2018_04_04 Mantık Bilimi (Romantika)
Mantık; Logos
"Mantık" dediğimiz kavram bağıntıları insan beyninin özdeksel yapısına bağımlı olmak zorunda değildir. Örneğin geometrik belitler insan tarafından bilinmeseler ve düşünmeseler de nesnel olarak geçerlidirler. İnsan düşüncesi mantıksal doğasında aynı nesnelliği izler. Mantık Bilimi doğal mantık ve insan beyni arasındaki ilişki ile ilgilenmez. Düşünce ve beyin arasındaki ilişkinin bilimi hem Mantık Biliminin tam bir bilgisi hem de beyindeki en son ya da en temel özdeksel-atomik süreçlerin bilgisi zemininde olanaklıdır. Nöro-bilim henüz insan duyumunun özdeksel süreçlerini bile açıklamış değildir.
Homo saiens bir veridir, kendi kendisini yapan saltık bir başlangıç noktası değildir. Burada özsel sorun Doğanın evrim süreçlerinin insan düşüncesinin ya da insan düşünme yetisinin oluşumunu belirleyip belirleyemeyeceğini ilgilendirir. Eğer Doğa homo sapiensin yaratıcısı ise, yetilerinin bütünlüğü içindeki insan Tininin bir doğa-yaratısı olduğunu söylemek gerekir. Öte yandan Doğanın kendisi doğar ya da ortaya çıkar, sonludur, ve kendisi türevsel, ikincil, sonlu olanın bir arkhe ya da başlangıç noktası olduğunu söylemek geçerli değildir.
Özdek biçimden ayrı olarak yalnızca bir soyutlamadır, ve Aristoteles edimsellik olarak energeianın gizillik ya da potentia olarak özdeğe önsel olduğunu ileri sürer. Nousun evrenin özü olduğu görüşü Nousun özdeksel evrenin biçimi olduğu anlamına da gelir, ve biçimsiz özdek, özdek olarak özdek en kaba düşünürün de anlayabildiği gibi yalnızca bir soyutlamadır.
Homo sapiensin ortaya çıkışının zorunluğu evrimin teleolojik bir gelişim süreci olduğunu imler. Belirli ön-koşullar bulunduğunda, homo sapiensin ortaya çıkması zorunlu ve ortaya çıkmaması olanaksızdır.
Tinin doğal ya da Doğanın parçası olmadığı Tin ve Doğa, düşünce ve özdek karşıtlığı tarafından da anlatılır. Tin Doğayı öncülü olarak alır ve onun karşıtıdır.
Farabi / Platon ve Aristoteles'in Felsefeleri
Farabi /
“Platon ve Aristoteles’in Felsefeleri”
Farabi
Platon ve Aristoteles'in Felsefeleri
§ 55 |
“The Philosophy of Plato and Aristotle is one of the most authoritative commentaries on these
two authors."
— Allan Bloom
— Translated by Muhsin Mahdi, 1962. |
55. Her öğretim iki şeyden oluşur: (a) İncelenen şeyi kavranabilir kılmak ve ideasının ruhta yerleşmesini sağlamak; ve (b) başkalarının ruhta kavranan ve yeleşen şeyi onaylamalarını sağlamak. Bir şeyi kavranabilir kılmanın iki yolu vardır: İlk olarak, özünün us tarafından algılanmasını sağlamak, ve ikinci olarak, ona öykünen benzerlik yoluyla imgelenmesini sağlamak. Onay da iki yöntemden biri yoluyla, ya pekin tanıtlama yöntemi ya da inandırma yöntemi yoluyla ortaya çıkarılır. Şimdi kişi varlıkların bilgisini kazanırken ya da onlarda öğretim görürken, eğer idealarının kendilerini usu yoluyla algılarsa ve onlara onayı pekin tanıtlama yoluyla olursa, o zaman bu bilgileri kapsayan bilim felsefedir. Ama eğer onlara öykünen benzerlikler tarafından imgelenmeleri yoluyla biliniyorlarsa, ve onlar hakkında imgelenen şeye onay inandırıcı yöntemler tarafından sağlanıyorsa, o zaman eskiler bu bilgileri kapsayan şeye din derler. Ve eğer o anlaşılırların kendileri kabul edilirse ve inandırıcı yöntemler kullanılırsa, o zaman onları kapsayan dine popüler, genellikle kabul edilen ve dışsal felsefe denir. Öyleyse eskilere göre din felsefeye bir öykünmedir. İkisi de aynı konuları kapsar ve ikisi de varlıkların en son ilkelerinin bir açıklamasını verir. Çünkü ikisi de varlıkların ilk ilkelerine ve nedenlerine ilişkin bilgi sağlar, ve ikisi de uğruna insanın yapıldığı en son ereğin — eş deyişle, en yüksek mutluluğun — ve geri kalan varlıkların her birinin en son ereğinin bir açıklamasını verir. Felsefenin entellektüel algı ya da kavrayış üzerine dayanan bir açıklamasını verdiği herşeyde, din imgelem üzerine dayalı bir açıklama verir. Felsefe tarafından tanıtlanan herşeyde, din inandırmayı kullanır. Felsefe anlık tarafından kavranan en son ilkelerin bir açıklamasını (eş deyişle, ilk ilkenin özünü ve cisimsel-olmayan ikinci ilkelerin özlerini) verir. Din onların imgelerini cisimsel ilkelerden alınan benzerlikleri aracılığıyla ortaya koyar ve onlara politik görevler arasındaki benzerleri yoluyla öykünür. Tanrısal edimlere politik görevlerin işlevleri