— Soylu bir düşünce. Ama sana bu en yüksek görevin ne olduğunu sormaktan
kaçınacağımızı mı düşünüyorsun?
— Hayır,
dedim, hemen sorun. Ama eminim ki yanıtı daha şimdiden birçok kez duydunuz,
ve şimdi ya beni anlamıyorsunuz ya da belki de beni durdurarak güçlük
çıkarmayı istiyorsunuz. Ben bu ikincisine inanıyorum, çünkü size iyi
ideasının {505} en yüksek bilgi nesnesi olduğu, ve tüm başka
şeylerin ancak onu kullanarak yararlı ve yardımcı oldukları yinelenerek
söylendi. Ve şimdi ondan söz etmek üzere olduğumu, ve bundan başka, onun
hakkında çok az şey bildiğimizi ve onu bilmeksizin başka herhangi bir
bilginin ya da herhangi bir tür iyeliğin bize hiçbir yararı olmayacağını
söylemek üzere olduğumu da çok iyi biliyorsunuz. Eğer İyiye iye değilsek
tüm başka şeylere iyeliğin, eğer güzellik ve iyiliğin hiçbir bilgisini
taşımıyorsak tüm başka şeylerin bilgisinin bir değerinin olacağını mı
düşünüyorsunuz?
— Zeus
adına! Kesinlikle hayır.
— Bundan
başka, biliyorsun ki kalabalık hazzın iyi olduğunu düşünürken, daha ince
insanlar hazzın anlamak olduğunu söylemezler mi?
— Hiç
kuşkusuz.
— Yine
biliyorsun ki, dostum, bu sonuncular anlama ile ne demek istediklerini
tam olarak açıklayamazlar ve sonunda iyinin bilgisi demek zorunda kalırlar.
— Ne gülünç!
— Evet,
dedim, gerçekten de gülünç, eğer ilkin bizi iyi konusundaki bilgisizliğimizle
kınayarak başlıyor ve sonra da onu bildiğimizi kabul ederek konuşuyorlarsa.
Çünkü iyiyi iyinin anlaşılması olarak tanımlarlar, sanki ‘iyi’ sözcüğünü
kullandıkları zaman onunla anladıklarını biliyormuşuz gibi.
— Çok
doğru.
— Ve hazzı
bir iyi olarak tanımlayanların da kafaları eşit ölçüde karışıktır; çünkü
iyi hazlar olduğu gibi kötü hazların olduğunu da kabul etmek zorunda kalırlar.
— Hiç
kuşkusuz.
— Ve böylece
aynı şeyin hem kötü hem de iyi olduğunu.
— Doğru.
— Bu soruya
ilişkin sayısız güçlüğün olduğu konusunda hiçbir kuşku olamaz.
— Olamaz.
— Yine,
doğru ve güzel eylemler ve şeyler söz konusu olduğunda birçok insanın
öyle olmasalar bile öyle görüneni seçecekleri, ortada gerçek hiçbirşey
yokken bile öyle şeyleri yapmayı, onlara iye olmayı ve onlara inanmayı
istedikleri açık değil midir? Ama hiç kimse iyinin görüngüsü ile doyum
bulamaz, aradıkları gerçekliktir. İyi söz konusu olduğunda, herkes salt
görünüşü küçümser.
— Çok
doğru, dedi.
— O zaman,
her insanın ruhunun aradığı, ve varolduğu konusunda bir önsezi ile tüm
eylemlerinin ereği yaptığı, {506} ve gene de ne olduğunu anlamadığı
için ve ondan başka şeyler durumunda duyduğu aynı güvenceyi alamadığı
için kişiyi duraksamaya ve bu nedenle başka şeylerdeki tüm iyiliği yitirmeye
götüren bir şey konusunda, böylesine büyük bir ilke konusunda Devletimizde
her şeyi kendilerine emanet edeceğimiz en iyi insanların bilgisizliğin
karanlığı içinde tutulmaları mı gerekir?
— Kesinlikle
hayır.
