Giriş: Etik ve İş Etiği
Etik ya da ethikos “alışkanlık, töre” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türer (ἔθος: Gewohnheit, Sitte; custom, habit; habitude, mœurs).
Etik keyfi olabilir mi? Ya da tarihsel, kültürel, kişisel, uylaşımsal? Kısaca, etik göreli olabilir mi?
Olabilir. Gerçekte belirli ya da reel her Aile, Toplum ve Devlet yapısı görelidir, ideal ya da saltık değil. Görelilik saltık ile karşıtlık içinde anlamlıdır, ve saltık olan ise evrensel, gerçek, ideal modeldir. Göreli olanın değeri başka göreliler ile değil ama saltık olan ile göreli olarak ölçülür.
Felsefi etiğin ya da törebilimin işinin insan için tarihinin herhangi bir noktasında etik ideali nasıl elde edeceği konusunda yönergeler çıkarmak olduğu düşünülür. Buna göre bir kültürde insanlar için en iyi yaşam yolunun ne olduğunu, tikel durumlarda hangi eylemlerin doğru ve hangilerinin yanlış olduğunu saptaması gerekir — sanki her bir kültür için, her bir ulus için ona özgü özel bir etik saptanmalıymış gibi. Böyle bir girişim her bir ulus için özel bir “tikel haklar bildirgesi” yayımlanmasını gerektirecek, her bir kültür yalnızca onunla göreli olarak geçerli özel bir iyi-kötü, doğru-eğri, haklı-haksız kodunun geliştirilmesini isteyecektir. Bu etik görelilik biçimine göre, en sonunda her bir birey kendi için özel yasal, ahlaksal ve törel normlar seçmede özgür olacaktır.
Etiğin Kavramı. Etik ile ilgili böyle popüler tasarımların* ötesinde, Etik kavramı herşeyden önce Hak ve Ahlak kavramları üzerine dayanır ve Etik alanı haklı ve haksız, doğru ve eğri, iyi ve kötü kavramlarını ilkin bu öncüllerinden ödünç alır. Etik olan haklı ve ahlaklı olandır.
Etiğin Kapsamı. Etik Aile, Toplum ve Devletin gerçek, nesnel, ussal biçimlerinin bilgisi ile ilgilenir, onları tarihsel biçimlerinde oldukları gibi değil, ama gerçek ya da ideal biçimlerinde kavrar. Etik pozitif bir bilim değildir çünkü pozitif bilim gerçekte bilim değil ama yalnızca ham görgül bilgi kütlesidir ve bilim için bir tür ham gereçtir. Aile, Toplum ve Devlet oluş sürecinde iken yalnızca geçici, yetersiz, kavramına uygun düşmeyen şekillerdir. Bu üç kavram aynı zamanda törel bireyin karakterinin kendini belirleme ve edimselleştirme alanlarıdır. Bu öncüller üzerine, etik ideal insan karakterinin ve ilişkilerinin incelemesi olarak kabul edildiğinde, sorun tarihsel gelişiminin bu ilişkilerin gerçek belirlenimlerinin göründüğü bir noktaya ulaşıp ulaşmadığı ve onları çıkarsamanın yönteminin ne olacağıdır. Önemli olan nokta bu ideal ilişkilerin uydurulması değil ama bulunmasıdır, ve bilgi konusu olmaları nesnel olduklarını varsayar.
Bu ideal biçimler Platon ve Aristoteles tarafından gerçek içerikleri içinde düşünülemedi. O çağlarda henüz insan özgürlüğü ve eşitliği kavramının bilinci ve edimselliği yoktu, henüz evrensel bir insan doğası kavramı yüzyıllar boyu uzaktaydı ve o kültürler için kölelik doğaldı. Düşünme neyi düşünemediğinin, insanlık ideasını düşünemediğinin ayrımında değildi. Onlar için etik ancak kent-devletinin realitesi içinde düşünülebilecek bir sorundu, evrensel değildi, ve barbarları ilgilendirmiyordu. Bir insanlık ideasının bilincinin yokluğunda, Platon’un etiği atomik kent-devletinin idealize edilmesinden öteye geçemezdi.

