de

anderweitig blt. dahası; başka türlü; başka yer­de

andeuten eyl. imlemek

aneignen eyl. benimse­mek, kabul etmek; ken­di­nin edinmek

aneinander blt. birbiri ile, birbiri üzerine

aneinanderreihen eyl. yan­­yana, biraraya dizil­mek

anerkannt sft. tanınan, kabul edilen

anerkanntermaße bğl. kabul edildiği gibi

anerkennen eyl. tanımak, kabul etmek

anerkennenswert sft. öv­gü­ye değer

Anerkenntnis (f) a. tanı­ma, kabul etme (ack­nowledgement; recognizance)

Anerkennung (f) a. tanı­ma, kabul etme, onay­lama (acknowled­ge­ment; recognition; approval, approbation)

Anfang (m) a. başlangıç, açılış; (start, beginning, commencement, outset; inception, openenig, introduction)

anfangen eyl. başlamak

anfänglich sft. kökensel, ilk, başlayan

anfangs blt. başlangıçta

Anfangsgründen a. baş­langıç zeminleri

Anfangspunkte a. baş­langıç noktası

Anfeindung (f) a. zulüm; düşmanlık; (pre­se­cu­tion; enmity, hostility)

anführen eyl. alıntılamak, aktarmak, söz etmek, değinmek; ortaya sür­mek

Anführung (f) a. önder­lik; alıntı; (lead, leadership; quotation, citation)

Angabe (f) a. belirtme; bildirim; yönerge; (indication; declaration; statement, assertion; pl. instructions, direction)

angeben eyl. belirtmek, vermek, ileri sürmek; indicate, state, fix, appoint; give, declare

angeblich ilg. sözde

angeborene blt. doğuştan

angehen eyl. ilgilendirmek, bağlantılı olmak

angehören eyl. ait olmak

angehörig sft. —e ait

Angelegenheit (f) a. kay­gı, iş, sorun (concern, matter, affair, business)

angemessen sft. uygun, yeterli

angemessenste sft. en uy­gun, en yeterli

Angesicht (n) a. yüz, çeh­re; (face; countenance)

angestammt sft. doğuş­tan, kalıtsal

angreifen eyl. yakalamak; kavramak; saldırmak

Angrif (m) a. saldırı, atak

Angst (f) a. endişe

anhalten eyl. durdurmak; engellemek; zorlamak

animalisch sft. hayvansal

ankleben eyl. yapışmak, sarılmak

anknüpfen eyl. bağlamak (tie, fasten); başlamak (initiate, start)

ankommen eyl. varmak; (arrive)

ankündigen eyl. bil­dir­mek, açığa çıkarmak, ele vermek

Anlage (f) a. yatkınlık, yetenek

Anlauf (m) a. kalkış; baş­layış; (take-off, run (up), approach run; (fig) start)

anlegen eyl. (kıyıya) in­mek, dönmek

anmaßen eyl. gaspetmek; sich zu viel anmaßen: ileri gitmek

Anmerkung (f) a. not; (note, annotation; observation, remark)

Annäherung (f) a. yak­laşım, yaklaşma

Annahme (f) a. kabul et­me, varsayma, sayıltı; (ac­cep­tance; adoption; sup­position, assumption, hypothesis)

annehmen eyl. kabul et­mek, benimsemek; var­­saymak (accept; take; assume, adopt, undertake)

anordnen eyl. buyurmak (order, command, decree, direct)

anpassen eyl. uy(dur)­mak; uyarlamak (fit on; fit, adapt, adjust, accomo­date, suit; conform)

anschauen eyl. sezmek; bakmak, seyretmek, görmek (look at, view, regard, contemplate)

Anschauung (f) a. sezgi (intuition, visual perception; mode of wieving, way of looking or seeing; idea, conception, notion, op­in­ion, (point of) view, outlook)

Anschein (m) a. görünüş; benzerlik; (appearance, look, semblance; likelihood)

anschlagen eyl. vurmak; değerlendirmek

anschließen eyl. bağla­mak; eklemek, katmak

ansehen eyl. bakmak, görmek (look at; see, detect, notice)

Ansehung (f) blt. in — (Gen.): açısından (con­­­­si­­dering, in consideration—or—view of, with respect to, having regard to)

Ansich a. ‘kendinde’

ansichseiende sft. ken­dinde varolan

Ansichsein a. kendinde-varlık, kendinde-olma, kendindelik

Ansicht (f) a. bakış (açısı), görüş

Anspruch (m) a. hak, is­tem

Anstand (m) a. incelik; gecikme; duraksama; A. nehmen: durak­sa­mak

anstatt ilg. yerine

anstellen eyl. koymak; kullanmak; girişmek, yürütmek

anstemmen eyl. bas­tır­mak, itmek (push, press)

Anstoß (m) a. vuruş, dür­tü; engel; Anstoß neh­men an: gücen­mek, içerlemek

anstößig sft. itici, uygun­suz

Anstrengung (f) a. çaba

Anthropologie a. Insan­bilim

Anthropopathism a. insan duygularını tanrıya ya da dışsal nesnelere yüklemek

antike a. antik

Antinomie a. çatışkı

Antithese (f) a. karşı­sav

Antizipation a. önceleme, önceden düşünme vb. (anticipation)

antizipieren eyl. önceden kabul etmek, ön­gör­mek, öncelemek

antreffen eyl. karşılaşmak, raslamak

antun eyl. üstüne koymak, vermek

Antwort (f) a. yanıt

antworten eyl. yanıtlamak

An-und-für-sich a. ken­dinde-ve-kendi-için

anvertrauen eyl. emanet etmek, teslim etmek, bırakmak

anweisen eyl. yöneltmek, yönlendirmek; a. auf sein: bağımlı olmak; ihm etwas a. ona birşey saptamak, belirlemek

Anweisung (f) a. yönerge, buyruk

anwenden eyl. uygu­la­mak, kullanmak

Anwendung (f) a. uygu­lama

Anwesenheit (f) a. bu­lunuş

Anzahl (f) a. miktar

anziehen sft. çekici

apagogische blt. tanıtlı, zorunlu

Apparat (m) a. aygıt

appellieren eyl. başvur­mak

Apperzeption (f) a. tam­a­lgı

Arbeit (f) a. emek, iş; gö­rev

arbeiten eyl. çalışmak

arg sft. kötü

Argumentation (f) a. us­lam­lama

arm sft. yoksul; Arm: a. kol

Armut (f) a. yoksulluk

Art (f) (en) a. tür; kip; yol; tip;

assertorische blt. öne­sürümlü

Assimilation (f) a. ben­zeşme, özümseme

assimilieren eyl. benzeş­tirmek, özümsemek

Astronom (n) a. gök­bi­lim­ci

ataraksia  Stoacı sıkın­tısızlık, dertsizlik

Atheismus (m) a. tanrı­tanı­mazcılık

atmen eyl. soluk almak

Atmosphäre (f) a. atmos­fer

Atom (n) a. atom

Atomistik a. atomcu

atomistische blt. atomistik

Attraktion (f) a. çekim

Attraktivkraft a. çekme kuvveti

auch bğl. ayrıca

aufbewahren eyl. sak­lamak, tutmak

aufblähen büyüklenmek, şişinmek

aufeinander birbiri ile

Aufeinanderfolge (f) a. ardışıklık, birbiri ardı­nalık

Aufenthalt (m) a. kalış (yeri)

auffallen eyl. dikkat çek­mek, göze batmak, şa­şırtmak

auffallend dikkat çekici

auffassen eyl. ayrımsamak

Auffassung (f) a. ayrım­sama; görüş, yo­rum

Auffassungsweis (f) a. anlayış yolu

auffinden eyl. bulmak, ortaya çıkarmak

Auffindung (f) a. bulma, buluş

auffordern eyl. istemek, çağırmak

Aufforderung (f) a. is­tem; çağrı

aufführen sft. söz etmek, değinmek; sunmak; saymak, sıralamak

Aufgabe (f) a. görev

Aufgang (m) a. Doğu

aufgeben eyl. (görev ola­rak) vermek; vaz­geç­mek, terketmek

aufgehen eyl. doğmak; ortaya çıkmak; açıl­mak

aufgreifen eyl. toplamak, toparlamak; yaka­la­mak; benimsemek

aufhäufen eyl. yığmak

aufheben eyl. ortadan kaldırmak; yok etmek; saklamak (1. lift or raise (up); 2. pick or take up; 3. keep, save (für, for); 4. terminate, cancel; break up

Aufhebung (f) a. ortadan kaldırma (termination, suspension, cancellation; supression, annulment; nullification, invalidation; lifting; neut­ralisation)

aufhören eyl. sona ermek

Aufklärung (f) a. Aydın­lanma

auflesen eyl. toplamak

auflösen eyl. çözmek

Auflösung (f) a. çözüm

aufmerken eyl. dikkatle dinlemek, dikkatini toplamak

aufmerksam sft. dikkatli; aufmerksam machen dikkat çekmek

Aufmerksamkeit (f) a. dikkat

Aufnahme (f) a. kabul etme, benimseme

aufnehmen eyl. almak, to­parlamak, kabul et­mek

aufopfern eyl. adamak, özveride bulunmak

Aufopferung (f) a. ada­ma, özveri

Aufpropfen sokuşturma; aupropfen eyl. so­kuş­tur­mak, uymayan bir­şeyi katmak

aufsteigen eyl. yükselmek, tırmanmak

aufstellen eyl. kurmak, oluşturmak; ortaya sürmek, sunmak; sap­tamak

Aufstellung (f) a. kurma, oluşturma; saptama, ortaya sürme

aufsuchen eyl. araştırmak

auftreten eyl. ortaya çık­mak, görünmek, ken­dini göstermek

Aufwand (m) a. harcama; paha; lüks

aufwerfen eyl. atmak, fırlatmak; (eğr) (kuş­ku vb.) yaratmak, getir­mek, ortaya koymak

aufzählen eyl. saymak; sıralamak

Aufzählung (f) a. sıra­lama, sayma

aufzehren yemek

aufzeigen eyl. göstermek, sergilemek

Auge (n) a. göz

Augenblick (m) a. an, kıpı

Augenmerk (n) a. dikkat

ausbilden eyl. gelişmek, şekillenmek, eğitmek

Ausbildung (f) a. gelişim, eğitim

Ausbildungsstuffen a. gelişim basamakları

Ausbreitung (f) a. yayıl­ma, genişleme, genleş­me

Ausdehnung (f) a. uzam, kaplam; genişletme

Ausdruck (m) a. anlatım

ausdrucksvoll blt. belirgin olarak, anlamlı olarak

Ausdrucksweise (f) a. an­la­tım kipi

ausdrücken eyl. basmak (press, sequeeze out); anlatmak (express); anlatılmak (be expres­sed)

ausdrücken eyl. bas­tır­mak; anlatmak

ausdrücklich sft. açık, belirgin, belirtik, kesin

ausdrücklichste sft. en açık, en belirgin, en kesin

auseinander blt. birbiri dışında, ayrı; [abge­sondert, getrennt (vom, von anderen); einer (eines) weg vom andern; weg voneinander]

ausführen eyl. yerine getir­mek, yaşama geçir­mek; (bir düşünceyi) izle­mek, geliştirmek (carry out, execute)

ausführlich sft. ayrıntılı, kapsamlı

Ausführlichkeit (f) a. tamlık

Ausführung (f) a. yerine getirme

Ausgabe (f) a. verme; dağıtma; yayım

Ausgang (m) a. çıkış; baş­langıç

Ausgangspunkt (m) a. başlangıç noktası

ausgeben eyl. vermek, dağıtmak; ortaya sür­mek, bildirmek

ausgehen eyl. başlamak; dışarı çıkmak

ausgemacht sft. tamam­lanmış, bitmiş

ausgezeichnet sft. çok üstün, birinci sınıf

Auskunft (f) a. bilgi, bili­nenler

auslangen eyl. yeterli ol­mak

Auslegung (f) a. açım­lama, açıklama, yorum

ausmachen eyl. oluş­tur­mak, yapmak

ausputzen eyl. süslemek; bir düzene koymak; temizlemek

Ausrede (f) a. gerekçe, özür, bahane

ausreden eyl. özür bul­mak; işin içinden sıy­rılmak

ausreichen eyl. yeterli ol­mak (suffice, be enough)

ausreißen eyl. çekip çıkar­mak; çekiştirmek

Aussage (f) a. bildirim

aussagen eyl. bildirmek, anlatmak, ortaya sür­mek (state, express, declare)

ausschiffen eyl. boşalt­mak, yanaşmak, kara­ya çıkmak; (yelken) aç­mak

ausschlagen eyl. red­det­mek, geri çevirmek

ausschließen eyl. dışlamak

Ausschließung (f) a. dışla­yış, dışlama

Ausschluß (m) a. dışlama

ausschlüge ausschlagen

aussehen eyl. görünmek

Außen (f) a. dış, dışsal

außenher ilg. dışardan

Außenseite (f) a. dış yan

Außer (n) a. dış

außer ilg. dışarda(n)

außerdem blt. bundan başka, bunun dışında, ek olarak

Außereinander a. bir­birine dışsallık, birbiri dışındalık

außereinander blt. birbiri dışında

außerhalb ilg. ve blt. dışın­da, dışına, dışı

außerlich sft. dışsal; blt. dışsal olarak, yüzeysel olarak

Außerlichkeit (f) a. dışsal­lık, yüzeysellik

Außersichkommen a. ken­di dışına çıkma

Außersichseiend a. kendi dışında varolan

Außersichseins a. kendi dışında olma

Aussicht (f) a. bakış açısı

ausspinnen eyl. evirip çevir­mek; geliştirmek, işle­mek

Aussprechen a. bildirme

aussprechen eyl. bil­dir­mek, söylemek, anlat­mak

Ausspruch (f) a. bildirim

ausspüren eyl. izini sür­­mek

ausstatten eyl. donatmak, vermek, sağlamak (furnish, provide)

ausüben eyl. [ausgeübt] uygulamak, yürütmek, yerine getirmek

Ausweg (m) a. çıkış yolu

auswendig sft. dış, dışsal (outer, outside, out); ezbere (by heart)

ausziehen eyl. çıkarmak, yolmak, soymak (pull out, draw out; extract, remove)

Autor (m) a. yazar

Autorität (f) a. yetke, otorite

Axiom (n) a. belit


B

Bahn (f) a. yol, yörünge

bald blt. çok geçmeden, hemen, kısa bir sürede

Band (n) a. bağ; cilt

Barbar (m) a. barbar

Barbarei (f) a. barbarlık

Barometer (n) a. ba­ro­metre

Basis (f) a. baz

Bauer (n) a. çifçi, köylü

Baum (m) a. ağaç

beabsichtigen eyl. amaç­lamak, niyet­le­mek

beachten eyl. dikkat et­mek, gözetmek

Beamter (m) a. memur

beantworten eyl. yanıt­lamak

Beantwortung (f) a. ya­nıt, yanıtlama

bedecken eyl. örtmek; eş­lik etmek

bedenken eyl. düşünmek, ölçüp biçmek, tart­mak, irdelemek

bedeuten eyl. imlemek, anlatmak

bedeutend sft. imlemli, anlamlı

Bedeutung (f) a. imlem, anlam

bedeutungslos sft. im­lemsiz, anlamsız

bedienen eyl. kullanmak, yararlanmak; hizmet etmek

bedingen eyl. koşullandır­mak

bedingt sft. koşullu

Bedingtheit (f) a. koşullu­luk

Bedingtsein a. koşul­lan­mışlık, koşulluluk

Bedingung (f) a. koşul

bedürfen eyl. gereksinmek

Bedürfnis (n) a. gerek­si­nim

bedürftig sft. yoksun, yok­sul

befangen sft. önyargılı; yakalanmış, takılmış

befassen eyl. tutmak; uğ­raş­ta olmak

Befehl (n) a. buyruk

befinden (şöyle ya da böyle) eyl. bulmak, gör­­mek, saymak

befindlich sft. bulunabilir, var; b. sein: olmak

befolgen eyl. uymak, bo­yun eğmek, izlemek

befördern eyl. ilerletmek (geliştirmek); taşımak

befreien eyl. kurtarma, özgürleştirme

befreien eyl. özgürleştir­mek, kurtarmak

befreites blt. özgürce

befreien eyl. özgür­leş­tir­mek, kurtarmak

Befreiung (f) a. özgürleş­tirme, kurtarma

befriedigen eyl. doyum sağlamak, doyurmak, hoşnut etmek

befriedigend sft. doyum verici, doyurucu

Befriedigung (f) a. do­yum

Befugnis (f) a. yetki

befürworten eyl. destek­lemek, savunmak

begeben eyl. bırakmak, vazgeçmek

Begebenheit (f) a. olay

begegnen eyl. karşılamak, karşılaşmak

begehen eyl. (bir suç, yanlış vb.) işlemek, içi­ne düşmek

begehren eyl. istemek

begeisten eyl. diriltmek

Begeistung a. dirilik

Begierde (f) a. istek

Beginn (m) a. başlangıç

Beginnen (n) a. başlama, başlangıç

beginnen eyl. başlamak

Beglaubigung (f) a. doğ­rulama

begleiten eyl. eşlik etmek

begnügen eyl. doyum bul­mak, yetinmek

begraben eyl. gömmek

begreifen eyl. kavramak; kapsamak

begreiflicher sft. kavrana­bilir

begrenzen eyl. sınırlamak

begrenzend blt. sınırlayan

begrenzt sft. sınırlı

begrenzte sft. sınırlı

Begrenztsein a. sınırlılık, sınırlanmışlık

Begriff (m) a. kavram

begriffen eyl. kavramak

begrifflose sft. kavramsız

begriffsmäßige blt. kav­rama uygun (olarak)

Begriffsmoment a. kav­ram kıpısı

Begriffswidrige a. kavrama aykırı

begründen eyl. kurmak; temellendirmek

Begründer (m) a. kurucu

begründet (sft.—‘be­grün­­den’­den) temelli, temellendirilmiş

Begründung (f) a. temel­len­dirme, (sözel ola­rak) zemin verme

behaftet sft. yüklü

behalten eyl. tutmak; (de­yim) im Augen b.: göz önünde tutmak

Behälter (m) a. taşıyıcı, kap

behandeln eyl. ele almak, irdelemek, uğraşmak

Behandlung (f) a. irde­leme; ele alma

beharren eyl. kalmak, sür­mek

behaupten eyl. ileri sür­mek, öne sürmek

Behauptung (f) a. öne­sürüm

beherrschendes sft. ege­men; beherschen: ege­men olmak, yönet­mek, denetlemek

Behuf a. amaç; zum B.: blt. amacıyla

bei ilg. üzerinde; duru­munda

beibehalten eyl. (behal­ten ... bei ) sürdürmek, sürmek, kalmak

beibringen eyl. getirmek, ortaya koymak

beide sft. ikisi de, her ikisi

Beilage (f) a. ek, ekleme

beiläufig sft. raslantısal

beilegen eyl. eklemek, katmak, yüklemek

Beilegung (f) a. ekleme

beim bei dem

beimischen eyl. karışmak

Beimischung (f) a. karı­şım

beiseite blt. bir yana

Beisichsein a. kendinde olma, kendindelik

Beispiel (n) a. örnek

beispielsweise blt. örnek olarak; örneğin

beistimmen eyl. onay­la­mak

bejahender sft. olumla­yıcı, olumlu

bekämpfen eyl. döğüş­mek, savaşmak, kavga etmek,

Bekämpfung (f) a. kavga, döğüş

bekannt sft. tanıdık, ta­nışık, bilinen

bekanntlich blt. bilindiği gibi

Bekanntschaft (f) a. tanı­şık­lık

bekanntzumachen eyl. tanışık kılmak

bekehren eyl. (bir inanca vb.) dönmek

bekennt eyl. ele vermek, açığa vurmak

bekommen eyl. kazan­mak, elde etmek;

belächeln eyl. (acıyarak) gülümsemek, gülmek

belassen eyl. bırakmak, tutmak

belebend sft. yaşam verici, diritlitici

belehren eyl. öğretmek

beleuchten eyl. aydın­latmak; üzerine ışık düşürmek

Belieben (n) a. seçme, istek, dilek (deyim) nach B.: dilendiği denli

belieben eyl. istemek, dile­mek

beliebig sft. keyfi, isteğe bağlı

Beliebigkeit (f) a. keyfilik, başına buyrukluk

beliebt sft. sevilen, po­püler (yaygın); bkz. belieben

bemächtigen eyl. yaka­lamak, ele geçirmek

bemerken eyl. ayrım­sa­mak; gözlemek, dikkat et­mek; belirtmek, de­ğin­mek

bemerkenswert sft. dik­kate değer

bemerklich sft. dikkati çeker; dikkate değer, göze çarpar

Bemerkung (f) a. not, gözlem, nokta

bemühen eyl. rahatsız et­mek, sıkıntıya sok­mak; çabalamak, çalış­mak

Bemühung (f) a. çaba

Benehmen (n) a. dav­ranış, tutum; anlaşma

benehmen eyl. davran­mak; uzaklaştırmak, çekip almak, yoksun bırakmak

beneiden eyl. imrenmek, kıskanmak, çeke­me­mek

Benennung a. adlan­dır­ma, belirtme

beobachten eyl. gözlemek

Beobachtung (f) a. göz­lem

bequem sft. rahat, rahat­latıcı, kolay, uygun

Bequemlichkeit (f) a. uygunluk

berauben eyl. yoksun bı­rak­mak

berechnen eyl. hesap­lamak, değerlemek

berechtigen eyl. aklamak (sft) yetkili, yetkin

Berechtigung (f) a. doğ­rulama, haklı çıkarma,

Bereich (m) a. alan, bölge

bereichern eyl. var­sıl­laş­tırmak

bereits blt. daha şimdiden, önceden

bereitwillig sft. istekli, hazır; blt. kolayca, he­men, isteyerek, durak­samadan

Berg (m) a. dağ

Bericht (m) a. bildiri, rapor, yazanak

Beruf (m) a. uğraş, görev

berufen eyl. dayanmak, başvurmak

Berufung (f) a. uğraş, görev; (gegen, auf) başvuru

beruhen eyl. kurulmak, dayanmak; (deyim) etwas auf sich b. lassen: olduğu gibi bırakmak, daha öte götürmemek

beruhigen eyl. dingin­leş­tirmek, rahatlatmak, yatıştırmak

Beruhigung (f) a. yatış­tırma, dinginleştirme

berühmt sft. ünlü

berühren eyl. dokunmak, değinmek

beschaffen eyl. sağlamak; b. sein: ... durumda, yapıda olmak;