— Eminim
ki, dedim, güzel şeylerin ve doğru şeylerin nasıl o denli de iyi olduklarını
bilmeyenler onlar için kötü bir koruyucu olacaktır; ve sanırım iyi konusunda
bilgisiz olan hiç kimse onların doğru bir bilgisini kazanamayacaktır.
— Bu, dedi, senin bilgece bir kuşkun.
— Ve eğer
yalnızca bu bilgiyi taşıyan bir koruyucumuz varsa, Devletimiz eksiksiz
olarak örgütlü olacak mıdır?
— Hiç
kuşkusuz, diye yanıtladı; ama lütfen söyle Sokrates: Bu en yüksek
iyi ilkesini haz olarak mı yoksa bilgi olarak mı yoksa ikisinden ayrı
olarak mı düşünüyorsun?
— Pekala,
dedim, başından biliyordum ki senin gibi müşkülpesent biri bu sorunlar
üzerine başkalarının düşünceleri ile yetinmeyecektir.
— Doğru,
Sokrates, dedi, ama senin gibi felsefe ile böylesine ilgilenmiş
birinin hiçbir zaman kendi görüşlerini söylemeksizin sürekli olarak başkalarının
görüşlerini yinelemesi bana haklı gibi görünmüyor.
— Peki,
ama bilmedikleri üzerine sanki onları biliyormuş gibi konuşsa haklı mı
olacaktır?
— Hayır,
hayır, dedi, biliyormuş gibi değil. Ama inandığı şeyler üzerine
pekala haklı olarak onlardan birer görüş olarak söz edebilir.
— Peki,
dedim, bilgi olmaksızın görüşlerin ya da sanıların tümüyle çirkin olduklarını
anlamış olmalısın. Bunların en iyileri bile kördür. Kavrayış olmaksızın
herhangi bir doğru görüşleri olanların yalnızca yollarında dosdoğru yürüyebilen
körler gibi olduklarını yadsımayacaksın sanırım.
— Çok
doğru, dedi.
— Ve başkaları
sana aydınlık ve güzel şeylerden söz edebilecekken kör ve eğri ve bayağı
olanı mı seyretmeyi istersin?
— Zeus
adına, Sokrates, dedi Glaucon, tam sonuna gelmişken geri dönme, dedi Glaukon.
İyi üzerine daha önce türe ve ılımlılık ve başka erdemler üzerine vermiş
olduğun gibi bir açıklamasını verirsen bu bizi doyuracak.
— Evet,
dostum, ben de en azından eşit ölçüde doyum bulacağım. Ama korkarım bunu
yapamayacağım, ve denetleyemediğim boşboğazlığım sonunda beni gülünç duruma
düşürecek. Ama sevgili dostlarım, şimdi iyinin gerçek doğasının ne olduğunu
sorusunu soralım, çünkü şimdiki dürtülerim beni bu konudaki düşüncelerime
ulaştıracak denli güçlü değil. İyinin ona oldukça benzer ilginç bir çocuğu var;
eğer dinlemeyi istediğinizi bilsem üzerine seve seve konuşurdum.
Yunanca
sözcük — tokos — hem döl, hem de ‘faiz’ anlamına geliyor. |
— Elbette,
dedi, bize çocuktan söz et; babası konusunda senden alacağımızı başka
bir zaman ödersin. {507}
— Gerçekten
ödeyebilmeyi ve şimdi olduğu gibi yalnızca çocuğun değil ama babanın da
bir açıklamasını sunabilmeyi isterdim, diye yanıtladım. Ama birincisini
‘faiz’ diye alın. Ve aynı zamanda, sizi aldatma gibi bir niyetim olmasa
da, yanlış bir hesap çıkarmamam konusunda dikkatli olun.
— Peki, elimizden
geleni yapacağız; ilerle.
— Evet,
dedim, ama ilkin sizinle bir anlaşmaya varmak ve size bu tartışmanın gidişinde
ve başka birçok bağlamda sözünü ettiğim birşeyi anımsatmak zorundayım.
— Neyi?