aracılığıyla öykünür. Doğal güçlerin ve ilkelerin eylemlerine onların istenç ile ilgili yetiler, durumlar ve sanatlar arasındaki benzerleri yoluyla öykünür— tıpkı Platon'un Timaeus'ta yaptığı gibi. Anlaşılır nesnelere duyulur olanlar arasındaki benzerleri yoluyla öykünür: Örneğin kimileri özdeğe uçurum ya da karanlık ya da su yoluyla ve yokluğa karanlık yoluyla öykünür. En yüksek mutluluk sınıflarına — eş deyişle, insan erdemlerinin edimlerinin ereklerine — erekler olduklarına inanılan İyilikler arasındaki benzerleri yoluyla öykünür. Gerçek mutluluk sınıflarına mutluluk olduklarına inanılan sınıflar aracılığıyla öykünür. Varlıkların derecelerine uzaysal ve zamansal dereceler arasındaki benzerleri yoluyla öykünür. Ve bu şeylerin benzerliklerini olanaklı olduğu ölçüde özlerinin yakınına getirmeye çalışır. Yine, felsefenin tanıtlamalı ve pekin olan bir açıklamasını verdiği herşeyde din inandırıcı uslamlamalar üzerine dayalı bir açıklama verir. Son olarak, felsefe zamanda dine önseldir. |
55. Every instruction is composed of two things: (a) making
what is being studied comprehensible and causing its idea to be
established in the soul and (b) causing others to assent to what
is comprehended and established in the soul. There are two ways
of making a thing comprehensible: first, by causing its essence to
be perceived by the intellect, and second, by causing it to be
imagined through the similitude that imitates it. Assent, too, is
brought about by one of two methods, either the method of certain
demonstration or the method of persuasion. Now when one
acquires knowledge of the beings or receives instruction in them, if
he perceives their ideas themselves with his intellect, and his
assent to them is by means of certain demonstration, then the
science that comprises these cognitions is philosophy. But if they
are known by imagining them through similitudes that imitate
them, and assent to what is imagined of them is caused by persuasive methods, then the ancients call what comprises these
cognitions religion. And if those intelligibles themselves are
adopted, and persuasive methods are used, then the religion comprising them is called popular, generally accepted, and external philosophy. Therefore, according to the ancients, religion is an
imitation of philosophy. Both comprise the same subjects and
both give an account of the ultimate principles of the beings. For
both supply knowledge about the first principle and cause of the
beings, and both give an account of the ultimate end for the sake
of which man is made — that is, supreme happiness — and the
ultimate end of every one of the other beings. In everything of
which philosophy gives an account based on intellectual perception
or conception, religion gives an account based on imagination. In
everything demonstrated by philosophy, religion employs persuasion. Philosophy gives an account of the ultimate principles
(that is, the essence of the first principle and the essences of the
incorporeal second principles ), as they are perceived by the
intellect. Religion sets forth their images by means of similitudes of them taken from corporeal principles and imitates them by their likenesses among political offices. It imitates the divine acts by
means of the functions of political offices. It imitates the actions
of natural powers and principles by their likenesses among the
faculties, states, and arts that have to do with the will, just as Plato does in the Timaeus. It imitates the intelligibles by their
lskenesses among the sensibles: for instance, some imitate matter by abyss or darkness or water, and nothingness by darkness. It
imitates the classes of supreme happiness — that is, the ends of
the acts of the human virtues — by their likenesses among the
goods that are believed to be the ends. It imitates the classes of true
happiness by means of the ones that are believed to be happiness. It imitates the ranks of the beings by their likenesses among
spatial and temporal ranks. And it attempts to bring the similitudes
of.these things as close as possible to their essences. Also, in everything of which philosophy gives an account that is demonstrative
and certain, religion gives an account based on persuasive arguments. Finally, philosophy is prior to religion in time.
