İdea Yayınevi / Platon / Devlet
site haritası  

Platon
Devlet 6 (d)
PLATON, DEVLET, Πολιτεία (Politeia); De Republic
KİTAP VI [505-511]
Tema: İYİ İDEASI, BİLGİ DERECELERİ (ÇİZGİ BENZETMESİ İLE)

DİYALOĞA KATILANLAR:
Sokrates, GlaukonAdeimantus
[Platon'un bilgi düzeyleri ve bilgi nesneleri üzerine çözümlemeleri.]

Sokrates, Glaukon, Adeimantus
 
Soylu bir düşünce. Ama sana bu en yüksek görevin ne olduğunu sormaktan kaçınacağımızı mı düşünüyorsun?

— Hayır, dedim, hemen sorun. Ama eminim ki yanıtı daha şimdiden birçok kez duydunuz, ve şimdi ya beni anlamıyorsunuz ya da belki de beni durdurarak güçlük çıkarmayı istiyorsunuz. Ben bu ikincisine inanıyorum, çünkü size iyi ideasının {505} en yüksek bilgi nesnesi olduğu, ve tüm başka şeylerin ancak onu kullanarak yararlı ve yardımcı oldukları yinelenerek söylendi. Ve şimdi ondan söz etmek üzere olduğumu, ve bundan başka, onun hakkında çok az şey bildiğimizi ve onu bilmeksizin başka herhangi bir bilginin ya da herhangi bir tür iyeliğin bize hiçbir yararı olmayacağını söylemek üzere olduğumu da çok iyi biliyorsunuz. Eğer İyiye iye değilsek tüm başka şeylere iyeliğin, eğer güzellik ve iyiliğin hiçbir bilgisini taşımıyorsak tüm başka şeylerin bilgisinin bir değerinin olacağını mı düşünüyorsunuz?

— Zeus adına! Kesinlikle hayır.

— Bundan başka, biliyorsun ki kalabalık hazzın iyi olduğunu düşünürken, daha ince insanlar hazzın anlamak olduğunu söylemezler mi?

Hiç kuşkusuz.

Yine biliyorsun ki, dostum, bu sonuncular anlama ile ne demek istediklerini tam olarak açıklayamazlar ve sonunda iyinin bilgisi demek zorunda kalırlar.

— Ne gülünç!

Evet, dedim, gerçekten de gülünç, eğer ilkin bizi iyi konusundaki bilgisizliğimizle kınayarak başlıyor ve sonra da onu bildiğimizi kabul ederek konuşuyorlarsa. Çünkü iyiyi iyinin anlaşılması olarak tanımlarlar, sanki ‘iyi’ sözcüğünü kullandıkları zaman onunla anladıklarını biliyormuşuz gibi.

Çok doğru.

— Ve hazzı bir iyi olarak tanımlayanların da kafaları eşit ölçüde karışıktır; çünkü iyi hazlar olduğu gibi kötü hazların olduğunu da kabul etmek zorunda kalırlar.

— Hiç kuşkusuz.

— Ve böylece aynı şeyin hem kötü hem de iyi olduğunu.

— Doğru.

Bu soruya ilişkin sayısız güçlüğün olduğu konusunda hiçbir kuşku olamaz.

Olamaz.

Yine, doğru ve güzel eylemler ve şeyler söz konusu olduğunda birçok insanın öyle olmasalar bile öyle görüneni seçecekleri, ortada gerçek hiçbirşey yokken bile öyle şeyleri yapmayı, onlara iye olmayı ve onlara inanmayı istedikleri açık değil midir? Ama hiç kimse iyinin görüngüsü ile doyum bulamaz, aradıkları gerçekliktir. İyi söz konusu olduğunda, herkes salt görünüşü küçümser.

— Çok doğru, dedi.