— Birçok
güzel şeyden ve birçok iyi şeyden ve başka yollarda betimlediğimiz birçok
şeyden söz ederiz, ve onları konuşmamızda birbirinden ayırdederiz.
— Doğru,
dedi.
— Ve bir
‘kendinde’ güzellikten ve ‘kendinde’ iyilikten ve bu yolda bir ‘çok’ terimi
altına düşen başka şeylerden söz ederiz. Dahası, bunların her birinin
tek bir idea ile ilişkili olduklarını söyler ve her birini tek bir özün
bir parçası olarak kabul ederek kendi ideasına göre adlandırırız.
— Çok doğru.
— Bireyseller,
diyebiliriz ki, görünür ama düşünülmezler, ve idealar ise düşünülür ama
görünmezler.
— Kesinlikle.
— Ve görülür
şeyleri görmemizi sağlayan yeti nedir?
— Görme yetisi,
dedi.
— Ve işitme
yetisi ile, dedim, işitiriz, ve başka duyusal algı durumlarında da benzer
şeyler olur, öyle mi?
— Evet.
— Ama
hiç dikkat ettin mi, dedim, yaratıcı bu görme ve görülme yetisini nasıl
paha biçilmez bir ustalıkla yaratmıştır?
— Hayır,
pek değil, dedi.
— O zaman
düşün: işitme ve ses işitmekten ve işitilmekten başka bir de üçüncü bir
ek doğaya gereksinir mi, öyle ki bu üçüncünün yokluğunda işitme işitemesin
ve ses işitilemesin?
— Hiçbir
şeye gereksinmez.
— Gerçekten
de öyle, dedim; ve başka duyuların tümü için olmasa da çoğu için aynı
şey doğrudur. Bunlardan birinin böyle bir katkıyı gerektirdiklerini söyleyebilir
misin?
— Hayır,
söyleyemem.
— Ama
bir başka doğa eklenmeksizin bir görme ve görülme olmadığını görüyorsun.
— Ne demek
istiyorsun?
— Eğer
görme gözlerdeyse, ve gözleri olan görmeyi isterse, ve eğer renk şeylerde
ise, sanırım bilirsin ki, özellikle amaca uyarlanmış bir üçüncü doğa olmadıkça
gözlere iye olan hiçbirşey görmeyecek ve renkler görülmez olacaktır.
— Hangi doğadan
söz ediyorsun?
— Işık
dediğin doğadan, diye yanıtladım.
— Doğru,
dedi.
— O zaman
görme duyusunu görülebilme gücü ile birleştiren bağ ne denli soylu, ve
öteki çiftlerden {508} ne denli daha değerli olmalıdır—eğer ışık
bütünüyle değersiz değilse.
— Hayır,
dedi, değersiz olduğu düşünülemez.
GÜNEŞ
BENZETMESİ
Güneş — İyi İdeası
Işık — Gerçeklik
Görme Nesneleri: Renkler — Düşünme Nesneleri: İdealar
Görme Örgeni: Göz — Düşünme Örgeni: Anlak
Yeti: Görme Yetisi — Düşünme Yetisi
Etkinlik: Görme — Bilme, Bilgi
|
— Ve,
dedim, gökteki tanrılardan hangisinin bu öğenin nedeni ve efendisi olduğunu
söylersin? Gözün böylesine güzellikle görmesini ve şeylerin görülebilir
olmasını sağlayan ışık kimindir?
— Senin ve
başka herkesin vereceği yanıtı vereceğim: demek istediğin Güneş değil
mi?
— Şimdi
görmenin bu tanrısallık ile nasıl ilişkili olduğunu betimleyelim mi?
— Elbette.
Nasıl?
— Ne görme
yetisi ne de içinde buna yer veren gözün kendisi Güneştir.
— Doğru.
— Gene
de tüm duyu örgenlerinden göz Güneşe en benzer olanıdır.
— Tümünden
çok daha fazla.
— Ve gözün
iye olduğu güç güneşin verdiği bir tür akış değil midir?
— Tam olarak.