|

|
|
|
Hegel / Felsefi Bilimler Ansiklopedisi I / Mantık Bilimi
Hegel /
“Mantık Bilimi” (Küçük)
Giriş
§ 1
Felsefe başka bilimlerin yararlandığı bir
üstünlükten, nesnelerinin tasarım yoluyla
dolaysızca verili ve başlama ve ilerleme için
bilme yönteminin daha şimdiden kabul edilmiş olduğunu varsayabilme üstünlüğünden
yoksundur. Felsefe hiç kuşkusuz nesnelerine ilk olarak din ile ortaklaşa iyedir. İkisi
de Gerçekliği nesneleri olarak alır, ve dahası
en yüksek anlamda, — Tanrının Gerçeklik
ve salt onun Gerçeklik olması anlamında.
Bundan başka, ikisi de sonlunun alanlarını,
Doğayı ve insan Tinini, bunların birbiri ile
ve gerçeklikleri olarak Tanrı ile bağıntılarını
ele alır. Felsefe buna göre nesneleri ile belli
bir tanışıklığı varsayabilir, ya da daha doğrusu
böyle bir tanışıklığı ve ayrıca onlara duyulan
bir ilgiyi varsaymalıdır — salt şu nedenle ki,
bilinç zamana göre nesnelerin tasarımlarını
onların kavramlarından daha önce oluşturur,
ve giderek düşünen Tin bile ancak tasarımlama yoluyla ve ona doğru dönerek düşünerek bilme ve kavrama düzlemine yükselir |
Einleitung
§ 1
Die Philosophie entbehrt des Vorteils, der den anderen Wissenschaften zugute kommt, ihre Gegenstände
als unmittelbar von der Vorstellung
zugegeben sowie die Methode des Erkennens für Anfang und Fortgang
als bereits angenommen voraussetzen zu können. Sie hat zwar ihre
Gegenstände zunächst mit der Religion gemeinschaftlich. Beide haben
die Wahrheit zu ihrem Gegenstande,
und zwar im höchsten Sinne — in
dem, daß Gott die Wahrheit und er
allein die Wahrheit ist. Beide handeln dann ferner von dem Gebiete
des Endlichen, von der Natur und
dem menschlichen Geiste, deren Beziehung aufeinander und auf Gott als
auf ihre Wahrheit. Die Philosophie
kann daher wohl eine Bekanntschaft
mit ihren Gegenständen, ja sie muß
eine solche, wie ohnehin ein Interesse an denselben voraussetzen, —
schon darum, weil das Bewußtsein
sich der Zeit nach Vorstellungen von
Gegenständen früher als Begriffe von
denselben macht, der denkende Geist
sogar nur durchs Vorstellen hindurch
und auf dasselbe sich wendend zum
denkenden Erkennen und Begreifen
fortgeht |

|
|
|

|
|
|
2018_04_18 Mantık Bilimi (Romantika)
Giriş/Einleitung
Giriş bölümü "Felsefi Bilimler Ansiklopedisi"nin bütünü içindir, yalnızca Mantık Bilimi için değil.