O zaman, her insanın ruhunun aradığı, ve varolduğu konusunda bir önsezi ile tüm eylemlerinin ereği yaptığı, {506} ve gene de ne olduğunu anlamadığı için ve ondan başka şeyler durumunda duyduğu aynı güvenceyi alamadığı için kişiyi duraksamaya ve bu nedenle başka şeylerdeki tüm iyiliği yitirmeye götüren bir şey konusunda, böylesine büyük bir ilke konusunda Devletimizde her şeyi kendilerine emanet edeceğimiz en iyi insanların bilgisizliğin karanlığı içinde tutulmaları mı gerekir?

— Kesinlikle hayır.

Eminim ki, dedim, güzel şeylerin ve doğru şeylerin nasıl o denli de iyi olduklarını bilmeyenler onlar için kötü bir koruyucu olacaktır; ve sanırım iyi konusunda bilgisiz olan hiç kimse onların doğru bir bilgisini kazanamayacaktır.

Bu, dedi, senin bilgece bir kuşkun.

Ve eğer yalnızca bu bilgiyi taşıyan bir koruyucumuz varsa, Devletimiz eksiksiz olarak örgütlü olacak mıdır?

— Hiç kuşkusuz, diye yanıtladı; ama lütfen söyle Sokrates: Bu en yüksek iyi ilkesini haz olarak mı yoksa bilgi olarak mı yoksa ikisinden ayrı olarak mı düşünüyorsun?

Pekala, dedim, başından biliyordum ki senin gibi müşkülpesent biri bu sorunlar üzerine başkalarının düşünceleri ile yetinmeyecektir.

Doğru, Sokrates, dedi, ama senin gibi felsefe ile böylesine ilgilenmiş birinin hiçbir zaman kendi görüşlerini söylemeksizin sürekli olarak başkalarının görüşlerini yinelemesi bana haklı gibi görünmüyor.

Peki, ama bilmedikleri üzerine sanki onları biliyormuş gibi konuşsa haklı mı olacaktır?

— Hayır, hayır, dedi, biliyormuş gibi değil. Ama inandığı şeyler üzerine pekala haklı olarak onlardan birer görüş olarak söz edebilir.

— Peki, dedim, bilgi olmaksızın görüşlerin ya da sanıların tümüyle çirkin olduklarını anlamış olmalısın. Bunların en iyileri bile kördür. Kavrayış olmaksızın herhangi bir doğru görüşleri olanların yalnızca yollarında dosdoğru yürüyebilen körler gibi olduklarını yadsımayacaksın sanırım.

— Çok doğru, dedi.

— Ve başkaları sana aydınlık ve güzel şeylerden söz edebilecekken kör ve eğri ve bayağı olanı mı seyretmeyi istersin?

Zeus adına, Sokrates, dedi Glaucon, tam sonuna gelmişken geri dönme, dedi Glaukon. İyi üzerine daha önce türe ve ılımlılık ve başka erdemler üzerine vermiş olduğun gibi bir açıklamasını verirsen bu bizi doyuracak.

Alma Tadema

— Evet, dostum, ben de en azından eşit ölçüde doyum bulacağım. Ama korkarım bunu yapamayacağım, ve denetleyemediğim boşboğazlığım sonunda beni gülünç duruma düşürecek. Ama sevgili dostlarım, şimdi iyinin gerçek doğasının ne olduğunu sorusunu soralım, çünkü şimdiki dürtülerim beni bu konudaki düşüncelerime ulaştıracak denli güçlü değil. İyinin ona oldukça benzer ilginç bir çocuğu var; eğer dinlemeyi istediğinizi bilsem üzerine seve seve konuşurdum.

Yunanca sözcük — tokos — hem döl, hem de ‘faiz’ anlamına geliyor.

 


— Elbette, dedi, bize çocuktan söz et; babası konusunda senden alacağımızı başka bir zaman ödersin. {507}

— Gerçekten ödeyebilmeyi ve şimdi olduğu gibi yalnızca çocuğun değil ama babanın da bir açıklamasını sunabilmeyi isterdim, diye yanıtladım. Ama birincisini ‘faiz’ diye alın. Ve aynı zamanda, sizi aldatma gibi bir niyetim olmasa da, yanlış bir hesap çıkarmamam konusunda dikkatli olun.

