İdea Yayınevi / Ön-Sokratikler/ Aziz Yardımlı
site haritası  
 
Parmenides
 
 

İlk kez Parmenides ile felsefe Düşünce olarak Düşünceyi arılığı içinde nesne almaya başlar. Doğa felsefecileri tasarımları arasında çağrışımlar kurma işi ile ilgilenmişken, Eleatiklerde salt düşünce bağıntıları olarak, arı kavram bağıntıları olarak mantığın kendisinin öne çıktığını görürüz.

1) İyonyalılar için İlke ya da Kavram arı değil ama görgül biçimindeydi: Su, Ateş, vb. 

2) Pisagorcular Kavramı duyusalın ve düşünselin birliği olarak düşündüler, arı olarak, düşünce olarak değil. 

3) Usun önündeki adım Kavramı Kavram olarak almaktı. Eleatikler bunu başardılar.

 

Sayı — eğer Platon’un çözümlemesini izlersek — duyulur şeyler ve idealar arasında orta noktada durur. Düşünsele olduğu gibi duyusala da benzerdir. Bu ikinci özelliği nedeniyle mantıksal düşüncenin gerektirdiği arılıktan yoksundur, tasarımsaldır ve bu nedenle Diyalektiğe yeteneksizdir.Düşünmenin sürecine devimsiz Bir olarak girer, bağıntısı kendi diyalektiği yoluyla değil, ama dışsal, sayısal bağıntıdır, açınımı kavramın devimi değil ama niceliğin olumsal ilerlemesidir — artma ya da azalma.

Sayının Sayı ile ilişkisi azlık ya da çokluk ilişkisi, nicelik ilişkisidir. Ve Sayının değişimi artma ya da azalma ilişkisidir. Buna göre Pisagorcuların herşeyi ilkeden çıkarsamaları bir sayma işleminden daha iyisi değildir. Böyle Sayı Anlağın bir işlemidir ve Usun özgür belirlemesinden kaçar. Pisagorcuların Şeyleri özsel olarak Sayılar olarak görmeleri Mısır'dan getirilen sayı gizemciliğinde sonlanır.

 

Parmenides Varlık olarak Varlığı,  saltık olarak soyut düşünce belirlenimini ilke yaptı çünkü onu herşeyden soyutladı, ve bu biçimiyle Varlık arı düşünce olarak alındı. Onu karşıtından, Yokluktan da bütünüyle soyutladı, ve böylelikle oluş ya da devim mantığını yadsımak, gerçeklik değil ama görüngü olarak almak zorunda kaldı. Karşıtların birliğini yadsıyan soyut Birin bakış açısından, oluş, devim, değişim gerçek değildir. Salt bir sanı, en iyisinden görüngüdür.

 
 
Yaşam. (İÖ 510?-?). Parmenides Eleatik okulun birincil adıdır. Diogenes Laertius'a göre Elea'da varsıl ve onurlu bir soydan geliyordu. Aristoteles’ten (Met. 1. 5) öğrendiğimize göre Xenofanes’in öğrencisi oldu. Sextus Empiricus (Adv. Math. VII. III) ondan Xenofanes’in bir dostu olarak söz eder. Diogenes Laertius’a göre Parmenides "Anaximander ve Xenofanes’ten söz edildiğini duydu, ama ikinciyi izlemedi," (ki yalnızca yaşadığı yere göndermede bulunuyor görünür), "ama Aminias ve Pisagorcu Diokartes ile birlike yaşadı, ikinciye bağlandı, ve Xenofanes tarafından değil ama birincisi tarafından dingin bir yaşam sürmeye götürüldü.’’

Yaşadığı dönem Xenofanes ile Zenon'un dönemleri arasına düşer. Böylece onlarla çağdaştır, birinciden genç ve ikinciden yaşlıdır. Diogenes'e göre (IX.23) 69'uncu Olimpiyat sırasında parladı (İÖ 504-501).

Zenon ile birlikte Atina'ya yolculuk yaptı ve Platon Parmenides başlıklı diyaloğunda ikisini de Sokrates ile konuşturur. Bunun tarihsel olarak doğru olup olmadığını sağın olarak saptamak güçtür.