|
|
Bilim ve Estetik alanlarında insanlığa ideali sunmuş olan klasik-Helenik kültürün başlıca eksikliği ve onu ortadan kalkmaya götüren kusuru evrensel insan doğası kavramının bilincinin yokluğu idi. Helenler için kimi insanlar doğal olarak ya da doğuştan köle, ve kimi uluslar doğallıkla üstün, başkaları doğallıkla aşağı idi. Ama, “Tüm insanlar özgür doğar.” Ve özgür olan üzerinde daha güçlü hiçbir istenç tanımayandır. Bu kavram ancak modern dönemde, ancak iki bin yıl kadar sonra Rousseau’da en çarpıcı formülasyonunu kazanacak ve çevresinde bütün bir modern etiğin kendini bir realite yapmaya doğru çabaladığı özsel kavram olacaktı.
İş Etiği. Etik Aile, Toplum ve Devlet kavramlarının bilgisi ile ilgilenirken, İş Etiğinin kendi başına bir etik inceleme alanı olarak doğması modern ekonominin ve modern toplumun birleşmelerine, modern şirket yapısının toplumsal yapı ile giderek artan benzeşmesine ve örtüşmesine bağlıdır. Şirket “kollektif” demektir ve ekonominin ussal doğası şirketi ön-modern tikelliklerden ve bireysel özençten kaynaklanan etik-dışı ya da etik-öncesi yapısızlıkların ötesine, gerçek etik karakterine doğru evrimlendirmekte, onu toplumsal yapının kendisi ile örtüşmeye doğru şekillendirmektedir.
İş etiği alanında hem realitede hem de kuramsal alanda ağır basan görüş küresel-evrensel insanlık normlarının bulunduğu görüşüdür. Etiğin gerçek karakteri küresel olmaktır. Eğer küreselleşme karşıtlığının ne anlama gelebileceğini sorgularsak, bunun evrensel insan haklarına, evrensel yasa egemenliğine, evrensel duyunç özgürlüğüne, kısaca küresel evrensel etiğe karşıtlık olduğunu buluruz. Mimariden ödünç aldığı adı bile anlamsız ve uygunsuz olan sözde “postmodernizm” gerçekte ahlak, etik, ve estetik boyutlarında insan doğasının yadsınmasını temsil eder ve yalnızca politik despotizmi kollamakla kalmaz, ama yoksulluğun ve eşitsizliğin birincil kaynağı olan etik-dışı ve etik-öncesi bir kültürel çoğulculuğun da sürdürülmesini savunur.

|
|
İş Etiği ya da Şirket Etiği (business ethics, corporate ethics) gibi bir olgunun bütün bir tarih boyunca varolmasına karşın, akademik bir kavram olarak kabul edilmesi göreli olarak yenidir. Terim Batıda ilk kez ABD’de 1970’lerden sonra kullanılmaya başladı. Marxist kuramsal tuhaflıkların bütün bir entellektüel dünya üzerindeki muazzam etkisi altında, ve iş dünyasının öncülerinin kendilerinin yaygın olarak etik-dışı karakterleri ve davranışları karşısında, modern dönemin başlarında “İş Etiği” terimi bir oxymoron olarak görünecekti. Sömürü, kölecilik, dolandırıcılık gibi öğeler tarafından tanımlanan bir iş dünyası güven, dürüstlük, toplumsal sorumluluk, saydamlık kavramları ile birlikte giden “etik” sözcüğünün kendisine yabancıydı. Toplumun, çalışan insanlığın böyle bir iş dünyasına uygun terimlerde düşünmeyi sürdürmesi bir uyarlanma sorunu olmaktan çok henüz demokratik bilincin geriliğinin, yurttaş toplumunun güçsüzlüğünün bir sonucu idi.

|
|
Etik ve Ekonomi. Toplum ekonomik olmaksızın ve ekonomi toplumsal olmaksızın olanaksızdır. Geleneksel toplumsal yapılar ile bağdaşmayan modern ekonomi modern toplumun doğuşunu gerektirir. Bu süreç aynı zamanda geleneksel etiğin kendisinin modern özgür etiğe dönüşümü demektir. Etik ve ekonomi birlikte gider.
İş etiğinin bir inceleme dalı olarak ortaya çıkması dünya kültürünün bütününde yer alan bu etik dönüşüme, bütün bir ön-modern kültür ortadan kalkarken modern kültür dünyasına katılmaya başlayan kitlelerin, yığınların, halkların modern özgür etiğe eğitilmelerinin ve uyarlanmalarının kaçınılmaz olmasına bağlıdır. Daha yüz yıl öncesine dek bütün bir Batı dünyası bir Deng Xiaoping Çini idi. Şimdi — hiç kuşkusuz İsveç’in kendisi ile birlikte — daha çok İsveç’e benzemeye başlamıştır.