— Peki, elimizden geleni yapacağız; ilerle.

— Evet, dedim, ama ilkin sizinle bir anlaşmaya varmak ve size bu tartışmanın gidişinde ve başka birçok bağlamda sözünü ettiğim birşeyi anımsatmak zorundayım.

— Neyi?

— Birçok güzel şeyden ve birçok iyi şeyden ve başka yollarda betimlediğimiz birçok şeyden söz ederiz, ve onları konuşmamızda birbirinden ayırdederiz.

— Doğru, dedi.

Ve bir ‘kendinde’ güzellikten ve ‘kendinde’ iyilikten ve bu yolda bir ‘çok’ terimi altına düşen başka şeylerden söz ederiz. Dahası, bunların her birinin tek bir idea ile ilişkili olduklarını söyler ve her birini tek bir özün bir parçası olarak kabul ederek kendi ideasına göre adlandırırız.

— Çok doğru.

Bireyseller, diyebiliriz ki, görünür ama düşünülmezler, ve idealar ise düşünülür ama görünmezler.

— Kesinlikle.

Ve görülür şeyleri görmemizi sağlayan yeti nedir?

— Görme yetisi, dedi.

Ve işitme yetisi ile, dedim, işitiriz, ve başka duyusal algı durumlarında da benzer şeyler olur, öyle mi?

— Evet.

— Ama hiç dikkat ettin mi, dedim, yaratıcı bu görme ve görülme yetisini nasıl paha biçilmez bir ustalıkla yaratmıştır?

— Hayır, pek değil, dedi.

O zaman düşün: işitme ve ses işitmekten ve işitilmekten başka bir de üçüncü bir ek doğaya gereksinir mi, öyle ki bu üçüncünün yokluğunda işitme işitemesin ve ses işitilemesin?

— Hiçbir şeye gereksinmez.

Gerçekten de öyle, dedim; ve başka duyuların tümü için olmasa da çoğu için aynı şey doğrudur. Bunlardan birinin böyle bir katkıyı gerektirdiklerini söyleyebilir misin?

— Hayır, söyleyemem.

Ama bir başka doğa eklenmeksizin bir görme ve görülme olmadığını görüyorsun.

— Ne demek istiyorsun?

Eğer görme gözlerdeyse, ve gözleri olan görmeyi isterse, ve eğer renk şeylerde ise, sanırım bilirsin ki, özellikle amaca uyarlanmış bir üçüncü doğa olmadıkça gözlere iye olan hiçbirşey görmeyecek ve renkler görülmez olacaktır.

— Hangi doğadan söz ediyorsun?

Işık dediğin doğadan, diye yanıtladım.

— Doğru, dedi.

O zaman görme duyusunu görülebilme gücü ile birleştiren bağ ne denli soylu, ve öteki çiftlerden {508} ne denli daha değerli olmalıdır—eğer ışık bütünüyle değersiz değilse.

— Hayır, dedi, değersiz olduğu düşünülemez.

GÜNEŞ BENZETMESİ

Güneş — İyi İdeası
Işık — Gerçeklik
Görme Nesneleri: Renkler — Düşünme Nesneleri: İdealar
Görme Örgeni: Göz — Düşünme Örgeni: Anlak
Yeti: Görme Yetisi — Düşünme Yetisi
Etkinlik: Görme — Bilme, Bilgi

Ve, dedim, gökteki tanrılardan hangisinin bu öğenin nedeni ve efendisi olduğunu söylersin? Gözün böylesine güzellikle görmesini ve şeylerin görülebilir olmasını sağlayan ışık kimindir?

— Senin ve başka herkesin vereceği yanıtı vereceğim: demek istediğin Güneş değil mi?

— Şimdi görmenin bu tanrısallık ile nasıl ilişkili olduğunu betimleyelim mi?

— Elbette. Nasıl?

— Ne görme yetisi ne de içinde buna yer veren gözün kendisi Güneştir.

— Doğru.

— Gene de tüm duyu örgenlerinden göz Güneşe en benzer olanıdır.