Hegel için felsefe "Edimsel Bilme" ya da "Bilim/Wissenschaft" olmalıdır. Ama felsefenin bir tarihi vardır, bir gelişim ya da oluş sürecine gereksinir ve bu süreçte felsefe hem var hem de yoktur, hem felsefedir hem de değildir. Örneğin Parmenides'in, Spinoza'nın, Kant'ın felsefeleri oluş sürecinin aşamaları oldukları düzeye dek henüz kavramına uygun felsefeye karşılık düşmezler. Hegel'in kendi felsefesi de eksiksiz olarak bilim değildir. Hegel'in felsefesini felsefe tarihinin önceki aşamalarından ayırdeden şey bilimin Kavramın kendi mantığının açınımı yoluyla kazanılabileceği düşüncesidir. Kavram mantığı konusu yöntem ve dizge konuları ile bağlantılıdır ya da kavramın kendi açınımı yöntemlidir ve dizgenin kuruluşuna götürür. Hegel kavramın devimi olarak kurgul yöntemin sorunsuz ve tam olduğunu, gerektiği gibi işlediğini düşünür. Ama kendi elinden çıkan ansiklopedik dizgenin yapısının henüz tamamlanmış olduğunu düşünmez ve yanlış bağıntılar kapsayabileceğinin ve doğallıkla eksik olduğunu bilincindedir. Bir yandan Ansiklopedik Dizgeyi kendi yaşamı sırasında sürekli olarak düzeltmiş, iyileştirmiş ve geliştirmiştir; öte yandan felsefenin görgül bilimler üzerine dayanması ölçüsünde Hegel Ansiklopedinin görgül bilimlerin o zamanki gelişim düzeyi tarafından sınırlandığını kabul eder.
Din ve Felsefe karşılaştırmasında Hegel her ikisinin de nesnesinin bir ve aynı olduğunu söyler. Aradaki ayrım gerçekliğe (Tanrıya) yaklaşmanın tarzıdır. Farabi aynı ilişkinin ussal çözümlemesini Hegel'den önce yapar ve "felsefe zamana göre dini önceler" ve "din felsefeye öykünmedir" (Platonik "mimesis" gibi) der. Tasarımsal düşünme Logosu, Usu, genel olarak Sonsuzu düşünemez, çünkü tasarımsal düşünme yolu kendi özsel diyalektiğinin bilincinde olmayan sonlu, resimsel ve tekillerde dışsal olarak ilerleyen düşünme yoludur.
Klasik felsefe için bilim ya da bilgi olanaklıdır; görgücülük-kuşkuculuk için (örneğin Hume ve Kant için) olanaksızdır. Normal olarak, felsefeciler bu ayrımı dikkate almazlar ya da ayrımsamazlar ve giderek Kant'ın bilimi Hume'un görgücülüğünün yok edici vargısından kurtardığını da ileri sürerler. Bu saçmadır. Kant da felsefesinde kendini bilinç düzlemine, görüngü ve deneyim alanına sınırlar, diyalektiği usun zayıflığı olarak görür, ve nesnel gerçekliği, bilimin asıl konusunu insanın bilme yetisinin ötesinde yatan bilinemez bir alan olarak görür. Bunlar tümü de kavramsız, yöntemsiz, tanıtlanmamış sayıltılardır. Kuşkucular ve görgücüler bütününde felsefe tarihini dikkate almazlar, ondan nasıl etiklendiklerinin bilincinde değildirler ve "kişisel felsefeler" üretirler.
Görgül bilim de evrenseller ile, kavramlar ile ilgili olmasına karşın onları deneyimden türetilmiş tasarımlar ya da soyut düşünceler (genellemeler ya da tümevarımlar) olarak alır ve gerçek doğaları konusunda bilgisizdir.
Felsefede "zorunluk" tanıtlamanın sonucudur ya da bir kavramın tanıtlaması onun dizgedeki bağıntıları içinde çıkarsanmasıdır. Burada zorunluk aynı zamanda varlığın gösterilmesi ya da tanıtlanması ile ilgilidir.