“Çalışanlar” bundan böyle yalnızca niteliksiz bir kol emekçileri sınıfı değildir. Bundan böyle örneğin Rockefeller’ın zamanında olduğu gibi günde on iki saat ve haftada altı gün çalışmayı, her yıl aralarından yüzde onunu iş kazalarında yitirmeyi, şirket kârlarının artması için ücretlerinin düşürülmesini insanlık-dışı bulacak denli eğitimli bireylerden oluşmaktadır. Makinenin işini yapmak yerine, makinenin efendisi olmaktadır. Topluluklar dev işleyim şirketleri tarafından çevrelerinin kirletilmesine, doğalarının bozulmasına ve çirkinleştirilmesine aldırmayan duyarsız yığınlar ve kitleler olmaya son vermektedir. Ekonomik bunalımlar görülmez elin ya da fetişistik güçlerin nedenleri anlaşılamayan falsoları olarak değil, ama etik bunalımlar olarak algılanmakta, ve modern ekonominin ya da yurttaş toplumunun kronik hastalığı olmak yerine etik-öncesi kültürün artıkları olarak ele alınmaktadır. Etik-dışının gerçekte etik-öncesi olduğu anlaşılmakta, etiğin ve ekonominin gelişiminin bir moral eğitim ve özgürlük sorunu olduğu kabul edilmektedir. En gelişmiş işleyim ülkelerinde, rüşvete izin veren yasalar yerlerini rüşveti suç olarak cezalandıran daha etik yasalara bırakmakta, eşitsizliğin ve yoksulluğun ancak küresel etik yoluyla çözülebilecek bir problem olduğu kabul edilmektedir. İş Dünyası bütününde insana yaraşır bir nitelik kazanmakta, şirketler Milton Friedman’ın onları etik-dışı olmaya teşvik eden liberteryan ideolojisinden özgürleşerek topluma karşı sorumlu moral “şirket yurttaşlar” karakterini kazanmaktadır. Ve şirketin etik karakterinin gelişmesi şirketi batırmak yerine, tersine şirketin kendisini daha küresel, daha büyük, daha üretken, ve paydaşlarını daha mutlu insanlar ve kurumlar yapmaktadır.
Modern etik incelemeleri şimdi ilk kez etik gelişim sürecine katılmakta olan milyarların aşağı yukarı etik-öncesi kültürlerini dönüştürme, onlara etiğe ve dolayısıyla ekonomiye uygun bir biçim verme problemini de ele almak ve çözmek zorundadır.
Duyunçsuz İstenç. Özgürlüğün ilk biçimi, ilk kez varoluş kazanmakta olan İstencin ilk biçimi doğrudanlık, dolaysızlık, doğallıktır. Bu İstenç özbilinçsiz istençtir, kendi üzerine dönmez ve kendini ayrımsamaz, ahlaksal değildir. Burada istencin içeriğini belirleyen dürtüler, istekler, ya da HIRS etmeni birincildir. Hırs bir duygudur, düşünce değil; bir enerji ve dürtü kaynağı olmasına karşın oynak ve değişkendir, düşünen istenç gibi kararlı değil, ve istence ağır basarak onu belirlediği zaman dürüst ve doğru olmayan sonuçlara götürebilir. İstenç ilkin kendi üzerine düşünmeye, kendini yargılamaya başladığı zaman moral nitelik kazanır. Düşüncesiz hak ahlakın yargısı altına alınır.