Beschaffenheit (f) a. do­ğa, yapı, oluşum

beschäftigen eyl. uğraş­mak, ilgilenmek

Beschäftigung (f) a. uğ­raş; ilgilenme

Beschauung (f) a. göz­den geçirme, gözlem, inceleme

Bescheidenheit (f) a. al­çak­gönüllülük; ılım­lılık, ölçülülük

beschließen eyl. kapamak, sonlandırmak, bitir­mek; kararlaştırmak

beschließen eyl. kapan­mak, sonlanmak; kapa­mak; in sich b.: kapsa­mak

beschränken eyl. sınır­lamak

beschränkt sft. sınırlı

Beschränktheit (f) a. sı­nır­lılık

Beschränkung (f) a. sınır­lama

beschreiben eyl. betim­lemek, açıklamak

Beschreibung (f) a. be­tim­leme, açıklama

beschrieben eyl. yazmak, betimlemek

beschuldigen eyl. suç­lamak

Beschwernis (f) a. güç­lük; yakınma

besehen eyl. bakmak, yoklamak

beseitigen eyl. bir yana atmak, uzaklaştırmak

Beseligung (f) a. mut­luluk

besiegen eyl. yenmek

Besitz (m) a. iyelik

besitzen eyl. iye olmak

besonder sft. tikel, özel

besonderen eyl. tikelleş­tir­mek (Not: bu sözcü­ğün bu yolda kul­la­nımı Hegel’e özgü: Ans. MB, § 163, Ek 1’de: Beson­de­rende (Spe­zifizie­ren­de)

Besonderheit (f) a. tikellik

besonders blt. özellikle

Besonderung a. tikel­leş­me

besprechen eyl. tartışmak, sözünü etmek, üze­rine konuşmak

besser sft. daha iyi

Bestand (m) a. kalıcılık, süreklilik

beständig blt. sürekli ola­rak, biteviye

Bestandstücke (m) a. bileşen, parça

Bestandteil (m) a. parça, bileşen

bestätigen eyl. doğru­lamak

Bestätigung (f) a. doğru­lama, onay

Bestehen (n) a. kalıcılık, kalış; kalıcı olan; bkz. bestehen

bestehen eyl. b. aus: den oluşmak; dayanmak, kat­lanmak; kalmak, sür­mek

Bestehende a. kalıcı olan

bestehlen eyl. çaldırmak

bestimmbar sft. belir­le­nebilir

bestimmen eyl. belir­le­mek; tanımlamak; (sft) belirli, belirgin; (blt.) b. olarak

bestimmend sft. belir­le­yen, belirleyici

bestimmt sft. belirli; bkz. bestimmen

bestimmtes am b.: blt. belirgin olarak

bestimmtesten am b. blt. en belirli olarak

Bestimmtheit (f) a. belir­lilik

Bestimmtsein a. belir­lenmişlik, belirlilik

Bestimmung (f) a. belir­lenim

bestimmungslos sft. belir­lenimsiz

bestreben eyl. çabalamak, çalışmak

Bestrebung (f) a. çaba

bestrefen eyl. ceza­lan­dırmak

bestreiten eyl. sorgulamak

betätigen eyl. etkin­leş­tirmek, devime geçir­mek, işletmek

Betätigung (f) a. etkin­leşme, işleme

betrachten eyl. irdelemek; (öyle olduğu) düşün­mek, (öyle) görmek

Betrachtung (f) a. irde­leme

Betragen (n) a. davranış

betreffen eyl. ilgilen­dir­mek, ilgili olmak

Betrübnis (f) a. sıkıntı, dert, üzüntü

beurteilen eyl. yargılamak, değerlendirmek

Beurteilung (f) a. yargı­lama, yargı

Beutel (m) a. kese

bevor bağl. —den önce

Bevölkerung (f) a. nüfus

bewähren eyl. gerçek­le­mek, doğrulamak, ta­nıt­lamak

bewahren eyl. gözetmek, kollamak, korumak

bewährt sft. tanıtlı; be­wahren’den (eyl): ko­ru­mak, saklamak, sür­dürmek

Bewährung (f) a. ger­çekleme

Bewandtnis (f) a. durum, koşullar; was es mit ihm für eine B. habe: onun açısından işin aslı

bewegen eyl. devinmek

Beweggrund (m) a. güdü

Bewegung (f) a. devim

bewegungslos sft. devim­siz, devinmeyen

Beweis (m) a. tanıt, tanıt­lama

beweisen eyl. tanıtlamak, gös­ter­mek

Bewenden (n) (deyim) dabei (damit) hatte es B. sein: sorun burada bitmiştir

bewenden eyl. (deyim: dabei b. lassen: orada, onda bırakmak)

bewerkstelligen eyl. başar­mak, yerine getirmek

bewirken eyl. ortaya çıkar­mak, neden olmak

bewohnen eyl. (bir yerde) yaşamak

Bewohner (m) a. oturan, yaşayan

bewundern eyl. hayran olmak, hayranlık duy­mak

Bewunderung (f) a. hay­ran­lık

bewußt sft. bilinçli

bewußtlose sft. bilinçsiz

Bewußtlosigkeit (f) a. bilinçsizlik

Bewußtsein (n) a. bilinç

Bewußtwerden a. bilinç­lenme

bezeichnen eyl. belirtmek

Bezeichnung (f) a. belirt­me; im, simge, san

beziehen eyl. bağıntılı olmak, bağıntı kur­mak, ilgili olmak

Beziehung (f) a. bağıntı, ilişki

beziehungslos sft. ba­ğın­tısız, bağlantısız, iliş­kisiz

bezogen sft. bağlantılı, ilişkili; bkz. beziehen

Bezogenheit a. bağın­tılılık

bezwecken eyl. amaç­lamak

bieten eyl. sunmak, öner­mek

Bild (f) a. imge

bilden eyl. eğitmek; biçim­lendirmek; oluş­tur­mak

Bildhauer (m) a. yontu­cu

bildlich sft. resimsel; eğ­retisel

Bildsäule (f) a. yontu

Bildung (f) a. eğitim, ekin

Billigkeit (f) a. haklılık

binden eyl. bağlamak

bisher ilg. şimdiye dek, bu noktaya dek

Birne (f) a. armut

bisherig ilg. şimdiye ka­darki; önceki, eski

bisweilen blt. kimi zaman, zaman zaman, arada bir

bizarr sft. tuhaf

Blatt (n) a. yaprak; sayfa

Blau (n) a. mavi

Blei (n) a. ya da (m) kur­şun

bleiben eyl. kalmak, sürmek

bleibend sft. kalıcı, sürekli

Blendwerk (n) a. göz bo­ya­ma, aldatma

Blick (m) a. bakış

blicken eyl. bakmak

blind sft. kör

Blitz (m) a. yıldırım

Blitzstrahl (m) a. şimşek çakışı

bloß sft. yalnızca, salt

Blöße (f) a. çıplaklık

Blume (f) a. çiçek

Blutbereitung a. kan ya­pımı

Blutumlaufs a. kan dola­şımı

Boden (m) a. toprak

Bodenlosigkeit a. daya­naksızlık

Botanik (f) a. bitkibilim

botansichen sft. bitki­bilimsel

Boten (n) a. iletmen, ulak, haberci

Böse (n) a. kötülük; bkz. böse

böse sft. kötü

Bösesein a. kötülük, kötü olma

böswillig sft. kötü niyetli

Brahmane (m) a. Brahman

Brand (m) a. ateş, yanma, yangın

brauchen eyl. gereksin­mek, istemek

brechen eyl. kırmak, yar­mak, ayırmak, bozmak

breit sft. geniş

Briefe (m) a. mektup

bringen eyl. getirmek

Brust (n) a. göğüs

Brücke (f) a. köprü

Buch (n) a. kitap

Buche (f) a. kayın ağacı

Buddhisten (m) a. Budist

bunte sft. renkli, parlak

Bürger (m) a. yurttaş

bürgerlich sft. yurttaşı ilgilendiren, yurttaşsal (civic, civil); Bürger (m) yurttaş

 

C

Chimäre (f) a. [n] uydur­ma; canavar

 

D

da bğl. orada; o zaman, o durumda; çünkü

dabei blt. onda, onlarda; onun, onların yanın­da; aynı zamanda; ek ola­rak, bundan başka; onun, onların üzerine (sözdizim işlevi)

dadurch blt. böylelikle, bu yolla; (sözdizim işlevi)

dafür blt. onun için, onlar için; o nedenle; ondan yana; onun yerine

Dafürhalten (n) a. kanı; bkz. dafürhalten

dafürhalten eyl. şu kanı­da, görüşte olmak

dagegen blt. buna karşı; tersine; öte yandan

daher bağl. buna göre, bu nedenle; blt. buradan, bundan

dahin blt. oraya

dahingegen blt. öte yan­dan; tersine

dahinter blt. onun, on­ların arkasında

dahinterkommen eyl. işin aslını bulmak

damalig ilg. o zamanın, o zamanki

damit bğl. onunla, onlarla, böylelikle, bunun üze­rine

Dampf a. buhar

danach blt. onun arka­sından, ardından, on­dan sonra; ona göre

Dankbarkeit a. minnet­tarlık

Dann bğl. o zaman; sonra; bunun üzerine, bun­dan başka

dann blt. o zaman, o sıra­da

dar blt. orada

daran blt. onda, onlarda

darauf blt. (onun, on­ların) üzerinde; (de­yim) es kommt darauf an: gelip dayanmak, bağlı olmak

daraus blt. ondan, onlar­dan

darbieten eyl. sunmak (offer, present)

darein blt. ona, onlara, şuna, şunlara vb.

darin blt. orada, onlarda (sözdizim işlevi)

darlegen eyl. bildirmek; ortaya koymak, sun­mak; açıklamak, açım­lamak

darstellen eyl. sunmak, sergilemek, temsil et­mek, göstermek (represent, depict, portray, present; appear, show itself to be)

Darstellung a. betimleme, temsil etme, sunuş

dartun eyl. (= darlegen) bildirmek; ortaya koy­mak, sunmak; açık­la­mak, açımlamak (state, declare, explain, unfold)

darum blt. onun, onların çevresinde; bğl. bu ne­den­le, öyleyse

darunter blt. onun, on­ların altında (sözdizim işlevi)

darüber blt. bunun (bun­ların vb.) üzerine (söz­dizim işlevi)

daseiend sft. (dışsal olarak = belirli olarak) var­olan, orada olan

Daseiende a. orada var­olan, belirli olarak varolan, dışsal olarak varolan

Dasein a. belirli-varlık (TGb § 641: äuße­res Dasein: dış belirli-var­lık); var­o­luş

daselbst blt. tam orada, aynı yerde

dastehen eyl. (orada) durmak, kalmak

Dauer (f) a. süre

davon blt. ondan, on­lardan

davor blt. onun, onların önünde; ondan, on­lardan önce

dawider blt. —e karşı; buna karşı; tersine

dazu blt. ona, şuna vb. (sözdizim işlevi)

decken eyl. örtmek, kap­lamak; örtülmek

Deduktion a. çıkarsama; tümdengelim

deduzieren eyl. çıkar­sa­mak

definieren eyl. tanımla­mak

Definition a. tanım

definitiv sft. kesin, belirgin, belirleyici; kesinlikle

Definitum a. tanımlanan

Deismus a. deizm

Deklamation a. bildirim

deklamieren eyl. bildirim­de bulunmak

demgemäß sft. uygun; blt. buna uygun olarak, buna göre

demnach bağl. buna göre

demnächst blt. çok geçme­den, kısa bir süre içinde

Demos a. Halk (Yun.)

demungeachtet bağl. buna karşın, gene de

Demut (f) a. alçakgö­nüllük

demütige sft. alçakgö­nüllü

denkbar sft. düşünülebilir, tasarlanabilir

Denkbarkeit (f) a. düşü­nülebilirlik

Denkbestimmung a. dü­şün­ce-belir­lenimi

Denken (n) a. düşünme, düşünce

denken eyl. düşünmek

Denker (m) a. düşünür

Denkformen a. düşünce biçimi

Denkgesetz a. düşünce yasası

Denkvermögen (n) a. dü­şün­­me yetisi

Denkweisen a. düşünme kipi

denn bğl. çünkü

dennoch bğl. gene de

dergestalt blt. bu yolda (sözdizim işlevi)

dergleichen sft. bu tür şey(ler); bu tür; böyle

derjenige sft. belgili sıfat (sözdizim sözcüğü)

derselbe sft. aynı(sı); (söz­dizim işlevi)

deshalb bğl. bu nedenle

Despotismus (m) a. des­potizm

desto blt. daha da (kar­şılaştırma sözcü­ğü)

deswegen bağl. bu neden­le, bunun üzerine

deswillen bağl. bu ne­den­le

Determination (f) a. belir­lenim

Determinismus (m) a. belirlenimcilik

deuten eyl. açıklamak; belirtmek

deutlich sft. duru, seçik

deutsche sft. Alman

Deutschen a. Alman

Dialektik (f) a. eytişim

dialektisch sft. eytişimsel

Dialog (m) a. diyalog

Dichter (m) a. ozan, yazar

Dichtung (f) a. şiir

Dieb (m) a. hırsız

Diebstahl (m) a. hırsızlık

dienen eyl. hizmet etmek, (işe) yaramak

dieser sft. bu

Diesseits a. bu yan, bu dünya

diesseits blt. bu yanda, burada, yeryüzünde

different sft. ayrı, ayrımlı

Differenz (f) a. ilgi; ayrım

Dilemma (n) a. ikilem

Dimensionen (f) a. boyut

Ding (n) a. şey

Dingerchen a. şeycik

Dingheit a. şeylik

Ding-an-sich a. kendinde şey

direkt sft. doğrudan

dirigieren eyl. yönetmek, denetlemek

dirimieren eyl. ayırmak

disjunktive sft. ayrık

diskret sft. kesikli

Diskretion (f) a. kesiklilik

disseits sft. bu yanda

Dissertation (f) a. dene­me

Disziplin (f) a. disiplin, sıkıdüzen

doch bğl. gene de

Dogma (n) a. inak, dogma

dogmatisch sft. inakçı

Dogmatismus a. inakçılık

Doktrin (f) a. öğreti

dominieren eyl. egemen olmak, denetlemek

Donner (m) a. şimşek

Doppelsinn (m) a. ikili anlam; ikircim

doppelt sft. çifte

dort blt. orada

dorthin blt. oraya

dramatisch sft. dramatik

draußen blt. dışarıda

draußen ilg. dışarıda, dışa­rısı

drehen eyl. dönmek; (de­yim) es dreht sich um: çevresinde dön­mek = ilgi odağı

drei sft. üç

Dreieck (n) a. üçgen

dreieinigen sft. birde-üç

dreifache sft. üç yanlı, üç yüzlü

Dreifaches (n) a. üç yüz­lü, üç yanlı

Dreiheit (f) a. üçlü; üç­lülük

dreiteilig sft. üç bölümlü

dringen eyl. içine işlemek, delmek (penetrate, enter, get into)

dritt sft. üçüncü

drittens blt. üçüncü ola­rak, üçüncüsü

droben blt. yukarıda

Druck (m) a. basınç

drucken eyl. basmak

drüben blt. orada, öte yanda, uzakta

drücken eyl. bas(tır)mak; zorlamak

du adl. sen

Dualismus (m) a. ikicilik

dualistischen sft. ikici

duften eyl. kokmak

dunkle sft. bulanık

durch blt. yoluyla, tara­fından

durchaus blt. baştan sona, bütünüyle

durchbrechen eyl. par­çalamak

durchdringen eyl. içine işlemek

durchdrungen sft. doldu­rulmuş, içine işlenmiş

durcheinander blt. birbiri yoluyla

durchführen eyl. yerine getirmek, geliştirmek

Durchführung (f) a. yeri­ne getirme, geliş­tir­me; tamam­lama, sür­dürme

durchgängig blt. baştan sona, genel, her yerde

durchgreifend sft. belir­leyici, özsel önemde

durchlaufen eyl. içinden geçmek

durchs (durch das) blt. ... yoluyla

durchsichtig sft. saydam

durchsucht eyl. aramak, araştırmak

durchweg blt. baştan so­na, her zaman, tü­müy­le

durchziehen eyl. yayıl­mak, içine işlemek

Dünkel (n) a. büyük­len­me

dünken eyl. görünmek; sanmak, saymak

dürfen (yardımcı eylem)

dürftig sft. yoksul, sefil, sıradan bayağı

dürftigste sft. en yoksul

Dynamik (f) a. dinamik

dynamische sft. dinamik

 

E

eben sft. düz; blt. tam olarak

Ebenbild (n) a. eksiksiz imge, tam imge

ebenda blt. aynı yerde

ebendieselbe sft. tam ola­rak ay­nı­­sı (sözdi­zim söz­cü­ğü)

ebenfalls blt. benzer ola­rak, yine

ebenso sft. tıpkı

ebensogut ilg. o denli de

ebensolche sft. tıpkı

ebensosehr ilg. o denli (de)

ebensoviel blt. o denli (çok)

ebensowenig ilg. o denli (az)

ebensowohl ilg. o denli de

echt sft. gerçek, asıl

Eden (n) a. Cennet

ehe blt. —den önce

eher blt. erkenden, önce­den; dahaçok

ehern sft. bronz

Ehre (f) a. onur

ehren eyl. onurlandırmak

Ehrwürdigkeit (f) a. say­gınlık, değerlilik

Eiche (f) a. meşe

Eifer (m) a. ataklık, da­yanç­sızlık; coşku

Eifersucht (f) a. kıs­kanç­lık

eigen sft. kendinin

eigennützig sft. bencil

eigensinnig sft. dikbaşlı

eigentlich sft. asıl, gerçek, özgün; blt. aslında, gerçekte(n)

Eigentliche a. gerçekte, aslında

Eigentum (n) a. mülkiyet

eigentümlich sft. özgün, asıl, gerçek; blt. aslında, gerçekte

eignen eyl. uygun olmak, elverişli olmak

ein sft. bir, tek

einanderfallend blt. birbiri dışında

einbilden eyl. imgelemek, düşlemek, kurmak

einbinden eyl. ciltlemek; bağlamak; e. in: —e bağlanmak

eindringen eyl. içine gir­mek, içine işlemek

einesteils blt. bir yandan

Einfall (m) a. düşüş; düş­lem, izlenim; birden oluşan parlak düşünce

einfallen eyl. çökmek; ak­lına gelmek

einfinden eyl. görünmek, kendini göstermek, sergilemek, sunmak

Einfluß (m) a. etki, nüfuz

einführen eyl. getirmek, kurmak, yerleştirmek; başlatmak; götürmek

Eingebung (f) a. esin

Eingehen a. giriş

einheimisch sft. doğal, yerel

Einheit (f) a. birlik

einheitlich sft. türdeş, bütünsel, tutarlı

einhüllen eyl. sarıp sar­malamak, örtmek

einkleiden eyl. giydirmek, örtmek

einlassen eyl. içeri kabul etmek, bırakmak; iliş­kiye girmek, ilgilenmek

einlegen eyl. içeri koymak; yatırmak; koymak

einleiten eyl. başlamak; açmak, açılış yapmak

Einleitung (f) a. giriş

einleuchten sft. açık, duru, anlaşılır olmak

einmal blt. bir kez; auf e.: birdenbire

einmischen eyl. karışmak, katılmak

einnehmen eyl. almak, üstlenmek

einpflanzen eyl. dikmek, aşılamak

einräumen eyl. düzen­lemek; (ihm etwas) e.: kabul etmek, tanımak, izin vermek

einreden eyl. (birşeye) inandırmak

einrichten eyl. düzen­lemek, uyarla­mak, uy­dur­mak,

Einrichtung (f) a. düzen­leme

Einsamkeit (f) a. yalnızlık

einschärfen eyl. telkin etmek, aşılamak

einschleichen eyl. usulca girmek

einschließen eyl. içine kapamak, kuşatmak; in e.: kapsanmak, kucak­lamak

einschließen eyl. kapa­mak; içermek, kap­sa­mak

einschränken eyl. sınır­lamak, kısıtlamak

einschränken eyl. sınır­lamak, kısıtlamak

einsehen eyl. bakmak, yok­lamak, incelemek; gör­mek, anlamak

einseitig sft. tek yanlı

Einseitigkeit (f) a. tek yanlılık

einsetzen eyl. koymak, yerleştirmek

Einsicht (f) a. içgörü, bilgi

einst blt. bir zamanlar; günlerden bir gün

einteilen eyl. bölümlemek

Einteilung (f) a. bölünüş

eintreten eyl. girmek, katılmak

Eintritt (m) a. giriş

einverstanden eyl. anlaş­mak, anlayış birliği kur­mak

einweihen eyl. (bir giz ile) tanıştırılmak

einwenden eyl. karşı çık­mak

einwirken eyl. etkilemek

Einwohner (m) a. otu­ran, yaşayan

Einwurf (m) a. karşıçıkış

einzeln sft. tekil, bireysel

Eis (n) a. buz

Eisen (n) a. demir

eitel sft. kibirli

Eitelkeit (f) a. kofluk; kibir

ekel sft. itici, iğrenç

Eltern (m) ya da (n) a. ebeveynler, büyükler

empfänglich sft. açık, du­yarlı, etkilenebilir

empfehlen eyl. salık ver­mek

empfinden eyl. duyum­samak

Empfindung (f) a. duy­um; duygu

Empireum Gökkürenin en yüksek bölümü

Empirie a. görgücülük; deneyim

Empiriker (m) a. görgücü

empirisch sft. görgül

Encheiresin a. labo­ra­tuvar

endlich sft. sonlu

Endursache a. sonsal ne­den

Endzweck a. son erek

Energie (f) a. erke

eng sft. dar

Engländern a. Ingiliz

enorm sft. çok büyük

Entäußerung a. vaz­geç­me; dışlaşma

entbehren eyl. yoksun olmak

entbehrliche sft. gereksiz, vazgeçilebilir

entdecken eyl. bulmak, ortaya çıkarmak

Entdeckung (f) a. buluş, bulgulanış

entfalten eyl. açınmak, açılmak, gelişmek

Entfaltung a. gelişim

entfernen eyl. uzak­laş­tırmak, kaldırmak

entfliehen eyl. kaçmak, sıyrılmak

entfliehen eyl. kaçmak; kayıp gitmek

entgegen blt. ilg. —e karşı, —e doğru; karşısında, karşı

entgegengesetzt sft. karşıt

entgegensetzen eyl. karşı koymak,

Entgegensetzung a. kar­şıtlık

entgegenstehen eyl. kar­şısına çıkmak, karşı­sında durmak

entgegenstellen eyl. karşı­sına koymak, karşıt­laş­tır­mak

entgehen eyl. kaçmak, savuşmak

enthalten eyl. kapsamak

enthoben eyl. kurtarıl­mak, bağışlanmak, ba­ğı­şık tutulmak

enthüllen eyl. açmak, ortaya sermek

entkleiden eyl. soymak, sıyırmak

entlassen eyl. bırakmak

entläufen eyl. kaçmak

entleeren eyl. boşaltmak

entnehmen eyl. almak, çekmek

entsagen eyl. yadsımak

entscheiden eyl. karar vermek, belirlemek

Entscheidende a. belir­leyici olan; bkz. ent­scheiden

entscheidende blt. kesin­lik­le, belirleyici bir yol­da

Entscheidung (f) a. karar

entschieden sft. kesin, belirleyici; belirgin, vur­gulu;

entschlagen eyl. kurtul­mak, başından atmak, bir yana atmak

entschließen eyl. karar vermek, bir karara var­mak

Entschluß (m) a. karar

Entschuldigung (f) a. özür

entsprechen eyl. bağ­daş­mak, anlaşmak, kar­şılık düş­mek, uyuşmak, denk düşmek

entspringen eyl. kaynak­lanmak, doğmak

entstehen eyl. ortaya çık­mak, köken almak, doğ­mak

Entstehung (f) a. doğuş, ortaya çıkış

Entstehung (f) a. ortaya çıkış; köken

entstellen eyl. çarpıtmak, bozmak

entweder ... oder ... = bğl. ya ... ya da ...