 

Thaetetus'ta (Platon) Sokrates Eleatik dizge üzerine şunları söyler:

‘‘Melissos'a ve herşeyin dinginlikteki Bir olduğunu ileri süren başkalarına belli bir saygım var. Ama Parmenides için saygım daha da büyük. Çünkü, Homerik dilde konuşursak, bana hem saygıya değer hem de güçlü görünüyor. Onu yaşlılığı sırasında tanıdım ve ben henüz çok gençtim. Ondan harika şeyler dinledim.’’

Platon'un Parmenides diyaloğunda söyleşi Parmenides ve Sokrates tarafından götürülür ve görüşmenin tarihsel koşulları ayrıntılı olarak anlatılır. "Parmenides çok yaşlıydı, oldukça ağarmış saçları vardı, çehresi güzeldi ve o altmış beş, Zenon ise hemen hemen kırk yaşında idi." Yolculuk 80'inci Olimpiyat sıralarında (İÖ 466-457) yer almışsa, o zaman Sokrates Platon'un betimlediği türde bir diyaloğu sürdüremeyecek denli genç görünür. Diyaloğun Eleatik okulun ruhunda yazılmış olan birincil gereci Platon'a aittir.

Parmenides Elea'da yurttaşlarından büyük saygı gördü. Kentin gönenci başlıca Parmenides'in yurttaşlara verdiği yasalara yüklenir. Büyük hayranlık uyandıran Parmenides yurttaşlarına yaşamı ile örnek oldu ve bir "Parmenides Yaşamı" deyişi Yunanlılar arasında yaygındı.

 

Parmenides ve Herakleitos 
Parmenides Herakleitos'tan sonra ve onunla bilinçli bir karşıtlık içinde yazdı. Herakleitos'a "onun için vardır ve yoktur, aynıdır ve aynı değildir, ve tüm şeyler karşıt yönlerde gider," (fr. 6, 8) sözleri ile göndermede bulunur. Hem Parmenides hem de Herakleitos görüngü dünyasını görüngü dünyası olarak, değişim içindeki sonlu varoluş dünyası olarak tanıdılar, ona gerçekliği yadsıdılar.

Parmenides Gerçekliğin duyusal algı yoluyla değil ama ancak us yoluyla bilenebileceğini ileri sürdü. Duyusal algı bir görüngüdür, gerçek varlık taşımaz, ama yalnızca özneldir, bir doxadır. Duyusal algı nesneleri sürekli değişim ve devim içindedir. Bu özsel olarak Herakleitos tarafından da ileri sürülen şeydir, çünkü o da bütün bir görüngü dünyasının yalnızca akış ve devim durumunda olduğunu bildirir.

Var olan her zaman varolmalıdır. Değişim yalnızca görünüşü etkiler, çünkü değişen duyusal nesnelerin yok olmasına karşın özsel temel varolmayı sürdürür. Bu değişmeyen ilksiz-sonsuz gerçekliğe ancak düşünce ulaşabilir.

 

Şiiir. Parmenides İyonya düzyazı geleneğini bozarak Doğa Üzerine şiirini Homeros ve Hesiod gibi  hexametrede yazdı (epik şiirin geleneksel ölçüsü). Şiir sanatsal bir başarı gibi görünmez. Tanrıça şiirde ondan "genç" olarak söz eder. Bir "Önsöylem" ve "Gerçeklik Üzerine" ve "Sanı Üzerine" başlıklı iki bölümden oluşan yapıt oldukça uzun bir süre boyunca bütünlüğü içinde saklandı. Şiirden fragmanları Doğa Üzerine kendi çalışmasında aktaran Simplikios şunları belirtir (144:26):

"Parmenides’in Tek Varlık üzerine dizeleri çok değildir, ve hem söylediklerimin bir doğrulanışı olarak hem de kitabın ender bulunur olması nedeniyle onları bu yoruma eklemek isterim.’’ Bu satırları 53 dizelik bir alıntı izler ve hemen sonra şunları ekler: ‘‘Bunlar Parmenides’in Tek Varlık üzerine dizeleridir.’’

Elimizde şiirden düzgün bir dağılımı olmayan 150 kadar dize bulunmaktadır. 32 satırlık bir Önsöylemden sonra, şiir sırasıyla Gerçekliği ve Sanıyı ele alan iki bölüme ayrılır. Diels’e göre birinci bölümün onda dokuzu saklanmışken, ikinci bölümden ise bütünün ancak onda bir kadarını oluşturan dizeler kalmıştır.