Etik, özgürlük, ussallık. Dürüst olmak ussal olmayı gerektirir ve ancak özgür insan ussal olabilir. Ancak özgür insan moral bir problemi hırsından, tutkularından, bilinçsiz dürtülerinden bağımsız olarak çözebilir, ve etik yaşamında salt alışkanlıkla davranmaz, ama bilinçli olarak karar verebilir. Rousseau, “bir insandan özgürlüğünü alın, ahlakını da alırsınız,” diyordu. Bu güzel anlatım özgürlüğün ve ahlakın birliğini doğrular. Ama gene de insandan iç özgürlüğünü alamazsınız. Özgürlük bilinci ancak gelişmediği sürece, ancak varolmadığı sürece yok edilebilir, çünkü tersinmezdir — tıpkı tapındığı şeyin put olduğunu bir kez anlayan bir insanın bir daha putun önünde diz çökemeyecek olması gibi. İnsana boyun eğdirilebilir, istenci kırılabilir; ama duyunca, insanın en iç, öznel, soyut özgürlüğüne dokunulamaz. Rousseau’nun sözleri “Henüz özgür olmayan insanlar ve toplumlar henüz ahlaklı değildir” olmalıydı. Sokrates’in “İnsan kötü olanı iyi sandığı için yapar” formülü çok daha güçlü ve ussaldır. İnsan doğal olarak iyi değildir; tinsel olarak iyidir, ve bu nedenle etik ya da törellik alanı eğitimin bir çözüme kavuşturulacağı asıl alandır. Etik-öncesi bireyler ve toplumlar durumunda, dünyanın bugünkü etik hamlığı konusunda dikkate alınması gereken çözümleme Sokrates’inki gibi görünür. Ahlaklı olmayan insanlar ve toplumlar karşısında, tıpkı erginlik dönemine, us yaşına girmemiş çocuk durumunda olduğu gibi, acımasız olmamak, sonsuza dek etik-dışı kalmaya yazgılandıklarını düşünmemek gerekir.
Etik bir süreçtir ve değişen etik değerler gerçekten değer olmadıkları için, değersiz oldukları için değişir ve önemsiz, saçma, giderek sefil alışkanlıklar olarak ortadan kalkar. Törel yaşamın bilinçsizliğinden başka birşey olmayan ve salt sorgulanmadıkları için süren alışkanlıklar değişime uğrar, ve o zaman önemli olan soru tüm alışkanlıkların ya da törelerin eşit değer de mi olduğu, yoksa evrensel ya da gerçek törel normların mı bulunduğudur.

Washington, D.C., circa 1915. "W.L. Smith agency, Argo cars, 14th Street N.W." Also home, as seen here earlier, to the Square Deal Auto Exchange. National Photo Company Collection glass negative. (LİNK)
|
|
Yasa, ulus, özgürlük. Benzer olarak, yasalar da, politik etik normlar olarak, duyuncun yargısı altında durur — ve bu durumda bütün bir ulusun moral yargısı altında. Ancak özgür uluslar yasalarını kendileri belirleyebilir ve onları insan haklarına, ya da, eğer dilersek, evrensel insan haklarına uygun olarak yapabilirler. Despotik uluslar yalnızca boyun eğer, ve moral varlıkları yalnızca kölelik karakterini taşır. Başka bir deyişle, henüz gerçek moral varlıklar değildirler.
Modern toplumda ön-modern kültürlerden arta kalan geleneksel davranış ve karakter biçimleri küresel kültürdeki etik-dışı öğeleri, modern ekonominin yaşadığı problemler kütlesini oluşturur. Bu öğeler etik-dışı oldukları denli de ekonomi-dışıdır. Etik gerilik ekonomik gerilik ile birlikte gider. Etik-dışının başlıca problemi kendini etik olarak ileri sürmede diretmesine bağlıdır. Küresel etik ve küresel iş etiği gerçek evrensel törel normların varoluşun olağan, normal belirlenimleri olmasına doğru evrimlenen bir süreçtir.
Erdem ve etik. Modern etik, normlarının belirlenmiş olduğu düzeye dek, birey için davranış kalıplarını saptar ve onu erdemli olabilmek için ölçülü olma, “altın orta”yı bulma probleminden bağışlar. Modern erdem etik olmaktan oluşur.
Etik normların göreliliği? Sağ duyumuz için norm ya göreli ya da saltık olmalıdır ve hem göreli hem de saltık olamaz. Ama norm ikisini de kabul eder. Norm bir yandan çiğnenemez, koşulsuz belirleyici olması anlamında saltıktır, ve onu öyle kabul eder, evrenselliğini tanır ve çifte standardı vb. yadsır, herkes ile birlikte koşulsuzca ona bağlı kalırız. Ama norm değiştirilmeyi, kaldırılmayı kabul eder, giderek çiğnenmeyi bile izin verir çünkü doğa yasası gibi çiğnenemez değildir, ve o zaman saltık değil ama göreli olmalıdır.