Entwickeln a. gelişme, açınıma

Entwicklung (f) a. açı­nım, gelişim

entziehen eyl. uzak­laş­tır­mak, çekmek; yoksun bırakmak

entzweibrechen eyl. ikiye ayrılmak

entzweien eyl. bölünmek

Entzweiung (f) a. bölü­nüş, bölünme

episch sft. epik

Epoche (f) a. çığır

Epos (n) a. epik, uzun anlatısal şiir

erachten eyl. (birşeyi belli bir yolda) görmek, say­mak, düşünmek

erbaulich sft. yüceltici

Erbauung (f) a. yapı; yük­seltme

erblicken eyl. gözüyle yakalamak, görmek; gözünü dikmek

erblühen eyl. çiçeklenmek

Erbschaft (f) a. kalıt

Erbsünde (f) a. ilk günah

Erde (f) a. yer, toprak; yeryüzü

Erdichtung (f) a. yaratı, yapıntı, uydurma

erfahren eyl. deneyim­le­mek, yaşa­mak; başına gelmek

erfältte sft. dolu

erfassen eyl. yakalamak, kavramak; kavramak, anlamak; kapsamak

Erfinder (m) a. bulucu

erfinderisch sft. yaratıcı, buluşçu

Erfindung (f) a. uydurma

Erfolg (m) a. sonuç

erfolgen eyl. yer almak, olmak; yerine gelmek

erforderlich sft. gerekli

erfordern eyl. gerektir­mek, gereksinmek, is­te­mek

erfüllen eyl. doldurmak; yerine getirmek

ergeben eyl. ortaya çıkar­mak, ortaya sermek, göstermek, vermek, doğurmak

Ergebnis (n) a. sonuç

Ergebung (f) a. boyun­eğiş

Ergehen (n) a. koşul, durum; bkz. ergehen

ergehen eyl. gezinmek, dolaşmak, yayılmak

ergießen eyl. dökülmek

ergreifen eyl. yakalamak, ele geçirmek, kav­ra­mak

ergründen eyl. temeline inmek, temel­len­dir­mek; yoklamak, araş­tırmak

Erhabenheit (f) a. yücelik

erhalten eyl. sakınmak; kollamak, bakmak, ko­ru­mak

Erhaltung (f) a. sakınım; bakma, kollama

erheben eyl. yükselmek, yükseltmek

Erhebung (f) a. yükseliş

erhellen eyl. aydınlatmak

Erinnerung (f) a. anım­sama, anı

Erinnye (mitoloji) Öç Tanrıçası

erkennbar sft. tanınabilir

erkennen eyl. bilmek, bil­gilenmek

Erkenntnis (f) a. bilgi

Erkenntnisweise a. bilme kipi

erklären eyl. açıklamak; bildirmek, ortaya sür­mek

Erklärung (f) a. açıklama, yorum, açımlama

erklecklich blt. önemli ölçüde, oldukça

erläutern eyl. açıklamak, durulaştırmak, aydın­latmak

Erläuterung (f) a. açık­lama, aydınlatma, du­ru­laştırma

erleben eyl. yaşamak, de­ne­yimden geçmek

erledigen eyl. çözmek, bir karara bağlamak, son­landırmak

Erledigung (f) a. düzen­leme, ayarlama

erleichtern eyl. rahat­latmak

erleiden eyl. katlanmak, (bir kötülüğe) uğra­mak

erliegen eyl. yenilmek

erloschen eyl. sönmek

erlösen eyl. kurtarmak, kefaret etmek

Erlösung (f) a. esenlik; kefaret

Ermangelung (f) a. ek­siklik

ermessen eyl. tartmak, değerlendirmek, ölçüp biç­mek; anlamak, gör­mek

ermitteln eyl. saptama, bulma, ölçme

ermitteln eyl. saptamak, bulmak, ortaya çıkar­mak

Ernährung (f) a. bes­lenme

erneuern eyl. yenilemek

Ernst (m) a. içtenlik, cid­dilik

ernsthaft sft. ciddi

ernstlich blt. ciddi; ciddi olarak

Erörterung (f) a. tartışma

erregen eyl. uyandırmak, uyarmak, yaratmak,

errstaren eyl. katılaştırmak, sertleştirmek,

Ersatz (m) a. karşılık

Erschaffensein a. yara­tılmışlık, yaratılma

Erschaffer (m) a. yaratıcı

erscheinen eyl. görünmek

Erscheinung (f) a. gö­rüngü

erschließen eyl. açmak

erschöpfen eyl. tüketmek, kullanıp bitirmek

erschrecken eyl. ürkmek, korkmak

erschwern eyl. daha da güçleştirmek

ersinnen eyl. (kafadan) uydurmak

erstrecken eyl. uzanmak, ulaşmak, varmak

erteilen eyl. vermek

erträumen eyl. düşlemek, imgelemek

ertrinken eyl. boğulmak

erwachen eyl. uyanmak

erwachsen eyl. büyümek, gelişmek, yetişmek

Erwachsene (n) a. yetiş­kin

Erwägung (f) a. irdemele, düşünme

erwähnen eyl. değinmek, söz etmek

Erwähnung (f) a. değin­me

erwecken eyl. uyan(dır)­mak

erweisen eyl. tanıtlamak, belgitlemek; gös­ter­mek

erweitern eyl. genişlemek, genleşmek

erwerben eyl. kazanmak, elde etmek

erwerben eyl. kazanmak, elde etmek

erwidern eyl. yanıtlamak, karşılık vermek

erwiesen sft. tanıtlanmış, tanıtlı

erzählen eyl. anlatmak

Erzählung (f) a. öykü, anlatı

erzeugen eyl. üretmek

Erzeugnis (n) a. ürün

Erziehung (f) a. yetiş­tirme, eğitim

Esel (m) a. eşek

essen eyl. yemek

etlichen sft. birkaç

Etwas (n) a. birşey

euch blt. size

Eudämonismus a. mut­çuluk

eure blt. sizin

Evangelium (n) a. Incil

evident sft. açık

exactes sft. sağın

exakte sft. sağın

Excellence a. üstünlük

Explikation (f) a. açım­lama

Exponent (m) a. üs

Exposition (f) a. açım­lama

Extension (f) a. uzam

extensiv sft. uzamlı

Extrem (n) a.

 

F

Fachwerk (n) a. çerçeve

Facta a. veri, olgu

Faden (m) a. çizgi; ip

fähig sft. yetenekli

fahig sft. yetenekli; yapa­bilir

Fähigkeit (f) a. yetenek

fahrenlassen eyl. bırak­mak; terketmek, vaz­geçmek

faktisch sft. olgusal; blt. bir olgu olarak;

Faktor (m) a. etmen

Faktum (n) a. olgu

Fall a. düşme, bozulma; durum

fallen eyl. düşmek

fallen eyl. düşmek, dev­rilmek, yıkılmak

falsch sft. yanlış

fälschlich blt. yanlışlıkla

Familie (f) a. aile

fangen eyl. yakalamak, ele geçirmek; fangen an: (bkz) anfangen

Farbe (f) a. renk

Färbestoff a. renk gereci

Farbstoff (m) a. renk gereci

Farnkräutern a. eğrel­tiotu

fassen eyl. ayrımsamak, anlamak; yakalamak; kapsamak,

faßlich sft. anlaşılır

Fassung (f) a. takma, kurma; taslak, biçim

Fatalismus (m) a. yaz­gıcılık

Faulheit (f) a. tembellik

fehlen eyl. eksik olmak

fehlerhaft sft. eksik, ku­surlu

feiern eyl. yüceltmek, onur­­landırmak

Feigheit (f) a. korkaklık

Feind (m) a. düşman

feindliche blt. düşmanca

feindselig blt. düş­man­ca

Feld (m) a. alan

Feldspat (m) a. feldspat

Felsen (n) a. kaya

fern sft. uzak

ferner blt. dahası, bundan başka

fernerer blt. daha da ötesi (bkz. ferner)

fernerhin blt. gelecekte; burada öte; daha da öte

fernsten sft. en uzak

fertig sft. hazır, tamam, bitmiş

fest sft. katı, dayanıklı, sert; değişmez

festhalten eyl. sarılmak, sıkıca tutmak

Festigkeit (f) a. sağlamlık

festsetzen eyl. saptamak

feststehen eyl. dayanıklı olmak, sağlam olmak

feststellen eyl. saptamak; bildirmek

Feuchtigkeit (f) a. nem

Feuer (n) a. ateş

Feuersbrunst a. ateş, yan­gın

Figuration (f) a. betileniş

Fiktion (f) a. yaratı, kur­gu, uydurma

finden eyl. bulmak

Finger (m) a. parmak

finster sft. karanlık

Finsternis (f) a. karanlık

Fläche (f) a. yüzey

Fleisch (n) a. et

fliehen eyl. kaçmak

fließen eyl. akmak

Fluch (m) a. ilenç

Flucht (f) a. kaçış

Fluida a. akım

Fluß (m) a. ırmak

Fluß (m) a. ırmak; akıntı

flüchtig sft. kaçıcı, geçici

flüssig sft. akıcı

Flüssigkeit (f) a. akıcılık

Folge (f) a. sonuç

folgen eyl. izlemek, den doğmak, türemek

folgendermaßen ilg. aşa­ğıdaki gibi

folgern eyl. çıkarsamak, bir vargıya ulaşmak

fordern eyl. istemek

Forderung (f) a. istem

Form (f) a. biçim

formal sft. biçimsel

Formation (f) a. oluşum

Formel (f) a. formül

formell sft. biçimsel

fort blt. ileriye, daha öte

Fortbestimmen a. fort: daha öte; bestimmen: belirlemek

fortdauern eyl. sürdür­mek

fortdauernd blt. sürekli olarak

Fortgang (m) a. ilerleyiş, gidiş, sürüş

fortgehen eyl. ayrılmak, terketmek; ilerlemek, sürdürmek, sürmek

fortgeleitet bkz. fort: ileri; leiten: gütmek, yön­lendirmek;

fortlassen eyl. dışarda bırakmak, düşmek, atlamak

fortleben eyl. yaşamını sürdürme

fortmachen eyl. ilerlemek

fortschliest eyl. fort: daha öte; schliesen: çıkar­samak

fortschreiten eyl. iler­lemek

fortschreiten eyl. iler­le­mek

Fortschritt (m) a. iler­leme

fortsetzen eyl. sürdürmek, iler­letmek, ileri gö­türmek

fortwährend blt. sürekli, sürekli olarak, sürgit

fördern eyl. geliştirmek, ilerletmek

Förderung (f) a. ilerleme, gelişme

förmlich sft. biçimsel

Frage (f) a. soru

fragen eyl. sormak

Freie (n) a. açık hava; im Freien: blt. dışarıda, açık havada

freisprechen eyl. bağış­lamak

fremdartig sft. ayrışık, ya­bancı türden, türdeş olmayan

Freude (f) a. sevinç

Freund (m) a. arkadaş

Freundschaft (f) a. arka­daşlık

Frevel (m) a. kötülük, günah

Friede (m) a. barış

frisch sft. taze, yeni, dinç

fromm sft. dindar, dinsel

Frömmigkeit (f) a. din­darlık

Frucht (f) a. meyva

früher blt. önceki, eski; daha önce, daha eski, önceden, önceleri

frühesten sft. en erken, en önceki

Furcht (f) a. korku

Furchtsamkeit (f) a. kor­kaklık

Furi Öç Tanrıçası

Fuß (m) a. ayak

fußen eyl. bağımlı olmak, dayanmak

Futter (n) a. yiyecek

füglich blt. yerinde bir biçimde, doğru olar­ak, haklı olarak

fühlbar sft. duyumsanır, duyulur, ele gelir, so­mut

fühlen eyl. duyumsamak

führen eyl. götürmek, yöneltmek, önderlik etmek

Fülle (f) a. doluluk, bol­luk, varsıllık

füllen eyl. doldurmak; yüklemek

fürchten eyl. korkmak

füreinander ilg. birbiri için

Fürsichbestehen a. kendi için kalma, kendi başı­na kalma

Fürsichseienden a. kendi için varolan

Fürsichsein a. kendi-için -varlık

Fürwahrhalten a. gerçek-sayma; (fürwahr: ger­çekten); Fürwahr-hal­ten: kuşkusuz sayma, pekinlik, kesinlik

 

G

Gang (m) a. geçek, gidiş yolu, süreç

ganz sft. bütün

gänzlich blt. tam, bütün; tam olarak, bütünüyle

gar blt. bütünüyle, kesin­likle, tam olarak, hiçbir biçimde

gebären eyl. doğurmak

Gebäude (n) a. yapı

geben eyl. vermek, sağ­lamak, sunmak

Gebiet (n) a. alan, bölge

Gebilde (n) a. yapı, olu­şum; yaratı

Gebirge (n) a. dağ zinciri

geboren blt. doğuştan, doğal olarak; bkz. ge­bären

Gebot (n) a. buyruk

geboten sft. gerekli, zo­runlu

Gebrauch (m) a. kulla­nım; bkz. brauchen

gebrochen sft. ayrık, kırık, bükük; bkz. brechen

gebunden sft. bağlı, zorun­lu, yükümlü

Gebundensein a. bağ­lanmışlık; kök: bkz. binden

gebühren blt. —e ait ol­mak, —e düşmek, —in hakkı olmak

Gedächtnis (n) a. bellek

Gedanke (m) a. düşünce

gedankenarme sft. düşün­ceden yoksun

gedankenlos sft. düşün­cesiz

gedankenmäßige sft.n dü­şün­­ceye uygun

gedeihen eyl. çoğalmak, gelişmek, büyümek

Gediegenheit (f) a. asıllık, özlük, özsel değer

gedoppelt sft. çiftlenmiş, çifte

Gedoppeltes a. çift­len­miş; ikili

geeignet sft. uygun

gefährlich sft. tehlikeli

Gefährlichkeit (f) a. teh­like

gefällen eyl. hoşlanmak

gefangennehmen eyl. tu­tuk­lamak, yaka­la­mak

Gefühl (n) a. duygu

Gegebensein a. verilmişlik

gegen sft. karşı

gegeneinander blt. bir­birine karşı

gegensatzlosen sft. kar­şıtlıksız

gegenseitig sft. karşılıklı

Gegenseitigkeit a. karşılılık

Gegenstand (m) a. nesne

gegenständlich sft. nesnel

Gegenteil (n) a. karşıt

gegenüber blt. karşıt ola­rak, yüz yüze

gegenüberstehen eyl. (bir­birine) karşı durmak

gegenüberstellen eyl. bir­biri karşısına koymak

Gegenwart (f) a. bulu­nuş; şimdiki (zaman)

gegenwärtig blt. bugün, şimdi; bulunan, var­olan, şimdiki, yürür­lükteki

Gehalt (m) a. içerik; iç değer

Gehaltlos a. içeriksiz

gehaltvollste gehaltvoll: sft. içerikli

Gehäuse (n) a. kılıf, kasa

geheim sft. gizli; özel, kişisel

Geheimnis (n) a. giz

Geheimnisvolle a.  gizemli olan

gehen eyl. gitmek

gehören eyl. ait olmak

gehörig sft. ait; uygun

Geist (m) a. tin; an

geistig sft. tinsel

Geiz (m) a. pintilik

gelangen eyl. ulaşmak, erişmek

geläufig sft. sık görülen, alışıldık, tanıdık

Geläufigkeit (f) a. kolay­lık, akıcılık

gelb sft. sarı

Geldstück (n) a. bozuk para

gelegen sft. yerleşmiş; uy­gun

Gelegenheit (f) a. fırsat, uygun durum

gelegentlich blt. arada bir, raslantısal, olumsal; zaman zaman; yeri geldikçe

gelehrt sft. bilgili

Gelehrtsein a. bilgililik

gelingen eyl. başarmak

gelten eyl. geçerli olmak; yürürlükte olmak; sayıl­mak

geltend sft. geçerli, yürür­lükte

Gemälde (n) a. resim, tablo

gemäß sft. uygun; blt. —e göre, —e uygun olarak, ile uyum içinde

Gemäßheit (f) a. uyum, uygunluk

gemein sft. ortaklaşa; sıra­dan, genel, olağan

Gemeinde (f) a. topluluk

Gemeinheit (f) a. sıra­dan­lık, kabalık, baya­ğılık

gemeinhin blt. genellikle, çoğunlukla

gemeinsam sft. ortak

Gemeinsamkeit (f) a. ortaklık

Gemeinschaft (f) a. top­luluk, ortaklık, birlik

Gemeinsinn (m) a. ortak kanı, sağduyu, ortak duyu

Gemüt (n) a. an, ruh, yürek, huy

genau sft. sağın, tam; blt. sağın olarak, tam ola­rak

geneigt sft. eğilimli

Genialität (f) a. deha

Genie (n) a. deha

genießen eyl. yararlan­mak, haz almak

genug sft. yeterli

Genuß (m) a. yararlanım; haz

genügen eyl. yeterli olmak, karşılamak, doyurmak

genügend sft. yeterli

Geognosie a. yerbilimi

geographische sft. coğrafi

geometrisch sft. geo­met­rik

gerade sft. tam; doğru; blt. dosdoğru, tam olarak

geradezu blt. doğrudan doğruya

geradlinig sft. doğrusal

geraten eyl. düşmek

gerecht sft. haklı, doğru, yasal

Gerechte a. doğru, haklı

gerechtfertigt sft. aklan­mış, haklı

Gerechtigkeit (f) a. doğ­ruluk, haklılık

Gerede (n) a. konuşma, söylenti

gereicht es gereicht ihm zur Ehre: bu onurunu yükseltir

Gericht (n) a. yargı; mah­keme

geringe sft. küçük, önem­siz, ufak

Geringfügigkeit a. önem­sizlik

geringschätzen eyl. kü­çüm­semek

gern blt. isteyerek, dile­yerek, seve seve

Geruch (m) a. koku

gesamt sft. bütün, toplam

Gesang (m) a. şarkı, ezgi

Geschäft (n) a.

geschehen eyl. olmak, yer almak

Gescheitheit (f) a. sağ­görülülük, bilgililik

Geschichte (f) a. tarih

geschichtlich sft. tarih­sel

Geschick (n) a. yazgı

Geschiedensein a. ayrıl­mışlık; bkz. scheiden

gesellen eyl. katılmak, bağdaşmak, eşlik et­mek

Gesellschaft (f) a. top­lum

Gesetz (n) a. yasa

Gesetzgeber (m) a. yasa­macı

Gesetzmäßigkeit a. yasal­lık, yasaya uygunluk

Gesichtspunkt (m) a. bakış açısı

Gesinnung (f) a. tutum; kafa yapısı, görüş, yat­kınlık

gespannt sft. gergin

Gespräch (n) a. söyleşi

Gestalt (f) a. şekil

gestaltlose sft. içeriksiz

Gestaltung (f) a. şekil­lenme, olu­şum;  şekil

gestatten eyl. izin vermek; hoşgörmek

Gestirn (n) a. yıldız

gesund sft. sağlam

getreu sft. bağlı, güvenilir

getrübt sft. bulanık, bu­lutlu

geübt sft. becerikli, dene­yimli, alışkın; bkz. üben

Geübtheit (f) a. beceri

Gewähr (f) a. güvence; güvenlik

gewähren eyl. sunmak, vermek, sağlamak

Gewalt (f) a. güç; yetke; denetim; zor, şiddet

gewaltsam blt. zoraki

gewärtig sft. bekleyen

Gewebe (n) a. doku; do­kuma

Gewehr (n) a. silah

gewesen sein (yardımcı eylem)

Gewicht (n) a. ağırlık, tartı; (eğr.) önem

gewiesen von der Hand g.: eyl. yadsımak

Gewinn (m) a. kazanç

gewinnen eyl. kazanmak, elde etmek

gewinnen eyl. kazanmak; elde etmek

Gewinnung (f) a. kaza­nım

gewiß sft. pekin

gewisse blt. belli, kuşkusuz; hiç kuşkusuz,

Gewissen (n) a. duyunç

Gewissensrat a. duyunç öğüdü

gewissermaßen bir ba­kıma, deyim yerin­deyse

Gewißheit (f) a. pekinlik

Gewohnheit (f) a. alış­kanlık

geworfen bkz. werfen; über den Haufen w.: eyl. devirmek, alt üst etmek

gewöhnen eyl. alışmak

gewöhnlich blt. genellikle, alışıldığı gibi, gele­nek­sel olarak; sıradan, ortalama, genel, ba­yağı