— Tümünden çok daha fazla.

Ve gözün iye olduğu güç güneşin verdiği bir tür akış değil midir?

— Tam olarak.

— O zaman Güneş görme değil ama görmenin nedenidir ve görmenin kendisi tarafından görülür.

— Doğru, dedi.

Ve şimdi, dedim, demek istediğim ilkin şöyle görünüyor olmalı. İyinin kendi imgesinde doğurduğu çocuk İyinin kendisi ile ilişki içinde salt bir andırımdır, öyle ki İyinin kendisinin düşüncenin alanında anlağa ve düşünülen şeylere doğru ortaya çıkardığını güneş görülebilirin dünyasında görmeye ve görülür şeylere doğru ortaya çıkarır.

— Nasıl? diye sordu. Lütfen biraz daha açıkla.

Bir insan gözlerini üzerlerinde artık günışığının değil ama yalnızca ay ve yıldızların parladığı nesnelere çevirdiği zaman görüşü puslanır ve hemen hemen kör gibi olur; gözleri tüm görüş duruluğunu yitirmiş gibidir.

— Çok doğru.

Ama üzerlerinde Güneşin parladığı nesnelere çevrildiklerinde, açık olarak görürler ve görme yetisi şimdi bu aynı gözlerde kendini sergiler.

— Elbette.

— Ve ruh gözler gibidir: üzerinde gerçekliğin ve gerçek varlığın ışıl ışıl parladığı alana sımsıkı yerleştiği zaman, onu anlar ve bilir ve ussallık taşıyor gibi görünür; ama oluş ve yokoluşun alacakaranlığına döndüğü zaman, yalnızca sanılar üretebilir ve görüşü puslanır, görüşler arasında yalpalamaya başlar ve ussallığını yitirmiş gibi görünür.

— Evet öyledir.

İyi İdeası — Bilimin Ve Gerçekliğin Nedeni Olarak

 

O zaman, bilinen şeylere gerçekliklerini ve bilene bilme gücünü veren şey İyinin İdeasıdır demeli, ve bunu bilimin ve bilindiği düzeye dek gerçekliğin nedeni olarak kabul etmelisin. Böylece gerçeklik ve bilginin her ikisinin de onları bildiğimiz biçimiyle güzel olmalarına karşın, bu başka doğanın bunların her ikisinden de çok daha güzel olduğunu düşünmede haklı olacaksın. {509} Bilgi ve gerçekliğe gelince, nasıl daha önce ışığı ve görme yetisini güneşe benzer olarak düşünmenin doğru, ama gene de güneş olarak düşünmenin yanlış olduğunu söylediysek, burada da her ikisini İyiye benzer olarak görmek doğru, ama İyi olarak görmek yanlıştır; İyinin ilksiz-sonsuz doğasına daha da yüksek bir değer vermeliyiz.

— Nasıl bir sonsuz güzellik olmalıdır o, dedi, eğer bilimin ve gerçekliğin yaratıcısı ise, ve gene de güzellikte onların üstündeyse. Hiç kuşkusuz onun haz olduğunu demek istemiyorsun?

— Hişşt! Ama senden İyinin imgesini bir başka bakış açısından daha irdelemeni istiyorum.

— Hangi bakış açısından?

— Güneşin yalnızca tüm görülür şeylere görülebilirlği vermekle kallmadığını, ama yaratılışı ve beslenmeyi ve büyümeyi de sağladığını, ama kendisinin yaratılış olmadığını söyleyebilir misin?

— Elbette.

— Benzer olarak, bilinen şeyler açısından İyinin yalnızca onların bilinir olmalarının değil, ama bilginin varolmasının ve varolma durumunun da nedeni olduğunu kabul edecek misin, üstelik iyinin kendisinin bir bilgi durumu değil ama değerde ve güçte onu çok çok aşan bir şey olmasına karşın?

— Glaucon gülünç bir tonla haykırdı: Apollon adına! Ne hayret verici!

— Öyle, dedim, beni bu konuda düşündüklerimi söylemeye zorlayan sensin.