— O zaman
Güneş görme değil ama görmenin nedenidir ve görmenin kendisi tarafından
görülür.
— Doğru,
dedi.
— Ve şimdi,
dedim, demek istediğim ilkin şöyle görünüyor olmalı. İyinin kendi imgesinde
doğurduğu çocuk İyinin kendisi ile ilişki içinde salt bir andırımdır,
öyle ki İyinin kendisinin düşüncenin alanında anlağa ve düşünülen şeylere
doğru ortaya çıkardığını güneş görülebilirin dünyasında görmeye ve görülür
şeylere doğru ortaya çıkarır.
— Nasıl?
diye sordu. Lütfen biraz daha açıkla.
— Bir
insan gözlerini üzerlerinde artık günışığının değil ama yalnızca ay ve
yıldızların parladığı nesnelere çevirdiği zaman görüşü puslanır ve hemen
hemen kör gibi olur; gözleri tüm görüş duruluğunu yitirmiş gibidir.
— Çok doğru.
— Ama
üzerlerinde Güneşin parladığı nesnelere çevrildiklerinde, açık olarak
görürler ve görme yetisi şimdi bu aynı gözlerde kendini sergiler.
— Elbette.
— Ve ruh
gözler gibidir: üzerinde gerçekliğin ve gerçek varlığın ışıl ışıl parladığı
alana sımsıkı yerleştiği zaman, onu anlar ve bilir ve ussallık taşıyor
gibi görünür; ama oluş ve yokoluşun alacakaranlığına döndüğü zaman, yalnızca
sanılar üretebilir ve görüşü puslanır, görüşler arasında yalpalamaya başlar
ve ussallığını yitirmiş gibi görünür.
— Evet öyledir.
İyi
İdeası — Bilimin Ve Gerçekliğin Nedeni Olarak |
— O zaman,
bilinen şeylere gerçekliklerini ve bilene bilme gücünü veren şey İyinin
İdeasıdır demeli, ve bunu bilimin ve bilindiği düzeye dek gerçekliğin
nedeni olarak kabul etmelisin. Böylece gerçeklik ve bilginin her ikisinin
de onları bildiğimiz biçimiyle güzel olmalarına karşın, bu başka doğanın
bunların her ikisinden de çok daha güzel olduğunu düşünmede haklı olacaksın. {509} Bilgi ve gerçekliğe gelince, nasıl daha önce ışığı ve görme yetisini
güneşe benzer olarak düşünmenin doğru, ama gene de güneş olarak düşünmenin
yanlış olduğunu söylediysek, burada da her ikisini İyiye benzer olarak
görmek doğru, ama İyi olarak görmek yanlıştır; İyinin ilksiz-sonsuz doğasına daha
da yüksek bir değer vermeliyiz.
— Nasıl bir
sonsuz güzellik olmalıdır o, dedi, eğer bilimin ve gerçekliğin yaratıcısı
ise, ve gene de güzellikte onların üstündeyse. Hiç kuşkusuz onun haz olduğunu
demek istemiyorsun?
—
Hişşt! Ama senden İyinin imgesini bir başka bakış açısından daha irdelemeni
istiyorum.
— Hangi bakış
açısından?
— Güneşin
yalnızca tüm görülür şeylere görülebilirlği vermekle kallmadığını, ama
yaratılışı ve beslenmeyi ve büyümeyi de sağladığını, ama kendisinin yaratılış
olmadığını söyleyebilir misin?
— Elbette.
— Benzer
olarak, bilinen şeyler açısından İyinin yalnızca onların bilinir olmalarının
değil, ama bilginin varolmasının ve varolma durumunun da nedeni olduğunu
kabul edecek misin, üstelik iyinin kendisinin bir bilgi durumu değil ama
değerde ve güçte onu çok çok aşan bir şey olmasına karşın?
— Glaucon
gülünç bir tonla haykırdı: Apollon adına! Ne hayret verici!
— Öyle,
dedim, beni bu konuda düşündüklerimi söylemeye zorlayan sensin.