Önsöylemde bir tanrıça Parmenides’e ona iki tür bilgi açıklayacağı konusunda söz verir. Birincisi Gerçeklik üzerine, ikincisi ölümlülerin açıkça yanlış oldukları söylenen Sanıları üzerine olacaktır. ‘‘Ama bunları da öğreneceksin’’ (fr. 1.31). Birinci bölümde bütünüyle doğru öncüllerden Gerçekliğin doğası çıkarsanır ve duyular tarafından algılanan Görüngü dünyasının gerçek olmadığı vargısına ulaşılır. Bu noktada (fr. 8.50) tanrıça gerçeklikten söz etmeye son vereceğini ve söylenenlerin geri kalanının ‘aldatıcı’ olacağını belirtir. Bunları söylemelidir ki ‘‘hiçbir yargı ona baskın çıkamasın.’’ Bundan sonra şiirin bir tür kozmolojiden oluşan ikinci bölümü gelir.

Birinci bölüm gerçekliğin sözcüğün sağın anlamında bir birlik olması gerektiğini ve onda herhangi bir değişimin olanaksız olduğunu bildirmişti. Hiçbir önce ve hiçbir sonra yoktur: Gerçeklik zamansız bir çıkarsamalar dizisidir. İkinci bölüm ise ‘ışık/ateş’ ve ‘gece’ gibi iki karşıt terim ile başlayarak zamansal ya da sanısal bir ‘değişim’ sürecini anlatır.

 

Parmenides’in Doğa Üzerine çalışmasının Önsöylemi Sextus Empiricus tarafından da saklanmıştır (Matematikçilere Karşı, VII  111). Sextus şöyle bir yorum yapar:

‘‘Xenofanes’in arkadaşı Parmenides inanç ile birlikte ve zayıf sanıları olan Usu kınadı, ve duyulara güvenmeye de son verdiği için, bilgi ile birlikte olan Usu ya da yanılmayan Usu gerçekliğin ölçütü saydı. Böylece Doğa Üzerine’nin başında şöyle yazar:’’


‘‘Athenais,’’ John William Goodward (1861-1922)

DOĞA ÜZERİNE (Peri FuseoV)
(Bilgi Uğruna Yolculuk)

PROÖMİUM

Beni götüren kısraklar beni yüreğimin özlem duyduğu denli uzaklara dek ulaştırdılar.
Yolu gösterdiler ve beni Tanrıçanın bilen ölümlüyü tüm kentlerden geçen o ünlü yoluna götürdüler.
Arabamı çeken akıllı kısraklar beni oraya götürürken yolu genç kızlar gösterdi.
Yuvalarında kor gibi olan dingil bir boru gibi ötüyor,
Çünkü iki uçta fırıldak gibi dönen tekerlekler tarafından çevriliyordu.
Bu arada Güneşin beni aydınlığa ulaştırma telaşı içindeki kızları,
Elleri ile yüzlerinden geriye atıp tülleri,
Terk ettiler Gecenin Evini.
Oradadır Gecenin ve Gündüzün yollarının girişleri,
Yukarıda tahtadan bir pervaz ve
Aşağıda taştan bir eşik ile çevrili.

Göğün yükseklerinde, bu girişler güçlü kapılar ile örtülüdür,
Ve saklar onlara uyan anahtarları öç alıcı Türe Tanrıçası.
Genç kızlar hoş sözlerle ricalarda bulundular ona,
Ve onu girişlerden mandallı sürgüleri çıkarmaya ikna ettiler kurnazca.
Sonra, geriye doğru itilince kapılar,
Dönerken perçinler ve çiviler ile tutturulmuş pirinçten direkleri yuvalarında,
Göründü uçsuz bucaksız bir boşluk kanatların arasından.
Dosdoğru aralarından geçerek genç kızlar sürdüler atları ve arabayı geniş yolda.
Tanrıça beni incelikle karşıladı, sağ elimi eline aldı ve bana şu sözlerle seslendi:
Ölümsüz sürücülerin eşliğinde seni buraya ulaştıran atlarla evime gelen genç adam, hoş geldin.
Seni bu yolda yolculuğa çıkaran şey kötü bir yazgı değil ama Tüze ve Türedir
[Themis ve Dike].
Gerçekten de, insanların alışıldık yollarının uzağında yatar bu yol!
Herşeyi öğrenmelisin—hem iyice toparlanmış Gerçeğin titremeyen yüreğini,
Hem de ölümlülerin gerçek inanca taşımayan sanılarını.
Bunları da öğrenmelisin—
Tüm şeylerin içerisinden geçerek, var gibi görünen şeylerin nasıl yargılanması gerektiğini.