Gips (m) a. alçı

glänzen sft. parlak

Glaube (m) a. inanç

glauben eyl. inanmak

Glaubenslehre (f) a. inanç öğretisi, dinsel öğreti

gläubige sft. inanan, inanç­lı

Gläubiger (m) a. alacaklı

gleich sft. özdeş, eşit, ben­zer

gleichbedeutend sft. eşan­lamlı, eş imlemli

gleichbleibend sft. özdeş kalan

gleicherweise blt. benzer olarak

gleichfalls blt. benzer ola­rak

gleichgültig sft. ilgisiz

Gleichheit a. eşitlik, özdeş­lik, benzerlik

gleichsam bğl. bir bakıma

gleichsetzen eyl. eşitlemek

gleichwohl bğl. gene de, bununla birlikte

gleichzeitig sft. eş zamanlı, zamandaş, çağdaş

Glied (n) a. örgen; eklem; terim, halka

Glimmer (m) a. mika

Glück (n) a. talih

glücklich sft. şanslı, talihli

Glückseligkeit (f) a. mut­luluk

Gnade (f) a. kayra

Gold (n) a. altın

Gott (m) a. Tanrı

gottlos sft. tanrısız

gönnen eyl. izin vermek

Göttergestalten (f) a. Tanrı  şekilleri

göttliche sft. tanrısal

Göttlichkeit (f) a. tanrı­sallık

Götzendienst (m) a. put­perestlik

Grad (m) a. derece

Grammatik (f) a. dilbilgisi

grandiosen sft. büyük, görkemli, muhteşem

Granit (m) a. granit

grausen sft. ürkütücü

Gravitation (f) a. çekim

greifen eyl. kavramak

Greis (m) a. yaşlı adam

Grenze (f) a. sınır

groß sft. büyük; yüksek

Größe (f) a. büyüklük; yükseklik

Grube (f) a. çukur

Grund (m) a. zemin

Grundbegriff a. temel kavram

Grundbestimmung a. temel-belirlenim

Grundform a. temel bi­çim

Grundkraft a. temel kuv­vet

Grundlage (f) a. temel

Grundmangel a. temel eksiklik

Grundsatz (m) a. temel önerme, ilke

Grundstück (n) a. toprak parçası

Grundtäuschung a. te­mel  aldanış

Grundton (m) a. ana ton

Gruppierung (f) a. kü­me­leşme

grün sft. yeşil

gründen eyl. temellen­dirmek

gründlich sft. tam, sağlam, derin; kapsamlı; kök­ten

Gunst (f) a. kayra, ka­yırma; yandaşlık,

Gut (n) a. iyi

gut sft. iyi

Gutdünken (n) a. görüş, değerlendirme

gültig sft. geçerli, yürür­lükte

Gültigkeit (f) a. geçerlik

günstig sft. kayıran, yan­daş, destekleyen

Güte (f) a. iyilik

gütig sft. iyi, iyiliksever

 

H

Haar (n) saç

haben y. eyl. iye olmak;

Habsucht (f) a. hırs

haften eyl. yapışmak

halb sft. yarı(m)

Halt (m) a. destek

halten eyl. tutmak; (birşeyi şöyle ya da böyle) dü­şünmek, saymak, gör­mek; kapsamak; dur­dur­mak; sürmek

haltlos sft. desteksiz, temel­siz, güenliksiz, daya­nıksız

Haltlosigkeit a. destek­sizlik, dayanıksızlık, temelsizlik

Hand (f) a. el

handeln eyl. eylemde bu­lunmak, davran­mak; h. von ya da über: ilgili olmak; es handelt sich um: sorun şudur ki

handgreiflich a. ele gelir, elle tutulabilir

handhaben eyl. kullan­mak, işletmek, uygula­mak

Handlung (f) a. eylem

Handlungsweise (f) a. davranış biçimi, eylem biçimi

hängen eyl. asılmak, bağlı olmak; bkz. zusam­men­hängen: biraraya bağlı olmak, bağıntılı olmak; abhängen von: bağımlı olmak

harmlos sft. zararsız

Harmonie (f) a. uyum

harmonisch sft. uyumlu

hart sft. katı, sert; güç

Härte a. güçlük; sertlik

harthörig sft. güç işitir

hartnäckig sft. dikkafalı

Hartnäckigkeit (f) a. di­kbaşlılık

Haufen (m) a. yığın; de­yim: über den H. wer­fen: alt üst etmek

häufen eyl. yığmak, birik­tirmek

häufig blt. sık sık, yinele­yerek, çoğunlukla,

Hauptarten a. ana tür

Hauptinhaltes a. başlıca içerik

Hauptinteresse (n) a. ana ilgi

Hauptmangel (m) a. ana eksiklik, başlıca eksiklik

Hauptsache (f) a. ana nokta

hauptsächlich sft. başlıca, en önemli, özsel; blt. özsel olarak, başlıca

Hauptsatz (m) a. ana önerme, temel öner­me

Hauptseit a. başlıca yan, ana yan

Hauptsinn a. ana nokta, ana anlam

Hauptsphäre a. ana alan

Hauptstufen a. Haupt: ana; Stufe: basamak

Hauptwirkung a. başlıca etki, ana etki

Hauptzüge a. ana çizgiler

Haus (n) a. ev; von H. aus: en başından, te­melden

Hausbedarf (m) a. gün­lük gereksinimler, ev gereksinimleri

Haut (f) a. deri, zar

Hebel (m) a. kaldıraç

heben eyl. yükseltmek; bkz. aufheben

Heerführer (m) a. baş­komutan

heften eyl. bağlamak

heidnisch sft. putperest

heilen eyl. iyileştirmek

heiligen sft. kutsal

heilsam sft. iyileştirici, sağaltıcı, yararlı

Heilsamkeit a. sağlığa ya­rar­lık

heimgegeben eyl. (heim­zah­len: reta­li­ate) ödet­mek, karşılığını vermek

heimisch sft. doğal, yerel

Heirat (f) a. evlilik

heißen eyl. demek; demek istemek; buyurmak; adlandırmak

helfen eyl. yardım etmek; yararlı olmak

hell sft. açık, parlak

Helligkeit (f) a. parlaklık, ışık yeğinliği

hemmen eyl. durdurmak, engellemek

Hemmung (f) a. engel

her blt. burada, buraya

herab blt. aşağıya; bkz. herabsetzen, herab­zuziehen

herabsetzen eyl. indir­gemek

herabzuziehen eyl. indir­mek (herab: aşağı; ziehen: çekmek)

Heraldik (f) a. heraldri, hanedan armacılığı

herantriten eyl. yaklaşmak

heraus blt. dışarıya, dışarı doğru

herausbilden eyl. (bir­şeyden) ortaya çık­mak, gelişmek

herausbringen eyl. ortaya çıkarmak, üretmek

herausfinden eyl. bulmak, ortaya çıkarmak

Herausgabe (f) a. yayım

herausgeben eyl. geri ver­mek

herausgehen eyl. ortaya çıkmak, ortaya koy­mak

herausheben eyl. kaldır­mak, yükseltmek; öne çıkar­mak, ortaya çıkar­mak

herausklauben eyl. ayık­lamak

herauskommen eyl. or­taya gelmek, çıkmak, ortaya çıkmak

herausnehmen eyl. almak, çekmek, koparmak

heraussetzen eyl. ortaya koymak

heraustreten eyl. çıkmak; dışarı çıkmak, sapmak

herbeibringen eyl. sağ­la­mak; (buraya) getir­mek

herbeiführen eyl. ortaya çıkarmak, sağlamak; götürmek

herbeischaffen eyl. bu­raya getirmek, taşı­mak; sağ­lamak

Herde (n) a. ocak; fırın

Herdenken Hin- und Herdenken: a. ileri geri düşünme

herkommen eyl. buraya gelmek; yaklaşmak

Herkunft (f) a. köken, kök

hernehmen eyl. almak, çıkarmak

Heros (m) a. kahraman

Herr (m) a. efendi

Herrlichkeit (f) a. görkem

Herrschaft (f) a. ege­men­lik, güç, yetke

herrschen eyl. egemen olmak, denetlemek; yürürlükte olmak

Herrschsucht (f) a. güç tutkusu, yönetim tut­kusu

herrühren eyl. köken al­mak, türemek

herstammen eyl. türemek, gelmek, köken almak

herstellen eyl. koymak; kurmak; ortaya çıkar­mak, üretmek

herum blt. çevrede

herumspazieren eyl. he­rum: çevrede; spa­zie­ren: gezinmek

herumtreiben eyl. dolanıp durmak

herumwerfen eyl. atmak, atılmak

herunterfallen eyl. aşağı düşmek

herunterkommen eyl. aşa­ğı inmek; bozulmak, kötüleşmek, çökmek

herüber blt. bu yana, bu­raya

herübergehen eyl. buraya, bu yana gitmek

herübertreten eyl. geç­mek; herüber: bu ya­na; treten: yürümek, çıkmak

hervorbringen eyl. ortaya çıkarmak; üretmek, doğurmak, yaratmak

hervorgehen eyl. ortaya çıkmak

hervorheben eyl. öne çıkarmak, göz önüne sermek; vurgulamak

hervorschaffen eyl. ortaya çıkarmak, yaratmak

hervortreten eyl. ortaya çıkmak

hervortun eyl. öne çıkmak

Herz (n) a. yürek

herzählen eyl. saymak, sıralamak

Heuchelei (f) a. iki yüz­lülük

heute blt. bugün

heutig blt. bugün, bu­günün, şimdiki, modern

heutigentags blt. bugün, bugünlerde

heutzutage blt. bugün, bugünlerde, günü­müz­­de

hier blt. burada

hieran blt. bunun üzerine, bu noktada, bununla

hierauf blt. bunun üze­rine, bunda, bundan sonra, sonra

hieraus blt. buradan, bu yüzden, bununla

hierbei blt. böylelikle, bu­nu yapmakla, bu bağın­tıda, bu sırada, bu du­rumda

hierdurch blt. bu yolla, bununla, böylelikle

hierfür ilg. bunun için, bunun yerine

hierher blt. buraya, buna

hierhin blt. buraya, buna

hierin blt. burada, bunda

hiermit blt. böylelikle, bununla, bunun üze­rine, bu yüzden

hiernach ilg. bunun üze­rine, buna göre

hiernächst blt. bundan sonra

hierüber blt. bunun üze­rine

hiervon blt. buradan, bun­­­dan

hierzu blt. buna, buraya

Hilfe (f) a. yardım, çare

Hilfszeitwort a. yardımcı eylem sözcüğü

Himmel (m) a. gök

Himmelskörper a. gök cismi

himmlisch sft. göksel

hin blt. oraya, uzağa

hinaus blt. buradan, dışa­rıya, ileriye

hinausgehen eyl. terket­mek, gitmek; h. über: geçmek, aşmak;

hinauskommen eyl. (dışa­rı) çıkmak, öte­sine geçmek

hinausläufen eyl. sonuç­lanmak, varmak

hinausreichen eyl. uzan­mak, genişlemek

hinausschicken eyl. öteye göndermek, öteye git­mek

hinausschreiten eyl. öteye ilerlemek

hinaussetzen eyl. dışına atmak

hinaustreiben eyl. dışarı sürmek, dışa itmek

hinausweisen eyl. hinaus: öte; weisen: göster­mek

Hinblick in (ya da im) H. auf: ilg. açısından, ile ilgili olarak

hindeuten eyl. imlemek

hindurch blt. boyunca; sırasında

hindurchgehen eyl. için­den geçmek, yayıl­mak

hineinbringt eyl. hinein: içeri; bringen: getirmek

hingegen ilg. öte yandan; tersine; buna karşı

hingehen es mag h.: sft. ge­çebilir, geçerli olabilir

hinlänglich sft. yeterli

hinreichen eyl. erişmek, ulaşmak

Hinsicht in dieser H.: bğl. bu bakımdan

hinsichtlich ilg. açısından; ile ilgili olarak

hinstellen eyl. koymak, yerleştirmek

Hintansetzung a. gözardı etme

hinten blt. arkada, geride

hinter blt. arkadan, son­radan

Hintergrund (m) a arka­tasar

hinterher blt. arkada, arka­dan

Hinundhergehen a. ileri geri gitme

hinüber blt. oraya, o yana

hinübergehen eyl. geçip gitmek

hinweg blt. uzağa

hinwegfallen eyl. yitmek, uzaklaşmak

hinweglassen eyl. uzaklaş­tırmak, bir yana bırak­mak

hinwegräumen eyl. uzak­laştırmak, süpür­mek

hinweisen eyl. göstermek, belirtmek, dikkat çek­mek

hinzu blt. ek olarak, bunun yanında

hinzufügen eyl. eklemek

hinzutun eyl. eklemek

Hirngespinst (n) a. ku­runtu, uydurma, düş­lem

Historie (f) a. tarih

Historiker (m) a. tarihçi

historisch sft. tarihsel

hob bkz. heben; hervor­heben

hoch sft. yüksek; soylu; yüce; önemli

hochgebildeten eyl. hoch: yüksek; bilden: geliş­mek

Hochmut (m) a. kendini beğenmişlik, kibir, gu­rur

Hof (m) a. saray

Hofdame (f) a. hanım­efendi

hoffärtig sft. kibirli, ken­dini beğenmiş

hoffen eyl. umudetmek

Hoffnung (f) a. umut, beklenti

Hofkavalier (m) a. bey­efendi

hohl sft. kof

holen eyl. alıp getirmek

Holz (n) a. tahta

höchst sft. en yüksek, en üst; en çok

höher sft. daha yüksek; bkz. hoch

hören eyl. duymak, işitmek

Hund (m) a. köpek

hundert sft. yüz

hüben blt. bu yanda

Hülle (f) a. örtü

hüten eyl. dikkat etmek, uyanık olmak

Hymn (f) a. ilahi

hypotasieren eyl. tözsel­leştirmek

Hypothese (f) a. önsav

hypothetisch sft. var­sa­yımlı

 

I

Ich (n) adl. ben

Ideal (n) a. ideal

Idealisieren a. ideal­leş­tirme

Idealismus (m) a. Idea­lizm

Idealität (f) a. ideallik

Idee (f) a. Idea

Ideellen a. ideel, düşünsel

Identischsetzen a. özdeş­le(ştir)me

Identität (f) a. özdeşlik

Inbegriff (m) a. toplam, özet

Inder a. Hintli; Hindu

Indifferenz (f) a. ilgisizlik; ayrımsızlık

Individualität (f) a. birey­sellik

Individuum (n) a. birey

Induktion (f) a. tüme­varım

Inhalt (m) a. içerik

Inhaltlosigkeit (f) a. içerik­sizlik

Inkommensurabilität (f) a. eşölçümsüzlük

Inkonsequenz (f) a. tu­tarsızlık

Innere (n) a.

Innerlichkeit a. içsellik

In-sich-beruhens a. kendi içinde kalan

In-sich-gehen a. kendi içine giden

In-sich-sein a. kendi için­de olma; kendi-için-varlık

Instinkt (m) a. içgüdü

Instrument (n) a. alet

Intelligenz (f) a. Anlık, Anlak

Intension a. yeğinlik

Intensität (f) a. yeğinlik

Intentionen (f) a. niyet

Interesse (n) a. ilgi

Ironie (f) a. ironi

Irregularität (f) a. düzen­sizlik

Irritabilität (f) a. irkile­bilirlik, uyarılabilirlik

Irrtum (m) a. yanlışlık

ich adl. ben

idealisieren eylem ideal­leştirmek

idealistisch idealist, idea­listik

ideel sft. ideal

identifizieren eyl. özdeş­leştirmek

identisch sft. özdeş

ignorieren eyl. gözardı etmek

ihrerseits blt. onun ya­nından

immanent sft. içkin

immer blt. her zaman

immerhin bğl. buna kar­şın, gene de, gerçi

imperative a. buyuru

imponieren sft. etkileyici, çarpıcı

inadäquat sft. yetersiz

indem bğl. çünkü, bun­dan, şundan

indes bğl. bu arada; bu­nun­la birlikte, gene de

indifferent sft. ilgisiz

indirekten sft. dolaylı

individuell sft. bireysel

ineinander blt. birbiri içi­ne

infinitum sft. sonsuz

infizieren eyl. bulaşmak; bulaştırmak

inhaltlos sft. içeriksiz

inhaltslos sft. içeriksiz

inhaltsvoll sft. önemli, anlamlı; içerikli

inhärieren eyl. ilintili ol­mak

inhäriert sft. ilintili

inne blt. içerde

inner sft.

innerhalb blt. içersinde, içersine

innerlich sft. içsel; blt. içsel olarak

innerst sft. en iç

innewohnen eyl. ırasalı olmak, özünlü olmak

innewohnen sft. özünlü, ilintili

innig sft. içten

insbesondere blt. özellikle

insofern blt. ... oldukça

instinktartig sft. içgüdüsel

integrieren eyl. bütün­leşmek

intellektuell sft. anlıksal, düşünsel

intensive sft. yeğin

interessant sft. ilginç

interessieren eyl. ilgilen­mek

intuitiven sft. sezgisel

involvieren eyl. ilgili olmak, karışmak

inwiefern sft. hangi dü­zeye dek

ionischen sft. Iyonyalı

irgend sft. herhangi bir

irgendwie blt. herhangi bir yolda, her nasılsa

irrational sft. usdışı

irrigerweise blt. yanlışlıkla

isolieren eyl. yalıtmak

ist dir

 

J

ja evet

Jahr (n) a. yıl

Jahrhunderts (n) a. yüz­yıl

Jahrtausende (n) a. binyıl

jede sft. her bir

jedenfalls blt. her du­rum­da, her zaman

jedermann adl. herhangi biri

jedesmal blt. her kez, her seferinde, her zaman

jedoch bğl. gene de

jeher von jeher: blt. tüm zamanlarda, eskiden bu yana

jemand adl. biri, herhangi biri

jene adl. o, onlar

jenseitig blt. öte yanda, öte dünyasal

Jenseits (n) a. öte dünya

jenseits blt. öte yanda, öte dünyada

jetzig blt. şimdiki, yürür­lükteki

Jetzt a. şimdi

jetzt blt. şimdi

Journal (n) a. gazete; dergi

Jude (m) a. Yahudi

Jugend (f) a. genç; genç­lik

Jugendbildung a. genç­liğin eğitimi

Julie a. Temmuz

Jurisprudenz (f) a. tüze bilimi

Jurist (m) a. tüzeci

jüdische sft. Ibrani, Yahudi

 

K

Kadaver (m) a. kadavra

Kahlschweif a. kel kuy­ruk: kahl=kel, Schweif kuy­ruk

Kaiser (m) a. imparator

Kali (n) a. alkali

Kalk (m) a. kalsiyum

Kalkül a. kalkülüs

Kamel (n) a. deve

Kampf (m) a. kavga, dö­ğüş

kannegießern eyl. yük­­sek­ten atmak, ağız kala­balığı etmek

Kanon (m) a. Kanon

Kanton (m) a. kanton

Kategorie (f) a. kategori

Kategorientafel a. kate­gori tablosu

kategorisch sft. kategorik, kesin

katholischer sft. Katolik

kaum blt. güçlükle, ancak, hemen hemen hiç

Kausalität (f) a. neden­sellik

Kausalnexus (m) a. ne­den­sel bağlantı

kehren eyl. dönmek

Keim (m) a. tohum

kein adl. hiçbiri

keineswegs blt. hiçbir bi­çim­de

kennen eyl. bilmek, tanı­mak, anlamak

kennenlernen eyl. bile­bilmek, tanıyabilmek

Kenntnis (f) a. bilgi

Kind (n) a. çocuk

kindische sft. çocukça

kindliche sft. çocuksu

Kirche (f) a. kilise

Kirchenvater (m) a. kilise babası

Klage (f) a. yakınma

klagen eyl. yakınmak

klar sft. açık, duru, parlak

Klarheit (f) a. duruluk, açıklık

Klasse (f) a. sınıf

klassifizieren eyl. sınıflan­dırmak

klauben eyl. seçmek, ayık­lamak

Klaue tırnak

Kleidung (f) a. giysi

klein sft. küçük

kleinliche sft. değersiz, sıradan, önemsiz

Klima (n) a. iklim

Kluft (f) a. yarık, açıklık

klug sft. yetenekli, bece­rikli

Klugheit (f) a. sağgörü, bilgelik, kavrayışlılık

Knabe (m) a. çocuk

knechtisch sft. kölece

Knechtschaft (f) a. köle­lik

knirren eyl. çatırdamak

Knochen (m) a. kemik

Knotenlinie a. düğümlü çizgi

knüpfen eyl. bağlamak

Kohlenstoff (f) a. karbon

Kolleg (n) a. dersler

Kollege (m) a. meslek­taş

kommen eyl. gelmek; ol­mak, yer almak

Komplement (n) a. bü­tün­leyici, tümleyici

Komplex (m) a. karmaşa

Komplikationen (f) a. karışıklık

kompromittieren eyl. zarar vermek; tehlikeye at­mak

konkret sft. somut

konsequent sft. tutarlı

Konsequenz (f) a. tu­tarlılık; sonuç

konservieren eyl. sakla­mak

konstant sft. değişmez, sürekli olarak

konstatieren eyl. bil­dir­mek; saptamak

konstituieren eyl. oluş­turmak, kurmak

konstruieren eyl. kurmak, tasarlamak, yapı­laş­tırmak

Konstruktion (f) a. yapı­laştırma; çizim

kontinuieren eyl. sür­dür­mek

kontinuierlich blt. sürekli olarak

Kontinuität (f) a. sürek­lilik

Kontraktion (f) a. ka­sılma

konträr sft. aykırı, karşıt

koordinieren eyl. eşgü­dümlemek

Kopf (m) a. kafa

Kopula (f) a. koşaç

Korkbaum a. mantar me­şesi

Korrektion a. düzeltme

korrespondieren eyl. kar­şılık düşmek

korrigieren eyl. düzeltmek

Kosmologie (f) a. evren­bilim

kosmologisch sft. evren­bilimsel

kosten eyl. (şu kada para) tutmak, etmek

Kozmologie a. evrenbilim

können yardımcı eylem (yapabilmek)

Körper (m) a. cisim

Kraft (f) a. kuvvet

kraft blt. dolayısıyla, ara­cılığıyla

Kraftäußerung a. kuvvet belirişi

krank sft. hasta

krankhaft sft. hastalıklı

Krankheit (f) a. hastalık

Kreatur (f) a. yaratık

Kredit (m) a. güven, gü­ve­nilirlik

Kreis (m) a. çember

Kreisbogen a. çember yayı

Kreislauf (m) a. dönüş, döngü, yörünge

kreuzen eyl. içiçe geçmek, kesişmek, dolaşmak

Krieg (m) a. savaş

Kristall (m) a. kristal

Kriterium (n) a. ölçüt

Kritik (f) a. Eleştiri

Kritische a. Eleştirel

kritische sft. eleştirel

kritisieren eyl. eleştirmek

krumm sft. eğri

Krumme (f) a. eğri çizgi

Kuh (n) a. inek

kuhn sft. yürekli, korkusuz

Kultus (m) a. kült

kund sft. bilinen, tanınan; kundgeben: blt. bil­dirmek, göstermek, ortaya sermek

kundgeben eyl. bildirmek, duyurmak, ortaya sür­mek; kendini gös­ter­mek, bildirmek