— Lütfen
durma, dedi. Eğer birşeyleri atlayacaksan bile, en azından güneş ile karşılaştırmayı
bitir.
— Evet,
dedim, pekçok noktayı dışarda bırakacağım.
— Lütfen,
en küçük bir noktayı bile atlama.
— Elimden
geleni yapacağım; ama, istemeyerek de olsa korkarım pekçok şeyi dışarda
bırakmak zorunda kalacağım.
— Lütfen
yapma, dedi.
*onranos
= gök, oratos = görülebilir] |
— O zaman,
dedim, öyle iki güç olduğunu düşün ki, biri düşünülebilir olanın, ikincisi
görülebilir olanın tür ve alanı üzerinde hüküm sürüyor olsun. Sözcükler
üzerinde oynadığımı sanmayasın diye ‘göklerin’* demiyorum. Öyleyse
sıkı sıkı kavrıyorsun: bu iki alan var: görülebilir ve düşünülebilir.
— Evet.
—
Şimdi [C’de] iki eşitsiz parçaya bölünmüş bir çizgi [AE]
alarak parçalardan her birini [B ve D’de] yine aynı
oranda iki kesime böl, ve iki parçadan birinin görülebilir, ötekinin
düşünülebilir dünyaya karşılık düştüğünü varsay. Görülebilir şeyler
alanındaki iki kesim göreli duruluk ve bulanıklık derecesinde ayrılacaklar
ve ilk kesim [AB] imgeler kapsayacaktır. {510} İmgeler
ile ilk olarak gölgeleri, ikinci olarak sudaki ve düz ve parlak
yüzeyli nesnelerdeki ve bu tür herşeydeki yansımaları demek istiyorum.
— Evet,
anlıyorum. |
—
Şimdi bu kesimin [BC] ikinci bölümünü imgelerin andırımları
oldukları şeyler için al ve çevremizdeki dirimli varlıkları, bütün
bir bitkiler dünyasını ve insan yapısı olan her şeyi kapsadığını
düşün.
— Tamam.
—
Bu parçanın iki kesiminin değişik gerçeklik ve gerçeksizlik derecelerine
karşılık düştüğünü, ve eşlem ve asıl arasında sanılabilir ve bilinebilir
arasındakine benzer bir ayrım olduğunu kabul ediyor musun?
— Hiç
kuşkusuz. |
|
—
Şimdi düşünülen şeyler parçasının nasıl bölünmesi gerektiğini düşün.
— Nasıl?
—
Şöyle. İki kesim var ve bunlardan birincisinde [CD]ruh araştırmasında
önceki parçadaki [BC] asılları imgeler olarak kullanmak zorunda
kalır ve varsayılan şeylerden yeni bir başlangıca, bir ilk ilkeye
gitmek yerine bir sona, bir vargıya geçer. İki kesimin daha yukarıda
olanında [DE] ruh bir varsayımdan bir ilk ilkeye geçer ki
kendisi varsayımdan özgürdür, ve önceki kesimde [CD] olduğu
gibi imgelerden yararlanmaksızın yalnızca ideaların kendilerinde
ve onlar aracılığıyla ilerler. |
|
— Ne demek
istediğini tam anlayamadım, dedi.
Matematiksel
Bilginin Doğası |
— O zaman
bir kez daha deneyelim, dedim. Biraz ön anımsatmadan sonra daha iyi anlayacaksın.
Sanırım bilirsin ki geometri ve aritmetik ve başka bilimler tek ve çifti ve olağan betileri ve üç tür açıyı ve yakın
şeyleri her inceleme alanında varsayım olarak alırlar; bunlar onların
herkese açık olması gereken varsayımlarıdır [belitler], ve bu nedenle kendilerine
ya da başkalarına daha öte bir açıklamalarını vermeyi gerekli görmezler.
Ama onlarla başlarlar, ve sonunda tutarlı bir yolda vargılarına ulaşıncaya
dek mantıksal adımlar yoluyla ilerlerler.
— Elbette
bunu biliyorum, dedi.