Hegel’s Philosophy of Nature and the Contemporary Philosophy of Science
by Aziz Yardımlı
Matter and Force
From Place and Motion, Hegel passes to Matter.
It is also the unity of Space and Time, that is, it is also Place and Motion.
Matter includes Space and Time as moments; this implies that it too is
quantitative. It can not be without Space and Time. They are not three
different physical entities, sitting in different places. They are not externally juxtaposed to one another. They are one single ‘compact’ reality.
“The unit of mass will be taken as one of the three fundamental units.”
The other units are those of Time and Space. When writing about a universal system of units in 1873, Maxwell describes the relations between
what he sees as the three fundamental concepts of nature, and says
that “we may deduce the unit of mass in this way from those of length
and time already defined.” (A Treatise of Electricity and Magnetism, I, p.
4, 5.) Here we have an exact replication of Hegel’s deduction of Matter
from the concepts of Space and Time. The mass is not matter as such
but measured or quantifed matter, just as what Maxwell calls ‘length’
and ‘time’ are also determinate space and time. But mere quantity does
not effect the fact that Maxwell, probably unaware of Hegel’s Philosophy
of Nature, confrms empirically what Hegel deduced some time ago
conceptually: Matter is Space and Time.
Matter is continuous or One, because as being-for-self, in its other it
is related only to itself. It is Plenum – pure fullness, without distinction, division or discontinuity. Plenum is the force of attraction, and the attraction,
taken by itself without its opposite, would result in the point of singularity
or nothingness of the big-bang theory. It is an absurdity. But attraction
is, dialectically, repulsion. And mere repulsion would have made the universe disintegrated into mere Vacuum. Matter is the unity of the force of
attraction and force of repulsion, or of the continuity and discreteness,
or of Plenum and Vacuum. So Matter is Gravity since Gravity is not mere
attraction but both attraction and repulsion. |
Devim kendi kavramı ile uyum içinde kıpısal olarak düşünüldüğünde "noktasal cismin noktasal uzayda ve noktasal zamanda olması ve olmaması" olarak çelişkidir. Analitik düşünce çelişkiden kurtulmaya ve bu karşıtlığı terimlerine ayırmaya çalıştığı zaman devim kavramının kendisini ve dolayısıyla devimin realitesini ortadan kaldırır. Bir zaman kıpısında (an) uzaysal bir noktada olmak dinginliktir. Olmamak ise hiçbirşeydir. |
Analiz karşıtları özdeşlere ayırarak başlar ve böylece gerçekte sentezden yola çıkar. Analitik düşünce sentetik de olduğunun bilincinde olmayan çocuksu düşüncedir. Böyle zayıf düşünme yollarının düzgün ve dürüst düşünme yoluna girmeleri neredeyse olanaksızdır. Normal düşünme için analiz ve sentezin birliğini kavramamak olanaksızdır. Ve sonluyu dışlayan sonsuzun sonlu tarafından sınırlandığını ve dolayısıyla sonlu olduğunu düşünememek de olanaksızdır. Analitik düşünme zorunlu olarak Diyalektiğe götürür. |
|
Tüm ölçü birimleri yalnızca uzay, zaman ve özdek (kütle) kategorilerinin bağıntıları tarafından belirlenir. Uzay-zaman "boyutu" uydurma bir terimdir çünkü özdeği soyutlar. Tüm evren uzay-zaman-özdek kavramlarının daha öte belirlenimlerinden oluşur.
Kütle kuvvet ile ayrılamayan bir kategoridir çünkü kütlenin olanağı çekme ve itme kuvvetlerinin birliğine bağlıdır. Çekme kuvveti kendinde itme kuvvetidir, çünkü itme olmaksızın çekmeden söz etmenin bir anlamı ve gereği yoktur. Çekme itmeye karşıt olan kuvvettir ya da bir ve aynı kuvvet kendini çekme ve itme kuvveti olarak anlatır. Çekme kütlenin birliğinden ve itme kütlenin çokluğundan sorumludur. Çekme birlik ve süreklilik ile ve itme bölünme ve süreksizlik ya da kesiklilik ile ilgilidir. Kütlenin sonsuza bölünebilirliği görünürde içerdiği kuvvetin (itme kuvvetinin) sonsuzluğunu imler, Ama kütle sonludur. Burada kuvvet elektronlar ve protonlar ve nötronlar arasında varolduğu söylenen hipotetik "stanadart model kuvvetleri" değil, ama özdeğin kendisinin doğasına özünlü gerçek kuvvettir ve bu onu çekme ve itme bileşenlerinden ayırdetmek için yerçekimi kuvveti olarak adlandırılır. Yerçekimi kuvveti olanaklı biricik kuvvettir.