Kunst (f) a. sanat

Kunstprodukt a. sanat ürünü

Kunstschönen a. sanat güzelliği

Kunstwerk (n) a. sanat yapıtı

Kupfer (n) a. bakır

Kuriosität (f) a. merak

kurz sft. kısa; blt. kısaca

Küchensalz a. mutfak tuzu

künsteln sft. iyice işlenmiş, inceltilmiş

Künstler (m) a. sanatçı

künstlerisch sft. sanatsal

künstlich sft. yapay, düz­mece

 

L

Lächeln (n) a. gülüm­seme

lächerlich sft. gülünç

Land (n) a. ülke

lang sft. uzun

Länge (f) a. uzunluk; süre

längst blt. çok önceden, çoktandır

langweilig sft. sıkıcı

Langweiligkeit (f) a. sıkı­cılık

lassen eyl. bırakmak, ter­ketmek; izin vermek,

Last (f) a. yük

Lateinischen a. Latince

laufen eyl. koşmak; yürü­mek; işlemek (maki­ne); devinmek, dön­mek; akmak

Laune (f) a. keyif, geçici heves

lauten eyl. okunmak, kula­ğa ... gelmek, duyul­mak

Leben (n) a. yaşam

leben eyl. yaşamak

lebendig sft. dirimli, yaşa­yan

Lebendigkeit (f) a. dirilik, dirimsellik

lebenserfahrene sft. yaşam deneyimli

Lebenserfahrung a. yaşam deneyimi

Lebensfunktion a. yaşam işlevi

Lebensgefühls a. yaşam duygusu

Lebenszwecke a. yaşam ereği

leblos sft. dirimsiz

Leder (n) a. deri

lediglich blt. yalnızca

leer sft. boş

Leerheit a. boşluk

legen eyl. koymak, yerleş­tirmek

Lehre (f) a. öğreti

lehren eyl. öğretmek

Lehrer (m) a. öğretmen

Lehrsatz a. sav, kuram

Leib (m) a. beden

leiblich sft. bedensel, cisim­sel

Leiblichkeit (f) a. beden­sellik

leicht sft. hafif; kolay

Leid (n) a. incinme, zarar

leiden eyl. (bir etkiye) uğramak; taşımak, kat­lanmak; acı çekmek

Leidenschaft (f) a. tutku

leider ünl. ne yazık ki!

leise sft. yumuşak, ince

leisten eyl. yerine getirmek, yapmak

Leistung (f) a. başarım; edim, yapılan, yerine getirilen şey

leiten eyl. yönlendirmek, yönetmek; bkz. ablei­ten (türetmek)

Leiter (m) a. iletken

Leitung a. önderlik, yöne­tim, kılavuzluk

lenken eyl. döndürmek, sürmek, gütmek, yön­lendirmek

lernen eyl. öğrenmek, çalışmak

lesen eyl. okumak

Leser (m) a. okur

letzt sft. son

letztlich blt. son olarak, sonunda

leuchten eyl. parlamak, ışımak; bkz. einleuchten

leugnen eyl. yadsımak

liberaler sft. daha özgür, daha serbest

Licht (n) ya da (m) a. ışık

Lichtpartikeln a. ışık par­çacığı

Liebe (f) a. sevgi

lieben eyl. sevmek

liefern eyl. sağlamak, üret­mek; teslim etmek, ver­mek

liegen eyl. (bir yerde) bu­lun­mak, yatmak, dur­mak

ließ bkz. lassen; gelten lassen: eyl. izin vermek, kabul etmek

Linie (f) a. çizgi

links blt. sola, solda

List (f) a. liste

listig sft. kurnaz

Logik (f) a. mantık

Logiker (m) mantıkçı

logisch sft. mantıksal

Logisch-Reellen a. mantık­sal-olgusal

lose sft. gevşek

losmachen eyl. gevşetmek, çözmek; kurtulmak, başından atmak, uzak­laştırmak

Lot a.dik; 10 gramlık ağır­lık birimi

löblich sft. övgüye değer, salık verilebilir

lösen eyl. çözmek

Löwe (m) a. aslan

Luft (f) a. hava

Lust (f) a.kösnü; haz

lügnerisch sft. yalancı

lyrisch sft. lirik

 

M

machen eyl. yapmak

Macht (f) a. güç, erk

mächtig sft. güçlü

Magen (m) a. mide

Magenscwäche a. mide ağrısı

Magnet (m) a. mıknatıs

Magnetismus (m) a. man­yetizma

Makel (m) a. leke

Mal (n) a. kez; blt. bir kez

Maler (f) a. ressam

man adl. biri, herhangi biri, kişi (belirsiz üçün­cü kişi adılı)

manch sft. bir kaç, bir çok

mancherlei sft. her tür, çeşitli

Mangel (f) a. eksiklik

mangelhaft sft. eksik, bo­zuk

mangeln eyl. eksik olmak, yoksun olmak

mangetisch sft. manyetik

Manier (f) a. yol, yordam

Manifestation (f) a. ser­gileniş, beliriş

manifestieren eyl. ser­gilemek, belirmek

Mann (m) a. erkek

mannigfach sft. çeşitli

mannigfaltig sft. çeşitli, çoklu

Marmor (m) a. mermer

Marmorblock a. mermer blok

martern eyl. işkence etmek

Maß (n) a. ölçü

Masse (f) a. kütle; yığın

maßlos sft. ölçüsüz

Maßstab (m) a. ölçüt, denektaşı

matematisch sft. mate­matiksel

Material (n) a. gereç, öz­dek

Materialismus (m) a. öz­dek­çilik

Materialität (f) a. öz­dek­sellik

Materie (f) a. özdek

Materiel a. gereç, özdek

materielle sft. özdeksel

Mathematik (f) a. mate­matik

Mathematiker (m) a. ma­te­matikçi

Mechanik (f) a. mekanik, düzeneksellik

mechanisch sft. mekanik, düzeneksel

Mechanismus (m) a. dü­zenek

Medizin (f) a. tıp; ilaç

Mediziner a. tıpçı

Meer (m) a. deniz

mehr sft. daha çok

mehrfältig sft. birçok

Mehrzahl (f) a. çoğunluk

Meile (f) a. mil

mein sft. benim

Meinen a. sanı, sanma; bkz. meinen

meinen eyl. demek iste­mek, sanmak

Meinung (f) a. sanı

meist sft. en çok

Menge (f) a. çokluk

Mensch (m) a. insan

Mensch-an-sich a. ken­dinde insan

Menschensinne a. ‘insan-kafası’; anlayış, kav­rayış

menschlich sft. insansal

Menschlichkeit (f) a. in­san­sallık

Merkmal (n) a. ayırmaç, ıra, ırasal

merkwürdige sft. dikkate değer

Messe (f) a. kütle

messen eyl. ölçmek

Metall (n) a. metal

Metallität (f) a. metallik

Metapher a. eğretileme

Metaphysik (f) a. meta­fizik

Metaphysiker a. meta­fizikçi

metaphysisch sft. meta­fiziksel

meteorologische sft. mete­orolojik

Methode (f) a. yöntem

Methodenlehre (f) a. yöntem öğretisi

methodisch sft. yöntemli

mich (Acc. ‘ich’) beni, bana

minder sft. daha az, daha küçük

mindest sft. en küçük, en az

Mineralog a. mineralog

Minimum (n) a. minimum

minus sft. eksi

mir dativ ‘ich’; beni, bana

Misologie (f) a. us nefreti

Mißbrauch (m) a. kötüye kullanma

Mißkredit (m) a. gözden düşme; güvensizlik

mißliebig a. sevilmeyen

Mißverstand a. yanlış an­lama

mißverstehen eyl. yanlış anlamak

mit ilg. ile

miteinander ilg. birbiri ile

Mitleid (n) a. şefkat, acı­ma

Mitte (f) a. orta, özek

mitteilen eyl. iletmek, geçirmek

Mittel (n) a. araç

mittel sft. orta; ortalama

Mittelalter (n) a. orta çağlar

Mittelding (n) a. ara-şey

Mittelglieder (n) a. orta terim

Mittelmäßigkeit (f) a. bayağılık, sıradanlık

Mittelpunkt (m) a. orta nokta, özek

mittels ilg. aracılığıyla

Mittler (n) a. aracı

mittler sft. orta; aracı

mitwirken eyl. işbirliği yapmak, katkıda bulun­mak

Modalität (f) a. kiplik

Mode (f) a. kip

modern sft. çağdaş

Mohammedaner (f) a. müslüman

mohammedanische sft. müslüman

Moleküle (n) a. molekül

Moment (m) a. kıpı

momentan sft. anlık, kıpı­sal

Monade (f) a. monad

Mond (m) a. ay

Moral (f) a. ahlak

moralisch sft. ahlaksal

Moralität (f) a. ahlaksallık

Morast (m) a. batak

Morgen (m) a. sabah; şafak; doğu; arazi ölçü­sü

morgen a. yarın, ertesi gün

Morgenröte (f) a. şafak

mosaischen sft. Musa’­dan, Musa’nın vb.

Motive a. güdü

mögen eyl. istemek, dile­mek; yardımcı eylem = yapabilmek

möglich sft. olanaklı

Möglichkeit (f) a. olanak

Multiplikation (f) a. çarp­ma

Mund (m) a. ağız

munter sft. neşeli, dinç, canlı

Musik (f) a. müzik

musizieren eyl. müzik yap­ma, çalma

Muskel (m) a. kas

Mühe (f) a. çaba

mühsam sft. güç, yorucu

müßig sft. boş, yararsız, kof

mystisch sft. gizemsel

Mythe (f) a. mit

Mythologie (f) a. mitoloji

mythologisch sft. mito­lojik


N

nach blt. sonra, ardından; —e doğru; —a göre, — ile uyum içinde

Nachbildung (f) a. eşlem, öykünme

nachdem blt. sonra, ardın­dan; je n.: duruma göre

Nachdenken (n) a. derin dü­şün­me, üzerine dü­şünme

nacheinander blt. birbiri ardına

nachfolgend sft. sonraki, izleyen

nachher blt. daha sonra

nachherig sft. sonraki

Nachlässigkeit (f) a. dik­kat­sizlik, özensizlik, sav­saklık

nachsprechen eyl. yine­lemek

nächst sft. sonraki; en yakındaki

nächstbeste sft. ikinci en iyi; sonraki en iyi

nächstfolgenden sft. en yakından izleyen, he­men sonraki

Nacht (f) a. gece

nacht blt. gece(leyin)

Nachteil (m) a. sakınca, eksiklik, engel

nachweisen eyl. göster­mek, tanıtlamak; bul­mak, saptamak

nackt sft. çıplak

nah sft. yakın

naheliegen eyl. açık olmak

naheliegend sft. yakın­daki, yakında yatan

näherbringen eyl. yak­laştırmak

näherstehenden sft. daha yakında duran

Nahrungsmittel (f) a. besin

naiv sft. saf

Name (m) a. ad

namentlich blt. özel ola­rak, özellikle

nämentlich blt. özellikle

nämlich bğl. yani, eş de­yişle

Nässe (f) a. ıslaklık

Nation (f) a. ulus

Natron (n) a. sodyum

Natur (f) a. doğa

Naturalismus (m) a. do­ğal­cılık

Naturforscher (m) a. doğa araştırmacısı

Naturforschung (f) a. doğa araştırması

Naturgebiet a. doğa alanı

Naturgeschichte (f) a. doğa tarihi

Naturgesetz (n) a. doğa yasası

Naturkraft (f) a. doğa kuvveti

Naturphänomene a. do­ğa fenomeni

Naturprodukte a. doğa ürünü

Naturprozesse a. doğa süreçleri

Naturwesen a. doğal var­lık, doğa varlığı

natürlich sft. doğal; blt. doğallıkla, doğal ola­rak

Natürlichkeit a. doğallık

Nebel (m) a. sis

Nebelgestalten a. puslu şekiller

neben blt. yanında, yanına

nebeneinander blt. yan yana

nebst blt. yanısıra, yanında

nebulos sft. bulanık, puslu

Negation (f) a. olum­suzlama

negativ sft. olumsuz

Negativität (f) a. olum­suzluk

negieren eyl. kabul etme­mek, reddetmek, olum­­suzlamak

nehmen eyl. almak, ele almak, kabul etmek

Neid (m) a. kıskançlık

neiden eyl. kıskanmak

neidisch sft. kıskanç

Neigung (f) a. eğilim, yatkınlık

nennen eyl. adlandırmak; söz etmek

Nennung (f) a. adlan­dırma; söz etme

Nerv (m) a. sinir

neu sft. yeni

neutral sft. yansız, yüksüz

Neutralisation (f) a. yan­sızlaştırma, yük­süz­leş­tirme

neutralisieren eyl. yüksüz­leştirme, yansızlaştır­ma

nicht kşç. değil

Nicht-Begreifen a. kav­ramama

Nichtbestehen a. kalıcı-olmayan, kalıcı-ol­ma­ma

Nichtblau a. mavi ol­mayan

Nichtendliche a. sonlu olmayan

Nichtgebrauch (m) a. kullanmama

Nichtgegebenen a. verili olmayan

Nicht-Ich a. ben-olmayan

Nichtidentität a. özdeş olmama, özdeşsizlik

nichtig sft. hiç, boş, hiç­birşey

Nichtigkeit (f) a. hiçlik

Nicht-Letztes a. enson-olmayan

Nichts (n) a. yokluk, hiç­birşey

nichts adl. hiçbirşey

Nichtseiende a. belirli olarak varolmayan

Nichtsein a. hiçlik, yokluk

nichtssagend sft. anlam­sız, önemsiz, boş

nie blt. hiçbir zaman

nieder sft. alt, aşağı, sıradan

niederlegen eyl. yatırmak (depolamak, top­la­mak)

niedrig sft. düşük, aşağı, alt

niemand adl. hiç kimse

Nimbus (m) a. hale

nirgend blt. hiçbir yerde

nirgends blt. hiçbir yerde

Niveau (n) a. düzey; öl­çün

noch blt. henüz

nordischen sft. kuzey

Nordpol (m) a. kuzey kutbu

normal sft. normal

Not (f) a. gereksinim, sıkıntı

notwendig sft. zorunlu

Notwendigkeit (f) a. zo­runluk

Nous a. Nous

nötig sft. zorunlu, gerekli

nötigen eyl. zorunlu kıl­mak, yükümlü kılmak

Nötigung (f) a. zorlama

null (f) blt. hiç, hiçbirşey, sıfır

Numerieren a. numara­lama

numerisch sft. sayısal

nun blt. şimdi

nunmehr blt. bundan böyle, artık

nur blt. yalnızca, ancak, salt

Nutzen (m) a. kullanım, yarar

nützlich sft. yararlı

Nützlichkeit a. yararlık

 

O

ob blt. acaba; üstünde üzerinde

oben blt. yukarıda

Oberfläche (f) a. yüzey, alan

oberflächlich sft. yüzeysel

Obersatz a. büyük öncül

obgleich bğl. gerçi

obig sft. yukarıdaki, yuka­rıda sözü edilen

Objekt (n) a. nesne

objektiv sft. nesnel

objektivieren eyl. nes­nelleştirmek

Objektivität (f) a. nes­nellik

Obliegenheit (f) a. yü­küm­lülük

obrigkeitlich sft. yönetsel; hükümeti ilgilendiren

obschon bğl. gerçi

Obst (n) a. meyva

obwalten eyl. yürürlükte olmak, geçerlik kazan­mak

obwohl bğl. gerçi

oder bğl. ya da

Ofen (m) a. soba

offen sft. açık, doğrudan, açık sözlü

offenbar sft. görünürde, açık, apaçık

offenbaren eyl. ortaya sermek, açığa sermek, bildirmek

Offenbarung (f) a. (tan­rısal) bildiriş

oft blt. sık sık

ohne —siz; — olmaksızın

ohnehin bğl. bunun ya­nında, dahası; gene de, buna karşın

Ohnmacht (f) a. güç­süzlük

ohnmächtig sft. güçsüz, zayıf

Ohrläppchen (n) a. kulak memesi

Ontologie (f) a. varlık­bilim

ontologisch sft. varlık­bilimsel

Operation (f) a. işlem

Opfer (n) a. adak, kurban

ordinär sft. sıradan, olağan

ordnen eyl. düzenlemek

Ordnung (f) a. düzen­leme; düzen

Organ (n) a. örgen

Organisation (f) a. örgüt­leme; örgüt

organisch sft. örgensel

Organismus (m) a. ör­genlik

Organon Organon

orientalisch sft. doğuya özgü

Ort (m) a. yer

Ortsveränderung a. yer değişimi

Ost (m) a. Doğu

öffnen eyl. açmak

öfter bkz. oft; blt. yine­leyerek; daha sık olarak

Ökonomie a. ekonomi

 

P

paar (n) sft. benzer; bir kaç

Pädagogik (f) a. eğitbilim

Pan­theismus (m) a. ka­mu­tanrıcılık

pantheistisch sft. kamu­tanrıcı

Pantheon a. Pantheon

Papier (n) a. kağıt

Papst (m) a. Papa

Paradies (n) a. cennet

paradox sft. paradoksal

Paralogismus a. bozuk­vargı

Partei (f) a. yan, parti

partikulär sft. tikel

Partikularität (f) a. tikellik

passen eyl. uymak

passend sft. uygun

passiv sft. edilgin

Pathos duygu; duygulan­dırma niteliği

pedantisch sft. bilgiççe

Pedantismus a. bilgiçlik düşkünlüğü

perennierend sft. sürekli

Peripherie (f) a. çevre

permanent sft. sürekli

Person (f) a. kişi

persönlich sft. kişisel

Persönlichkeit (f) a. kişilik

Petrefakt (n) a. fosil

Pferde (n) a. at

Pflanze (f) a. bitki

Pflanze-an-sich a. ken­dinde bitki

pflegen blt. (mastarla kul­lanıl­dığında) genel­likle, alışkanlıkla, ço­ğun­lukla vb.

Pflicht (f) a. ödev

pflichtwidrig sft. ödeve aykırı

Pfropf (m) a. mantar, tapa

Phänomen (n) a. feno­men

Phänomenologie (f) a. Görüngübilim

Phantasie (f) a. düşlem

Philologie (f) a. filoloji

Philosoph (m) a. filozof

Philosophem (n) a. felse­fi sonuç, felsefi formü­lasyon

Philosophie (f) a. felsefe

philosophieren eyl. felsefe yapmak

philosophisch sft. felsefi

Physik (f) a. fizik

physikalisch sft. fiziksel

Physiker (m) a. fizikçi

Physiologie (f) a. fizyoloji

physisch sft. fiziksel

Physischen a. fiziksel (physisch) olanlar, fizik ile ilgili olanlar

Plan (m) a. tasar

Planet (m) a. gezegen

plastisch sft. yoğrumsal, yontusal, plastik

platt sft. düz, yavan, bayağı

Platz (m) a. yer

plausible sft. usayatkın

Pleonasmus (m) a. pleo­nazm (gereksiz söz­cük­­lerin kullanımı)

plus sft. artı

Pneumatologie a. ruh­bilim için eski bir ad

Poesie (f) a. şiir

Poet (m) a. şair, ozan

poetisch sft. şiirsel

Pol (m) a. kutup

polar sft. kutupsal

Polarität (f) a. kutupsallık

Polemik (f) a. polemik

polemisch sft. polemiksel

Politik (f) a. politika

politisch sft. politik

populär sft. halksal

Pore (f) a. gözenek

Porosität (f) a. göze­nek­lilik

porös sft. gözenekli

Porphyr a. porfir

positiv sft. olumlu

Positivität (f) a. olum­luluk

Posten (m) a. yer, konum

Postulat (n) a. konut­lama

postulieren eyl. konutl­amak

Postwesen (n) a. posta işleri

Potenz (f) a. güç; gizillik

Prädikat (n) a. yüklem

prädizieren eyl. yüklem­lemek

pragmatisch sft. prag­ma­tik

Praktiker (m) a. pratik insan; uzman

praktisch sft. kılgısal, kılgın

Prämisse (f) a. öncül

präsent sft. bulunan, varo­lan

präsentieren eyl. sunmak

prästabilieren eyl. önce­den saptamak

Praxis (f) a. kılgı

Präzision (f) a. sağınlık

Prediger (m) a. vaiz

Predigt (f) a. vaaz

preisen eyl. övmek

preisgeben eyl. teslim ol­mak, vazgeçmek; ada­mak

Preiskurant a. eder listesi

Priester (m) a. rahip

primitiv sft. ilkel

Prinzip (n) a. ilke

priori sft. önsel

problematisch sft. belkili

Produkt (n) a. ürün

Produktion (f) a. üretim

produzieren eyl. üretmek

Profession (f) a. meslek

Progreß (m) a. ilerleme

provozieren eyl. kış­kırt­mak; çağırmak

Prozeß (m) a. süreç

prozeßlos sft. süreçsiz

prüfen eyl. sınamak, yok­lamak, denetlemek

Prüfstein a. denektaşı

Prüfung (f) a. sınama, yoklama

Psychologe (m) a. ruh­bilimci

Psychologie (f) a. ruh­bilim

psychologisch sft. ruh­bilimsel

Publikum (n) a. kamu

Punkt (m) a. nokta

pure (pur) sft. arı

 

Q

Quadrat (n) a. kare

Quadratmeilen a. mil kare

Qualität (f) a. nitelik

qualitativ sft. nitel

Quantität (f) a. nicelik

quantitativ sft. nicel

Quantum (n) a. nice

Quarz (m) a. kuartz

Quell (f) a. kaynak

 

R

räsonieren eyl. uslam­la­ma yapmak (kurgul değil, ama sıradan)