Şiirin Bütünü

   

Sextus’a göre, şiirdeki genç kızlar 'duyuları,' ve Helios’un kızları ise daha özel olarak 'gözleri' temsil ederler. Tanrıça'nın ise Demeter'in (ve Zeus'un) kızı olan Kore (Persefone) olduğu düşünülür.

Parmenides gökyüzünde bir atlı arabada ona sürücülük eden Güneşin kızları ile birlikte Geceden Gündüze götürülür. Türe tanrıçasının beklediği ve herkese açılmayan bir kapıdan geçerler. Karşılaştıkları adsız tanrıça orada olma haklarını doğrular ve ona "tüm şeyleri," hem gerçekliği hem de ölümlülerin yanlışlıkla inandıkları sanıları öğretme sözünü verir.

 

Şamanizmin Etkisi
Giriş dizelerinin genel havası erken Yunan dinsel düşüncesinde Aithalides, Aristeas, Abaris, Epimenides ve Hermotimus tarafından temsil edilen şamanistik öğeyi anımsatır. Aithalides için onun Hermes'ten ruhunun kimi zaman Hades'te kimi zaman ise yeryüzünün üzerinde yolculuk edebilme becerisini aldığı söylenir. Aristeas'in benzer büyülü yolculuklar yaptığı ve iki yerde birden görünebildiği söylenir. Hermotimus'un ruhu bedenini bırakmaya ve bilginin peşinde kendi başına dolaşmaya alışmıştı (Pliny, N. H. 7. 174). Epimenides bedeni uykuda iken Gerçeklik ve Türe tanrıçaları ile karşılaşmıştı (Epim. fr. 1 DK). 

Guthrie'nin notu: Diels, Lehrgedicht, 14vs., Radloff'a göndermede bulunur, Aus Sibirien, II, 3vs. Parmenides'in görüşü yine K. Meuli tarafından da şaman-şiiri ile ilişkilendirilir, Hermes, 1935, 171vs. Ayrıca Dodds, Yunanlılar ve Usdışı, Bölüm 5, Yunanlılar ile Sibirya'da toplanan şamanistik kültürler arasında tecim ve kolonileştirme yoluyla edimsel tarihsel ilişki kurulduğu görüşündedir.

 

(Fr. 2) Proklus, Tim.I, s. 345, 18 vs.; Simplikios, Fiz. s. 116, 28vs.; DK 28 B 2):

Gel şimdi, düşünülebilecek biricik araştırma yollarını söyleyeceğim (ve sen sözümü işittiğinde onu saklayacaksın).
Biri, "Vardır ve olmaması olamaz," 
Bu İnanç yoludur (çünkü ona Gerçeklik eşlik eder);
İkincisi, "Yoktur, ve zorunlu olarak olmamalıdır,"
Bu, dinle beni, tüm Gerçeklikten yoksun bir yoldur, çünkü olmayanı bilemezsin — bu olanaksızdır —, ne de bildirebilirsin,
(Fr. 3) çünkü düşünülebilen ve olabilen aynı şeydir.

 

esti (sözel olarak: ‘‘odur’’) ya da — vardır. Peki ne vardır? to eon, ya da var olan.

"Vardır" eyleminin öznesi açıkça bildirilmez ve anlatım genel olarak bir geneleme değerinde kabul edilir: Var olan vardır. Ya da, Herşey vardır. Burada Parmenides açıkça anlak düzlemindedir, analitiktir, karşımızda A = A ya da özdeşlik ilkesi ya da kendi-ile-ilişki ya da soyutama dediğimiz mantıksal kıpı vardır. Bu yalınlık ya da belirlenimsizlik kıpısında karşıtlık — Varlık ve Yokluk karşıtlığı — kesinlikle yadsınır, e.d. olmayan birşey olduğu doğrulanır. Olmayanın olduğunu düşünmek ise Sanıdır. Buna göre tüm Oluş salt Sanıdır, Gerçeklik değil.