Uzay-zaman özdeği dışlayarak alındığı zaman özdeksiz uzay ve özdeksiz zaman soyutlamalarına varlık yüklenir. Gerçekte uzay ve zaman her ikisi de özdekten ayrı değildir soyut uzay-zaman ikilisi yerine somut uzay-zama-özdek üçlüsü kavramın gerçek doğasını anlatır. Özdek ve uzay birlikte plenum olarak anlatıldığında yine bir soyutlama vardır ve bu yapay birlik devimi ve dolayısıyla zamanı engeller. Yine salt vakum devim ile ilgisiz bir soyutlamadır. Devim plenumu olduğu gibi vakumu da gerektirir, ya da plenum ve vakum gerçekte bir ve aynı şeydir çünkü plenum vakumdadır. Zamanda plenumun ve vakumun birliği ya da doluluğun ve boşluğun birliği devimin olanağıdır. Bu mantık bütün bir evrenin plenum ve vakumun zamansal birliği olduğu çıkarsamasına götürür. Tüm elektromanyetik fenomen plenum ve vakumun birliği koşulunda olanaklıdır ve yerçekimi kuvvetinin kendisi plenum ve vakum kavramlarının birliği koşulu üzerine olanaklıdır. Plenum çekme ve vakum item momenti ile ilgilidir.
Plenum saltık katılık iken, vakum esnekliğin olanağıdır.
Bölünemez "atom" kavramı çelişkilidir, çünkü kütle ya da boyut kapsadığı düzeye dek bölünebilirdir.
Aynı "yükü" taşıyan kütle parçacıkları arasındaki ilişki yerçekimi kuvvetinin itme momenti tarafından sağlanır.
Özdeğin varlığının olanağı olan yerçekimi kuvveti aynı zamanda külteye özünlü olan enerjnin olanağıdır ve kütle kendinde belirli bir enerji niceliği olarak varolur. Quantum mekaniğinde irdelenen hipotetik parçacıklar belirli kütle yoğunlaşmalarıdır ve bu parçacıkların sağın oranları ve bağıntıları quantum mekaniğinin çözmesi gereken başlıca problemdir. (String kuramının tek-boyutlu string hipotezi kütleyi doğrulayamaz.)
Yerçekimi kuvveti uzaktan eylem ya da uzaktan etki değildir, çünkü saltık vakum denebilecek soyut bir ortam herhangi bir iletimi ve iletişimi olanaksız kılar.
Dalga devimi olarak kabul edilen mekanik süreçler ancak dalga devimine olanak tanıyacak bir ortamda olanaklıdır. Ether ya da alan ya da adı ne olursa olsun herhangi bir taşıyıcı ortam olmaksızın dalga olanaksızdır.
"Yerçekimi dalgası" terimi yerçekimi kavramına aykırıdır, çünkü tüm dalgalar yerçekimi kuvvetinin kendisinin işlevleridir. Diyebiliriz ki evrendeki her parçacık sonsuz uzaklıktaki başka her parçacık ile sonsuzluktan bu yana sürmekte olan yerçekimi ilişkisi içindedir, çünkü sonsuz zaman içinde henüz hedefine erişmemiş bir etki olamaz. Bir elektromanyetik dalganın başlamasına andırımlı bir yolda bir "yerçekimi dalgası" gibi birşeyin başlangıcı olamaz. Gerçekte yerçekimi kuvveti durumunda bir "başlangıç"tan söz etmek özdek için bir "başlangıç"tan söz etmek ile birdir. |
|

|
|
|
|
|