Räsonnement a. (sıra­dan) uslam­lama, akıl yürüt­me

rastlos sft. dinginliksiz

Rastlosigkeit (f) a. dingin­liksizlik

rational sft. kesirli

rationell sft. ussal

Ratschluß (m) a. karar

Raum (m) a. uzay

räumlich sft. uzaysal

Raumpunkten a. uzay noktası

reagieren eyl. tepkimek

Reaktion (f) a. tepki

real sft. olgusal

realisieren eyl. olgu­sal­laştırmak

Realisierung (f) a. olgu­sal­laştırma

realistische sft. gerçekçi, olgusalcı

Realität (f) a. olgusallık

realiter blt. olgusal olarak

rechnen eyl. saymak, he­sap­­lamak

Rechnungsart (f) a. he­sap­lama türü, işlem türü

Recht (n) a. hak; tüze

recht sft. sağ; doğru

Rechtfertigung (f) a. ak­la­ma

rechtlich sft. yasal, tüzel

rechts blt. sağda, sağa

Rechtsstreit (m) a. dava

Rechtstitel a. yasal hak

rechtwinklig sft. dikaçılı

Rede (f) a. konuşma, söy­leşi, söz

reden eyl. konuşmak

Redner (m) a. konuşmacı

Reduktion (f) a. indir­geme

reduzieren eyl. indirge­mek

reell sft. olgusal, gerçek

reflektieren eyl. üzerine düşünmek

Reflexion (f) a. üzerine dü­­şün­me, derin dü­şün­me

Reflexionsform a. derin düşünce biçimi

Reformation (f) a. Refor­masyon

Regel (f) a. kural

Regen (m) a. yağmur

regieren eyl. yönetmek

Regierer a. yönetici

Regiertwerden a. yönetil­me

Regierung (f) a. hükümet

Region (f) a. bölge, alan

Reich (n) a. krallık, ülke

reich sft. varsıl

reichen eyl. ulaşmak

Reichsstadt (f) a. impara­torluk kenti, özgür kent

Reichtum (m) a. varsıllık, gönenç

Reihe (f) a. dizi

reihen eyl. dizmek, sıra­lama

rein sft. arı

Reinheit (f) a. arılık

reinigen eyl. arıtmak, te­miz­lemek, duru­laş­tırmak

Reise (f) a. gezi, yolculuk

reißen eyl. parçalamak; çekip çıkarmak

Reiz (m) a. çekicilik; uyarı

rekurrieren eyl. yinelemek

Relation (f) a. ilişki

relativ sft. göreli

Relativität (f) a. görelilik

Religion (f) a. din

Religionslehre a. din öğ­retisi

Religionssatz a. dinsel önerme

Religiosität (f) a. din­darlık

religiös sft. dinsel, dindar

repellieren eyl. itmek

Reproduktion (f) a. üre­me

reproduzieren eyl. yeni­den üretmek

Republik (f) a. cumhu­riyet

Repulsion (f) a. itme

repulsiv sft. itici

Repulsivkraft a. itme kuv­veti

respektables sft. saygı­de­ğer

Resultat (n) a. sonuç

resultieren eyl. sonuç­lanmak

Retort (f) a. imbik

retten eyl. kurtarmak

Rettungsmittel a. çare

Rezeptakulum a. kap

richten eyl. ayarlamak, düzeltmek

Richter (m) a. yargıç

richtig sft. doğru

Richtigkeit (f) a. doğ­ruluk

Richtung (f) a. yön

riechbar sft. koklanabilir

Riechstoff (m) a. koku gereci

Rinde (f) a. kabuk

roh sft. ham, işlenmemiş

roherweise blt. hamlıkla

Rolle (f) a. rol

Rom a. Roma

Roman (m) a. roman

Rose (f) a. gül

Rot (n) a. kırmızı

rot sft. kırmızı

routinierter sft. deneyimli

Römer (m) a. Romalılar

Römerzeit a. Roma za­manı

römischen sft. Roma

Rubrik (f) a. başlık

Ruf (m) a. ün

ruhend sft. durgun, dingin

ruhig sft. dingin

Ruhm (m) a. ün, şan

Rückblick a. (m) geriye bakış; in R. auf: geriye bakarsak

Rücken (m) a. arka, geri

Rückgang (m) a. geri­leme, bozulma, çö­zülme

Rückkehr (f) a. geri dö­nüş

Rücksicht (f) a. bakış, irdeleme; in dieser R.: bu bakımdan

rücksichtlich blt. açı­sın­dan

rückwärts blt. geriye

rügen sft. kınamak, eleş­tirmek

rühmen sft. övmek, yücelt­mek

 

S

Sache (f) a. şey; olgu; sorun

Sache selbst asıl sorun; sorunun kendisi

sachlich sft. olgusal

sagen eyl. söylemek, demek

Sait a. tel

Sakrament (n) a. ayin

Salzsäure a. klorik asit

sammeln eyl. toparlama

Sammlung (f) a. yoğun­laşma

samt ilg. ile birlikte

sämtlich sft. tam, bütün; blt. tümüyle, toplu ola­rak, tümü de

Sandbank (f) a. kumsal

Sandstein (m) a. kumtaşı

sanktionieren eyl. onay­lamak

Satz (m) a. önerme

Sauerstoff (m) a. oksijen

Säugetiere a. memeli

Säule (f) a. sütun

Säure (f) a. asit

saure sft. acılı, zor

Schaden (m) a. zarar, ziyan

schaffen eyl. yaratmak

schal sft. düz, bayat, ruh­suz, sıradan

Schale (f) a. kabuk

Schallstoff a. ‘söz özdeği‘ (Schall: ses; Stoff: ge­reç, özdek)

Scham (f) a. utanma

schamlos sft. utanmasız

Scharfsinn (m) a. uya­nıklık, görüş keskinliği

schartig sft. kör, körelmiş

Schatten (m) a. gölge

schauderhaft sft. kor­kunç, ürkütücü

schauen eyl. görmek, bak­mak

Schaukelsystem a. Schau­kel: salıncak; System: dizge

scheiden eyl. ayrılmak

Scheidung a. ayrılma, boşanma

Schein (m) a. görünüş, yanılsama; ışıma

scheinbar sft. görünürde, görünüşte

Scheinbarkeit (f) a. görü­nür olmak; görünür­delik, görünüştelik

Scheinbeweise a. düz­mece tanıtlar, görü­nüşte tanıtlar

scheinen eyl. görünmek; ışımak

Schema (n) a. şema

scheuen eyl. ürkmek, kork­mak

schicken eyl. göndermek

Schicksal (n) a. yazgı

schieben eyl. itmek, sür­mek; auf ihn s.: (bir suçu vb.) ona yıkmak, yüklemek

schief sft. çarpık, eğri

Schlacht (f) a. çarpışma, savaş

schlafen eyl. uyumak

schlagen eyl. vurmak; at­mak; (yürek) atmak

Schlange (f) a. yılan

schlecht sft. kötü

schlechthin blt. bütü­nüyle, kesinlikle, saltık olarak, yalın olarak [überhaupt, ganz und gar, volkommenen, typisch, absolut, ohne Einschränkung]

schleichen eyl. (içeri) sü­zülmek, girivermek

schleudern eyl. atmak

schließen eyl. kapamak; kapsamak; bitirmek, sonlandırmak; anlaş­mak; s. auf: çıkarsamak

Schluß (m) a. tasım; bkz. schließen

Schlußsatz (m) a. vargı, çıkarsama

Schmelztiegel (m) a. pota

Schmerz (m) a. acı

Schmied (m) a. kurucu, yaratıcı

schneiden (f) eyl. kesmek

Scholastik (f) a. skolastik

Scholastikus a. Skolastik

scholastisch sft. skolastik

schon blt. daha şimdiden, önceden

schön sft. güzel

Schönheit (f) a. güzellik

schöpfen eyl. çekmek

Schöpfer (m) a. yaratıcı

schöpferisch sft. yaratıcı

Schöpfung (f) a. yaratı

Schranke (f) a. sınır

schrankenlos sft. sınırsız

Schreck (m) a. korku, ürkü, yılgı

schreiben eyl. yazmak; bkz. zuschreiben

Schreibfeder (f) a. yazı kalemi

schreiten eyl. adımlamak; ilerlemek

Schrift (f) a. yazı, elyazısı

Schriftsteller (m) a. yazar

Schritt (m) a. adım

Schuh (m) a. ayakkabı

Schuld (f) a. borç; yü­küm­lülük; suç

Schuldner a. borçlu

Schule (f) a. okul

Schulgeschwätz a. Schul: okul; Geschwätz: boş konuşma

Schulweisheit a. kitap bilgeliği

schwanken eyl. yalpa­la­mak

Schwärmerei (f) a. taş­kınlık; coşku

Schwefel (m) a. kükürt

Schwefelsäure (f) a. sül­firik asit

Schweif (m) a. kuyruk

Schweiß (m) a. ter

Schweizer a. Isviçreli

Schwelle (f) a. eşik

schwer sft. ağır; güç

Schwere (f) a. ağırlık; yerçekimi

schwierig sft. güç

Schwierigkeit (f) a. güç­lük

schwimmen eyl. yüzmek

Schwindel (m) a. baş dönmesi

Schwingung (f) a. titre­şim; salınım

scottischen sft. Iskoçyalı

Seele (f) a. ruh

Seelendinge a. ruh-şey

Seelenkräften a. ruh kuv­vetleri

sehen eyl. görmek, bakmak

Sehnsucht (f) a. özlem

sehr sft. çok

Sein (n) a. varlık

sein eyl. olmak; sft. onun

Sein für Anderes başkası-için-varlık

seinerseits blt. onun ya­nından

seinig adl. onunki

seinsollenden sft. olması gereken

seit ilg. —den bu yana

Seite (f) a. yan; sayfa

seiten von s.: blt. yanın­dan, açısından, —den yana

seither blt. —den bu yana; şimdiye dek

sekundär sft. ikincil

selbe sft. aynı

selbst a. kendi

selbständig sft. bağımsız

Selbständigkeit (f) a. bağımsızlık

Selbstbestimmen a. öz-belirlenim, kendini belirleme

selbstbewußt sft. öz­bi­linçli

Selbstbewußtsein (n) a. özbilinç

Selbstdenken a. kendini düşünme

Selbsterhaltung (f) a. öz-sakınım

Selbstgenuß a. öz-haz, kendinden haz duyma

Selbstheit (f) a. kendilik, benlik

selbstisch sft. bencil

selbstlose sft. bencil olma­yan, çıkarsız; ‘kendi’­siz

Selbstsucht (f) a. ben­cillik

selbsttätig sft. kendi­li­ğinden etkin

selig sft. kutsal, kutlu

Seligkeit (f) a. kut­san­mışlık

selten sft. seyrek, alışıl­madık

seltsam sft. yadırgatıcı, tuhaf

Sensibilität (f) a. duyar­lık, duyusallık

setzen eyl. koymak, ortaya koymak, konutlamak

sich a. kendi, kendisi

Sichaufheben a. kendini ortadan kaldırma

Sichbestimmens a. ken­dini belirleme

Sichbewegen a. özdevim

sicher sft. güvenilir, emin

Sicherheit (f) a. güve­nilirlik

sichtbar sft. görülebilir, görülür, açık

Sichübersetzen a. ken­dini çevirme

sie (f) adl. o

Sie adl. o; siz

Silber a. gümüş

sind dirler (yardımcı ey­lem)

singulär sft. tekil

Singularität (f) a. tekillik

Sinn (m) a. duyu;  anlam

Sinnesart (f) a. kafa yapısı

Sinnesweise a. anlayış yolu

Sinneswerkzeug a. duyu örgeni

sinnig sft. anlayışlı, duyarlı, akıllıca

sinnlich sft. duyusal

Sinnlichkeit (f) a. duyu­sallık; duyarlık

sinnlos sft. anlamsız, saç­ma

sinnvolle sft. duyarlı; an­lamlı

Sitte (f) a. töre, gelenek

sittlich sft. törel

Sittlichkeit (f) a.törellik

Situation (f) a. durum

Sitz (m) a. yer

Skeptiker (m) a. kuşkucu

skeptisch sft. kuşkucu

Skeptizismus (m) a. kuş­kuculuk

Sklave (m) a. köle

Sklaverei (f) a. kölelik

so blt. böylece

social sft. toplumsal

sodann blt. sonra, bun­dan sonra, böylece, bunun üzerine

soeben blt. tam şimdi, az önce

sofern —dikçe

sofort blt. hemen, bir­denbire

sogar blt. giderek, üstelik

sogenannt sft. sözde; — denilen

Sohn (m) a. oğul

solange —dikçe

solch sft. böyle, şöyle, öyle

Soldat (m) a. asker

soll gerek

Sollizitation a. kışkırtma, uyarılma

sollizitieren eyl. kış­kırt­mak, uyarmak

somit blt. böylece, buna göre

sonderbar sft. tuhaf, alışıl­madık

sondern bğl. tersine; ama

Sonne (f) a. güneş

Sonnensystem (n) a. gü­neş dizgesi

sonst bğl. başka türlü; yoksa; bunun dışında, dahası

sonstig sft. başka, öteki; geri kalan

Sophist (m) a. sofist

Sophisterei (f) a. sofistlik

Sophistik a. sofistlik (öğ­retisi)

sosehr blt. ne denli çok (olsa da)

soundsoviel blt. şu denli çok

soviel — düzeye dek, —dikçe, — denli çok;

soweit —dikçe

sowenig — düzeye dek, —dikçe, — denli az;

sowie sft. tıpkı

sowohl — ... als auch: sft. hem ... hem de

sozial sft. toplumsal

sozusagen bğl. deyim ye­rin­deyse

spanische sft. Ispanyol

spannend sft. gerilimli, heyecanlı

spartanischen sft. Sparta­(lı)

spät sft. geç

später blt. sonra; daha sonra

Speise (f) a. besin, yiyecek

Spekulation (f) a. kurgu; kurgulama

spekulativ sft. kurgul

Sperling (m) a. serçe

Spezifikation (f) a. tikel­leş­me

spezifisch sft. belirli, tikel

spezi­fizieren eyl. tikel­leştirmek

Sphäre (f) a. alan; erim

spiegeln eyl. parlamak; yansıtmak

Spiel (n) a. oyun

spielen eyl. oynamak

Spielerei (f) a. oyun

Spielraum (m) a. oyun alanı, oyun yeri

Spitze (f) a. doruk; baş

spontan sft. kendiliğinden

Spontaneität (f) a. ken­diliğindenlik

spotten eyl. alay etmek

Spottnamen a. takma ad

spottweise blt. alaycı bir biçimde

Sprache (f) a. dil

Sprachforschung a. dil araştırması

Sprachgebrauch (m) a. dil kullanımı

sprechen eyl. konuşmak

Spreu (f) a. saman

Sprichwort (n) a. özdeyiş

spröde sft. çekingen

Spruch (m) a. hüküm, karar; deyiş

Sprung (m) a. sıçrama

Spur (f) a. iz, belirti

Staat (m) a. devlet

Staat an sich a. kendinde devlet

Staatsmann (m) a. devlet adamı

Staatsrechts (n) a. devlet tüzesi

Staatswirtscaft a. devlet ekonomisi

Stadt (f) a. kent, kasaba

Stand (m) a. duracak yer; konum; sınıf, katman

Standpunkt (f) a. duruş noktası, bakış açısı

stark sft. güçlü, kuvvetli

starr sft. devimsiz, durgun, dingin, katı

Statistik a. istatistik

statt ilg. — yerine

Stätte (f) a. yer, konum

stattfinden eyl. yer almak, olmak

Statue (f) a. yontu

staubig sft. tozlu

stecken eyl. saklanmak, gizlenmek, gizli yat­mak

stehen eyl. durmak

stehenbleiben eyl. durup kalmak;

stehlen eyl. çalmak

steif sft. katı, bükülmez, kaba

steigern eyl. yükseltmek, art­tır­mak, yeğinleş­tir­mek

Steigerung (f) a. yük­selt­me, arttırma, yeğin­leştirme

Stein (m) a. taş, kaya

steinern sft. taştan

Steinformation a. kaya oluşumu

Stelle (f) a. yer, konum

stellen eyl. koymak, sapta­mak; bkz. aufstellen; vorstellen

Stellung (f) a. konum, yer

Stengel (m) a. gövde

Sterben (n) a. ölüm

sterben eyl. ölmek

sterblich eyl. ölümlü

Sterblichkeit (f) a. ölüm­lülük

Stern (m) a. yıldız

stets blt. sürekli olarak, düzenli olarak, her zaman

Steuerwesen (n) a. ver­giler; vergilendirme; vergi işleri

Stickstoff (m) a. azot

Stier (m) a. boğa

Stimme (f) a. ses

stimme eyl. ayarlamak; bkz. übereinstimmen; zu­stim­men

Stimmung (f) a. huy; an­sal durum

Stoff (m) a. gereç, özdek, töz

Stoiker (m) a. Stoacı

Stolz (m) a. gurur

stolz sft. gururlu

Stoß (m) a. itme, itiş

stoßen eyl. itmek; çarp­mak, çatmak

stören eyl. rahatsız etmek, karışmak, bozmak

störend sft. rahatsız edici

Störung a. bozukluk

Strafe (f) a. ceza

Straße (f) a. sokak

sträuben eyl. gönülsüz durmak; direnmek, karşı çıkmak

streben eyl. çabalamak

Streit (m) a. tartışma, çekişme

strenge sft. katı, sıkı, sert

Stroh (n) a. saman

studieren eyl. incelemek, çalışmak

Studium (n) a. inceleme; eğitim

Stufe (f) a. basamak

Stufenfolge (f) a. basa­maklar dizisi

Stück (n) a. parça

stümperhaft sft. kaba sa­ba, beceriksiz

stürzen eyl. yıkılmak, çök­mek

stützen eyl. desteklemek

Stützungspunkt a. destek noktası

Subjekt (n) a. özne

subjektiv sft. öznel

Subjektivität (f) a. öz­nellik

subordinierte sft. alt­gü­dümlü

subordinierten sft. alt­güdümlü

Substantialität (f) a. töz­sellik

substantiell sft. tözsel

Substantiv (n) a. ad

Substanz (f) a. töz

Substrat (n) a. dayanak

subsumieren eyl. yük­le­mek; kapsamak, altına almak

suchen eyl. araştırmak, aramak

summarisch blt. özet ola­rak

Sumpf (m) a. çamur, ba­tak­lık

Südpol (m) a. güney kut­bu

Sündenfall (m) a. Cen­netten Düşüş

Sündhaftigkeit (f) a. gü­nah­karlık

süß sft. tatlı

Syllogismus (m) a. tasım

Symbol (n) a. simge

synthetisch sft. bireşimli

System (m) a. dizge

Systematik (f) a. dizgesel sunuş

systematische sft. dizgesel

systematisieren sft. diz­geselleştirmek

 

T

Tag (m) a. gün

täglich blt. her gün; gün­lük, gündelik

Talent (n) a. yetenek

Taler (m) a. para birimi

tapfer sft. yürekli

Tat (f) a. olgu, edim; in der Tat: gerçekte

tätig sft. etkin

Tätigkeit (f) a. etkinlik

Tatsache (f) a. olgu, so­run

tatsächlich sft. olgusallık

Taufe (f) a. vaftiz

täuschen eyl. aldanmak

Täuschung (f) a. aldan­maca, aldatma

Tausend (f) a. bin

tausend sft. bin

tausendjährige blt. bin­lerce yıl

tausendmal blt. bin kez

Tautologie (f) a. genele­me

tautologisch sft. gene­lemeli

technisch sft. uygulayım­sal

Teich (m) a. göl

Teil (m) a. bölüm

teilbar sft. bölünebilir

Teilbarkeit (f) a. bölü­nebilirlik

Teilbestimmung a. Teil: parça, bölüm; Bestim­mung: belirlenim

Teilchen (n) a. parçacık

teilen eyl. bölmek

teilhaftig sft. katılan, pay alan

teils blt. bölümsel olarak, bir yandan; zum teil: bölümsel olarak, belli bir düzeye dek

Teilung (f) a. bölümleme, bölme, bölünüş

Teleologie (f) a. erekbilim

teleologisch sft. erek­bi­limsel

Tempel (m) a. tapınak

Temperatur (f) a. ısı

Temperaturgrad a. ısı de­recesi

Tendenz (f) a. eğilim

Terminologie (f) a. ter­minoloji

teuer sft. değerli, pahalı

Theodizee (f) a. Teodezi (Tanrı üzerine felsefi inceleme)

Theologie (f) a. tanrı­bilim

Theorem (n) a. teorem

theoretisch sft. kuramsal

Theorie (f) a. kuram

Thermometer (n) a. ısı­ölçer

These (f) a. sav

tief sft. derin

Tiefe (f) a. derinlik

Tier (n) a. hayvan

tierisch sft. hayvansal

Tiersein (f) a. hayvanlık

Tisch (m) a. masa

Titel (m) a. başlık, san

Tod (m) a. ölüm

tolerieren eyl. hoşgörmek, hoşgörü göstermek

Ton (m) a. ses; nota

Tor a. kapı

tot sft. ölü

totale sft. bütünsel, bütün

Totalität (f) a. bütünlük

töten eyl. öldürmek

träg sft. tembel

tragen eyl. taşımak; des­teklemek

Träger (m) a. taşıyıcı

Trägheit (f) a. tembellik

Tragödie (f) a. trajedi

Träne (f) a. gözyaşı

transitorisch sft. geçici

transzendent sft. aşkın

transzendental sft+sft. aş­kın­sal

Traube (f) a. üzüm

trauen eyl. güvenmek

Traum (m) a. düş

traurig sft. üzüntülü, acılı

Treber (pl) a. küspe

treffen eyl. çarpmak; etki­lemek, ilgilendirmek; karşılaşmak

treffend sft. yerinde, uy­gun; çarpıcı

Treiben (n) a. etkinlikler

treiben eyl. itmek; devime geçirmek; uyarmak; neden olmak, yarat­mak

trennbar sft. ayrılabilir, bölünebilir

trennen eyl. ayrılmak, bölünmek

Trennung (f) a. ayrılma, bölünme

treten eyl. çıkmak; ortaya çık­mak, kendini gös­termek, görünmek; zu nahe zu treten: çiğ­nemek, gölge düşür­mek

Treue (f) a. bağlılık

Trichotomie a. üçlülük (beden, ruh, tin)

Trieb (m) a. içgüdü, dür­tü

Triebfedern a. güdü

trinken eyl. içmek

trivial sft. basmakalıp, önemsiz

trivialerweise blt. bas­ma­kalıp bir yolda

trocken sft. kuru

tropfbar sft. sıvı

Trost (m) a. avunç, avut­ma

trostlos sft. avunçsuz

trostreich  = trostbringen: a. avutucu

trösten eyl. avutmak

trüb sft. bulanık

Trübung (f) a. bulanıklık, karanlık

Tugend (f) a. erdem

tugendhaft sft. erdemli

Tun (n) a. edim

tun eyl. yapmak, etmek

tüchtig sft. yetkin, bece­rikli; iyi çok iyi, değerli

Tür (f) a. kapı

türkische sft. Türk

Typus (m) a. tip


U

umändern eyl. değiş­tir­mek, başkalaştırmak

Umarbeitung (f) a. topar­lama, değiştirme, yeni­den şekillendirme, ye­ni­den işleme (modification, adaptation, remodelling, recasting, revision)

Umbeugung (f) a. çevre (surroundings, vicinity, environs)

umbilden eyl. dönüş­tür­mek

Umbildung (f) a. deği­şim, yeniden yapma, dönüştürme (change, reconstruction, transformation; modification)