Ve:

Çünkü olmayanı anlayamazsın (çünkü yapılmayacaktır) 
Ne de sözünü edebilirsin.
 (Proklus, Timaeus Üzerine Yorum, I 345.11-27.)

Çünkü aynı şeyler düşünülebilir ve olabilir. (Plotinus, Enneadlar, V I 8.)

 

Simplikios Aristoteles'in Fizik'i üzerine yazarken şöyle bir yorumda bulunur (aktaran Hegel):

"Ama gerçeklik yalnızca 'olan'dır. Bu ne başka birşeyden doğar, ne de geçicidir; bütündür, kendi sınıfında tek, devimsiz ve sonsuzdur. Ne vardı, ne de olacaktır, ama aynı zamanda herşeydir. Çünkü onun için nasıl bir doğuş arayacaksın? Nasıl ve nereden artacaktır? Olmayandan olacağını ne söylemene ne de düşünmene izin vereceğim, çünkü 'olan'ın olmadığı ne söylenebilir ne de düşünülebilir. Hangi zorunluk onu daha sonra ya da daha önce yokluktan başlatmış olabilir? Öyleyse baştan sona ya olmalı ya da olmamalıdır. Ne de herhangi bir kanı gücü başka birşeyin olmayandan doğmasını sağlayacaktır. Böylece doğuş yitmiştir, ve yitiş inanılamazdır. Varlık ayırılabilir değildir, çünkü bütünüyle kendi gibidir. Hiçbir yerde daha çok değildir, çünkü yoksa bir arada durmayacaktır, ne de daha azdır, çünkü herşey Varlık doludur. Herşey (Evren) tek bir birleşik bütündür, çünkü Varlık Varlık ile birliğe akar. Değişmezdir ve güvenle kendi içinde dingindir. Zorunluğun gücü onu sınırın bağları içersinde tutar. Bu yüzden eksik olduğu söylenemez, çünkü eksiksizdir, oysa yokluk herşeyden yoksundur."

Bu varlık belirlenimsiz (apeiron) değildir, çünkü zorunluğun sınırları içinde tutulur. Ve bu zorunluk Parmenides'e göre Dike (Türe) ya da "Ananke"dir.

 

"Düşünülen ve kendisi nedeniyle düşünülen aynıdır. Çünkü Düşünceyi kendini onda anlattığı varlığın dışında bulamayacaksın, çünkü var olanın dışında hiçbirşey yoktur ve olmayacaktır."

Plotinus bu alıntıyı yaptıktan sonra şöyle der (V. Ennead, I. 8): "Parmenides bu bakış açısını kabul etti, çünkü Varlığı duyusal şeylerde görmedi. Varlığı Düşünce ile özdeşleştirerek değişmez olduğunu ileri sürdü."

Sofistler bundan şu sofistik vargıyı çıkardılar: "Herşey gerçektir, hiçbir yanlış yoktur, çünkü yanlış var olmayan, düşünülmeyecek olandır."

 

Parmenides'in duyu ve düşünce arasında yaptığı ayrım çelişkiyi yadsıması ile ilgili midir?

Duyusal-algı değişen nesneleri ilgilendirir. Ya da, algı görüngüyü algılar. Görüngü ise tam olarak oluş sürecinde olandır — değişen, geçici ve yitici olan, var olan ama o denli de yok olandır. Görüngü vardır, ama o denli de yoktur, sonludur, ve yitecektir. .

Zamansal oluş sürecinde olan özdeksel herşey duyusal algının nesnesidir. Duyu özsel olarak özdeksel olan ile ilişkilidir: Duyumsanan özdeksel olandır. Duyumsanan oluş sürecinde olduğuna göre, çelişkilidir çünkü oluş kavramının kendisi varlıktan yokluğa ya da yokluktan varlığa geçişi içerir ve bu ise tam olarak Parmenides'in yadsıdığı şeydir: Çelişkili olan nesnel olarak var olamaz. Parmenides gene de çelişkili olanın bilincini yanlışlık olarak değil ama SANI olarak alır. Sanı yanlışlık ile aynı şey değildir. Yanlışlık olmayanın olduğunu düşünmektir. Oysa oluş sürecinde olan yalnızca olmayan değil ama olma ve olmama, varlık ve yokluk durumunda olandır. Bu ise Sanının (DOXA) nesnesidir.