— Lütfen durma, dedi. Eğer birşeyleri atlayacaksan bile, en azından güneş ile karşılaştırmayı bitir.

Evet, dedim, pekçok noktayı dışarda bırakacağım.

— Lütfen, en küçük bir noktayı bile atlama.

— Elimden geleni yapacağım; ama, istemeyerek de olsa korkarım pekçok şeyi dışarda bırakmak zorunda kalacağım.

— Lütfen yapma, dedi.

 

*onranos = gök, oratos = görülebilir]

O zaman, dedim, öyle iki güç olduğunu düşün ki, biri düşünülebilir olanın, ikincisi görülebilir olanın tür ve alanı üzerinde hüküm sürüyor olsun. Sözcükler üzerinde oynadığımı sanmayasın diye ‘göklerin’* demiyorum. Öyleyse sıkı sıkı kavrıyorsun: bu iki alan var: görülebilir ve düşünülebilir.

— Evet.

 
— Şimdi [C’de] iki eşitsiz parçaya bölünmüş bir çizgi [AE] alarak parçalardan her birini [B ve D’de] yine aynı oranda iki kesime böl, ve iki parçadan birinin görülebilir, ötekinin düşünülebilir dünyaya karşılık düştüğünü varsay. Görülebilir şeyler alanındaki iki kesim göreli duruluk ve bulanıklık derecesinde ayrılacaklar ve ilk kesim [AB] imgeler kapsayacaktır. {510} İmgeler ile ilk olarak gölgeleri, ikinci olarak sudaki ve düz ve parlak yüzeyli nesnelerdeki ve bu tür herşeydeki yansımaları demek istiyorum.

— Evet, anlıyorum.


 
— Şimdi bu kesimin [BC] ikinci bölümünü imgelerin andırımları oldukları şeyler için al ve çevremizdeki dirimli varlıkları, bütün bir bitkiler dünyasını ve insan yapısı olan her şeyi kapsadığını düşün.

— Tamam.

— Bu parçanın iki kesiminin değişik gerçeklik ve gerçeksizlik derecelerine karşılık düştüğünü, ve eşlem ve asıl arasında sanılabilir ve bilinebilir arasındakine benzer bir ayrım olduğunu kabul ediyor musun?

— Hiç kuşkusuz.

 


 
— Şimdi düşünülen şeyler parçasının nasıl bölünmesi gerektiğini düşün.

— Nasıl?

— Şöyle. İki kesim var ve bunlardan birincisinde [CD]ruh araştırmasında önceki parçadaki [BC] asılları imgeler olarak kullanmak zorunda kalır ve varsayılan şeylerden yeni bir başlangıca, bir ilk ilkeye gitmek yerine bir sona, bir vargıya geçer. İki kesimin daha yukarıda olanında [DE] ruh bir varsayımdan bir ilk ilkeye geçer ki kendisi varsayımdan özgürdür, ve önceki kesimde [CD] olduğu gibi imgelerden yararlanmaksızın yalnızca ideaların kendilerinde ve onlar aracılığıyla ilerler.

 

— Ne demek istediğini tam anlayamadım, dedi.

Matematiksel Bilginin Doğası

 

 

O zaman bir kez daha deneyelim, dedim. Biraz ön anımsatmadan sonra daha iyi anlayacaksın. Sanırım bilirsin ki geometri ve aritmetik ve başka bilimler tek ve çifti ve olağan betileri ve üç tür açıyı ve yakın şeyleri her inceleme alanında varsayım olarak alırlar; bunlar onların herkese açık olması gereken varsayımlarıdır [belitler], ve bu nedenle kendilerine ya da başkalarına daha öte bir açıklamalarını vermeyi gerekli görmezler. Ama onlarla başlarlar, ve sonunda tutarlı bir yolda vargılarına ulaşıncaya dek mantıksal adımlar yoluyla ilerlerler. — Elbette bunu biliyorum, dedi.