Umfang (m) a. çevre; erim, alan (circumference, circuit, periphery)

umfassen eyl. kucaklamak; kapsamak

umformend eyl. yeniden mo­del­lendirmek; dö­nüştürmek

umgeben eyl. kuşatmak, çevrelemek

umgeben eyl. kuşatmak, çevrelemek (surround, encircle)

Umgehung (f) a. yandan dolaşma

umgekehrt sft. evrik, tersi, aykırı

umgestalten eyl. de­ğiş­tirmek, dönüştürmek

umher blt. çevresinde, aşağı yukarı, oraya bu­raya

umhin nicht umhin kann: eyl. kendini alamamak, yapmanın önüne ge­çememek

umkehren eyl. geri dön­mek; mit umgekehrter Hand: elinin tersiyle

Umkreis (m) a. çevre, çeper

Umlauf (m) a. dönme, döngü, dönüş; im U. bringen: ortaya atmak, dolaşıma koymak

Umschlag (m) a. (bir­denbire) dönme, değiş­me (revulsion, ‘sudden’ change)

umschlagen eyl. çevirmek, döndürmek

Umstand (m) a. durum, koşul

Umsturz (m) a. devrilme; devrim (downfall, ruin, overthrow; upheaval, revolution)

umstürzen eyl. devirmek, yıkmak

unabhängig sft. bağımsız

Unabhängigkeit (f) a. bağımsızlık

unangefochten sft. tartış­masız; engelsiz

unangemessen sft. yeter­siz, elverişsiz, uygun­suz

unaufgelösten sft. çözüm­süz, çözülmemiş

unbeantwortet sft. yanıt­sız

unbedenklich blt. düşün­meden, durak­sa­ma­dan

Unbedeutendste a. en anlamsız; bedeutend: anlamlı, imlemli

Unbedingt a. koşulsuz

unbedingt sft. koşulsuz

Unbedingtheit a. koşul­suzluk

unbefangen sft. saf, yan­sız, çıkarsız

Unbefangenheit (f) a. saflık, yansızlık

unbefriedigend sft. do­yurucu olmayan

unbefriedigt sft. doyum­suz, doyurulmamış

unbegreiflich sft. kavran­maz

unbegrenzt sft. sınırsız, sınırlanmamış

Unbegrenzte a. sınırsız

unbegriffenen sft. kavran­mayan

unbegründet sft. temelsiz

unbekannt sft. bilin­me­yen, tanınmayan

unbekannten sft. bilin­meyen

unbequem sft. uygunsuz, elverişsiz

Unbequeme a. uygun­suz, yersiz

Unberechtigtes a. aklana­maz; berechtigen: eyl. aklamak, haklı çıkar­mak

unbeschadet blt. —e zarar vermeksizin

Unbeschränkten a. sınır­sız

unbestimmt sft. belirsiz

Unbestimmtheit (f) a. belirsizlik

unbestraft sft. cezasız

unbeweisbar sft. tanıtla­na­maz

unbewiesenen sft. tanıt­lanmayan

unbewußt sft. bilinçsiz

unbrauchbar sft. kul­la­nışsız

und bğl. ve

undankbar sft. minnettar­lık bilmez, nankör

unendlich sft. sonsuz

Unendlichkeit (f) a. son­suzluk

unentbehrlich sft. vaz­geçilmez

unenthüllte sft. açıl­ma­mış, ortaya çıkmamış

unentschieden sft. karar­laştırılmamış; bkz. ent­schieden

unentwickelt sft. geliş­memiş

unerachtet blt. bak­mak­sızın, bakılmaksızın

unerfreulich sft. nahoş, tatsız, rahatsız edci

unerkanntes sft. bilin­meyen

unerkennbar sft. tanına­maz, bilinemez

unerkennbare sft. bili­nemez

Unerkennbarkeit (f) a. ta­­nı­­na­mazlık, biline­mez­lik

unerträglich sft. dayanıl­maz, hoş­görülemez

unfähig sft. yeteneksiz

Unfähigkeit (f) a. yete­nek­sizlik

unfehlbar sft. yanılmaz; bğl. hiç kuşkusuz

Unförmlichkeit (f) a. bi­çim­sel olmama, doğal­lık; biçim kötülüğü

unfrei sft. bağımlı, özgür­lüksüz

Unfreiheit (f) a. özgür­süzlük

Unfrieden (m) a. geçim­sizlik, sürtüşme

Unfug (m) a. yaramazlık, uygunsuzluk

ungeachtet blt. bakıl­mak­sızın, bakmaksızın, —e karşın

Ungebildet a. eğitimsiz

ungebildet sft. eğitil­me­miş, eğitimsiz, kaba saba

Ungebühr (f) a. uygun­suzluk, yersizlik; zur U.: blt. yersiz olarak

Ungeduld (f) a. dayanç­sızlık

ungefähr sft. raslantısal; blt. yaklaşık olarak, aşa­ğı yukarı

Ungeheur (n) a. canavar

ungeheur sft. çok büyük, olağanüstü

ungehindert sft. engelsiz, engelsizce

ungehörig sft. uygunsuz, yersiz

ungeistig sft. tinsel olma­yan

ungenau sft. sağın olma­yan

ungenügend sft. yetersiz, elverişsiz, doyurucu olmayan

ungereimt sft. saçma

ungeschickt sft. becerik­siz, yetersiz; uygun­suz, el­verişsiz

ungestört sft. dingin

ungetrennt sft. ayrıl­ma­mış; ayrılma­macasına

Ungetrenntheit (f) a. ayrıl­mazlık, bölün­mez­lik, bölünmemişlik

ungetrübt sft. açık, duru; tasasız, kaygısız

Ungewohntheit (f) a. alışkanlık yoksunluğu

ungleich sft. eşitsiz, özdeş­siz, benzemez

Ungleichheit (f) a. özdeş­sizlik, benzemezlik

unglückselig sft. mutsuz, talihsiz

Ungunst (f) a. uygun­suzluk

ungültig sft. geçersiz

universell sft. evrensel

Universum (n) a. evren

unkritisch sft. eleştirel olmayan

Unmittelbar a. dolaysız (immediate)

unmittelbar sft. dolaysız

Unmittelbarkeit (f) a. dolaysızlık

unmoralischen sft. ahlaka aykırı

unmöglich sft. olanaksız

Unmöglichkeit (f) a. ola­naksızlık

unnötig sft. gereksiz

Unordnung (f) a. düzen­sizlik

unorganisch sft. örgensel olmayan

unpassend sft. uygunsuz, uymayan

unpersönlich sft. kişisel olmayan

Unrecht (n) a. haksızlık

unrecht sft. haksız

unrechtlichste sft. en hak­sız

unreflektiert sft. yan­sı­mamış

unrichtig sft. yanlış

Unrichtigkeit (f) a. yan­lışlık

Unruhe a. dinginsizlik, kaynaşma

uns blt. bizi, bize

Unsagbar a. söylenemez

Unschuld (f) a. suçsuz­luk

unselbständig sft. bağımlı

unser blt. bizim, bize

unsereiner adl. içimizden biri

unsicher sft. güvenilmez

unsittlichste sft. töreye en aykırı

unsrige adl. bizimki

unsterblich sft. ölümsüz

Unsterblichkeit (f) a. ölümsüzlük

untätig sft. etkinliksiz

unteilbar sft. bölünmez

unten blt. altında

unter blt. altında

Unterbrechung (f) a. kopukluk

untereinander blt. birbiri altına, birbiri altında

Untergang (m) a. çökme, yıkılma, batma

untergehen eyl. batmak, yitmek, yokolmak

untergeordnet sft. alt­güdümlü

untergraben eyl. zayıf­latmak, yozlaşmak

unterm unter dem: blt. altında

unternehmen eyl. üst­lenmek

unterreden eyl. söyleşide bulunmak

Unterredung (f) a. söyleşi

Unterricht (m) a. öğ­re­tim

unterrichten eyl. öğret­mek, eğitmek

Untersatz (m) a. küçük öncül

unterscheiden eyl. ayır­detmek, ayırmak, ay­rım­­laş­tırmak

Unterscheidung (f) a. ayırdetme, ayrımlaştır­ma, ayrım

unterschieben eyl. el altın­dan sürmek, yut­tur­mak

Unterschied (m) a. ayrım

Unterstützung (f) a. des­tek, yardım

untersuchen eyl. araş­tırmak, yoklamak

Untersuchung (f) a. yok­lama, araştırma

unterwerfen eyl. alta al­mak, boyun eğdirmek; konu etmek

Unterwerfung (f) a. bo­yun eğme

untrennbar sft. bölünmez

Untrennbarkeit (f) a. ayrılmazlık

ununtersucht blt. yok­lan­maksızın

unübersteigbar sft. aşıl­maz

unüberwindlich sft. yenil­mez, üstesinden geli­nemez

unveränderlich sft. değiş­mez

unverändert sft. değiş­tirilmemiş

unvereinbar sft. bağ­daş­maz

unvermischt sft. katışıksız

unvermittelt sft. dolaysız

unvermögend sft. yete­neksiz

Unvermögenheit (f) a. yeteneksizlik

Unvernunft (f) a. us ol­mayan, us dışılık

unverrückt blt. değiş­me­den, devin­meden; ke­sin­tisiz olarak, sürekli olarak

unverständlich sft. anla­şılmaz

unverträglich sft. geçim­siz, bağdaşmaz, uzlaş­maz

unvollkommen sft. eksik­siz olmayan, eksik, ku­surlu

unvollkommen sft. tam değil, eksiksiz değil

unvollständig sft. eksik, tam değil

Unwahr a. gerçek olma­yan

unwahr sft. gerçek olma­yan

Unwahrheit (f) a. gerçek olmama

unwandelbar sft. değiş­mez

unwesentlich sft. özsel olmayan

unwiderstehlich sft. dire­nilmez

unwirksame sft. etkin ol­mayan

unwürdig sft. değersiz

unzählbar sft. sayılamaz

unzählige sft. sayısız

unzertrennlich sft. ayrıl­maz

Unzufriedenheit a. hoş­nutsuzluk

unzugänglich sft. eri­şil­mez, ulaşılmaz

unzulänglich sft. yetersiz

unzulässig sft. girilemez, yasak

Unzulässigkeit a. uygun­suzluk

unzureichend sft. yetersiz

Urheber (m) a. yaratıcı

Urkraft (f) a. kök kuvvet

Ursache (f) a. neden

Ursprung (f) a. köken

ursprünglich sft. kökensel

Urteil (n) a. yargı

urteilen eyl. yargılamak, yargıda bulunmak

Urteilskraft (f) a. yargı yetisi

Urteilsvermögen (n) a. yargı yetisi

Urteilsweisen a. yargı tür­leri

Urwahren a. kök gerçek

 

Ü

übel (n) sft. kötü, fena

üben eyl. (etki vb.) uygu­lamak, yaratmak

über blt. üstünde, üzerin­de

überall blt. her yerde

überein bkz. überein­stimmen, —kommen

übereinstimmen eyl. bağ­daşmak, uyuşmak

Übereinstimmung (f) a. bağ­daşma

überfliegen eyl. üzerinden uçmak

Überfluß (m) a. aşırı bol­luk; gereksizlik

überflüssig sft. gereksiz

Übergang (m) a. geçiş

übergehen eyl. geçmek

übergreifen eyl. yayılmak

überhaupt blt. genel ola­rak, genellikle, bütü­nünde

überlassen eyl. bırakmak, terketmek

übernehmen eyl. kabul etmek, almak, üst­len­mek

überschätzen eyl. aşırı değer vermek; abart­mak

überschreiten eyl. öteye geçmek, aşmak

Überschreitung (f) a. aşma, sınır aşma, çiğ­neme

übersehen eyl. bakmak, gözlemek, gözden ge­çir­mek; gözardı etmek, atlamak

übersetzen eyl. çevirmek

Übersicht (f) a. görüş, gözlem, gözetim

übersinnlich eyl. duyu­lurüstü

Übertragung (f) a. aktar­ma

überwinden eyl. yenmek, üstesinden gelmek

Überwindung (f) a. ut­ku, yengi

Überzeugtseins (f) a. kan­­­mışlık, kanı taşıyor ol­ma; überzeugen: eyl. inanmak, kanmak

Überzeugung (f) a. kanı

üblich sft. geleneksel, ola­ğan, alışıldık, sıradan

übrig sft. geriye kalan, arta kalan

übrigbleiben eyl. geriye kalmak, arta kalmak

übrigens bğl. geri kalanı için; başka bakımlar­dan; yoksa

Übung (f) a. uygulama, alıştırma

 

V

vag sft. bulanık, belirsiz

Varietät (f) a. türlülük

Vaterland (n) a. anavatan

Vegetation (f) a. bitkiler

verächtlich sft. küçümse­yici; küçümsenebilir

Verachtung (f) a. küçüm­seme

veränderlich sft. baş­ka­laşa­bilir

verändern eyl. başka­laş­mak

Veränderung (f) a. deği­şim, başkalaşım

veranlassen eyl. neden olmak, vesile olmak, ortaya çıkarmak

Veranlassung (f) a. durum, vesile

veranschaulichen eyl. ör­nek­lendirmek

verargen ihm etwas v.: eyl. onu birşeyden ötürü kınamak

verbannen eyl. sürmek, sürgüne göndermek

verbergen eyl. gizlemek, saklamak

verbessern eyl. iyileştirmek

verbinden eyl. bağlamak, birleştirmek

verbindlich eyl. bağlayıcı

Verbindlichkeit (f) a. bağlayıcılık, yüküm­lülük

Verbindung (f) a. bağ­lantı, birlik

verbleiben eyl. kalmak, kalmayı sürdürmek

verborgen sft. gizli, saklı

verboten sft. yasak

verbrauchen eyl. kullan­mak, tüketmek

Verbrechen (n) a. suç

Verbrecher (m) a. suçlu

verbringen eyl. harcamak, tüketmek, geçirmek (zaman)

verdanken eyl. (doğuşu­nu vb. birşeye) borçlu olmak

verdauen eyl. sindirmek

Verdauung (f) a. sindirim

verdecken eyl. örtmek

Verderben (n) a. bo­zul­ma, yozlaşma, yoket­me

verderben eyl. bozmak, yıkmak, yoketmek

verderblich sft. zararlı, yokedici; yokolabilir

verdeutlichen eyl. duru­laştırma

verdienen eyl. kazanmak; hak etmek, değmek

Verdienst (m) a. yarar; (n) değer, değim

verdientermaßen blt. haklı olarak, yerinde bir biçimde

verdoppeln eyl. çiftlemek

Verdoppelung (f) a. çift­leme

verdrehen eyl. bükmek; çarpıtmak

verdunkeln eyl. ka­rar­t­mak, bulanık­laş­tırmak

verehren eyl. tapınmak

Vereinfachung (f) a. ya­lın­laş­tırma

vereinigen eyl. bir­leş­tir­mek

Vereinigung (f) a. birleş­tirme

vereinzeln eyl. yalıtmak, tekilleştirmek

vereinzelt eyl. tekil, yalıtıl­mış; bkz. vereinzeln

Vereinzelung (f) a. tekil­leşme

vereiteln eyl. boşa çıkmak, düşkırıklığına uğra­mak

verendlichen eyl. sonlulaş­tırmak

Verendlichung a. sonlu­laştır­ma

Verfahren (n) a. işlem yolu, yöntem

verfahren eyl. davranmak, iş görmek; ele almak

verfallen eyl. bozulmak, çürümek; — auf: ras­lamak, karşılaşmak

Verfassung (f) a. yazı; durum, koşul; anayasa

verfehlen eyl. kaçırmak, başaramamak

verfertigen eyl. yapmak, üretmek

verflüchtigen eyl. bu­har­laşmak, yitip gitmek

verfolgen eyl. izlemek

vergangen sft. geçmiş

Vergangenheit (f) a. geç­miş (zaman)

vergänglich sft. geçici

vergeben eyl. başından atmak, vermek; boşa çıkmak

vergehen eyl. yitmek

Vergesenheit (f) a. unut­kanlık

vergessen eyl. unutmak, gözardı etmek, atla­mak

vergleichen eyl. karşılaş­tırmak

Vergleichung (f) a. karşı­laş­tırma

verglimmen eyl. sönüp gitmek

Vergrößerung (f) a. bü­yü­me

Verhalten (n) a. tutum, yaklaşım, davranış

verhalten eyl. geri tutmak, bastırmak; davran­mak; verhält sich so: sorun şudur ki

Verhältnis (n) a. ilişki

verhandeln eyl. tartışmak, görüşmek, ele almak

Verhandlungen (f) a. görüşme, tartışma, ir­deleme

verharren eyl. kalmak, sürmek, dayanmak

verhelfen ihm zu einer Sache —: eyl. ona bir şey için yardım etmek; sağlamak, üretmek

Verherrlichung (f) a. yü­celtme

verholzen eyl. odun­laş­mak

verhungern eyl. açlıktan ölmek

verhüllen eyl. örtmek

Verirrung (f) a. sapınç, yalnışlık

verkehren eyl. saptırmak, sapmak

verkehrt sft. sapık; bkz. verkehren

Verkehrung (f) a. sapma

verkennen eyl. yanılmak, tanımamak, yanlış an­lamak

Verklärung (f) a. aydın­latma; şekil değiştirme

verkleinern eyl. küçültmek

Verkleinerung (f) a. kü­çült­me

verknöchern eyl. kemik­leşmek

verknüpfen eyl. bağlamak, bağıntılamak

Verknüpfung (f) a. bağ­lantı, bağlama

verkommen eyl. bozul­mak, çürümek, kö­tü­leşmek

verkümmern eyl. bozmak; sönmek; yozlaşmaku

Verlangen (n) a. istek, özlem, istem

verlangen eyl. istemek

verlassen eyl. bırakmak, terketmek

Verlauf (m) a. süreç, iler­leme

verlaufen eyl. geçmek; dağılmak

verlegen eyl. aktarmak, taşımak; ertelemek

verleihen eyl. ödünç ver­mek; vermek, bağış­lamak

verleiten eyl. yanıltmak, ayartmak

verletzen eyl. incitmek, yaralamak, zarar ver­mek, çiğnemek

Verletzung (f) a. zarar, incitme; çiğneme

verlieren eyl. yitirmek

Verlust (m) a. yitiş

verlustig einer S. — gehen: eyl. bir şeyi yitirmek

vermehren eyl. arttırmak

Vermehrung (f) a. arttır­ma

vermeiden eyl. kaçınmak, sakınmak, kaçmak

Vermeinigens a. benim­kileştirme; ver (eylem oluşturan önek) mei­nige = benimki

vermeintlich sft. sözde

verminderbar sft. azal­tılabilir, azalabilir

vermindern eyl. azaltmak

Verminderung (f) a. azal­tma

vermischen eyl. karış­tır­mak

Vermischung (f) a. karı­şım

vermissen eyl. kaçırmak, görmeyi başaramamak

vermitteln eyl. aracılık etmek, dolaylı kılmak

vermittels blt. aracılığıyla

Vermittlung (f) a. aracılık, dolaylılık

vermöge blt. dolayısıyla; —e göre;

Vermögen (n) a. yetenek, sığa, güç

vermögen eyl. yapabilmek

vernehmen eyl. algılamak, öğrenmek, duymak, anlamak

vernehmen eyl. ayrım­samak; işitmek; sorgu­lamak, yoklamak

verneinend sft. olumsuz; verneien: eyl. yad­sı­mak, olumsuzlamak

vernichten eyl. yoketmek

Vernichtung (f) a. yo­ket­me, ortadan kaldırma

Vernunft (f) a. us

Vernunftbegriff (m) a. us kavramı

Vernunftgesetz a. us ya­sası

Vernunftkritik a. us eleş­tirisi

vernunftlosen sft. ustan yoksun

Vernunftschluß a. us tası­mı

vernünftig sft. ussal

vernünftig sft. ussal

Vernünftigkeit (f) a. ussal­lık

verpflichten eyl. yükümlü olmak

Verpflichtung (f) a. yü­küm­lülük, ödev, sorum­luluk

verraten eyl. ele vermek, açığa vurmak, ihanet etmek

verrückt sft. sapık, çılgın

Verrückte (m,f) a. deli, çıldırmış

Verrücktheit (f) a. çılgın­lık

versammeln eyl. toparla­mak, toplamak

verschaffen eyl. sağlamak, bulmak, vermek

Verschiebung (f) a. yer değiştirme

verschieden sft. ayrı, deği­şik

Verschiedenheit (f) a. türlülük

verschließen eyl. kapa­mak, kitlemek

verschlingen eyl. yemek, yutmak

verschmähe eyl. küçüm­semek

Verschmähung (f) a. kü­çüm­seme, dudak bük­me

verschreien eyl. adını kö­tüye çıkarmak

Verschwendung (f) a. savurganlık

Verschwinden (n) a. yitiş

verschwinden eyl. yitmek

versehen eyl. sağlamak, donatmak

versetzen eyl. aktarmak, taşımak

versichern eyl. ileri sür­mek, doğrulamak, güvence vermek

Versicherung (f) a. inan­ca

versinken eyl. batmak, gömülmek

versöhnen eyl. uzlaşmak

Versöhnung (f) a. uzlaşma

versperren eyl. engel ol­mak, önüne geçmek

versprechen eyl. söz ver­mek

Verstand (m) a. anlak

Verstandeschluß a. anlak tasımı

Verstandesform a. anlak biçimi

Verstandeslogik a. anlak mantığı

verständig sft. anlayan, anlayışlı; anlak düze­yinde, anlıksal

verständigen eyl. bir anla­yışa ulaşmak; bkz. ver­ständig

Verständigung (f) a. an­laşma; bilgi, açıklama

verständlich sft. anlaşılır

verstehen eyl. anlamak

versteinerte sft. taşlaşmış

verstellen eyl. kurmak; ayarlamak; gizlemek, (kendini) olduğun­dan başka türlü gös­termek; (metinde: ye­rin­den etmek)