Parmenides çelişkiyi yalnızca özneye sınırladı. 
Parmenides duyuyu değil ama düşünceyi gerçekliğin yargıcı yapmakla modern analitik düşünürlerden ayrılır. Bu sonuncular çözümlemelerinin sonucu olarak ulaştıkları "yalın"ı kavram olarak değil ama duyu verisi olarak alırlar. Parmenides ise Varlığı bilginin, kavramın, usun nesnesi olarak alır. Varlık duyusal değildir. Tersine, düşünseldir.

 

Kavram ve Tasarım

Parmenides'in A = A mantığı diyalektiğin yadsınması, analitiğin doğrulanmasıdır. Ama Parmenides Varlığı arılığı içinde alarak onu duyusal öğenin üzerine yükseltir ve diyalektiğin alanına sokar. Tasarım değil ama ancak Kavram düşünceyi diyalektiğe götürür. Parmenides diyalektiğe ulaşır. Varlığın Yokluk ile ilişkisini, oluşun bu iki karşıt kavramın birliği olduğunu görür. Ama bunu yalnızca özneye sınırlar, ve nesne için yadsır.

Tasarım ancak çağrışımsal-dışsal bağıntıya izin verirken, böylece her tür gerçekliksiz önermeye gereç sağlarken, buna karşı Kavram zorunlu olarak diyalektiğe götürür çünkü belirlenimini ancak olumsuzundan ya da karşıtından kazanabilir. Parmenides diyalektiğe ulaşır, çünkü Varlık kendini ancak ve ancak Yokluk ile bağıntı içinde belirler. Parmenides bu bağıntıyı kavrar, oluş kavramını öznel olarak çıkarsar, ve nesnel olarak yadsır. Çelişkinin olgusallığını kabul edemez.

 

Küre
Simplikios (Arist. Fizik üzerine):

"Varlığın en son sınırı eksiksiz olduğuna göre, özekten tüm yönlerde eşik olarak genişleyen ve her yanında yusyuvarlak bir küreye benzer, çünkü şu ya da bu parçasında daha büyük ya da daha küçük olamaz. Onun aynıya ulaşmasını engelleyecek bir yokluk yoktur; ve burada daha çok, orada daha az olmak üzere, hiçbir Varlık yoktur ki onda Varlıktan yoksun olsun. Tüm olan eksiksiz olduğu için, tüm yerlerde belirlenimlerinde kendisi gibidir."

Permenides'in gerçeklik öğretisine eklediği bir sanılar öğretisinde dünya bir yanılsamalar dizgesi olarak görünür. Aristoteles'in Fizik'i üzerine yazan Simplikius'a göre Parmenides şunları şöyler (7 b 39):

"İnsanların iki tür görüşü vardır ki, bunlardan biri olmamalıdır ve onda yanılgıya düşerler; onları biçimde ve simgede birbirinin karşısına koyarlar. Biri, ateşin ilksiz-sonsuz alevi, bütünüyle incedir, baştan sona kendine özdeştir, ama öteki ile özdeş değildir, çünkü bu da kendi içindir; öte yandan geceye ait olan, ya da kalın ve ağır varoluş vardır." Birincisi ile sıcaklık, yumuşaklık, hafiflik, ikincisi ile soğuk anlatılır. "Ama herşeye aydınlık ve gece dendiği için ve nitelikleri şeylerin hem bir türüne hem de ötekine uydukları için, benzer herşey aydınlık ve karanlık gece ile doludur; her ikisi benzerdir çünkü ikisi olmaksızın hiçbirşey varolmaz."

Aristoteles (Met. 1. 3 ve 5) ve başka tarihçiler hep birlikte Parmenides'in görünen şeyler dizgesi için iki ilkeyi, sıcaklığı ve soğukluğu ortaya koyduğunu belirtirler. Herşey bunların birliği yoluyla vardır.

Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi 2014