— O zaman şunu da biliyor olmalısın. Görülebilir betileri kullanmalarına ve onlar üzerine araştırmalar yapmalarına karşın, onlar üzerine değil ama andırdıkları idealar üzerine düşünürler; çizdikleri betiler üzerine değil, ama saltık kare ve saltık köşegen ve benzerleri üzerine. Bu her zaman böyledir; çizdikleri ya da yaptıkları, ve gölgeleri ve suda yansımaları olan biçimleri şimdi imgeler olarak kullanırlar; ama aradıkları ise şeylerin yalnızca arı düşünce tarafından bilinen o idealleridir. {511}

— Bu doğru.

— Ve bu idealden düşünce nesnelerinin ilk parçasına [CD] ait olarak söz etmiştim, ama ruh onun için arayışında varsayımlardan yararlanmak zorunda kalır. Ruh burada bir ilk ilkeye geçemez çünkü varsayımların üzerine çıkmayı başaramaz; ama duyular dünyasında kendileri yine daha altta duran gölgeler tarafından temsil edilen ve duruluklarından ötürü onlara karşı çok daha fazla değer verilen nesneleri imgeler olarak kullanır.

— Anlıyorum, dedi, geometriye ve ona yakın sanatlara ait olan şeylerden söz ediyorsun.

— Ve şimdi de düşünce nesnelerinin öteki kesimi [DE] ile Usun kendisinin eytişimin gücü yoluyla kavradıklarını demek istiyorum. Bunu anlamaya çalış. Us bunu yaparken varsayımları ilk ilkeler olarak değil ama yalnızca varsayımlar olarak, basamaklar ve sıçrama noktaları olarak kullanır. Onların yardımıyla herşeyin varsayımlardan özgür ilk ilkesine yükselir, onu kavrar, ve daha sonra yine buna sarılan herşeye sarılır. Böylece duyulara ait hiçbir şeyi kullanmadan yalnızca ideaların kendilerinin yardımıyla bir vargıya inebilir, ve idealardan geçerek ideallerde sonlanabilir.

— Anlıyorum, diye yanıtladı, ama bütünüyle değil. Çünkü gerçekten de güç bir işten söz ediyor gibi görünüyorsun. Ama ne olursa olsun şu kadarını anlıyorum: Gerçek varlığın ve usun dünyasının Eytişimsel Bilgi tarafından kavranan dünyasının yalnızca varsayımlardan yola çıkan o sözde özel bilimlerin irdeledikleri dünyadan daha duru olduğunu göstermeyi istiyorsun. Onları bu varsayımlar yoluyla irdeleyenler de hiç kuşkusuz gereçlerini Duyusal Algı yoluyla değil ama Düşünce yoluyla irdelemek zorunda kalırlar. Ama irdelemelerinde en son ilkeye yükselmedikleri, tersine yalnızca varsayımlardan yola çıktıkları için, bunlar sana o nesneler üzerine en son bilgiye ulaşıyor olarak görünmüyorlar, üstelik onlara bir ilk ilke eklendiği zaman us tarafından bilinebilecek olmalarına karşın! Geometri ve yakın bilimlerle ilgilenenlerin ansal durumlarını Us olarak değil ama sanı ve us arasındaki birşey olarak alıp Anlak olarak adlanırıyorsun.

Demek istediklerimi bütünüyle anladın, dedim. Ve şimdi bu dört bölüme karşılık düşmek üzere ruhta dört yeti kabul ediyoruz — Us en yüksek kesime, Anlak ikinciye, İnanç üçüncüye, ve Tahmin ya da gölgelerin algısı sonuncuya karşılık düşmek üzere. Sonra yetilerin nesnelerinin pay aldıkları gerçeklik ile aynı derecede duruluktan pay aldıklarını düşünerek, bu bölümleri orantılı olarak düzenle.

— Anlıyorum, dedi, ve onaylıyor ve düzenlemeni kabul ediyorum.


[VI. KİTAP SONU]

 


  Önceki Bölüm:  VI (c)  Sonraki Bölüm: VII (
Mağara Allegorisi)   

İdea Yayınevi 2014 / Çeviren: Aziz Yardımlı