|
|
Etik normlar ya da ölçünler pozitif oldukları, insanlar tarafından tarihsel olarak koyuldukları ve belirlendikleri düzeye dek görelidir ve bu görelilik ya da değişkenlik onların tarihsel akışkanlıklarını, evrimlerini ya da gelişimlerini olanaklı kılar. Bu süreç normların, örneğin Aile, Toplum ve Devlet yapılarının ideal ya da gerçek biçime doğru gelişmeleri anlamında erekseldir — bireyler bunu bilsinler ya da bilmesinler. Örneğin ekonomik süreçte her bir birey kendi tikel iyisinin peşinde çabalarken aynı zamanda evrensel gönenç doğar. Süreç bir bakıma evrensel İyinin çekimi altında ilerler, çünkü insan istencinin belirlenimi iyiyi istemektir. Oysa gelişim yoksa ve salt türlülük varsa, o zaman ereksellikten söz edemeyiz ve mağara devrinden bu yana herhangi bir gelişimin olmadığını ileri sürmek zorunda kalırız. Bu insana kinik bir bakış açısından bütünüyle haklıdır.
Doğru, iyi, ve haklı olmaları gereken etik normlar doğru, iyi ve haklı olanın ideal biçimini temsil ettikleri ölçüde onlar gibi saltık bir ereğe doğru biçimleniyor olmalıdır. Eğer hakkın, yasanın, normun yalnızca göreli olduklarını kabul edersek, o zaman onların evrenselliğini ve dolayısıyla normlar olma karakterlerini sileriz. Postmodernizm, pozitivizm, pragmatizm vb. tümü de evrenseli yadsır, somut, ele gelir, duyulur olduğunu düşündükleri evrenselsiz bireyseli doğrular.
İş etiğinin, toplumsal etikten ayrı olarak, özellikle iş dünyasındaki davranışların etik niteliğinin değerlendirmesi ile ilgilenmesi gerekir. Ama iş ilişkileri bütününde değiş-tokuş ya da alış-veriş ilişkileri olarak sözcüğün gerçek anlamında toplumsal ya da ekonomik ilişkilerdir. Ekonomik ilişki toplumun sınırlı bir bölgesine sıkışmış özel bir toplumsal ilişki biçimi değil, genel olarak toplumsal ilişkiye etik karakterini veren sözleşme, güven, dürüstlük ilişkisidir. Toplum ekonominin varolma alanıdır.
İş etiği toplumsal etiğin yalnızca bir parçası değildir. Toplumun işinin ve işlevinin ekonomi yapmak olduğu düzeye dek, iş etiği toplumsal etik ile baştan sona çakışır. İşletme bir gereksinimler dizgesi olarak toplumun küçük ölçek bir modelidir. Mülkiyet ilişkilerinin tözsel biçimi olarak sözleşme işletmenin de ruhudur ve sözleşmenin insan dürüstlüğünü gerektirmesi olgusu daha başından işletmeye moral bir nitelik verir. Yurttaş eşitliği temelinde haklar ve ödevler açısından ayrışma işletmenin hiyerarşik yapısını belirler. İşletme eşit ölçüde ekonomik ve etik bir yapıdır ve işlev görmesi ve yazgısı toplumsal etiğin gelişmişlik düzeyi tarafından olduğu gibi işletmenin kendi etik gelişmişlik düzeyi tarafından da belirlenir.
Ekonomik ilişki bir yandan tüzel ilişki olarak, mülkiyet iyeleri arasındaki ilişki olarak hak kavramının olgusallaşmasıdır. Aynı zamanda bu ilişki ahlaksal olarak da aklanmalıdır. Ekonomik ilişki dayandığı hak ve ahlak öğeleri nedeniyle etik karakter taşır, ve bu etik karakteri onu özsel olarak insan gönenci ve insan iyiliği ile bağlar. İş etiği bu insan gönenci ve insan iyiliği kavramlarını bireysel çıkar, kazanç, kâr karşısında birincil olarak, aslında onların temeli ve olanağı olarak kabul eder. Buna göre şirketlerin ekonomik niteliklerinin yanısıra toplumsal ve politik rolleri de vardır.
*Örneğin Wikipedia ya da Internet Encyclopedia of Philosophy sayfalarında ve başka birçok sayfada bulunduğu gibi. Kavramı yakalayamamanın yanısıra, bunlarda göze çarpan başlıca kusur etik ve ahlak arasında ayrım yapmamalarıdır. Bunun dışında, “Afrika etiği,” “islamik etik,” “feminist etik" vb. gibi enteresan etik ayrımcılıklar etiğin evrensel ve nesnel karakterinin anlaşılmamasına bağlıdır.
|