— O zaman
şunu da biliyor olmalısın. Görülebilir betileri kullanmalarına ve onlar
üzerine araştırmalar yapmalarına karşın, onlar üzerine değil ama andırdıkları
idealar üzerine düşünürler; çizdikleri betiler üzerine değil, ama saltık
kare ve saltık köşegen ve benzerleri üzerine. Bu her zaman böyledir; çizdikleri
ya da yaptıkları, ve gölgeleri ve suda yansımaları olan biçimleri şimdi
imgeler olarak kullanırlar; ama aradıkları ise şeylerin yalnızca arı düşünce
tarafından bilinen o idealleridir. {511}
— Bu doğru.
— Ve bu
idealden düşünce nesnelerinin ilk parçasına [CD] ait olarak söz
etmiştim, ama ruh onun için arayışında varsayımlardan yararlanmak zorunda
kalır. Ruh burada bir ilk ilkeye geçemez çünkü varsayımların üzerine çıkmayı
başaramaz; ama duyular dünyasında kendileri yine daha altta duran gölgeler
tarafından temsil edilen ve duruluklarından ötürü onlara karşı çok daha
fazla değer verilen nesneleri imgeler olarak kullanır.
— Anlıyorum,
dedi, geometriye ve ona yakın sanatlara ait olan şeylerden söz ediyorsun.
— Ve şimdi
de düşünce nesnelerinin öteki kesimi [DE] ile Usun kendisinin eytişimin
gücü yoluyla kavradıklarını demek istiyorum. Bunu anlamaya çalış. Us
bunu yaparken varsayımları ilk ilkeler olarak değil ama yalnızca varsayımlar
olarak, basamaklar ve sıçrama noktaları olarak kullanır. Onların yardımıyla
herşeyin varsayımlardan özgür ilk ilkesine yükselir, onu kavrar, ve daha
sonra yine buna sarılan herşeye sarılır. Böylece duyulara ait hiçbir şeyi
kullanmadan yalnızca ideaların kendilerinin yardımıyla bir vargıya inebilir,
ve idealardan geçerek ideallerde sonlanabilir.
— Anlıyorum,
diye yanıtladı, ama bütünüyle değil. Çünkü gerçekten de güç bir işten
söz ediyor gibi görünüyorsun. Ama ne olursa olsun şu kadarını anlıyorum:
Gerçek varlığın ve usun dünyasının Eytişimsel Bilgi tarafından
kavranan dünyasının yalnızca varsayımlardan yola çıkan o sözde özel bilimlerin
irdeledikleri dünyadan daha duru olduğunu göstermeyi istiyorsun. Onları
bu varsayımlar yoluyla irdeleyenler de hiç kuşkusuz gereçlerini Duyusal
Algı yoluyla değil ama Düşünce yoluyla irdelemek zorunda kalırlar.
Ama irdelemelerinde en son ilkeye yükselmedikleri, tersine yalnızca varsayımlardan
yola çıktıkları için, bunlar sana o nesneler üzerine en son bilgiye ulaşıyor
olarak görünmüyorlar, üstelik onlara bir ilk ilke eklendiği zaman us tarafından
bilinebilecek olmalarına karşın! Geometri ve yakın bilimlerle ilgilenenlerin
ansal durumlarını Us olarak değil ama sanı ve us arasındaki birşey
olarak alıp Anlak olarak adlanırıyorsun.
— Demek
istediklerimi bütünüyle anladın, dedim. Ve şimdi bu dört bölüme karşılık
düşmek üzere ruhta dört yeti kabul ediyoruz — Us en yüksek kesime, Anlak ikinciye, İnanç üçüncüye,
ve Tahmin ya da gölgelerin algısı sonuncuya
karşılık düşmek üzere. Sonra yetilerin nesnelerinin pay aldıkları gerçeklik
ile aynı derecede duruluktan pay aldıklarını düşünerek, bu bölümleri orantılı
olarak düzenle.
— Anlıyorum,
dedi, ve onaylıyor ve düzenlemeni kabul ediyorum.
[VI. KİTAP SONU] |