Verstellung (f) a. ayar­lama; yapmacık; giz­leme

Versuch (m) a. girişim, deneme

versuchen eyl. denemek, girişmek, çabalamak

versunken eyl. batmak, gömülmek

versündigen eyl. haksızlık etmek

vertauschen eyl. değiş tokuş etmek, yer de­ğiştirmek

verteidigen eyl. savunmak, aklamak, desteklemek

verteilen eyl. dağıtmak, bölmek

vertiefen eyl. derinleşmek

Vertiefung a. derin­leş­tir­me

Vertrag (m) a. anlaşma, sözleşme, bağıt

vertrauen bkz. anver­trauen; eyl. güvenmek

vertraut sft. iyi tanınan, yakın

Vertreibung (f) a. kovul­ma

vertrieben eyl. uzaklaştır­mak, sürmek, kovmak; dağıtmak

verunreinigen eyl. kirletmek

vervollständigen eyl. ta­mam­lamak

verwahren eyl. gözetmek, kollamak; karşı çıkmak

verwandeln eyl. dönüş­türmek

Verwandlung (f) a. deği­şim, dönüşüm, dön­me, başkalaşım

verwechseln eyl. karış­tırmak, birbirinin yeri­ne almak

Verwechslung (f) a. karış­tırmak, yanlışlık

verweilen eyl. kalmak, oyalanmak

verweisen eyl. gön­der­mede bulunmak, ilişki­lendirmek; sürmek, sür­­güne göndermek

Verweisung (f) a. gön­derme; sürgün

verwenden eyl. kullanmak

Verwendung (f) a. kul­lanım, uygulama

verwerfen eyl. atmak; yad­sımak, reddetmek

verwerflich sft. karşı çıkı­labilir, reddedilebilir

Verwerfung (f) a. yad­sıma, geri çevirmek, reddetme

verwickelt sft. karışık

Verwicklung (f) a. karışık­lık

verwirklichen eyl. edim­selleştirmek

Verwirklichung (f) a. edim­­­selleştirme

verwirren eyl. karışmak

Verwirrung (f) a. karışık­lık

Verworrenheit (f) a. karı­şık­lık

verwundern eyl. şaşırtmak

verzehren eyl. tüketmek

verzeihung eyl. bağış­la­mak; (f) a. bağışlama

verzichten eyl. yadsımak, terketmek, vazgeçmek

Verzichtung (f) eyl. yad­sıma

Verzweiflung (f) a. umut­suzluk

viel sft. çok fazla, birçok

Vieleck (n) a. çokgen

vieleckiger sft. çokgen

vielerlei sft. çeşitli

vielfach sft. çok, pekçok; sık sık

vielfältig sft. pekçok, bir­çok, çeşitli

Vielheit (f) a. çokluk

vielleicht bğl. belki de

vielmehr bğl. dahaçok, tersine

Vielnamigen a. çok adlı

vier sft. dört

Viereck (n) a. kare, dört­gen

vierte sft. dördüncü

Vierteiligkeit (f) a. dört­lülük

vindizieren eyl. aklamak, doğrulamak

Volk (n) a. ulus

voll sft. tam, dolu, bütün

vollbringen eyl. başarmak, yerine getirmek

vollenden eyl. bitirmek, tamamlamak

vollends blt. tam olarak, bütünüyle

Vollendung (f) a. tamlık

vollführen eyl. yerine getir­mek

Vollführung (f) a. yerine getirme

vollkommen sft. eksiksiz, tam

Vollkommenheit (f) a. tamlık, eksiksizlik

vollständig sft. tam, bütün

Vollständigkeit (f) a. tam­lık, bütünlük, tamam­lanmışlık

voneinander sft. ayrı; bir­birinden

voran blt. önde, önce

vorangehen eyl. önden gitmek, önce gelmek

voranstellen eyl. öne koy­mak

Vorarbeiten a. ön çalışma

voraus blt. önceden, ön­den

Vorausseiendes a. voraus: önceden; sein: olmak

voraussetzen eyl. varsay­mak, öngerektirmek

Voraussetzung (f) a. var­sayım, sayıltı

Vorbegrif a. ön kavram

vorbereiten eyl. hazırla­mak

vorbringen eyl. ortaya sür­mek, ortaya getirmek, üretmek

vorerst blt. herşeyden ön­ce

vorfinden eyl. hazır bul­mak, önünde bulmak, karşılaşmak

Vorgang (m) a. işlem, süreç

vorgängigen sft. ön; bkz. vorgehen

vorgeben eyl. — gibi gö­rün­mek, göstermek

vorgehen eyl. önden git­mek, öncelemek; iler­lemek

vorhaben eyl. göz önün­de tutmak, amaçla­mak, tasarlamak

vorhalten ihm etwas v.: eyl. onu birşeyle suçlamak

vorhanden sft. elde; bu­lunan, varolan

Vorhandensein (f) a. bu­lunuş

Vorhang (m) a. perde

vorher blt. daha önce

vorhergehen eyl. önceden gitmek, öncelemek

vorhergenannten eyl. vor­her: önceden; nen­nen: sözünü etmek

vorherrschend sft. başat

vorhin blt. daha önce

vorige sft. daha önceki

vorkommen eyl. bulun­mak, karşılaşılmak; ol­mak; görünmek

vorläufig sft. geçici, ön

vorläufig sft. ön, geçici

Vorläufigkeit (f) a. geçi­cilik; vorläufig: sft. ge­çici, ön

vorlegen eyl. ortaya koy­mak, göstermek, sun­mak

vorliegend sft. bulunan, varolan; eldeki

vormalige sft. önceki, eski

vormals sft. önceki, ön­ce­den; blt. bir zamanlar

vornehmen eyl. üstlen­mek, ele almak

Vornehmheit (f) a. yük­sekgö­nünlülük, ince­lik

vornehmlich sft. başlıca

Vornehmtun a. büyük­lenme

vornherein blt. daha baş­tan

Vorrecht (n) a. özel hak, ayrıcalık

Vorrede (f) a. önsöz

vorsagen eyl. söylemek, anlatmak, söz etmek

Vorsatz (m) a. amaç, ta­sar, niyet

Vorschein zum v. kom­men: a. aydınlığa çık­mak

vorschlagen eyl. ortaya sürmek, önermek

vorschreiben eyl. buyur­mak

vorschreiten eyl. ilerlemek

vorschweben eyl. göz önü­ne getirmek

Vorsehung (f) a. Kayra

vorsetzen eyl. öne koy­mak

vorstehen eyl. önde dur­mak; başta durmak; vorstehend: yukarıda verilen

vorstellen eyl. tasarım­la­mak; düşünmek; tem­­sil etmek

Vorstellung (f) a. tasarım

Vorteil (m) a. üstünlük

vortragen eyl. ortaya ge­tirmek, ortaya sür­mek

vortrefflich eyl. eşsiz, yük­sek, üstün

Vorurteil (n) a. önyargı

vorüber blt. boyunca

vorübergehend sft. geçici

vorwärts blt. ileri doğru, ileriye

vorworfen ihm etwas v.: eyl. onu birşeyle suç­lamak

Vorwurf (m) a. kınama, suçlama

Vorzeigung (f) a. gös­terme; gösteri; vor­zeigen: göstermek

vorziehen eyl. yeğlemek; çekmek; ortaya sür­mek

Vorzug (m) a. öncelik; üstünlük; ayrıcalık

vorzugsweise blt. ön­ce­likle, başlıca

völlig sft. tam, bütün

 

W

Wachstum (n) a. büyü­me, artma

Wagen (m) a. araba

wagen eyl. göze almak

Wagenrades a. araba teke­ri

Wahl (f) a. seçim, seçme

Wähl (f) a. seçme

wählen eyl. seçmek

wahr eyl. gerçek

während blt. bu sırada, bu arada

wahrhaft sft. gerçek

Wahrheit (f) a. gerçeklik, gerçek

Wahrheit (f) a. gerçeklik, gerçek

wahrheitsloses sft. ger­çeklikten yoksun

wahrnehmbar sft. algı­lanabilir

Wahrnehmbarkeit (f) a. algılanabilirlik

wahrnehmen eyl. algı­la­mak

Wahrnehmung (f) a. algı

wahrscheinlich sft. olası

Währung (f) a. geçerli para, nakit

Wald (m) a. koru

walten eyl. yönetmek, de­net­lemek, egemen ol­mak

Wand (f) a. duvar

wankend sft. kararsız, oy­nak, yalpalayan

Wärme (f) a. ısı; sıcaklık

Wärmestoff a. ısı özdeği

wärmt sft. sıcak

Warnung (f) a. uyarı

warten eyl. beklemek

warum blt. niçin, neden

was ne; göreli adıl; söz­dizim sözcüğü

Wasser (n) a. su

Wasserstoff (m) a. hidro­jen

Wechsel (m) a. almaş, almaşım, değiştirme (İngi: alternation, chan­ge), değişim (ama takas değil)

Wechselbewegung a. al­maş(ım) devimi

wechseln eyl. değiş­(tir)­mek

Wechselwirken a. karşılıklı etkileme, etkileşim

Wechselwirkung (f) a. etkileşim, karşılıklı etki

weder bğl. ne de

Weg (m) a. yol; frisch von der Kopfe weg: sft. dosdoğru

wegen bğl. o nedenle

weglassen eyl. dışarda bı­rak­­­mak, çıkarmak, uzak­­­­laş­tırmak; atla­mak

Weglassung (f) a. atlama, dışarda bırakma

Wehmut (f) a. keder

Weib (f) a. kadın

weigern eyl. reddetmek

weil bğl. çünkü

Weinflasche a. şarap şişesi

Weinstock (m) a. asma

Weise (f) a. yol, kip, yor­dam

weise sft. sağgörülü, akıllı

weisen eyl. göstermek, belirtmek

Weisheit (f) a. bilgelik

weiß sft. beyaz; bkz. wissen

weit sft. geniş

weiter sft. daha öte; daha geniş

weiterführen eyl. sür­dür­mek

weiter­gehen eyl. sür­dür­mek

weiterhin blt. gelecekte, bundan böyle; dahası

weitläufig sft. geniş, ferah; uzun uzadıya

weitschweifig sft. ayrıntılı, uzun uzadıya

Weizen (m) a. buğday, mısır

Weizenkorn a. buğday taneciği

welch hangisi; belirsiz adıl

Welle (f) a. dalga

Welt (f) a. dünya, evren

Weltanschauung (f) a. dünya görüşü

Weltbildner a. evren biçim­lendirici

Weltereignisse a. dünya olayları

weltlich sft. dünyasal

Weltregierung (f) a. dün­ya hükümdarlığı

Weltvorstellung (f) a. evren tasarımı

Weltzustand a. dünya durumu

wenden eyl. çevirmek, dön­­­­­dürmek

wendend bkz. wenden; sich an ihm w.: eyl. ona başvurmak

Wendung (f) a. dönüş

wenig sft. az, biraz

weniger sft. daha az; bkz. wenig

wenigst sft. en az

wenigstens blt. en azın­dan, hiç olmazsa

wenn bğl. eğer; iken

wenngleich bğl. gerçi

wer adl. kim

Werden (n) a. oluş

werden eyl. olmak, oluş­mak; yardımcı eylem

werfen eyl. atmak

Werk (n) a. iş, yapıt, çalış­ma

Werkmeister (m) a. usta

Werkzeuge (n) a. iş aleti, araç

Wert (m) a. değer

wert sft. değerli; değer

Wesen (n) a. öz; varlık

wesenhafte sft. özsel, özün­­lü

Wesenheit (f) a. özlük, özsellik

wesenlos sft. özsüz

wesentlich sft. özsel

Wesentlichkeit a. özsellik

weshalb blt. niçin, hangi nedenle; bu yüzden, ve öyleyse

West (m) a. Batı

wichtig sft. önemli

Wichtigkeit (f) a. önem

wider sft. karşı, aykırı

widerfahren eyl. olmak, başına gelmek

widerlegen eyl. çürütmek

Widerlegung (f) a. çürüt­me

Widerrechtlich a. tüzeye aykırı

Widerschein (m) a. yan­sıma

widersinnig sft. anlamsız, saçma

widersprechen eyl. çeliş­mek

Widerspruch (m) a. çeliş­ki

widerstandslose sft. karşıt­lıksız, dirençsiz

widerstehen eyl. diren­mek, karşı çıkmak

Widerstreben (n) a. kar­şıtlık, direnç

widerstreiten eyl. çatış­mak, karşı olmak

widmen eyl. adamak

wie ilg. nasıl; gibi, benzer; iken

wieder blt. yine, yeniden, bir kez daha

Wiedererwachen a. ye­niden uyandırma

wiederholen eyl. yine­lemek

Wiederholung (f) a. yine­leme

wiederkehren eyl. geri dön­mek; yinelemek

wiederum blt. yine, yeni­den; öte yandan, ter­sine; karşılık olarak

Wiese (f) a. çayır

wieviel blt. ne denli

wilde sft. yabanıl, kaba

Wille (m) a. istenç

Willenskraft (f) a. istenç gücü, istenç yetisi

Willensvermögen a. istenç yetisi

Willkür (f) a. özenç

willkürlich sft. özençli, keyfi, başına buyruk

wir adl. biz

Wirken (n) a. etki; bkz. wirken

wirken eyl. neden olmak, ortaya çıkarmak

wirkend sft. etkin, işle­yen

wirklich sft. edimsel

Wirklichkeit (f) a. edim­sellik

Wirksamkeit (f) a. etkililik, etkerlik

Wirkung (f) a. etki

Wirtschaft (f) a. ekonomi

Wissen (n) a. bilgi, bilme

wissen eyl. bilmek

Wissenschaft (f) a. bilim

Witz (m) a. kavrayış kes­kinliği

wo blt. nerede, nereye

wobei blt. o yolla, öylelikle

wodurch (=durch welches) blt. o yolla, onun yo­luyla

wofür (=für welches) ilg. onun için; ne için

wogegen (=gegen welches) bğl. ona karşı; oysa, öte yandan

woher blt. nereden

wohingegen bğl. oysa, öte yandan, buna karşı

Wohl a. gönenç; bkz. wohl

wohl sft. daha iyi; bğl. hiç kuşkusuz

Wohlbekanntes a. iyi tanı­dık; bkz. bekannt

wohlgemeint sft. iyi niyetli

Wohlgeschmack (m) a. hoş tat

Wohlsein (n) a. tinsel erinç, sağlık

wohlwollende sft. iyilik­sever

wohnen eyl. yaşamak, otur­­mak

Wolken (f) a. bulut

Wollen (n) a. istenç; bkz. wollen

wollen eyl. istekli olmak; istemek; (yardımcı ey­lem) istemek

womit (= mit welchem) blt. onunla, öylelikle

wonach (=nach welchem) blt. onun üzerine, ona göre

woran (= an welchem) blt. onda, onunla, ona karşı

worauf (=auf welchem) blt. onun üzerine, on­dan sonra

woraus (=aus welchem) blt. ondan

worein blt. ona, oraya

worin (=in welchem) blt. onda, orada

Wort (n) a. söz, sözcük

worunter (=unter welchem) blt. onun altında, onlar arasında

wovon (=von welchem) blt. ondan, ona ilişkin

wovor (=vor welchem) blt. ondan, ondan önce

wozu (=zu welchem) blt. ona, o amaçla, onun için

wozwischen blt. ara­la­rında

Wunde (f) a. yara

Wunder (n) a. tansık

wunderbar sft. hayranlık verici

wundern eyl. şaşırmak

wundervolle sft. harika

Wunsch (m) a. dilek

Wurzel (f) a. kök

wünschen eyl. istemek

Würde (f) a. onur, değer; bkz. werden

würdig sft. değerli, değer

Würdigkeit (f) a. değer­lilik

Würdigung (f) a. değer­len­dirme

wüst sft. karışık, düzensiz

 

Z

Zahl (f) a. sayı

zählbar sft. sayılabilir

zählen eyl. saymak

Zahn (m) a. diş

Zärtlichkeit (f) a. şefkat

zehn sft. on

zeigen eyl. göstermek

Zeit (f) zaman

Zeiterfüllung a. Zeit: za­man; erfüllen dol­dur­mak

Zeitlang (f) a. bir süre, bir süre için

zeitlich sft. zamansal

Zeitlichkeit (f) a. zaman­sallık

Zeitungswesen (n) a. ba­sın, gazetecilik

zentral sft. özeksel

Zentralität (f) a. özek­sellik

Zentrum (n) a. özek

zerfallen eyl. dağılmak; mit ihm z.: bozuşmak

Zergliederung a. ayrış­tırma

zerlegen eyl. kesmek; ayrış­tırmak, çözümlemek

zerquetschen eyl. ezmek

zersplittern eyl. dağıtmak, parçalamak

zerstören eyl. yoketmek, yıkmak

zerstreuen eyl. dağıtmak

zerstreut sft. dağınık

ziehen eyl. çekmek; yetiş­tirmek; dikmek, kur­mak; bkz. abziehen

Ziel (n) a. hedef

Zierat (m) a. süsleme

Zimmer (n) a. oda

Zirkel (m) a. çember

Zitat (n) a. alıntı

Zoll (m) a. gümrük

Zoologie (f) a. hayvan­bilim

zoologischen sft. hayvan­bilimsel

Zorn (m) a. öfke, kızgınlık

zu blt. —e doğru

zuallererst blt. herşeyden önce

zubleiben eyl. (kapalı) kalmak

Zucker (m) a. şeker

zudem zu dem

zueinander blt. birbirine

zuerst blt. ilkin, ilk olarak

Zufall (m) a. şans, raslantı

zufallen eyl. payına düş­mek

zufällig sft. olumsal, ras­lantısal

zufälligerweise blt. ras­lantısal olarak, olumsal bir yolda

Zufälligkeit (f) a. olum­sallık

Zuflucht (f) a. sığınak

zufolge blt. —in sonucu olarak

zufrieden sft. hoşnut, doyumlu

Zufriedenheit (f) a. hoş­nutluk, doyum

Zug (m) a. çekme, germe; anahat, özellik, çizgi vb.

zugänglich sft. açık; giri­lebilir

zugeben eyl. kabul etmek, izin vermek, tanımak, onaylamak

zugehen eyl. kapamak; —e doğru gitmek; olmak, geçmek

zugleich blt. aynı zamanda

zugrunde blt. zemine; z. gehen: eyl. yokolmak

Zugrundelegung (f) a. temel alma

zugute z. kommen: eyl. —den yararlanmak, —nin üstünlüğünü taşı­mak

Zuhörer (m) a. dinleyici

zukommen z. auf: eyl. —e gelmek, yaklaşmak; ihm z.: ona uluşmak, onun payına düşmek, ona özgü olmak

Zukunft (f) a. gelecek

zulassen eyl. kabul etmek, izin vermek

zulässig eyl. kabul edi­lebilir, izin verilebilir

Zulässigkeit (f) a. kabul edilebilirlik

zuletzt blt. sonunda, en sonunda

zumal blt. herşeyden önce, özellikle; aynı zaman­da, eşzamanlı olarak

zumuten eyl. beklemek, istemek

zunächst blt., sft. ilkin, ilk olarak;  en yakın

zunichte z. machen: eyl. yoketmek

zureichen eyl. yeterli ol­mak

Zuruf (m) a. çığlık, hay­kırış

zurück blt. geri, geriye

zurückführen eyl. geriye götürmek

zurückgeblieben eyl. geri­ye kalmak

zurückgebogen sft. yan­sımış, geri dönmüş

zurückgehen eyl. geri git­mek, geri dönmek; ge­ri­lemek, çekilmek

zurückgeworfen eyl. geri atmak; püskürtmek

zurückkehren eyl. geri gelmek, geri dönmek

zurückkommen eyl. geri gelmek, geri dönmek


zurücksinken eyl. geri bat­mak, geri düşmek

zurücktreten eyl. çekil­mek, geri çekilmek

zurückziehen eyl. geri çekil­mek, geri­lemek

zusammen blt. biraraya, birlikte

zusammenbringen eyl. biraraya getirmek, bir­leştirmek

zusammenfallen eyl. çök­mek, düşmek; çakış­mak

zusammenfassen eyl. kap­samak; birleş­tir­mek

Zusammenfassung (f) a. toparlama, birleş­tir­me, özet

zusammengehen eyl. bir­likte gitmek; birbirine uymak, birbirine eşlik etmek

zusammengesetzt sft. bi­le­şik; bkz. zusammen­setzen

Zusammenhalt (m) a. birarada tutma; tutar­lık

zusammenhängen eyl. bira­raya bağlanmak; bağıntılı olmak

zusammenschliesen eyl. birleştirmek

zusammensetzen eyl. biraraya koymak; bileş­tirmek; oluşmak

Zusammensetzung (f) a. bileşim

zusammensinken eyl. yığıl­mak, çökmek

Zusammenzählen a. top­lama

zusammenzählen eyl. bira­rada toplamak

zusammenziehen eyl. bira­raya çekmek; sıkış­tırmak, kısaltmak, yo­ğun­laştırmak

Zusatz (m) a. ek

Zuschauer (f) a. seyirci

zuschreiben eyl. yüklemek

zusehen eyl. bakmak, göz­lemek

zusgestehen eyl. kabul etm­ek

zuspitzen eyl. sivriltmek

Zustand (m) a. durum

zustande z. bringen: eyl. başarmak, yerine getir­mek; z. kommen: ol­mak, yer almak, ortaya çıkmak

zustehen eyl. —e özgü olmak; —e izin ver­mek; —e düşmek; hak ola­rak tanınmak

zustimmen eyl. anlaşmak, onaylamak, bağdaş­mak

Zustimmung (f) a. anlaşma, bağdaşma

zutage eyl. gün ışığına açık; z. bringen: aydınlığa çıkarmak

zuteil ihm z. werden: eyl. payına düşmek; özgü olmak

Zutrauen (n) a. güven

zuvörderst blt. herşeyden önce

zuweilen blt. zaman za­man, kimi zaman, ara­da bir

zuweisen eyl. yüklemek; salık vermek

zuwider sft. karşı, aykırı

zuwiderlaufend eyl. aykırı olmak

zürückführen eyl. geri götürmek

zwar bğl. hiç kuşkusuz; dahası

Zweck (m) a. erek, amaç

Zweckbegriff a. erek kav­ramı

Zweckbestimmung a. erek belirlenimi

Zweckbeziehung a. erek ilişkisi

Zweckinhalts a. erek içe­riği

zweckmäßig sft. amaca uygun, ereğe uygun; ereksel

Zweckmäßigkeit (f) a. ereksellik, ereğe uygun­luk, amaca uygunluk

zwei sft. iki

zweideutig sft. iki anlamlı

zweierlei sft. iki tür

Zweifel (m) a. kuşku

zweifelhaft sft. kuşkulu, sorgulanabilir

zweifeln eyl. kuşkulan­mak, kuşku duymak

Zweifelslehre a. kuşku öğretisi

Zweig (m) a. dal

zweihundert sft. iki yüz

zweit sft. ikinci

zweitens sft. ikinci olarak

Zwiebel (f) a. soğan

Zwietracht a. çekişme, anlaşmazlık

zwingen eyl. zorlamak

zwischen blt. arasında(ki)


 
İdea Yayınevi / 2014